12 Şubat 2015 Perşembe

Kendileriyle Savaşanlar - Stefan Zweig




Bir yeryüzü çocuğu ne kadar zor özgürleşirse,
İnsanlığımıza o kadar güçlü dokunuz. Conrad Derdinand Meyer

Hölderlin

Şeytani: Sözcük, antik dönemin mitsel-dinsel temel anlayışından yola çıkıp, bir çok anlam ve yorumdan geçerek günümüze kadar geldi; öyle ki onu artık kişisel bir yoruma tabi tutmak gerekli oldu. Şeytani demekle kastettiğim şey, her insanın temelinde ve özünde yatan o doğuştan gelen huzursuzluktur ve bu huzursuzluk onu kendinden çıkarır, onu kendinden alıp sonsuza, asıl olana sürükler, sanki doğa her bir ruhta, o ilk kaosun dışa vurulmamış, tedirgin bir parçasını bırakmıştır; bu parça ise gerilim ve tutku yoluyla o insanüstü, algı ötesi temeline geri dönmek ister. S.4

Duygunun hassas bölgeye itilmesi, en güçlüsünden bir içsel gerilimin hazırlığının aşırı derecede şiddetlendirilmesi demekti. Gerçek dünyaya karşı bir dirençti. S.27

Zira hayatın yasası karışmaktır, ebedi dönüşünde dışarıda kalmayı kabul etmez: Kim bu sıcak akıntıya girmeyi reddederse, kıyıda susuzluktan kavrulur; kim katılmazsa, hayatı ebedi bir dışarıda kalmaya, trajik bir yalnızlığa mahkûmdur. S. 31

İnsanların sözlerini hiç anlamadım.
Tanrıların kollarında büyüdüm ben.

Hölderlin’in olanüstü kahramanlığı tek tek büyün şiirlerindekinden daha güçlü şekilde kendini gösterir: Bununla birlikte her türlü hayat güvencesinden, evden ve yuvadan, bütün bir burjuva hayatından vazgeçtiğini en başından itibaren bilmektedir, “sığ bir kalple mutlu olmanın” daha kolay olduğunu bilir, sonsuza kadar “hayatın zevkleri konusunda amatör” kalacağını bilir. Ama o uslu bir hayatın rahatlığını istemez, tersine, şairane bir karakter yaşamak ister:  Gözlerini yukarı dikerek, zayıf bedeninde dimdik duran ruhuyla, yoksunluk ve sefil giysiler içinde, orada hem rahip hem de kurban olacağı o görünmez sunağa doğru yaklaşır. S . 39

[tek dünya
Müziğin ve ay ışığının ve duygunun
Bir olduğu]

Gül ancak bir bakış onu izleyerek içine çektiğinde gerçek bir gül olabilir, akşam kızıllığı ancak bir insan gözünün retinasında yansıdığı zaman harikadır. İnsanın yok olup gitmemek için tanrısal olana olduğu gibi, tanrısal olanın da gerçekten var olabilmek için insana ihtiyacı vardır. S. 49

Hyperion böyle söyler: “Dahiyi bir kez kucakla ve bir anda sana hayatının bütün bağlarını koparıversin.” S. 53

Uyur genellikle, soylu bir tohum gibi
Ölümlünün kalbi ölü kabuğunda
Zamanı gelene kadar.

Ölçülü ol! Ölçülü!
Ki yolunu kaybedip
Düşmeyesin ve kazaya
Uğramayasın…
Dizginle! Dizginle,
Anne babanın hatırına,
Aşırı canlı,
Şiddetli dürtüleri!
Kırların sessizliğinde
Süsle planını

Susuyorsun ve sabrediyorsun, zira seni anlamıyorlar,
Ey asil varlık! Toprağa bakıyorsun ve susuyorsun
O güzel günde, zira ah! Beyhude
Arıyorsun sana yakın olanları gün ışığında…
Büyük narin ruhların hiç bulunmadığı yerde.

“Uçuruma duyulan o harika özlem”, kendi derinliğini arayan o gizemli çekim, fark edilmeden harekete geçer ve yavaş yavaş Hölderlin daha da bilinçdışı bir hoşnutsuzluğun hafif ateşine tutulur. Alıngan bakışlarının önünde akıp giden gündelik hayat akıp giderek daha hızlı bir şekilde kararır ve toplanmış bulutlardan çakan şimşek gibi bir söz belirir mektuplardan birinde: “Aşk ve nefret parçaladı beni.”

“Kim acısının üstene çıkarsa, o yükselecektir.” der Hyperion.

Neyin yasını tuttuğunu biliyor musun?
Yıllar olmadı o çekip gideli,
Ne zaman buradaydı,
Ne zaman gitti, tam olarak söylenemez,
Ama o vardı ve var, senin içinde.
Daha iyi bir zamandır, aradığın şey, daha güzel bir dünya. Hyperion

Dostum, kendimi tanımıyorum, hele insanları hiç tanımıyorum.

Hyperion’da, hiçbir zaman insanlara yakın olmamış biri, bilmediği bir alanı(savaşı), hiç bulunmadığı bir yeri(Yunanistan’ı), asla ilgilenmediği bir zamanı(şimdiyi) sanatsal figürlerle betimleye çalışıyor. S.101

Bu aralar sık sık öyle geliyor ki bana
Daha iyidir uyumak, arkadaşsız kalmaktan,
Böyle beklemeyi ve arada bir şey yapmayı ve
Söylemeyi
Bilmiyorum ve neye yaradığını şairlerin acil zamanlarda?

Çok az yaşadım. Ama nefesi
Sağudu bile akşamın. Ve sessiz, gölgeler gibi
Buradayım işte ve çoktan şarkısız,
Uyukluyor göğsümde, ürperen kalbim.

Gerçi karanlıkta da parlıyor canlı resimler.

Heinrich Von Kleist

İçimdeki her şey tezgahtaki atık ipler gibi birbirine girmiş durumda.  S. 193

Sadece bırakamadığım için yazıyorum. S.207

Friedrich Nietzsche

Hayattan en büyük tadı almak demek, tehlikeli yaşamak demektir. S.253

Pozların dokunulmazlığı büyüklük değildir;
Pozlara ihtiyacı olanlar, sahtedir…
Bütün resimsi insanlardan kaçının!

“Ben sadece beden ve zihin değilim ki, bilakis bir üçüncüsüyüm. Tamamen ve her şeyimle acı çekiyorum.” S. 269

Nietzsche, “kendime yaptığım en büyük iyilik” dediği “kitaptan kurtulmayı” hasta gözlerine borçludur.  S. 273

Hayata dair çok şey biliyorum, çünkü sık sık onu kaybetmeye çok yaklaştım. S. 274
 
Ebedi canlılıktır önemli olan, ebedi hayat değil.

Derisini soyunamayan yılan yok olur. Düşüncelerini değiştirmesine izin verilmeyen zihinler de yok olur: Zihin olmaya sın verirler.

Büyük bir insan itilir, bastırılır, eziyet edilerek yalnızlığa yükseltilir.



 Kitap için müzik




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder