27 Mart 2015 Cuma

Kendilerini Unutanlar: Bir Alzheimer Hastasının Hikayesi





Kendilerini Unutanlar: Bir Alzheimer Hastasının Hikayesi

Gelip geçen zaman değil
Göçüp giden bedenler
Göçüp giden eşimiz, dostlarımız…
Göçüp giden heyecanımız ve rüyalarımız….
Göçüp giden anılarımız ve artık ansıyamadıklarımız
Göçüp giden biziz!

Zaman bir kavram, biz bulduk. O, hiç değişmez. Bunu anlayabilmek için saate değil aynaya bakmak gerekir. Zaman henüz yerini başka bir şeyle dolduramadığımız en verimsiz organımız, en bereketsiz, en kısır tarafımızdır. Kanserden çok zamanla ölür insanlar! Ve bizler genelde parça parça ölürüz!

Kişinin yaşadığının belgesi anılarıdır. Anılarımız ve düşüncelerimiz ise zamanın mührüdür. Zamana bu mührü vurmak önemlidir. Başkalarının da bizi unutmaması önemlidir. Unutulmaktan endişe duyarız. En korkuncu ise kişinin kendisini unutmasıdır. Ne var ki bu gerçekleştiğinde ise kişi bunun farkında bile olmayacaktır.

Edebiyat, düşünce, duygu veya herhangi bir hakikati veya herhangi bir fikri anlatma mücadelesinin yanında unutmanın da mücadelesini verir. Yaşanılan aşk acısına ve anıların sebep olduğu mutsuzluklara karşı verilen bir tepkidir unutma çabası. Düşünen için mutsuzluk ve huzursuzluk onun yurdudur. Tek kurtuluş ise düşünmemektir. Düşünmeyi dahi unutabilmektir. Bu, kişinin kendinden kaçışı, zihniyle girdiği kıyasıya bir mücadeledir. Örneğin, Küçük Prens’te, Küçük Prens bir gezegene gider ve orada bir ayyaşı görür. Orada fazla zaman geçirmese de içi hüzünle kaplanır. Ayyaş adam sürekli içmektedir. Hem de utancını unutmak için içmekte… Eğer düşünmenin verdiği mutsuzluğun zirvesi varsa bu kesinlikle Cioran’dır. Uykusuz bir ömür geçirmiş, düşünceleri Alzheimer olana kadar yakasını bırakmamıştır. Bu konuyla ilgili olarak:  “ Bir uykusuzun, her gün çarmıha gerilmesinin yanında, İsa’nın bir kerecik çarmıha gerilmesi nedir ki?” der.  Unutmak bir dua bile olabilir bu yüzden. Jacques Brell bir şarkısında: “Size, ne sevmeniz gerekiyorsa sevmenizi ve ne unutmak gerekiyorsa unutmanızı diliyorum.” der. Bu açıdan bakınca unutmak veya düşünmemek, sağlıklı biri için huzuru bulmanın bir yolu olabilir.

Bir hastalık olarak Alzheimer’de ise, unutmamak, bu hastalığa karşı verilen mücadelenin adıdır. Bu hastalığın teşhisi(en başta), bir ömür içini doldurmaya çalıştığımız zamanın mührünün kırılması, anıların ve bilginin istemsiz olarak kaybedilmesi yani zamansız yaşamak demektir. Ülkesiz, idealsiz kalmak, yaşamı insanların arasında tek başına geçirmek, sosyal yaşamdan sürgün edilmek, hiçbir şeye hiçbir yere ait hissetmemektir.





Bir Alzheimer Hastasının Hikayesi

Varda bana bebek geldi.
El bebek gül bebek büyüttüm.
Kendimden önce ona baktım ve
benim ellerimde toprağa gidecek.
Arkasından bir zaman sonra ben de yalan olacağım.”
Alaettin Topuzoğlu, Adapazarı’nda, gençlik yıllarında fayton kullanarak geçimini sağlayan, daha sonraları nalbantlık yapan bir hayvan severdir. 1933 doğumlu Alaettin Bey, nalbantlık işini teknolojinin hızı karşısında sürdürememiş ve hayvanlar için kepek satarak ailesini geçindirmiş, yarış atı alma hayaliyle sürekli para biriktirmiştir.
“Hayal et, Hayallerin Gerçek olana dek hayal et” Aerosmith-Dream On
Alaettin Bey’in yaşamının dönüm noktası ise hayalini gerçekleştirmesiyle, Varda ve Sabire adında iki yarış atı almasıyla değişir. Varda ile Sabire henüz aldığında taydır ve Varda’nın ayağı sakattır. Çevresindeki insanlar Varda’nın koşmasının imkansız olduğunu ve onu kesmesini önerirler. Alaettin Bey ise Varda’yı ticari bir kazanç olarak görmeyip onu evladı gibi benimser. Bu iki atı sanki çocuklarıymış gibi sever ve ilgilenir. Her sabah erkenden kalkıp atlarının yemlerini bir saatlik uğraşla hazırlar, atlarını tımarlar, masaj yapar ve bu ilgisini hiç eksiltmeden her gün tekrarlardı. Tüm yaşamı boyunca atlarla iç içe olan biri için bu kadar çabanın sebebi sadece sevgidir.
Maddi zorluklardan ötürü hepimiz bazen zor bir seçim yapmak zorunda kalabiliriz. Bir seçim yapmak demek aslında başka bir şeyden vaz geçmek demektir. Alaettin Bey de bu iki ata bakacak maddi desteği zamanla sağlayamaz hale geldiği için bir seçim yapmak zorunda kalır. Evladı gibi sevdiği atlardan birini satmaya karar verir ve Sabire’yi satar. Sabire’nin satışından temin ettiği parayı Varda’nın iyileşmesi için harcar ve Varda’yı yarışlara hazırlar.

Doksanlı yıllarda Adapazarı’nda açık at yarışları yapılıyordu. Alaettin Bey, “bu at işe yaramaz, bunu kes” dedikleri atı ilgi ve sevgisiyle iyileştirmiş, açık yarışlara katılacak hale getirmişti. Varda da bu ilgi ve sevginin karşılığını katıldığı yirmi dört yarışın yirmi üçünü kazanarak fazlasıyla verir. Bu noktada dikkat edilmesi gerekilen nokta bu yarışlar günümüz Veli Efendi yarışları gibi yüklü paralar kazandıran yarışlar değildir. Alaettin Bey’in amacı da Varda üzerinden para kazanmak değildir. Yirmi üç yarış kazanan Varda’yı zengin at çiftliklerine satmaması bunun ispatıdır. Varda’yı satın almayı çok isteyen biri, atı neden satmadığını sorduğunda Alaeddin Bey’in cevabı şu olur: “Varda bana bebek geldi.
El bebek gül bebek büyüttüm. Kendimden önce ona baktım ve benim ellerimde toprağa gidecek.
Arkasından bir zaman sonra ben de yalan olacağım.”

Yaşlanmanın tek tesellisi, çevremizdeki her canlının da yaşlanması ve her nesnenin de eskimesidir. Bu konuda kimse yalnızlıktan şikayet edemez! Alaeddin Bey yaşlandı, Varda ise yaşlandı ve öldü. Alaeddin Bey de dediği gibi onu elleriyle gömdü. Varda’yla ilgilenmek için girdiği ahırın önünde boş ahıra bakıp iç çekerek bu duruma alışmaya çalıştı. Unutulmamalıdır ki ölüm, sevenleri ayırabilir fakat aralarındaki bağı koparmaya gücü yetmez.


Alzheimer

Alaeddin Bey zamanla yürümekte sıkıntı çekmeye başlar. Zaten kilolu olan Alaeddin Bey daha az hareket etmesi sebebiyle kilo almaya devam eder. Aynı zamanlarda konuşmalarında aksaklıklar, sürekli aynı soruları sormalar ve agresiflikler baş gösterir. Eve çağrılan doktorun teşhisi bellidir…

Zamanla hırçınlığı ve unutkanlığı arttı. Eskiye dair konuştuğunda ise anıları hep Varda’yla ilgiliydi. Gece uyanıp “beni vuracaklar” diye çığlıklar atan, halüsinasyonlar gören Alaeddin Bey gariptir Varda’yı öylesine içselleştirmiş ki anılarının çoğu Varda’yla ilgilidir.
Hastalıkta geldiği noktada artık maalesef Alaeddin Bey her şey için beklemek zorundadır. Yemek yemek için bekliyor, tuvalete gitmek için bekliyor, duş almak için bekliyor, yatmak için, giyinmek için bekliyor, tek başına hiçbirini yapamıyor ve sürekli birilerinin yardımını bekliyor.

Fotoğraflar, Alaeddin Bey’in torunu Emre Gülfidan tarafından, dedesinin Alzheimer ile olan mücadelesini anlatmak için çekilmiştir. Anlattığım hikaye de Emre’nin dedesinin vaktiyle kendisine anlattıklarının bir özetidir. Emre, dedesine onun fotoğraflarını çekmek için izin istediğinde Alaeddin Bey izin verir fakat bir istediği vardır;
Vardayla birlikte bir fotoğrafını çekmesini ister torunundan…

Yazı dışı, konu içi, Türkiye'de Alzheimer:
Türkiye Alzheimer Derneği’nden Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu’nun söylediğine göre, bu hastalığın pençesinde şuan ülkemizde 65 yaş üzeri her yüz kişiden 5’i, 85 yaş üzeri yaşlılarda ise her yüz kişiden 45’i Alzheimer hastasıdır. Ülkemizde şuan 65 yaş üzeri, yaklaşık olarak 400.000 insan Alzheimer’le mücadele ediyor. TÜİK “İstatistiklerle Yaşlılar” raporunda, ölüm nedeni verilerine göre, 2010 yılında Alzheimer hastalığından ölen yaşlı nüfus oranı %2,7 iken bu oran 2011 yılında %2,9, 2012 yılında ise %3,4’e yükselmiştir.

Yazı: Durukan Abdulhakimoğulları
Fotoğraflar: Emre Gülfidan
Fanzin metresi Nisan 2015