1 Eylül 2015 Salı

Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü

Siz bu kadar uzakken her şeye, her şey ne kadar yakın birbirine?
Benzerlik neden bu kadar güven veriyor insanlara? Güven neden bu kadar önemli, başı-sonu belli olan bu iletişimsizlikte? S.24

Kendine yabancılaşmış bir bireye karşı bireylerine yabancılaşmış bir toplum. Ve bu ikilemin tam ortasında: tüketim. S.24

İstediğim şeyler gün geçtikçe hep istemeye eğitilmiş olduğum şeyler gibi görünmeye başladı. Herkesin istediği şeylerdi bunlar. (C. Palahniuk, Görünmez Canavarlar, s.153)

İstediğimle, istemeye koşullandırıldığım şey arasındaki farkı kestiremiyorum. Gerçekte istediğim şeyle, istemeye zorlandığım şeyin ne olduğunu söyleyemiyorum. Sözünü ettiğim şey özgür irade. (Palahniuk, ninni, s.223)

“onları almazsam ölürdüm.(d.k. 42)
Bütün bunları almak için ömrümü verdim ben(d.k 42)
Siz vermediniz mi? S.27

Adınız ne kadar etkiliyor toplumdaki yerinizi? Siz olmasaydınız ne olurdu sahi? Hangi işleyişine zarar gelirdi büyük resmin? Mekanik uygarlıkta yeriniz, rolünüz ne sizin? S. 27

Önemli olan tek şey, şu anda içinde yaşanılan ve tüketim kavramını merkez dinamiklerine terleştirmiş toplumun, tüm bu sayılanların bir örneği, melezi ve karışımı olduğu ve her şeyin üzerinde egemenlik kurduğudur. S. 28

“tüketimin her zaman ve her yerde kültürel bir işlem olduğu” fark edildi ve tüketim olgusu, sosyal teorinin ilgi alanına, “yalnızca yaratıcılık açısından ve ekonomik bir süreç olarak değil, gösterge ve sembollerin de içinde olduğu bir sosyal ve kültürel süreç oldu” (Bocock, s. 16)

Weber’in sosyal statü grupları tezi akılda tutulur ve ABD’deki ilk tüketici sınıfının İngiltere ve Hollanda’dan göç eden Protestanlar olduğu anımsanırsa, kapitalist üretimin kapitalist tüketime evrilmesini, kimlik kavramı üzerinden açıklamak daha anlamlı hale gelebilir. S. 32

Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren dünya genelinde kimlik tanımı tüketilen ürünler ile yapılmaya başlanmıştır. S. 32

Kim olduğumuz, bizi diğer insanlardan neyin ayırdığı ve bir topluluk içerisinde bizi ne fark edilir kılanın ne olduğu, belli bir zaman diliminden itibaren tükettiğimiz mallar ve hizmetler tarafından belirlenir hale gelmiştir. S. 32

Bugünkü tüketici kalıplarını anlamak için Featherstone’un izinden gidip tüketicilere postmodern sıfatını uygun görmek… s.33

İnsan neden tüketir? Aslında hep tüketmiştir. O, doğuştan bir tüketicidir. Gereksinimleri vardır ve bu gereksinimleri karşılamak için ihtiyaç duyduğu şeyleri bulur, yapar, yaptırır, satın alır, sömürür ve en nihayetinde, tüketir. Ancak bu doğal aktivitenin ona bir kimlik kazandırması, yukarıda da bahsedildiği gibi, yirminci yüzyılla birlikte ortaya çıkan tarihsel bir olgudur. S. 34

Bocock, insanın tüketim güdüsünü, Marksist teoriye ve onun öne sürdüğü yabancılaşma kavramına dayanarak açıklıyor. (bocock s. 31 / 35)

Marx’a göre” Şimdiye kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir. Özgür insan ve köle, patrisyen ve plep derebeyi ve self, lonca üyesi ve kalfa, kısacası ezen ve ezilen, sürekli bir karşıtlık içinde” bulunmuştur. (Marx komünist parti manifestosu, E. Özalp, NK Yayınları, 2005, s. 11) s. 35

Nesnelleşmiş be diğer işçilerden (kendi sınıfından) uzaklaşmış işçi, artık retim sürecinin mekanik bir parçasıdır. Hislere ve duygulara profesyonellikte yer olmadığı için duyguları yok kabul edilir. S. 37

Modern devlet iktidarı, tüm burjuva sınıfının ortak işlerini yürüten bir komiteden başka bir şey değildir.(bocock s.56) başta ekonomi(üretim şekilleri) olmak üzere, siyaset, ahlak, aile ve birey de sermayenin elindedir artık. S. 37

Dünya tarihinde sömürgecilik sürecinin başlaması ile kapitalizmin gelişmesi arasındaki paralellik, bu çözüme güzel ve biz o kadar da kanlı bir örnek oluşturur. Yeni elde edilen yerler, devletler için bir gösteriş kaynağı olmanın çok ötesinde, ulusal sermaye için, sermaye birikimini yeniden-değerlendirme kaynağıdır da aynı zamanda. S. 39

Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim de bir savaşımız var. Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. Büyük buhran bizim hayatlarımız. Biz ruhani bir buhran geçiriyoruz. (150)

Reklamlar insanları gerek duymadıkları arabaların ve kıyafetlerin peşinden koşturuyor. Kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar; neden? Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için. (150)

Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz oluyor. (42)

Adorno ve Horkheimer, kapitalizmin, insan yığınlarını edilgen duruma çağıran ve etkin bir Marksist bir karşı devrimin oluşmasını, daha böyle bir devrime hazırlık bile planlamamışken, zihinlerde yok etmeyi amaçlayan, kültürel mallar ve hizmetler üreten bir popüler kültürün ortamını inşa ettiği iddiasında bulunur. (Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer, Aydınlanmanın… s. 162-222) s. 49

Sen de bir araba kadar ürünsün. Bir ürünün ürününün, ürünü. Arabaları dizayn eden adamlar da birer ürün. Senin ailen bir ürün. Onların ailesi de birer üründü. Öğretmenlerin, ürün. Kilisedeki papaz, başka bir ürün… Her ne düşünüyorsan, onlar da yapıyor ve hiçbiriniz sorumlu değilsiniz. Çünkü hepiniz ortaklaşa bir çabadan ibaretsiniz. (C.Palahniuk, Görünmez… s. 151-152)

Oy vermek seri-üretim sayesinde lüks tüketimin yaygınlaşması ve şekil değiştirmesi, sanatın metalaşması, vasat olanın kahramanlaştırılması veya ücretsiz meta dağıtımı gibi her promosyan çalışması, bireyi sözde bireyselliğine inandırma çabasıdır. İntihal aldatmacası. Elektronlar kadar “eşkimlikli” olunduğunun, o “eşsiz kar tanelerinin” bile birbirinden farklı olmadığının, bilimsel sağlaması. Her seçim döneminde kendi oyunun bir çok şeyi değiştirebileceğine inandırılan sıradan vatandaş. 4x4 arabaya binen orta halli esnaf, illaki bir yarışmada birinci gelmiş alkışlanmaya aç insanlar. Ülkelerin kendileriyle gurur duyduğu Yetenek Siz’ler. Arapsabunu aldığı için kendisine bedavaya verilen saç kreminden çok memnun kalan ev hanımı. Hepsi bir. Bireysiz bir yığın. Standart tüketim. S. 52

Gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz söylev, onun övgü dolu monoloğudur. Yaşam koşullarının totaliter yönetimi döneminde iktidarın kendi portresidir. (guy Debord, Gösteri toplumu, s. 43)

Adorno ve Horkheimer’in önceden belirttiği gibi, kültür endüstrisinde yer alan her şey bir metadır. Tüketilebilir. Kayıt altına alınabilir. İç içe geçmiş endüstriyel komplekstlerde üretilir. Satılabilir. İkame edilebilir. Ancak metanın anlamlandırabilmesi, fark edilebilmesi, bir kimliğe kavuşturulması için göstergeye dönüştürülmesi şarttır. Ve burada devreye semboller girer. (bocock, 87) s. 55

Modern tüketimde doğal olan hiçbir şey yoktur; bu sonradan kazanılan, öğrenilen, insanların arzu duymaları için toplumsal olarak eğitildikleri bir olgudur. (bocock, 61)

Jean Boudrillard’a göre içinde yaşamış olduğumuz toplum, tüketimi, gereksinimlerde

n soyutlamış, anlamın sadece göstergeler ve semboller içerisinden yer bulabildiği ve yalnızca sembollerin içerisinde yer bulabildiği ve yalnızca sembollerin ve göstergelerin tüketildiği bir sürece dönüşmüştür. S. 58

Demokrasi, olmayan demokrasi; eşitlik ise bulunmayan eşitlik durumundadır. Sürekli övgüler dökülen büyüme toplumu, aslında bolluk toplumunun tersidir; çünkü zenginler, kazandıklarına göre çok daha az tüketirken, yoksullar kazandıklarından fazlasına özendirilir. S. 59

Homo Economicus, toplumsal statüsüne, tüketerek ulaş(tırıl)ır. Tüketim artık materyalist değil, idealist bir aktivite olup çıkmıştır. Tüketilenler nesneler değil, düşüncelerdir. Bu durumda tüketim, ekonomik faaliyetini de geri plana atmış, doğrudan toplumsal kimliğine bürünüvermiştir; bu, aynı zamanda, ütketen insanın da Homo Economicus olmaktan çıkıp Homo Socius’a evrildiği anlamına gelir. S. 59

Artık nesnelerin işlevsel pratiği, mülkiyet vb. olarak değil; basit birey ya da topluluk prestiji işlebi olarak da değil; ama iletişim ve değiş tokuş sistemi olarak durmadan verilip alınan ve yeniden yaratılan göstergeler kodu olarka, dil olarak tanımlandığı [noktadır]. S. 59

Henüz altmış yıl önce birbirinin kafasını koparan Avrupa halklarına bugün, bir Birlik içinde yaşamayı öğütleyen, kitle iletişim araçlarıdır. S. 61

Küçük esnaf, eğitimciler, akademisyenler, öğrenciler, işçiler, ev hanımları, hatta çocuklar bile günümüz trentlerinden ayrı kalmamak için, kitle iletişimin bir parçası olmak zorunda hisseder kendilerini. İzlenen bir televizyon dizisinin, herhangi bir sinema filminden; sabah kuşağı kadın programlarının, ana haber bültenlerinden; çizgi filmlerin erotik şovlardan hiçbir farkı yoktur. Hepsi aynı sektöre ( iç içe geçmiş hegemon kültür endüstrisine) hizmet eder. S. 62

İçerik, yerini tatmin-olma olasılığına bırakmıştır. S. 62

Haklarında en büyük hakaretleri ettiğiniz toplumsal figürler/liderler o insanların kendileri değil, simülasyonlarıdır. (baudrillard, simülark…, s. 13-15) bir devrim kahramanı olan Ernesto Che Guevera ile Che markalı gömlekler aynı anlamı paylaşmaz; ama gözlem düzeyinde bir o kadar da aynıdır. S. 62

Kendine ve türüne yabancı tüketici, tüketimin kurallarına uymadığı müddetçe, hegemona da yabancılaşır. S. 66

Tüketim toplumunda trajik olan değil yoksul olan problemdir: Trajik olan yalnızca “henüz evcilleştirilmemiş(203)” olandır, illa ki bir şekilde evcilleştirilir; “geç kapitalizmde var olmak hiç bitmeyen erginlenme ayinidir(204). Çünkü “herkes mutluluğa kavuşabilir, yeter ki etiyle kemiğiyle teslim olsun ve mutluluk talebinden vazgeçmesin.(118)-(Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer, Aydınlanmanın….)

  • içi boş türdeş zaman

Alışveriş merkezi: Avm’ye bir kilo domates almaya diye gidip yirmi çeşit farklı ürünle eve döndüğünüz gibi; kültür endüstrisinde de istediğiniz tüketim malına (bu bir kitap, bir porno film, bir bardak kahve ya da bir kilo domates olabilir) ulaşma yolunda, birçok farklı metaya maruz kalır ve tüketim açlığınızı, sürekli tetiklenen arzularınız doğrultusunda doyurmaya çalışır halde bulursunuz kendinizi. S. 74

Artık herkes tüketici, her şey metadır. En azından artık bu bilgi bile bir meta haline gelmiştir. Standarttır. S. 75

Mevcut her arzu tetiklendiği için, çalıştığı iş dışında kalan zamanı hangilerine yetiyorsa, o arzularını doyurmakla tüketir hayatını. S. 75

Özgülük para kazanmanın yollarına herhangi bir kurum tarafından taş konulmasıdır. 76

Mendieta, “Tüketmek Amerikalıdır” devre ekler: “Tüketim yoluyla sivil dinimizi canlandırır, ülkemize ve anavatanımıza karşı görevlerimizi yerine getiririz”. Tüketim, yeni çeşit bir ahlaktır Amerikan vatandaşı için. S. 77

Tüketim toplumunda herkes yalnızdır. Kendilerine ve birbirlerine yabancılaşmış sözde-bireylere hiç kimse veya hiçbir kurum yardım etmez. Dayanışma, yalnızca sistemin içindekilerin, dıştakileri yeniden sistem içine çekmek için düzenledikleri bir evcilleştirme faaliyetidir. S. 82

Adeta dua eder gibi tüketmeye devam ettikçe, kültür endüstrisinin yardımı muhakkak bir gün gelecektir. S. 83 birleşmeye, başka insanlara, yabancılaşmayı geri-döndürmeye, toplumun içinde erimeye ihtiyaçları yoktur. Başka insanların başlarına gelen felaketler veya kitle iletişim araçları yardımıyla vekaleten tanık oldukları acılar, onlarda empati, suçluluk hissi ya da vekaleten tanık oldukları acılar, onlarda empati, suçluluk hissi ya da ahlaki sorgulama yaratmaz. S. 83

Çocukluk çağından sonra unutulan aile sevgisi ve yakınlık, Amerikan kültürüne yerleşmiş öğelerden biri haline gelmiştir. S. 99

Tüketim, maddeyi hem aklın ve hem de aynı anda ahlakın üzerine yüceltmiş, paketlemiş, bir ürün haline getirmiş ve sonuçta da dünya çapındaki tüketicilere pazarlamayı başarmıştır. Maddenin ve dolayısıyla da aklın ve ahlakın üzerindeki hakimiyet, bundan böyle tümüyle tüketime geçmiştir. S. 102

Her şeyin bir görüntüden ve gösteriden ibaret olduğu tüketim kültüründe, hiç kimse spor salonuna daha sağlıklı olmak/kalmak için gitmez. Amaç, her zaman daha iyi görünmektir. S. 102

Tüketim, onun ve toplumun görünmez kanseridir. S.104

Tüketici kültürün yaşçı sembolleri ile yoğrulmuş, yaşlanmasının toplumdan dışlanmasına yol açacağı fikri ile büyütülmüştür. Zaten yaşçılık, Amerikan kültürünün önemli tüketim kaynaklarından biridir. S. 109

Kan yerine yağ emen vampirler. Aç kaldıklarında yavrularını yiyen hayvanların tam tersi. Ebeveynlerini tüketen insanlar. S. 109

İşyerinde patronunuzu sever şekilde görünmeniz, sizin personanuzdır. Tüketim toplumu doğrudan personalar üzerine kurulmuştur. Sizden takmanızı istediği maskeler hazırdır ve o maskeleri takmadığınız sürece, bu toplumda yer almanız imkansızdır. Sosyal yaşamın dayattığı kıyafet seçimleri, davranış kalıpları veya kıllanmanızı istedikleri sözcükler, personanın yapısını oluşturur. Buna karşılık gölge arketipi, kökleri en eskiye dayanan, insanın hayvani doğasını içeren modeli temsil eder. S. 119

Maskeler hem takılmadıkları takdirde toplumdan dışlanma tehdidini savurarak hem de bizzat bireylerin rızasını almayı başararak işlev görür. Tüketim toplumunun maskelerini takmadan yaşayabilmek, bireyler için hem teoride hem de pratikte imkansızdır. Kendine ve türüne yabancılaşmış birey, hayatının her anında o maskelere bağımlıdır. S. 134

Tüketim toplumunda kadın erkek ayrımının yerini her ne kadar evrensel tüketici modeli almış olsa da, toplumda hala iki karşıt cinse özel olarak ayrılmış/biçilmiş roller vardır. Bu rollerin eskiden var olan üretici veya savaşçı/asker profilleri ile bağlantıları yoktur. Erkek tüketiciler için kadın gözüne hitap etmek, eskiden kadınlara ait görünen iş ve sembollerde de başarılı olmak ve bunlara rağmen kadınsılaşmamak esasken; kadın tüketiciler için, toplumda kazanılan parayı harcamak, eskiden erkek işleri olarak adlandırılan işlerde başarılı olmak ve
İdeal tüketici kalıplarını yaratmak, beklentilerini karşılamak için atılacak adımlardır. S. 135

Baudrillard’a göre, kendisini temizlenmesi gereken bir virüs olarak gören postmodern insan, temizliğe, hijyene ve temiz olana ve saflığa bilinçdışı bir bağlılık ve imrenme geliştirmiştir. (baudrillard, kötülüğün sıradanlığı, s.60-69)

Tüketim toplumunun organize biçimde bireylikten sürüde yer alan siluetlere çevirdiği insanlar, dikte edilmiş eylemleri ile fark edilirliklerini kaybetmiştir. S. 143

Bugünkü gençlerin çoğu etrafa hava atma derdinde… çok fazla para harcıyorlar… Bugünkü gençlerin çoğu ne istediğini bilmiyor… Bu gençler var ya, bütün dünya onların olsun istiyorlar… Eğer ne istediğini bilmezsen… bir bakarsın ki istemediğin bir sürü şeyin olmuş. (d.k. s.44)

Lütfen Tyler, lütfen yardım et… Lütfen Tyler, lütfen kurtar beni… İsveç malı mobilyalardan kurtar beni. İncelikli sanat eserlerinden kurtar… hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar. (d.k. s.44)

Süperego, doğumdan itibaren önce ebeveynler, ardından da toplum ve toplumsal kurumlar tarafından(okul, din, siyaset vs) insanlara öğretilen değerlerin, toplumsal normların ve ahlak kurallarının insan zihninde biriktiği kısımdır ve doğrudan idin arzularının karşısına kurulmuştur. (Freud, haz ilkesinin ötesinde- ben ve id, s.89-90)

Freud’a göre vicdan bireysel değil, toplumsal bir olgudur. “Eğer standartlara uyulmazsa, aşağılık duygusunu ve suçluluk süperegonun en büyük yardımcıları olacaktır. S. 155

Bizzat Hollywood’da çekilen filmleri derecelendiren Amerikalıların verdiği Oscar veya Altın Küre ödülleri ile sinema salonlarına izleyici çekilir. America’s Got Talnet yarışmasından çıkan kişilerin albümleri satın alınır. Youtube’da milyonlarca kişinin tıkladığı videoların izlenme sebebi ya içerisinde bir biçimde cinsel göndermelerin bulunması ya da İngilizce konuşulmasıdır. Amerika’da best-seller olmuş bir kitap dünyanın diğer entelektüellerinden de yüksek oranda övgü alır. S. 168

Amerikan toplumu gitgide babasız bir toplum olma yolunda ilerlemektedir. Reşit olmayan insanlar arasında korunmasız cinsel ilişkiye girme sıklığının artması, istenmeyen hamileliklere ve henüz çocuk denilebilecek yaşta anne-baba olan ebeveynlere yol açmaktadır. S.170

Uygarlık için ödenen bedel insanın mutsuzluğudur.
Oysa insan davranışının amacı, Freud’a göre mutluluk olmalıdır: “Ama mutluluk yalnızca dar anlamıyla değil, aynı zamanda neşe, haz, zihinsel huzur ve hoşnutluk anlamında[aranır] – tüm arzuların tatmin edilmesi. Yaşam haz-acı ilkesiyle yönetilir. S. 182

Devlet-baba, özellikle ataerkil toplumlarda, Tanrı gibi kutsanmıştır. Devletin sınırlarına zarar gelmesi günah; onu canı pahasına savunmak sevap; ve elbette onun uğruna ölmek de bir ödüldür. S. 182
 
Herkes sahip olduğu, satın alabildiği, hayalini kurabildiği ürünler kadar değerlidir. S. 186


Kültürün iki işlevi vardır: Birincisi, insan doğa karşısında korumaya çalışmak, ikincisi de, insanları birbirine karşı korumaya çalışmak(103-115). Her ikisinin ortak sonucu ise iletişimsizliktir. Teknoloji, insanları birbirine yakınlaştırır gibi görünse de aslında onları birbirinden uzaklaştırır. S. 186 ( Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer, sosyolojik açılımlar:sunular ve tartışmalar)

Hegemon kültüründe kavga etmek barbarlıktır, şiddet acizlik göstergesidir, boks profesyonel bir spordur, dövüş sanatları insanın kendisini savunması içindir, tek bir silahla milyonlarca sivil öldürülebilir… erkek gücü, erkeğin şiddeti ve avcılığı artık geride kalmıştır. Amerika’da artan silah satışları ve tüm dünyayı sarsan retörist eylemler, mertliğin bozulduğunun göstergesidir. S. 187

Bauman’ın deyişiyle, “Bir kişinin özgür kalabilmesi için en az iki kişi gerekir.” (Zygmunt Bauman, Özgürlük,1997 s.18)

Acıdan kurtuluş yoktur. Her istediği mobilyayı da alabilse, Amerika’nın en iyi işinde de çalışsa, yirmi yıldır hiç hastalanmamış da olsa, yaşamını evli-mutlu ve çocuklu da geçirse, acıdan kaçış yoktur. S. 217

Güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. Herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın. Hepimiz aynı pürenin parçasıyız… kültürümüz hepimizi aynı yaptı. Artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz. (d.k. 135)


 Hakan Övünç Ongur
Ayrıntı Yayınları
2011