Bir sosyalist eleştirmenimizin dediği gibi ‘Türk solu geç kalkar,
çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir.’ Bu insanlardan Türk halkı
artık bir şey beklememeli. Üç kâğıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmet-i
İslâm kurtulur. Bunlar ‘çürüyen et, dökülen diş’ gibidirler. Bayrak
yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. Kim hangi kapıdan
ekmek yiyorsa, o kapının kulluğunu etmektedir.
Bunlar Osmanlı
İmparatorluğu’nun mirasının kötü bölümü olan kapıkulu kurumunun
temsilcileridir. Kendilerine karşı çıkılmasını, haksız yere işgal
ettikleri görüşlere karşı hakaret sayarlar. Kendini sosyalist sayan
biri, suçunu ortaya dökeni halk düşmanı olarak suçlayarak yavuz
hırsızlık oynar. Kendini kapitalist olarak ilân eden birinin serveti,
fabrikası yoksa böyle birine herkes güler; haydi ordan çulsuz derler,
züğürt kapitalist olur mu?
Nedense kendisini sosyalist
sayanlardan kimse ehliyet sormamaktadır. Olsa olsa ‘sosyalizme sempati
duyan’ yani özel deyimiyle ‘sempatizan’ sayılması gerekenler ortalığı
kasıp kavurmaktadırlar. Sonra solda ve sağda hayli kalabalık olan bu
çıkarcı zümre, bütün gösterişine rağmen kim parayı bastırırsa ona hizmet
etmektedir. Ele güne karşı, hele sağcılara karşı ayıp olmasın diye de
kabahâtlar örtbas ediliyor. Kol kırılır yen içinde.
Artık her
yerde, hangi kampın adamı olurlarsa olsunlar bunları teşhir etmenin,
önce halka örnek olabilmek için aydının kendisiyle hesaplaşma vakti
gelmiştir. Yazarlar da romanında hikâyesinde şiirinde bu hesaplaşmaya
girişmelidir. Kendinden korkanlara bir diyeceğimiz yok tabii.
11 Ocak 2013 Cuma
9 Ocak 2013 Çarşamba
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Eğer yaşamak kelimesinin manası
her şeyden mahrum olmak ve ıstırap çekmekse, her an küçülmek ve bunu nefsinde
her lafsa duymaksa, bir türlü aşamayacağı bir çemberin içinde durmadan
çırpınmaksa, şüphesiz ben de, benimkiler de en derin şekilde yaşıyorduk.
Eski bir şapkadan ve ayakkabıdan
sahibinin bütün huyunu, alışkanlıklarını, hayattaki aksaklıkları, hatta
ıstıraplarının çeşidini görmek mümkündür.
İnsan yaratılışı tam bir
eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine muhtaçtır. Diyebilirim
ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir
kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Bazen düşünürüm, ne kadar garip
mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen
şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
Saatin kendisi mekan, yürüyüşü
zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur!
Sizler daima böylesiniz…
Ruhunuzu saran küçüklük duyguları içinde büyük değerlerimizi kaybedersiniz…
Bütün hayatım boyunca dikkat
ettim. İnsanın daima en çok korktuğu şey başına geliyor.
Hepimiz kendi masallarımızın
kurbanıyız.
Korku… Korku ve insan, korku ve
insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi
anlatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana,
insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan
insanla konuşamaz.
Yavaş yavaş bu hayata ben de
alıştım. Ne kadar hafif ve rahattı. Uysal kalabalık in sana başta kendisi olmak
üzere her şeyi unutturuyordu.
Şu hakikati kendi hayatım bana
öğretti: İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce
hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.
Dostum, işler bizden sonra
dünyaya gelmiştir. İşleri onları görecek adamlar icat eder.
Bağıran insan sesi beni öyle
korkutuyor ki… Hele hiddetin değiştirdiği insan yüzü! Öyle kendinden çıkıyor,
öyle katılaşıyor ki insan… Dünyada bundan kötü, iğrenç bir şey olamaz.
Siz tecrübe kelimesinin hakiki
manasını bilmiyorsunuz. Tecrübe sahibi demek, yıpratılmış olmak, muayyen
hudutta ve muayyen fikirlerde donmuş olmak demektir.
Aşkın kötü
tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde.
Fakat daima ödersiniz. Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla
girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz.
Her şey
yolunda… Fakat yalnızız. Bütün dünyada yalnızız.
8 Ocak 2013 Salı
Yaşamak mı or çince mi
bıraksalar anlatacağım merak ettiğim neydi
açlar, sevdalılar ve canı sıkılanlarla
büyük büyük merak ederken çocuklar
neyi
hakkımda yanlış bilgi sahibi halk
ve ikide bir savaş çıkaran insanlık
sözlüğe bakarak anlayamaz beni
klasik yöntemlerle konuşmadığım için
ama bıraksalar anlatacağım
tüm yeteneğimi kullanarak
aramızda tartışıyoruz
yaşamak mı zor çince mi
bilinçlerde sürünüp dururken umutsuzluk
ben neden ölümü hatırlatan süflörüm
açız, sevdalıyız, canımız sıkılıyor
türlü sevinçler kiralayacak paramız yok
uyusam
birileri gelip çekmecelerimi ve kafamı karıştırıyor
çeşmeleri açık bıraksam mı; dünya temizlenir
kurtarıcıya giderim haftasonları
ve hep onu çarmıha gerenleri bulurum
kimliğime insan yazdırmalıyım
kızınca aniden ortayaşlı çocuklar
ambalajını yırtarak bedenimin
beni de öldürmesin
açlar, sevdalılar ve canı sıkılanlarla
büyük büyük merak ederken çocuklar
neyi
hakkımda yanlış bilgi sahibi halk
ve ikide bir savaş çıkaran insanlık
sözlüğe bakarak anlayamaz beni
klasik yöntemlerle konuşmadığım için
ama bıraksalar anlatacağım
tüm yeteneğimi kullanarak
aramızda tartışıyoruz
yaşamak mı zor çince mi
bilinçlerde sürünüp dururken umutsuzluk
ben neden ölümü hatırlatan süflörüm
açız, sevdalıyız, canımız sıkılıyor
türlü sevinçler kiralayacak paramız yok
uyusam
birileri gelip çekmecelerimi ve kafamı karıştırıyor
çeşmeleri açık bıraksam mı; dünya temizlenir
kurtarıcıya giderim haftasonları
ve hep onu çarmıha gerenleri bulurum
kimliğime insan yazdırmalıyım
kızınca aniden ortayaşlı çocuklar
ambalajını yırtarak bedenimin
beni de öldürmesin
Osman Konuk
7 Ocak 2013 Pazartesi
Artık...
''Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz.
Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz.
Artık ne istediğimizi bilmiyoruz,
ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz.
Ekranlar, videolar, röportajlar arasında yalnızca başkaları tarafından görülmüş olanı görüyoruz.''
Jean Baudrillard
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)