8 Eylül 2015 Salı

Tüketim Toplumu Jean Baudrillard



Tüketim toplumu Jean Baudrillard


Bugün tüm çevremizde nesnelerin, hizmetlerin, maddi malların çoğaltılmasıyla oluşturulmuş ve insan türünün ekolojisinde bir tür temel dönüşüm oluşturulan akıl almaz bir tüketim ve bolluk gerçekliği var. Daha doğrusu, bolluk içinde insanlar artık, tüm zamanlarda olduğu gibi başka insanlar tarafından değil; daha çok Nesneler tarafından kuşatılmış durumda. S. 15




Bugün nesnelerden pek azı, onlardan söz eden bir nesneler bağı olmaksızın kendi başına sunulur. Bu yüzden tüketicinin nesneyle ilişkisi değişmiştir. Tüketici, sağladığı özel fayda bağlamında bir nesneye değil, bütünsel anlamı bağlamında bir nesneler kümesine yönelir. Çamaşır makinesi, buz dolabı, bulaşık makinesi vb. , toplu halde, her birinin alet olarak tek tek sahip olunduğundan farklı bir anlama sahiptir. Vitrin, reklam, üretici firma ve burada temel rol oynayan marka parçalanmaz bir bütün, bir zincir gibi bu anlamın tutarlı, kolektif vizyonunu dayatırlar; sıradan nesneleri değil, göstergeleri birbirine bağlayan bir zincir gibi her nesne daha karmaşık bir üst-nesne olarak diğerlerini gösterir ve tüketiciyi bir dizi daha karmaşık tercihe götürür. S. 18



Bolluğun ve hesaplamanın sentezi drugstore’dur (ya da yeni alışveriş merkezleri) tüketim etkinliklerinin sentezini gerçekleştirir; alışveriş, nesnelerle flört, aylak gezinti ve bunların birleştirme olanakları bu etkinliklerde önemli bir yer tutar. S. 18 


Süper alışveriş merkezimizde tüketimin tüm tanrıları ya da iblisleri, yani aynı somutlamayla yok edilmiş  tüm  etkinlikler, tüm emekler,  tüm çalışmalar, ve tüm mevsimler buluşuyor. Bu şekilde birleşmiş hayatın özünde, bu evrensel özette artık anlam olamaz; ;Düşün, şiirin, anlamın oluşumunu sağlayan şey, yani ayrı ayrı öğelerin canlı eklemlenmesine dayanan büyük kaydırma ve yoğunlaştırma şemaları, büyük metafor ve çelişki figürleri artık mümkün değil. Yalnızca, türdeş öğelerin ebedi olarak birbirinin yerini alması hüküm sürüyor. Artık simgesel işlev yok: Sürekli bir ilkbahar ebedi bir “ambiyans” bileşimi var yalnızca. S. 22-23

Tüketimi yöneten büyülü bir düşünce, gündelik yaşamı yöneten mucizevi bir zihniyettir; bu, düşüncelerin mutlak-gücüne inanç üzerine kurulu bir şey olarak tanımladığımız ilkel bir zihniyettir. Buradaki inanç, göstergelerin mutlak- gücüne duyulan inançtır. Bolluk ve “refah” aslında yalnızca mutluluk göstergelerinin birikimidir. S. 23



Tüketim toplumunu belirleyen, kitle iletişiminde günlük haberlerin evrenselliğidir. S. 26


Kitle iletişimin bize verdiği gerçeklik değil, gerçekliğin baş döndürücülüğüdür. S.27


Göstergelere sığınarak ve gerçeğin yadsınması içinde yaşıyoruz. S. 27


Tüketimin yeri gündelik yaşamdır. Gündelik yaşam yalnızca günlük olayların ve hareketlerin toplamı, sıradanlığın ve yinelemenin boyutu değil, bir yorumlama sistemidir. S. 28


“Çöp sepeti” uygarlığından söz edilebildiğine ve hatta “çöp sepetinin sosyolojisi”ni yapmak tasarlanabildiğine göre, zengin toplumların bolluğunun savurganlığa ne kadar bağlı olduğu biliniyor: Bana fırlatıp attığın şeyi söyle sana kim olduğunu söyleyeyim! S.40


Günümüzde üretilen her şey, kullanım değerine ya da muhtemel kullanım süresine göre değil, tam tersine hızı ancak fiyatların enflasyonunun hızıyla karşılaştırılabilecek yok oluşuna göre üretilir. S. 45


İhtiyaçlar üzerine her söylem naif bir antropolojiye dayanır: Mutluluğa duyulan doğal eğilim antropolojisi. S. 51


Yaygın üretim nesneleri giderek daha az toplumsal sınıf belirticisi haline gelir ve çok büyük aykırılıklar azaldığı ölçüde gelirler de ayırt edici ölçüt olarak değerlerini kaybeder. S. 63
 





Tüketim de okul gibi bir sınıf kurumudur: Sadece ekonomik anlamda (satın alma, tercih, üretim pratiği satın alma gücüyle düzenlenir. Eğitim derecesinin kendisi de sınıf atlamanın bir işlevidir, vb.)  nesneler önünde eşitsizlik yoktur –kısaca, tıpkı herkesin benzer değildir. S. 66


Soysuzluk, kirlilik, kültürsüzleşme; aslında tüketici kendisine seçme özgürlüğünün dayatıldığı balta girmemiş iğrençlik ormanında egemendir. S. 83


Tüketim, göstergelerin düzenlenmesini ve grubun bütünleşmesini güvence altına alan bir sistemdir: Dolayısıyla tüketim hem bir ahlak (bir ideolojik değerler sistemi) hem de bir iletişim sistemi, bir değiş tokuş yapısıdır. S. 91


Evlilik kuralları ve akrabalık sistemleri bir tür dil gibi, yani bireyler ve gruplar arasında belli bir iletişim tipini güvence altına almaya adanmış bir işlemler bütünü gibi düşünülebilir. S. 92


Tüketim güçlü bir toplumsal denetim öğesidir. S. 99


Modern dünyada tüketici neyi temsil ediyor: Hiçbir şeyi. Tüketici ne olabilir? Her şey ya da hemen hemen her şey. Milyonlarca yalnızın yanında tek başına kaldığı için tüketici çıkarların merhametine kalmıştır. Ve bireyci ideolojinin bunda önemli bir rol oynadığını söylemek gerekir. S. 101


Kabaca, tüketici olarak tüketiciler19. Yüzyılın başındaki işçiler gibi bilinçsiz ve örgütlenmemiştir. Tüketicilerin, “Kamuoyu” olarak, gizemli tanrı tarafından gönderilmiş ve “egemen” gerçeklik olarak iyi yürekli havariler tarafından yüceltilmesi, pohpohlanması ve övülmesi bu yüzdendir. Halkın demokrasiye karşı çıkmasınlar diye (yani politik ve toplumsal sahneye müdahale emesinler diye) Demokrasi tarafından yüceltilmesinde olduğu gibi tüketicilerin egemenliği tanınır ki toplumsal sahnede hakim rol oynamaya çalışmasından. Halk, emekçilerdir yeter ki örgütlenmemiş olsunlar: Kamu, kamuoyu tüketicilerdir, yeter ki tüketmekle yetinsinler. S. 102


Pop perspektifin sonu, çağrıştırmanın sonu, çağrıştırmanın sonu, tanıklığın sonu, yaratıcı edimin sonu ve bunlar kadar dünyayı içinden yıkmanın ve sanatın sonudur. S. 144


Tüketilen şeyler arasında değer nesnelerden daha güzel, daha kıymetli, daha eşsiz- tüm diğer nesneleri özetlemesine rağmen otomobilden bile daha fazla yan anlamlarla yüklü- bir nesne vardır: Bu nesne BEDEN’dir. S. 163


Beden bu ahlaki ve ideolojik işlevde tam anlamıyla ruhun yerini almıştır. S. 163


Bedeninizde, duyarlılığınızın yaşamadığı, düşüncenizin uğramadığı bölgeler gözden düşmüş topraklardır. S. 165


Tüketim toplumu, aynı anda hem bir ilgi toplumu ve bir baskı toplumu hem de barışçıl bir toplum ve bir şiddet toplumudur. S. 225


Artık tıpkı evrensel bir açlık sorunu olduğu gibi evrensel bir yorgunluk sorunu var… Yeni şiddetin “nesnesiz” olması gibi bu yorgunluk da “nedensiz”dir. Yorgunluk fiziksel sarfiyattan kaynaklanmaz. Kuşkusuz “sinirsel sarfiyat”tan, “depresif olmaktan” ve psikosomatik konversiyondan söz ediyoruz. S. 237


Tüketim kahramanları yorgun. Psikososyolojik düzeyde değişik yorumlar ileri sürülebilir. Tüketim süreci fırsatları eşitlemek ve (ekonomik ve statüye ilişkin) toplumsal rekabeti azaltmak yerine, tüm biçimleri altında rekabeti daha da şiddetlendirir ve keskinleştirir. Tüketimle birlikte en sonunda, yalnızca, her düzeydeki ekonomi, bilgi, arzu, beden, göstergeler ve itkiler düzeyinde etkili olan totaliter, genelleştirilmiş bir rekabet toplumundayız; artık her şey kesintisiz bir farklılaştırma sürecinde değişim değeri olarak üretiliyor. S . 237