6 Mart 2015 Cuma

Fotoğrafın Dili, Fotoğrafçının Beyni, Gözü ve Kalbi Olmalıdır



Ali İhsan Ökten : Fotoğrafın Dili, Fotoğrafçının Beyni, Gözü ve Kalbi Olmalıdır

Dil, insanı insan yapan, O’nu diğer canlı türlerinden ayırt eden temel özelliklerinden biridir. Özünde, doğa-evren yasalarına “uyan” insanın bir “müdahale” gücü; iletme, değiştirme, denetleme, biçimlendirme etkinliği ve eylemliliğidir. Genel bir tanımlama yapacak olursak canlıların kendilerini ifade etmek için kullandıkları, ortak kodlarla oluştuğu için ötekiler tarafından da çözülebilen iletişim yöntemlerinin tümüne “dil” diyebiliriz. Fotoğraf ise insanın bulup-geliştirdiği, hedef kitlesi ve nesnesi insan, mekan ve zaman olan bir dildir. Fotoğraf, kendi kurgusu, öğeleri, düzeni içinde yaşayan bir dil olup sürekli olarak gelişir ve değişir. Kalitesi ne olursa olsun hep üreten, kendine özgü bir dünya oluşturan, kalıcı etkiler yaratan bir dildir.
Fotoğraf, iletişim kurmanın ve kendimizi ifade etmenin yolu olduğu kadar, kimliğimizi tanımlamanın veya kimlik oluşturmanın da bir yoludur. Sözcükler kadar etkili bir iletişim biçimi olan bu görüntüler aynı zamanda konuşulan dilinde bir ifadesidir. Fotoğrafın dilini fotoğrafçının yaratıcılığı ve düşüncesi oluşturur. Fotoğraf, görme eylemini görüntü diline çevirmektir. Her görüntü başlı başına bir anlam sergiler. Düşüncelerimiz ve yaratıcılığımız sonucu gelişen fotoğrafta bu anlama süreklilik kazandıran bir açılım sunar. Fotoğraflar, aydınlatan, uyaran ve genellikle yorum yeteneklerimizi kışkırtan provakatif nesnelerdir. Her fotoğraf tezini bize antiteziyle birlikte sunar. Fotoğrafın dili, temel olarak sözcüklerin ve kelimelerin yerini tutan görüntülerden oluşmuştur. Dil ses demektir; çağrı, haykırış, ritim, tını, melodi, bazen de sessizlik demektir. Fotoğraf dili meramını, haykırışını hep yüksek sesle ifade eder. Fotoğraf yoluyla bize ulaştırılan sanal bir gerçeklik veya gerçeğin bize sanal olarak yansımasıdır.
Her fotoğraf yaşam üzerine kurulan bir modeldir. Bu model, yaşamı, yaşamı oluşturan insanı, yaşamın içinde oluştuğu mekanı, uzamı ve zamanın bir profilini yansıtır. Fotoğraf yaşamın ve doğanın görsel izdüşümüdür. Fotoğraf nesnelerin varlığı ile belirginleşen bir süreçtir. En başarısız fotoğrafta bile aranılan en önemli özellik belirginliktir. Nesneler görüntü çerçevesine taşındığı zaman bu görünür niteliklerini kaybedebilirler veya farklılaşabilirler. Yeni ve farklı mesaj veren göstergeler haline gelebilir veya getirilebilirler. Fotoğraf, kendi iç dünyasında ışık, gölge, tonlama, leke, nokta, çizgi, ritm gibi belli bir düzen dahilinde dans eder. Yaşam akar, doğa değişir, fotoğrafçı bu değişimin izleyicisi olarak bunu çerçeveler ve kendi anlatım diliyle bize sunar. O anlatım dilinin özgünlüğü, fotoğrafçının özgünlüğünün bir belirtecidir.
Fotoğrafın bir dil olup olmadığı konusunda; Henri Cartier Bresson, fotoğrafın dilini büyük bir güç olarak tanımlar. Susan Sontag, yazılı metinlerdeki dilin aksine fotoğrafın tek bir dili olduğunu söyler. Barthes ise “İnsanlığın tarihinde ilk defa ortaya çıkan şifresiz mesajlardır” der. Alfred Stieglitz, “Mesele” der, “Ne söylemek istediğiniz ve nasıl söylemek istediğinizdir. İster şiirde, ister fotoğrafta, ister resimde olsun bir sanat eserinin özgünlüğü; ifade edilen şeyin ve ifade ediliş tarzının özgünlüğüyle ilgilidir.
Her fotoğrafın ardında bir düşünce, bir öykü yatar. Her fotoğrafçının fotoğrafının arka planında anlamlı bir şeyler söyleme arzusu vardır. Fotoğrafçı bir fotoğrafı niçin çektiğini belirlemediği sürece fotoğraf ile algılayan arasında bir iletişim kurulması zorlaşacaktır. Tüm fotoğraflarda bir duyguyu, bir düşünceyi veya estetik bir kaygıyı aktarma arzusu yer aldığına göre fotoğrafçı iletmek istediği mesajın daha güçlü olması için daha önceden bu düşünce üzerinde yoğunlaşmalıdır. Fotoğrafın dili, içerikteki anlamın görsel biçime çevrilmesidir. Fotoğrafçının düşüncesi onun aynı zamanda görsel dili de olacaktır. Her fotoğraf aynı zamanda fotoğrafçının hayatına dair bir kayıttır. Çektiği her portre biraz da kendi portresidir. Bu dilin oluşmasında fotoğrafçının bedeniyle birlikte duygu yoğunluğu, ruhu, algı kapasitesi, kültürel birikimi, ideolojisi, dönemin görme biçimleri gibi bir dolu etken rol alır. Günümüzde fotoğraf yapmaya çalışanlar klasik “fotoğraf çekmek” eylemini “fotoğraf yapmak” kavramına dönüştürdükleri zaman kendilerine özgü fotoğrafik dillerini oluşturmuş olacaklardır.
KAYNAKLAR:
1-Özcan Yurdalan. Belgesel Fotoğraf ve Fotoröportaj. Agora Yayınları, 2007, sayfa 12-16
2-Çerkes Karadağ. Görme Kültürü. Doruk Yayınları. 2004, sayfa 47-51
Ali İhsan ÖKTEN





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder