12 Ağustos 2017 Cumartesi

Sosyolojik Düşünme Yöntemi Sosyoloji Bilimine Giriş

Kitabın ismine bakarak bir ders kitabı şeklinde yazıldığını veya sıkıcı olabileceğini düşünebilirsiniz. Eğer bu konulara ilgi duymasaydın sadece ismine bakarak ben de bu kanıya varabilirdim. Bu kitabı öneriyorum herkese. Emin olun sıkılmadan okuyacaksınız. Her konunun başında ufak bir tanım olmakla birlikte geri kalan kısımlarda sosyologların nasıl araştırma yaptıklarını mevcut geçmişte yapılan araştırma örnekleri üzerinden anlatılıyor. Kitaptaki bir takım araştırma örnekleri ise şunlar: İnsanlar neden intihar eder, insanlar neden korkar, hastalıklara fiziksel ve psikolojik sebeplerden başka sosyolojik sebepler de etken olabilir mi, Sokak Köşesi Cemiyeti, Kentli Köylüler, Sefalet Mahallesinin Toplumsal Düzeni…

Kitapta altını çizip bloğa koyabilecek kısımlar yoktu. Kitapta anlatılmak istenilen her şey örnekler üzerinden anlatıldığı için eğer kitaptan alıntı yapmak neredeyse imkansızdı. Kitabı tanıtma amacıyla ve gerçekten ilginç bulduğum için akıl hastanesinde yapılan bir deneyi eklemeye karar verdim. Bu deneyi okurken aklıma Şizofreni adlı izlediğim kısa film geldi. Filmde ilk söz şu: “Ben deli değilim. Benden başka herkes deli olduğu için beni zannediyorlar.”

Sosyolojik Düşünme Yöntemi

Sosyologlar akıl hastanelerinin içinde olduğu kadar dışında da “deli” bulunduğunu düşünmektedirler. Bir kişinin akıl hastası olarak sınıflandırılmasına ve akıl hastanesine yatırılmasına götüren etkenler, kuralları çiğneyen kişilerin özelliklerinden çok, onlara karşı yapılan toplumsal tepkiyle ilişkilidir. Şöyle bir delil ileri sürmektedirler: Ruh hastalığı gerçekten hastalık ise ve ruh hastası “normal” insanlardan önemli ölçüde ayrılıyorsa o zaman doktorların teşhislerinde anlaşmaları ve ruh hastaları ile “normal” insanları birbirinden ayırmaları gerekir.
Fevkalade sağlıklı bir grup insan hastane kliniğine gidip iç ağrısı hissettiklerinden ve kanser olduklarını sandıklarından şikayet etselerdi acaba ne oldurdu? Testler yapıldıktan sonra doktorlar hastaların kansere yakalanmadığını ve hastalık hastaları oldukları sonucuma varacaklardır. Bir grup “normal” insanın akıl hastanesine gidip “sesler işittiklerini” şikayetlerinde bulunsalardı sence ne olurdu? Psikiyatristler bu insanlarla görüşme yapabilir, bazı psikiyatrik teşhis testleri uygulayabilir ve “normal” insanların gerçekten normal olduklarını ve tedaviye ihtiyaçları olmadığı sonucuna varacaklardır.
İşte sosyal psikiyatr D.L. Rosenhan böyle bir test yaptı. Daha önce psikiyatrik bir sorunu hiç olmayan 8 kişiden 12 farklı hastaneye gitmelerini ve kendilerini hasta olarak göstermelerini istedi. Bu 8 kişinin hepsine “boşluk” “yankıyan ses” ve “gümbürtü” gibi şeyler söyleyen sesler duydukları şikayetlerinde bulunmaları kendilerine söylenmişti. Bu sahte şikayet ve meslekleri konusunda yalan söylemenin dışında (bazıları psikologdu), diğer sorulara dürüst cevap verdiler. Hastaneye kabul edilmeden önce bu 8 kişinin hepsi kendilerinin sahtekar olduklarının hemen açığa çıkacağından korkuyorlardı. Ancak bunların bir tanesi bile yakalanmadı. Hepsi hastaneye kabul edildi ve hepsine şizofren oldukları teşhisi konuldu. Yattıktan sonra, semptomlarının kaybolduğunu söylediler normal davrandılar ve taburcu olmaya çalıştılar. Hastanede yatma süresi ortalama 19 gündü ve 7 ile 52 gün arasında değişik süre yattılar. En nihayet “hafifleyen şizofreni” teşhisiyle serbest bırakıldılar. Akıl hastanesinde kaldıkları süre zarfında bir tek hastane görevlisi bile bu normal insanların buraya ait olmadığı şüphesine kapılmadı.
Rosenhan bulgularını meşhur bir üniversitenin tıp merkezindeki doktorlara sunduğunda, bulguları hastane personelinin yetersizliğine yordular ve böyle bir şeyin kendi üniversitenin idare ettiği hastanede asla olmayacağı iddiasında bulundular. Rosenhan da gelecek üç ay zarfında bir veya daha fazla yalancı hastayı hastanelerine göndereceğini söyledi. Kendisini hastaneye kabul edilmesini isteyen her hastanın potansiyel yalancı bir hasta olabileceği konusunda hastane personelinin hepsine talimat verilmişti. Bu süre zarfında hastaneye yeni kabul edilen 200’e yakın hasta üzerinde kanaat belirtilmişi, kırk bir hasta, personel tarafından yalancı hasta olma ihtimali yüksek hasta olarak değerlendirilmiş; 23’ü en azından bir psikiyatr tarafından şüphelenilmiş; ve 19’unda da en az bir psikiyatr ve bir personel şüphelenmiştir. İşin gerçeği hiçbir yalancı hasta gönderilmemişti. Bu neyi ispat eder? Personel akıl hastanesinde gelen her kişinin deli olduğunu kabul etmekte ve ona böyle davranmaktadır. Bu “ruhi kurgu” bozulduğunda ve bazı hastaların deli olmadığı konusunda personel uyarılınca, o zaman hastaların önemli bir azınlığının ciddi bir sorunu olmadığı kabul edebilmektedirler.
Rosenhan ve diğer bir çok kişi tarafından yapılan araştırmaların sonuçları akıl be sinir hastalıkları hastanelerinde yatan bazı hastaların, hastanenin dışındaki bazı insanlardan daha fazla hasta olmadıkları sonucuna götürmektedir. S. 162-164


Sosyolojik Düşünme Yöntemi Sosyoloji Bilimine Giriş, Stephan Cole, Vadi Yayınları, Çev. Bekir Demirkol, Ankara, 1999

2 yorum:

  1. Sosyolojiye ilgim olduğundan yazınızı keyifle okudum. Ellerinize sağlık. Ben de çok severek okuduğum bir kitabı önerebilirim blog okuyucularına. Çiğdem Kağıtçıbaşı'nın "İNSAN VE İNSANLAR" kitabı, ki bu kitap Sosyal Psikolojiyi anlatır. Bu kitabı okuyup anlamaya çok ihtiyacımız var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için bildirimi görmediğim için iletinizi yeni fark ettim. Geç yanıtladığım için kusura bakmayın lütfen. Önerdiğiniz kitabı ben de okumadım. İlk fırsatta alıp okuyacağım. Öneriniz için çok teşekkür ederim

      Sil