Bir sosyalist eleştirmenimizin dediği gibi ‘Türk solu geç kalkar,
çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir.’ Bu insanlardan Türk halkı
artık bir şey beklememeli. Üç kâğıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmet-i
İslâm kurtulur. Bunlar ‘çürüyen et, dökülen diş’ gibidirler. Bayrak
yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. Kim hangi kapıdan
ekmek yiyorsa, o kapının kulluğunu etmektedir.
Bunlar Osmanlı
İmparatorluğu’nun mirasının kötü bölümü olan kapıkulu kurumunun
temsilcileridir. Kendilerine karşı çıkılmasını, haksız yere işgal
ettikleri görüşlere karşı hakaret sayarlar. Kendini sosyalist sayan
biri, suçunu ortaya dökeni halk düşmanı olarak suçlayarak yavuz
hırsızlık oynar. Kendini kapitalist olarak ilân eden birinin serveti,
fabrikası yoksa böyle birine herkes güler; haydi ordan çulsuz derler,
züğürt kapitalist olur mu?
Nedense kendisini sosyalist
sayanlardan kimse ehliyet sormamaktadır. Olsa olsa ‘sosyalizme sempati
duyan’ yani özel deyimiyle ‘sempatizan’ sayılması gerekenler ortalığı
kasıp kavurmaktadırlar. Sonra solda ve sağda hayli kalabalık olan bu
çıkarcı zümre, bütün gösterişine rağmen kim parayı bastırırsa ona hizmet
etmektedir. Ele güne karşı, hele sağcılara karşı ayıp olmasın diye de
kabahâtlar örtbas ediliyor. Kol kırılır yen içinde.
Artık her
yerde, hangi kampın adamı olurlarsa olsunlar bunları teşhir etmenin,
önce halka örnek olabilmek için aydının kendisiyle hesaplaşma vakti
gelmiştir. Yazarlar da romanında hikâyesinde şiirinde bu hesaplaşmaya
girişmelidir. Kendinden korkanlara bir diyeceğimiz yok tabii.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder