30 Ocak 2013 Çarşamba

Neden en küçük fırtına bu gemiyi dümensiz bırakıyor?

Ölüm! Kovaladıkça kaçan, kaçtıkça kovalanan insafsız ilahe.
  



Gören, hangi hakla yalnızlıktan şikayet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrinde, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Yıldızlar onun için, alaimisemanın bütün nüanslarına geçit resmi yaptırır. Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir. Çocukların tebessümü onun içindir.


Sesler, yapışkan, kirli bir sümüklüböcek murdarlığı ile bütün vücuda dolan sesler…

Görmeyen bir insan, bozuk bir ampul gibi manasız; bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde eski hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya layık… Çocukken oynadığımız bir taşbebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe.


Görmek yaşamaktır, vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir, bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış.

Gören, hangi hakla yalnızlıktan şikayet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açar, şafak onun için pırıldar. Gütenberg matbaayı onun için icat etmiştir. Hugo, o okusun diye yazmıştır şiirlerini.
Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir. Çocukların tebessümü onun içindir.






Sevilen bir sesin, seven bir sesin sıcaklığı bütün bu soğuk düşünceleri dağıtabilir, nerede o ses?


Belki şimdi medeniyet dünyasının yüzlerce bilgini, yeni ölüm vasıtaları bulmak azmiyle uykusuz… Her şey yalan, herkes yalancı. Ölümden bucak bucak kaçan, sözde bedbin Schopenhauer’den nefret ediyorum.

Keşke bütün insanlar aynı tanrıya inanabilseydiler. O zaman dünya cennet olurdu.

Sevmek yaşamaktır. Böcekler Kehkeşanlara kadar uzayan bir sevgi… Bütün kainatı ve kainattan daha büyük bir yaratıcıyı sevmek, hem de ruhun ölmezliğine inanarak. Yani ebediyet ölçüsünde bir sevgi. Dinsizlerin ölümü, insanı tahammül edilmez bir yalnızlığa sürüklemekten başka neye yarar?





Dante Cehennem’i anlayamamış dostum. Cehennem, hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması. Cehennem haykıramamak, ağlayamamak. Cehennem çöl değil, kuyu: sularında yıldızlar parıldayan kör bir kuyu cehennem. Çölde yıldızlar konuşur, rüzgar konuşur…


Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. İz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak… İnsan zekası bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor.

Yalnızca paylaşılmayan acılar bizi yıkabilir.

İnsanlar hür doğarlar, eşit haklara sahiptirler: hiçbir hülya bana bu kadar çocuksu, bu kadar anlamdan yoksun gelmemiştir… Hürriyet yetenektir, güçtür, bağımsızlıktır.

İnsan tek başına kendisini şekillendiren bir bütün değil. Ve dünya insan zekasının fetihlerine rağmen, el ele tutuşup hep birlikte şarkılar söyleyebileceğimiz bir cennet olmaktan daha çok uzak.

Kendimizi tanımak… Şuurun açık kapısından içeri dalan ve ruhumuzun mahzenlerinde bizden habersiz bir Sabba hayatı yaşayan bir alay misafir…

Ahlaksızlığın, bencilliğin, kayıtsızlığın ferman ferma olduğu bir ülkede, bir kitabı, ahlaktan, insanlıktan bahseden bir kitabı okuyanlar ancak takdire layıktır.
 




Kelimeleri sana veriyorum okuyucu… Onlar yanıp sönen bir oyuncak. Boş içleri. Boş mu? Alev var göğüslerinin içinde, barut var, gözyaşı var. Nihayet bütün dünya kelimelerden ibaret. Ama sende ne varsa kelimede de o var. Kelime, Narsis’in kendini seyrettiği dere. Çok bakma, içine düşersin!

Kalbi var kitapların, onları bir kerhane sermayesi gibi haşin parmaklarınla mıncıkladın m senin oldular sanıyorsun. Gaflet. Senin olan, sadece on dakikalık tenler.

Anlayacak mı; Kim, neyi? Sen kendini anlıyor musun? Aç uzviyetin sesini yükseltmek istedikçe gırtlağına sarıldın. Kalbinin konuşacak hali mi var?

Emerson, fikir adamı kendini egoizmle zırhlamalı, diyor. Evet, cemiyet bir sümüklüböcek gibi ezer seni, zırhlı değilsen. Annen ezer, kardeşin ezer, çocuğun ezer.
 
Neden başkalarından farklısın? Hem farklı, hem zayıf. İki büyük cinayet…

Ya kendine kıyacaksın, ya başkalarına. Başkalarına kıymak da kendine kıymak değil mi? Başkaları kim? Bizden birer parça. Her tanıdığımız, varlığımızın bir zeyli. Her ölenle bir parça ben de ölürüm.


Neden en küçük fırtına bu gemiyi dümensiz bırakıyor?


Şuur her gün yeni bir fetihten hoşlanmıyor. Her fetihte emek, alınteri, tedirginlik var. Yeniye idrakimizin kapılarını kolay kolay açmıyoruz. Çok kötü bir dinleyici ve daha kötü bir okuyucuyuz.

İbrahim kucağına fırlatıldığı ateş denizini gül bahçesine çevirmiş. Düşünenin vazifesi bütün ateşten denizleri gül bahçesine çevirmek, gerekirse yanarak çevirmek.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder