(yazı oldukça uzun olduğu için ufak bir kısmını yayınlıyorum)
Gitmiyoruz, - Buradan yollara düşelim gene, kötülüğümle
yüklü, akıl çağımdan bu yana acı köklerini böğrüme süren - gök yüzüne yükselen, beni yenen, beni
yerlere çalan, beni yerlerde sürükleyen kötülüğümle.
Son saflık ve son çekingenlik. Tamam, anlaştık. Dünyaya
sergilenmeyecek tiksintilerim ve ihanetlerim.
Haydi, ileri! Yürüyüş, yük, çöl, can sıkıntısı ve öfke.
Kime kiralayacağım kendimi? Hangi hayvana tapınmam gerek?
Hangi kutsal surete saldırmalı? Hangi kalpleri kıracağım? Hangi yalanı
desteklemeliyim? - Hangi kanda yürümeli?
Daha doğrusu, yasadan sakınmak. – Yaşam acımasız, alıklaşma
kolay, - kaldırmak güçsüz bir elle tabutun kapağını, oturmak, boğulur gibi
olmak. Ne yaşlılık böylece, ne de tehlike: Fransız değildir dehşet.
-Ah! Öylesine kimsesizim ki herhangi bir kutsal surete
sunuyorum sevgilerimi, yetkinliğe doğru.
Ey benim özverim, ey benim olağanüstü erdemim! Şu ölümlü
dünyada, yine de!
Tanrım, amma da budalayım!