27 Eylül 2012 Perşembe

Nur BARDAKÇI - BURGU





BURGU

O kadar çok şey oluyor ki hayatımda,
İşaret fişeği atıyorum kendimi bulmak için…

Huzurun kaçmış keyif almaktan bunalmışlığa gitmişsin
kırmızı ışıklar altında regl telaşında

...
içeri alıverilen içine alınan
...


24:33:05
koşman lazım
sevişmen lazım belki de çokça
çok keyif alıyorum varlığından


her kadının kendinden bile gizlediği tutkularında geziniyor bu ara


24:35:20
sorma
utanırım dilimden
çehremden
belki korkutur beni
sesindeki gözlerini yitirmiş adam


bildiğim yerdesin
sevişme vaktiniz gelmiş
sevişirsen belki
yerini bilmişliğe bırakacak


24:40:18
konuşursan özlerim-
duyarsam eyvah
konuşursan
tutuşur etlerim
yanarım
dilime yapışan jiletler
sıvılaşır kanım
sorma yıkanırım
ıslanırım tenimde
dolaşır utanmaz laflarım
damla aşk
intiharlar sarar nevrimi
bedeli peşinen
hemen oracıkta ödenmiş tutkular
adı sanı olmayan
yanık teninde kendinden geçilen
fahişelere arka çıkıyordu
yazmam lazım

...
herkes ruhundaki fahişeyi gömmüş
mevlit bile okutmuyor


24:41:35
hadi bi oyun oynayalım
düşleri topla sen
ben üstümdekileri çıkarayım
aynalara çarp cemrelerimizi
ben tutkuları böleyim
beni çıkar senden
beni böl olmadık zamanda
ben seni eksiltirim


herkesin fahişesi içinde
ışık tutmaya gör
...

24:44:36
kaç tanrı kaldı geriye
kaç efsun üflendi üzerimize
sahi kaç tanrı kaldı
kime açılır elim
sen beni ayinle
bende seni
sorma kalanları


24:45:18
bebeğe bakmak gibi geliyor
apansız karşılaşmak
rahimden düşmüş bir bebeğe
ona sarılmak gelirken içinden
kan revanı itiyor
fahişemi
göz bebeklerini görmemek
kan revan anne
kanlı bir şefkat sanki
öyle düşlüyor belki de
düşünde


yağmur yağdırırız üzülürsek
mevsim seker sorma kalanları
insanın hüzne de
sevinç kadar ihtiyacı olduğu unutuluyor
şu sıralar biraz hafife alıp dalgaları büyük tut
çok anlaşılır soft şeyler yaz
düşün

24:47:17
o kadar çok şey oluyor ki hayatımda
işaret fişeği atıyorum kendimi bulmak için
utandırmak derdin de değilim
...
gösterip vermeyen
oynak güzel bir kadın gibisin
en alımlı jartiyer yerine kelimeleri kullanıyorsun
yazılarında
....

24:55:40
dudaklarını ısırmış izliyor
çılgın süreci
bu denli açık
ortada olma halini önemsiyor
bir meydan okuma
sürekli deneyim olma
tekrarlardan oluşan
kendini hem içinde
hem dışında tutuyor her şeyin
bu seçimi değil
yaşamı


derinlerden maviler istedim
bugün denize benim için de bak
...

aşık yine bugünlerde
besleniyor çünkü
öyle hissediyorum
fahişelik yani
kafanın içinde
beş metre atlas ipekli dağınık duran kumaş parçası
gibi
en başa döndük
özenle katladın sandığa koydun
derinlerine iniyor
yazdıklarından kurtulamıyor
uzak durduğu şeylerin çevresinde geziniyor hep
yaptıklarıyla
içime giriyor
mağdur yaratıyor
kendine beni
bu hali ilk kez yaşıyorum..
ilk kez mağdura dönüştüm
her halimde belki o yüzden
bu pencereden görünüyor bana
mağdur olmanın dayanılmaz
gurur ezikliği mi beni üzen
bilmiyorum

...
tanrılar mağdur edilebilir mi?
bilmiyorum
….

01:01:18
vantrolog gibi yani karnımdan konuşuyorum belki
anlasın istiyorum
yorgunluğa düşmeden
….


kokusunu aldın oyunun içine
hep bir kaynak arıyorlar harıl harıl
kaynak içinde anlamıyorlar
durdurduğu şeylerin çokluğunu bilmiyorlar


onlar gibi olma halimi anlamıyorlar


01:01:18
hep cantilerden çıkar sanıyorlar
böle şeyler
pırıltılı yazarlardan
mağdurunu yaratıp
bende
dün bu hataya düşmüş
yazarlara benzerim belki
telaşa düşmüşsün
panikte gibisin
sakinleş dinlen biraz
çok dolanıyorsun
başka kokuların varlığı etrafında
yoksay
yaldızların dursun
onlar dolansın
yokmuşlar gibi davran
kokular için değil
kendi istediğin için yaşa her halini

...
ben kafasi karisik birisiyim
ya inisim ya cikisim olur



01:05:31
dönüşümü hiç bitmeyecek
sarmallar gibi yukarı doğru uzanıp gidiyor
yıllar
her şey kendi olma hallerinden
uzaklaştığında
beni buluyor
korkularını
teslimiyetlerini bırakıp
kendi oluş hallerine dönüyor
yalnızlıklarını çözmeden
çoğul olmaya
kalkıp
teslim ediyor kendini kaosa
fahişem

01:07:36
yalnızlıklarını çözmeden
kabul etmeden
bilmeden yaşıyor
yalnızlığını bilmek
sevmek
çözmek
kendinle meselelerini halletmek
yaşadığı gibi
kendini önemsemek
sırça köşkünde misafir etmek
kendini
...
vücut ısısı yükselmiş bir tene
ağız dolusu buz tükürmek gibi
geldi irkildim
...

Resimler ve şiir Nur Bardakçı'ya aittir.



25 Eylül 2012 Salı

Fanatik Marley



Bob Marley 11 Mayıs 1981’de öldüğünde mezarına gitarı (Gibson Les Paul), biraz marihuana, bir incil, bir yüzük ve bir futbol topuyla beraber gömüldü.

 

Özgürlük. Futbol özgürlüktür, bütün bir evren için. Futbolu seviyorum çünkü oynamak için yetenekli olman gerekir.(1)Bir çok insan Bob Marley’in fanatik bir futbolcu ve taraftar olduğunu duyunca şaşırır. Bu Jamaikalı, regi şarkıcısı, politik aktivist, ot içen adamın futbolla olan birlikteliği dikkat çekicidir. Hayatının iki aşkıdır müzik ve futbol. Ama çoğumuz onu sadece yaptığı müzikle tanıyoruz.

Oysa Bob Marley turnede ya da stüdyoda kayıtta bile olsa hemen hemen her gün mutlaka top oynardı. Arkadaşlarıyla birlikteyken her fırsatta futbol konuşulurdu. Televizyondan maçları takip etmekten de geri kalmazdı. Tuttuğu takım Santos (Brezilya), en sevdiği topçu ise Edson Arantes do Nascimento idi. Diğer adıyla Pele. Bir diğer sevdiği futbolcu ise Pele’nin rakibi Arjantinli Ossie Ardiles’di. 1970 de Rio de Jeneiro ziyareti sırasında birkaç müzisyen, sokak çocukları ve 1970 brezilya milli takımından oyuncularla beraber maç yaparken ona Santos forması verdiler. Sırtında 10 numara yazıyordu. Marley bunun üzerine şöyle dedi : “Ben de Pele gibi her mevkide oynayabiliyorum”. Evet Bob Marley hayatın içinde her yerdeydi ve şöhret onu gerçek hayatın dışına atamamıştı.

O maçı izlemiş olan bir Brezilyalı fotoğrafçının maçla ilgili yorumu ise ilginçtir : "Maç gerçekten kısa sürdü. Tanrıya şükür her şey çok hızlıydı. Çünkü maç çok berbattı. Bob ise felaketti. Gerçekten oynayamıyordu. 1’den 10’a bir puanlamada Bob’a 1.5 verirdim”. Island Records'un Britanyalı yapımcısı Trevor Wyatt ise İngiltere'deki bir maç sonrası : "Sürekli pas vermeye çalışıyordu. Çünkü Bob oyunda da gerçekte olduğu gibi bir adamdı, top her zaman ona geliyordu ve o da pas veriyordu. Genelde orta sahadaydı ve ona kaptan diyorlardı. Çok iyilerdi. Brazilya gibi."



Hangi açıklamaya inanacağımı bilemesem de, bu kadar futbolu seven –sevdiğim- adamın kötü oynadığına inanmak istemiyorum. Çocukluğundan beri futbol oynayan biri en azından İbrahim Üzülmezden daha iyidir diye düşünüyorum. Arkadaşları eğer müzisyen olmasaydı onun iyi bir orta saha oyuncusu olacağını düşünüyorlardı. Hızlı ve yaratıcı bir orta saha. Jamaika için yaptıkları, dünya için yaptıkları ve barış mücadelelerine liderlik ettiği düşünüldüğünde kaptan olması ve orta sahada bir maestro gibi takımını yöneteceğine şaşırmamak gerekir. Hagi gibi yaratıcıyken Guardiola gibi kibar ve cömertti. Mücadeleden asla vazgeçmezdi.

Bu mücadeleci yapısı nedeniyle bir barış mitinginde sahneye çıkacağı sırada silahlı bir eylemde vurulduktan iki gün sonra sahneye çıktı ve şarkı söyledi. Ona nedenini sordukları zaman "Bu dünyayı daha kötü yapmaya çalışan insanlar bir gün bile dinlenmiyorlar. Ben nasıl dinlenebilirim ki?" dedi. Orta sahada oluşu bundan kaynaklı olabilir. “Futboldan önce müziği sevdim. Eğer önce futbolu sevseydim bu tehlikeli olabilirdi. Çünkü futbol oldukça sert (vahşi). Eğer biri size sert girerse sizde ‘savaşma arzusu’ yaratabilir.” Belki de müzik önce olduğu için insanlar hakkında asla kötü bir şey düşünmedi.

Bir çok Marley hayranı onun futbol yüzünden öldüğünü düşünüyor. Bir maç sırasında ayak parmağından yaralanan Bob Marley tedavi olsa da yara sonra kangrene dönmüş ve cilt kanserine çevirmiş. Ayağın kesilmesi gerektiğini söyleyen doktorlara ise : "Rasta hiçbir eksikliğe gelmez" demiş. Çok sonra bu yara nedeniyle kanser olduğu belirtilse ve 8 ay kemoterapi görse de hayata veda etmiştir. İlk tedavide bir CIA ajanın yaraya yabancı bir madde enjekte ettiğine dair komplo teorileri de mevcut.
'Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? ''Kurtuluş'' dedim ''Ankara'da bir mahalle.'' Fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok. Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. Mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. Kurtuluşu beklemek yararsız. Gelmez çünkü. Kontenjan dolmuş. Biz daha çok kötülüğün sınırını zorluyoruz. Mucizeler bitti. Doğmak yeterince mucizevi. Başka bir tane daha beklemek aptalca. Ölmek de ikincisi. Bunların arasında da bir şey yok. Kimse beklemesin..."(2)

Bob Marley dünya üzerinde barışın ve kardeşliğin hakim olması gerektiğine inanıyordu. Kurtuluşun olabileceğini bilip bunun için savaşıyordu(Get up. Stand up.Stand up for yor rights. Don't give up the fight).Futbolun da takım oyunu olduğunu biliyor ve belki sırf bu nedenle seviyordu. O gettodan çıkmış bir halk ozanıydı. Müziğiyle dünyayı kurtarmaya çalışırken top oynayarak kendini kurtarmaya çalışıyordu belki de. Ölümünün futbolla ilişkili olması bu yüzden üzücü ve ironiktir.

Bob Marley futbolun sadece futbol olmadığını biliyordu. Hayatın ta kendisiydi futbol. Futboldaki mücadele gerçek hayata benziyordu. Bob'un yenmek istediği rakibi ise açlık, fakirlik ve savaşlardı.


(1) Bob Marley–1979
(2) Kinyas ve Kayra

Hesher



 Karını kaybettin.
Sen de anneni kaybettin.
Ben taşağımı kaybettim.
 

Şimdi ölsem kimse fark etmeyecekmiş gibi geliyor. Hesher