14 Eylül 2015 Pazartesi

Popüler Kültür ve Yüksek Kültür

Popüler Kültür ve Yüksek Kültür
  


Amerika’da ve öteki heterojen toplumlarda, çeşitli nüfuslar ve çıkar grupları arasında yaşanan, kaynakların kullanım ve iktidar konularındaki savaşlar yalnızca iktisadi ve siyasal alanlarla sınırlı değildir; kültürel konulara da yayılır… Bu savaşlar artık parti içi ve partiler arası seçim mücadelelerinin de ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda.  S.19


Popüler kültür eleştirisi dört ana başlık altında toplanır:

  1. Popüler kültür yaratmanın olumsuz özelliği: Popüler kültür sevimsizdir; çünkü, yüksek kültürün aksine, kar zihniyetli yaratımcılar tarafından sadece parasını ödeyen izleyiciyi memnun etmek üzere, toptan üretilir.
  2. Yüksek kültür üzerindeki olumsuz etkiler: Popüler kültür yüksek kültürden alıntı yapar, böylece onu ayağa düşürür; ayrıca geleceğin pek çok yüksek kültür yaratıcısını baştan çıkartır, böylece onun yetenek kaynağını tüketir.
  3. Popüler kültür izleyicileri üzerindeki olumsuz etkiler: Popüler kültür içeriğinin tüketilmesi en iyi olasılıkla sahte mutluluklar yaratır, en kötü olasılıkla da, izleyiciye duygusal olarak zarar verir.
  4. toplum üzerindeki olumsuz etkiler: popüler kültürün yaygınlaştırılması yalnızca toplumun kültürel –ya da uygarlık kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamnda diktatörlüpe eğilimli demagogların kullandığı kitle ikna yollarına tuhaf bir biçimde ilgi gösteren, edilgen bir izleyici kitlesi yaratarak totaliter rejimlere çanak tutar. S. 43

Dwight MacDonald: “Kitle kültürü yukarıdan dayatılmaktadır. İş adamlarının tuttuğu teknisyenlerce üretilir; izleyicisi, katılımı satın alma ya da almama seçimimden ibaret olan edilgen tüketicilerdir. Kısacası, Kitsch’in (ticarileşmiş, zanaata dönüştürülmüş, ucuzlatılmış sanat) Efendileri, kar etmek ve/veya sınıfsal egemenliklerini sürdürmek amacıyla kitlelerin kültürel gereksinimlerini sömürürler. S. 44

Popüler kültür, onu kullananlar insanlar üzerinde zararlı etkiler yaratır. Popüler kültür duygusal olarak yıkıcıdır çünkü sahte hazlar sağlar ve şiddete, sekse verdiği ağırlık insanları kabalığa, yabanıllığa iter; zihinsel olarak yıkıcıdır çünkü cicili bicili, hayattan kaçan, hayali bir içerik sunarak insanların gerçeklikle baş etme yeteneklerini engeller; kültürel olarak yıkıcıdır çünkü insanların yükse kültüre katılma ihtimallerini azaltır. Örneğin MAcDonald popüler kültürü, “hem (cinsellik, ölüm, başarısızlık, trajedi gibi) derin gerçekleri, hem de basit, anlık muylulukları hükümsüz kılan, değersiz, önemsiz bir kültür” olarak tanımlamaktadır. S. 54

 Bugüne değin, popüler kültürün sunduğu hayal alemiyle kendi yaşamlarının gerçekleri arasındaki can alıcı farkı ayırt edemeyen kaç çocuk ve kaç yetişkin olduğunu bilmiyoruz. Ancak Friedson, pek az dikkate alınmış bir incelemesinde, çocukların on yaşına varmadan önce “yetişkin aldırmazlığı” dediği koşullar içerisinde yetiştirildiğini ileri sürüyor. S. 59

Ne olursa olsun, medyanın toplum üzerinde bir etkisinin olduğu kuşku götürmez. Örneğin, halk kültürlerinin ortadan kalmasını hızlandırmıştır; çünkü ticari pop kültürü insanlara hemen her zaman kendi folk kültürlerinden çok daha çekici gelmiştir. S. 65

Marcuse’a göre popüler kültür, yalnızca kullanıcılarına zararlı olduğu için değil, aynı zamanda var olan siyasi durumu kabul etmeleri amacıyla onları “uyuşturduğu” için de tehlikelidir. S. 72

Sanayi öncesi dönemde Avrupa toplumları kültürel olarak ikiye ayrılmışlardır: Yüksek kültür ve halk kültürü. Halk kültürü dağınıktı, evlerde yapılıyordu ve köylüler uzak, birbirinden kopuk köylerde yaşadığı için, çoğunlukla gözden ırak kalıyordu. Yüksek kültür ise kentlerde yaşayan seçkinler, yani saray, soylular, ruhban sınıfı ve tüccarlar gibi, eğlenceye ve sanata harcayacak kaynaklara, zamanı, eğitimi olanlar ve kendilerine sanat üretmeleri için küçük sayıda bir grup yaratıcı insana parasal yardım bulunabilenler tarafından destekleniyordu. Sanatçılar da aydınlar da iktidar kaynaklarına yakındılar. Hatta bir bölümü patronlarının ve iş verenlerinin ayrıcalıklarını, şan ve şöhretini paylaşıyordu. Halk kültürünün düşük toplumsal konumu ve coğrafi soyutlanmışlığı nedeniyle de, hem kamu hem de görünürdeki kültür üzerinde güçlü bir tekel kurmuşlardı.
Ancak iktisadi ve uygalayımsal değişiklikler sonucu köylüler şehirlere gitmeye zorlanınca ve hem serbest zamanları hem de kendi sanat ve eğlencelerini harcayacak gelirleri olunca kırsal kökenli halk kültürünü bıraktılar, ticari popüler kültürün müşterileri oldular. Popüler kültür kısa zamanda yüksek kültürün ürünlerini de yaratıcılarını da sayıca geride bırakarak onun kamudaki ve görünürdeki kültür tekeli konumunu ortadan kaldırdı. İktisadi kaynakları ve iktidarları azalan varlıklı patronlar artık sanatçıları himaye edemez duruma geldiklerinde, yüksek kültür yaratıcıları da saray ve soylular sınıfı topluluğunu bırakıp kendilerine başka yerlerde yeni destekler, yeni izleyiciler aramak zorunda kaldı. Sonunda kendilerini, “kültür pazarı” denilebilecek bir yerde popüler kültürle yarışmak durumunda buldular. S. 76




Herbert J. Gans
Çeviren: Emine Onaran İncirlioğlu
YKY

2007

13 Eylül 2015 Pazar

“Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya



“Sosyalleşen Birey” Sosyal Medya

Sosyal Medya ve Gösteri / 11-68

Mukadder Çakır
Gelişen Web Teknolojileri ve Sosyal Medya Bağımlılığı / 69-102
Ali Murat Kırık
Sosyal Medyada Mahremiyet Görünümleri / 103-132
Emel Arık
Toplumsal Hareketler, Sivil İtaatsizlik ve Sosyal Medya Yansımaları / 133-154
Uğur Gündüz
Sosyal Paylaşım Ağlarının Kişilerarası İletişim Sürecine Etkisi Bağlamında
Facebook / 155-206
Aysun Kaya
Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya ve Değişen
Aile Kavramı / 207-224
Enderhan Karakoç /Onur Taydaş
Sosyal Medyanın Bilgi Tekrarına Geliştirilen Tepkiler/225-252
Uğur Gündüz / Nilüfer Pembecioğlu
Genel İletişim, Sosyal Medya ve Sanat Pazarı / 253-284
Nazan Alioğlu
Sosyal Medya, Müşteri Etkileşimi ve Sosyal CRM / 285-300
Ayşen Akyüz
Kurumsal İletişimde Sosyal Medya Yönetimi: İletişim
Sektöründe Sosyal Medya Yönetiminin Algılanmasına
Yönelik Bir Analiz / 301-335
Korhan Mavnacıoğlu


Hangi gelişmişlik düzeyine sahip olursa olsun , dünya üzerinde büyün ülkeler internet temelli bir sanal dünyanın parçası haline gelmiştir. Bu fünya birer sayısal kimlikten oluşan bireylerin olduğu, somut yaşamsal gerçekliğin temas hissinden yoksun olunan bir dünyadır. Bu dünyanın bireyleri Ip’lerle, NICK’lerle, BLOG’larla tanışıp konuşuyorlar ve sanal bir cemaatin üyeleri olmayı daha baştan kabullenmiş olurlar. S. 7

SOSYAL MEDYA ve GÖSTERİ

Sussman’a göre iletişim teknolojilerinin ve sosyal medyanın yapısı ulus aşırıdır yani ulusal değildir. Bunların ekonomik yapıları, zenginlik ve gücün var olan yapısını güçlendirir, artırır ve yoğunlaştırır. S. 15 (Gerald Susman, 2003, s.33)

R. Robertson’ın tanımladığı üzere küreselleşme sıkıştırılması, bilinçliliğin yoğunlaştırılmasıdır. Dünyayı düşüncede ve pratikte tek bir yer haline getirir. Hayatın farklı güçlerinin karşılıklı etkileşimini içerir küreselleşme. S. 15

Küreselleşmiş bir dünya entegre olmuştur, birleşmiştir ama uyumu yoktur; tek bir yerdir ama aynı zamanda bir çoktur; çeşitlidir, ortak bilince dayalı bir yapıdır ama bölünmeye eğilimlidir. (Usha Agrawal, 2008, s. 1-10-11) s. 16

Başta ABD ve Ab ülkeleri, ekonomilerini oluştururken, gelişmekte olan ülkeleri ve genç, yenilikçi geniş kesimleri, sadece “iyi kullanıcı/tüketici” konumunda tutmayı istemektedir. S. 16
Teknoloji aslında insana zaman kazandırır ve çalışma saatlerini kısaltır ama kapitalizmin koşullarında ve çalışma saatlerini kısaltmadığı gibi uzatır ve yoğunlaştırır. Aslında insanı özgürleştirebilir ama sermayenin elinde köleleştirir. İnsanın zihnini ve hafızasını geliştirmeye yardımcı olur ama bu koşullarda insanı beyin anlamında zayıflatır. S. 17

Teknoiyimser bakış açısına göre, internet ve SMS’lerin genleri geliştirdiğine, bilgilendirdiğine, ufuklarını açtığıa vb. çok sayıda olumlayıcı özelliğe gönderme yaparlar. S. 17

BBC yönetimi, sosyal medyayı etkin olarak kullanmayan elemanların, artık mesleklerini etkili olarak yapmalarının mümkün olmadığını düşünüyor. S. 23

Açık olan şudur ki, hazlar ve tat alma daha kolaylaşmıştır. S. 23

Eğer Facebook bir ülke olsaydı, Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın 3. büyük ülkesi olurdu. S. 24

Artık insanın sosyal ve bireysel becerilerine, yeteneklerine uyum sağlayacak kadar esnek yapıda iletişim araçları vardır. S. S. 26

Günümüzde marka sahipleri sosyal medyada içerik üretimine de özel bir önem veriyor. İçerik üretimi bir strateji uzmanlığına daha çok yatırım yapmaya çağrılıyor. Tüketicinin dikkatini çekmek, bu dikkatin sürekliliğini sağlamak, tüketiciyi ürün ya da hizmete yönlendirmek için yeterli derecede ve düzeyde ikna edici fikrin ürün gösterilerinin parçası olması gerektiği iddia ediliyor. İçerik, müşteri bulmanın, markanın adını duyurmanın, hedef kitleyi satın aldırmaya yönlendirmenin en önemli basamağı olarak görülüyor. Bunun önemi şöyle açıklanıyor: 1. : sosyal medyada tüketici, arkadaş çevresine, yakınlarına, topluluğuna her türlü konu ve ürünle ilgili sorular sorup tavsiyeler alır ve bu tavsiyeler genelde, markaların halkla ilişkiler ve reklam kampanyalarından daha çok itibar görür. S. 31

Sosyal medyanın kullanımı daha çok kapitalist ekonomi tarafından konumlandırılır. Politik sistem, baskın kültürel değer öğeleri ve çatışmalar bu sorunun içene dahildir. S. 36

Ücretsiz, bedava gibi görülen sosyal medya ağları, belli bir küresel ekonomik süreç içinde belirli ekonomi-politik uygulamalara başvurmaktalar. Kapitalizmin can damarlarından biri olan reklam, bunların başında gelir. S. 43

Facebook insan egosunu merkeze alır. Onun ihtiyaçlarını karşılamayı vaad eder. Bu nedenle MySpace’in önüne geçmiştir. Facebook kullanıcıları sigara tiryakileri gibi, bırakmak isteyip de bırakamayan bağımlılara benzerler. S. 56

Sosyal medya siteleri insan psikolojisinin önemli bir bileşeni olarak işlemektedir. Paylaşılanların beğenilmesi de yine ego ihtiyacını karşılamaya hizmet eder. İnsan neyi neyle yiyor, bak sahilde nasıl da zıplıyor, çok mutlu, nişanlandı, evlendi, bak çocuğu bile oldu, sevgilisiyle nerede buluştu, yeni arabası ne marka, dün hangi partide nasıl içti vb. konular Face’in asıl konularını oluşturmakta ve bu tür mesajlar bitecek gibi de görünmemektedir. (Mehmet Şen, Yeni medya düzeninde savaşı kim kazanacak?, 2013)



İzleyici ve kullanıcı nitelik değiştirmiştir. Bu değişimler şöyle açıklanabilir:
1. Kullanıcılar, medya tüketimine(kullanımına) daha fazla zaman ayırmakta; 2. Bu tüketim, gündelik hayatın dokusuna giderek daha çok işlemekte; 3. Toplumlar bu iki sürecin iç içe geçişi ile daha gösterisel bir niteliğe bürünmektedir. Ayrıca. Sosyal dünyanın gösteriselliğinin artışı, b. Bireyselliğin kedilik-algılarının narsistik bir boyut kazanması süreçleri yaşanmaktadır. S.5

Haz, pazarlanabilir bir amaca dönüşmüştür ama o hep bizim ulaşabileceğimizden uzaktır. Hep başka ve yeni müşterilere gereksinim duyar. Ve üstelik buradaki haz elbette mutluluk, tatmin ve doyum getirmez. S.60 (Lee Artz)

Sosyal Medyada Mahremiyet Görünümleri

Wallerstein, kapitalizmi her şeyden önce, sermaye ile emek gücünün çelişkisinden beslenen tarihsel bir sistem olarak tanımlamaktadır. “Kapitaliz sözcüğü  kapitalden türemiştir. Bu nedenle sermayenin kapitalizmde kilit bir öğe olduğunu kabul etmek yerinde olur… kapitalistler gitgide daha çok sermaye biriktirme peşinde, ekonomi yaşamının tüm alanlarında bu toplumsal süreçlerin gitgide daha çoğunu metalaştırmaya çalıştırmıştır. Kapitalizmin kendine dönük bir süreç olması bakımından, bunun sonucu, hiçbir toplumsal sürecin olası metalaştırılmadan özü itibari ile bağışık olmaması olmuştur. Bu nedenle kapitalizmin tarihsel gelişmesinin her şeyi metalaştırmaya yönündeki itilimi getirdiğini söyleyebiliriz s. 106
 (Immanuek Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, Metis Yayınları, İstanbul, 1996, s. 13)

Kentleşme kapitalizmin gelişmesi ve ideolojisinin içselleştirilmesi açısından pek çok önemli veriyi bünyesinde taşımaktadır. Kentleşme aynı zamanda değişen mahremiyet duygusunun ardındaki sosyal gerçekliği işaret etmektedir. Kentler cemaatlerin değil, bireylerin etkin olduğu mekanlardır ve kurallarını geleneksel yasalar değil, modernizmin etkisiyle kanatlanan, varlıklarını her fırsatta haykıran “yeni özneler” koymaktadır. S. 108

Modern çağda, bedenlerin birer proje olarak sunumu mahremiyetin doğasını dönüştüren en önemli dönüm noktalarının başında gelmektedir. Baudrillard’ın sözleriyle, “Bin yıllık bir püritanizm çağından sonra fiziksel ve cinsel özgürleşme biçiminde ‘bedenin yeniden keşfi’ vereklamda, modada, kitle kültüründeki mutlak varlığı –bedenin etrafını kuşatan sağlık, perhiz, tedavi türü, gençlik, zariflik, erillik/dişilik saplantısı, bedenle ilgili bakımlar, rejimler, fedakarca uygulamalar, bedeni kuşatan arzu söylemi- bunların hepsi bedenin günümüzdeki kuruluş nesnesine dönüştüğünün tanığıdır. Beden bu ahlaki ve ideolojik işlevde tam anlamıyla ruhun yerini almıştır. S. 111 (Baudrillard, tüketim toplumu, asyrıntı yayınları, 2004, s163)

Yalnızca haber toplamak değil, zihinleri meşgul tutmak da Journal’in politikasıdır, çünkü halk enformasyondan çok eğlenceye düşkündür. S.113 (Jib Fowles, “Kitle iletişim araçları ve yıldız sistemi”, İletişim Tarihi, Siyasal Yayınevi, Ankara, 2011, s.212)

Martin Esslin’e göre televizyon temelde dramatik bir araçtır.  “Televizyonun en gerçek yönleri dahi-haber gibi- fantezi ve erotik unsurlar taşır. Sunucuların, muhabirlerin cazibesi, siyasi şahsiyetlerin ve haber yayınlarının diğer öznelerinin –rehinelerin, güzellik kraliçelerinin, suçlunun ve suç kurbanlarının- cazibesi vardır. Bir uzman bir komedyen ya da palyaçoya, eğer kadınsa bir seks bombansa dönüşebilir. (Marin Eslin, TV: Beyaz Camın Arkası, Pınar Yayınevi, İstanbul, 1991, s.44) s. 115

17 Aralık 2004 tarihinde, Türkiye’nin 41 yıldır beklediği Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi almasını Başbakan Tayip Erdoğan televizyondan canlı yayınla açıklarken, ülke halkının büyük bir çoğunluğu ‘Gelinim Olur musun?’ programının finalini izlemeyi tercih etmiştir. S.118

Yer bildirimleri hizmeti olan Foursquare ve İnstagram gibi uygulamalar da inanların nerelere gittiklerinin, hangi tercihlerde bulunduklarının, alışkanlıklarının pazarlanmasına imkan sağlamaktadır. Marka tercihleri günümüzde statü sembollerinin başında gelmektedir, aynı şekilde gidilen ülkeler, tercih edilen restoranlar, paylaşılan “güzel” fotoğraflar da hep statü arayışının bir yansıması olarak görülebilir. Ancak burada paradoksal olan nokta, her ne amaçla olursa olsun insani duygularla gönüllü ya da gönülsüz yapılan paylaşımların metaya indirgenmesi ve paylaşıcıların izni olmadan bambaşka bağlamlarda dolaşıma sokulmasıdır. S. 121

Kullanıcıları bilgilerini satmakla suçlanan Google’un avukatları firmalarını şu sözlerle savunmuşlardır: “Bu dünyada tam bir mahremiyete ulaşmanız, çölde yaşamadığınız sürece mümkün değil. Eğer bir keşiş değilse, herkes parçası olduğu toplum hayatının getireceği doğal sonuçları kabul etmeli. S. 124 (Dikizleme Kültürü, 2010, s.277)

Sun Microsystem’in CEO’su ScottMcNealy de benzer görüştedir: “Artık özel hayat diye bir şey yok; buna alışsanız iyi edersiniz (Dikizleme Kültürü, s. 266)

Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya ve Değişen Aile Kavramı

Önceleri ev işlerinden sorumlu olan kadın, kapitalizmin etkisiyle çalışma hayatına çekilmiştir. S. 207

Baudrillard “Eğer bilişim gerçekliğe karşı işlenen kusursuz cinayete sahne oluyorsa, iletişim de ötekiliğe karşı işlenen kusursuz cinayete sahne olmaktadır.” (Baudrillard, Kusursuz cinayet, Ayrıtı Yayınları, İstanbul, 2006, s.163)

Toplumsal suçlar kadar ilişkiler de sanal dünyaya taşınmıştır.

Birçok düşünüre göre de, sanayileşmenin artmasıyla birlikte aile yapılarının çekirdek yapıya dönüşmesi ve kadının da işgücü olarak çalışma hayatına girmesi ile birlikte, toplumun en küçük parçası olarak adlandırılan aile kurumu zarar görmüştür. Çocukluk yaşlarından itibaren aile içinde büyümeyen bireyler, ilerleyen dönemlerde toplumsal faaliyetlerden, gelenek- göreneklerden uzaklaşmaktadır. S. 209

Sanayi toplumlarında bireyler; topluma ve siyasete etkin olarak katılan bir kamu toplumu değil,  aksine kitle iletişim araçları vasıtasıyla yönlendirilen ve güdülen kitle toplumu biçiminde dönüşmüşlerdir. İnsanlar kitle toplumunda yabancılaşmaktadır. S. 210

TÜİK’in yaptığı araştırmalarda artan boşanmaların sebeplerinden bir tanesinin bireylerin televisyon dizilerinde gördükleri gibi yaşamı istemeleri ve bunu elde edemedikleri zaman da boşanma yoluna gitmeleri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. S. 217