25 Ocak 2013 Cuma

Optik illüzyonlarla kendi tarzını yaratan fotoğrafçılardan biri Erik Johansson




Söz konusu müzik olduğunda teknolojinin nimetlerinden yararlanılması müziği çirkinleştirse de fotoğraf sanatında teknolojinin kullanılması fotoğrafın kendi iç dünyasında daha farklı kapıların açılmasına olanak sağlıyor. Zaten fotoğraf makinesinin kendisi teknolojik bir alet olduğu düşünülürse daha ileri teknolojilerin fotoğraf sanatında kullanılması bence yadırganmamalı.



 




Buyrun  bu da web sitesi

24 Ocak 2013 Perşembe

Yann Martel - Pi'nin Yaşamı

 Geçen gün izlemiştim Pi'nin Yaşamını. Film kültürü olan biri değilimdir o yüzden hakkında yorum yapmayacağım ama filmi beğendim. Görseller bana Avatar'ı anımsattı. Filmi izlemeden önce de kitabıyla karşılaştım. Henüz okumadım ama incelediğim kadarıyla film kitaba göre çok yumuşatılmış. Kitaptan tuttuğum bir kaç alıntıyı paylaşacağım fakat öncesinde yazarı Yann Martel'in çok hoşuma giden bir olayını aktarmak istiyorum.

Yann Martel, Başbakanına 4 yıl boyunca her pazartesi kitap göndermiştir. Yazarın eylemi için açıklaması ise şöyle:“Kimin ne okuduğu, kitap okuyup okumadığı kendi bileceği iş. Sıradan insanların ne yaptığı beni ilgilendirmiyor, insanlara nasıl yaşayacaklarını söylemek bana düşmez ama benim üzerimde söz hakkı olan insanlar söz konusu olunca durum farklı. Onların okumalarını istiyorum çünkü sınırlı, vasat hayalleri birgün benim kabuslarıma dönüşebilir”

Kitaptan bir kaç alıntı:

Bir şeyi anlamak için ona bir şeyler katmanız gerekir.

İradenin nasıl duvarlar ördüğünü görmek şaşırtıcıdır.  

Kendi hayatınız tehlikede olduğunda, korkunç ve bencil bir hayatta kalma açlığı yardımseverlik duygumuzu köreltir.

  

Popüler müzik, bayat müzik


Popüler müzikte ne bir sürpriz ne de en ufak bir duygulanım beklemek boşunadır. Sıradan bir pop şarkıcısının yeni bir şarkısı herhangi bir ek bilgiden tümüyle yoksundur; en bilinen müzik yasalarına göre düzenlenmiştir ve bir tebrik kartı kadar sıradandır.

Umberto Eco

21 Ocak 2013 Pazartesi

Patti Smith - Hayalperestler

Kazanmamı sağlayan yeteneğin asla benden geldiğini düşünmedim. Bence olay objenin kendisinde bitiyordu; benim dokunuşumla hayata geçen bir tür büyü gibiydi. Böyle düşünerek hemen her şeyde sihir buldum; sanki her şeyde, doğanın bütününde bir cinin dokunuşu vardı.

Dikkatli olmalıydınız, akıllı olmalıydınız. Çünkü idrak edebilenler uzaktaki bir şeyi yakalayabilir, yakına getirebilirlerdi.

Çocuk aklı, alna kondurulan öpücük gibidir; kabule açık, ama ilgisiz. Katlı doğum günü pastasının üzerindeki balerin gibi döner durur; hem zehirli, hem tatlı…

Küçükken, başka bir yerlerden gelme duygusu ile coşkuya kapılıp etrafı gözetleriz. İçimize bakar, inceler, yabancı olanı çekip çıkartırız. Göz alabildiğine açık, altından bir alana varırız. Ya da çoğu kez bir buluta rast geliriz; bulutlarda yaşayanlardan bir ırka. Bunlar, çocukkenki düşüncelerimizdir.

Sonunda her şeyi idrak ederiz. Kendimizde annemizin elini, babamızın uzuvlarını tanırız. Ancak akıl; o yine de başka bir şeydir. Ne olacağından asla emin olamayız.

Düşüncelere dalıp giden biri, omzunda bir el hissedip aniden durmak zorunda kaldığında, kendini çok, çok uzaklarda savrulmuş halde bulabilir.

Her şey insanın canını acıtacak kadar güzel.

Herkes kardeştir. Keşke öyle olsaydı. Böylece denizci çölün ortasında; Müslüman, Hristiyan bir geminin kollarında huzur içinde uyurdu.

Herkes hala orada, onlarla birlikte olduğumu sanıyordu; çünkü iki ayağım yerde, insanların hep uğraştığı işlerle meşgulmüş gibi görünüyordum.

Kitaptaki müzikler:


Alan Hovhaness : All Men are Brothers