9 Eylül 2012 Pazar

Öğretmen olmak kolay değil



Kelimelerin kökenini inceleyen bilim çok ilgimi çektiği halde, o konunun uzmanı değilim. Ancak, Türk Dil Kurumu’nun kelime üretiminde kullandığı eklerden (cicı-cucü) ekleri ile (man-men) eklerine bir türlü ısınamamışımdır.

Sütçü; süt satan adam, kalaycı; kalay yapan kimse, simitçi; simit satan adam ve buna benzer oduncu, kömürcü, yoğurtçu. Buraya kadar tamam. Bir de şunlar var: solcu, sağcı, ülkücü, devrimci. Anladığım kadarıyla, o tarafı tutan, o yolda giden bir anlam veriyor. Birinci grup onu satıyor, ikinci grup yolunda gidiyor. Bu iki münasebetsiz anlam farkından dolayı ‘’Atatürkçü’’ ifadesinden hiç hoşlanmam. İkinciyi gösterip, birinciye oynuyormuşuz gibi beni ürkütür. Ben şahsen Atatürkçü değilim, Atatürk taraftarıyım.

Gelelim ‘’öğrenci’’ kelimesine. Bence bu, ‘’ci’’ değil, ‘’ici’’ eki gerektiren bir kelimedir: öğrenci. Yani; binici, eğitici, öğretici, aydınlatıcı kelimelerinde olduğu gibi, o işi yapan anlamına gelen ek. Yanılıyorsam söylesinler, yanılmıyorsam bu ayıplarını düzeltsinler.

İngilizce’de ‘’adam, insan’’ anlamına gelen ‘’man’’ kelimesinin Türkçe’de bazı kelime sonlarına eklenerek ‘’o işi yapan kişi’’ anlamına getirdiğini görüyoruz; tercüman, çevirmen, okutman, öğretmen. Eski Aramice dilinde de bu son eke rastlıyoruz. Eski Türkler oradan almış olabilirler. Arapça’da tercüme etmek fiillerinin sonuna getirerek ‘’öğretmen, okutman’’ yapmışız. Yani, bu kutsal mesleği saygın zamanlarında,o kişilere ‘’muallim’’ bir konuda derin ve kendine özgü bilgisi olup, bu bilgiyi öğreten saygın kişinin ünvanıydı. Talebe ise, bu bilgiyi almaya istek gösteren kişiydi.

Bu mesleğin saygınlığı fedakarlığından gelir. Hayatınızı bilim ve öğretime adadıysanız, para kazanmayı ikinci plana atmak, bütün varlığınızı o mesleğe adadınız demektir. Görünce ayağa kalkıp, saygı gösterilmesi biraz da bundandır. O bir sanatçıdır. Babadan servet kazanmadıysa, bu meslek insanı zengin etmez. Bilim öğreterek refah içerisinde yaşayamazsınız. Bu mesleği seçenler bunu baştan kabul etmiş demektir. Mesleğin saygınlığını devam ettirmek bizim görevimizdir. Gerçek bir öğretim üyesine Türk insanı kadar saygı gösteren bir toplum düşünülemez. Ancak, elinizi vicdanınıza koyun, sınıf geçirmek için maddi menfaat bekleyen, birbirine özel öğrenci transfer eden, komisyon alabilmek için veliye gereksiz kitaplar aldıran, sınıfta öğretmediği konuları ödev olarak yükleyerek iş yaptığını zanneden, mesleğinde ilerlemeyen, didinmeyen, öğrenciyi her şeyden çok sevmeyen, öğrencinin yaşamında iz bırakmayan ama bu sıfatla maaş alan bazı insanlar, neyse ki henüz azınlıktadır. Bu kişiler toplumdan sevgi ve saygı bekleyemezler.

 Eğitim çok önemli diye diye bu hale geldik - UĞUR DOĞRUGÜVEN
Armoni yay. İstanbul, Mayıs 2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder