10 Ocak 2018 Çarşamba

Bütüncü Paradigma, Paradigma değişimi: Zeki ve çalışkan olmaktan iyilik ve yaratıcılığa

Günümüzde bilimsel bilgi üretmek için kullanılan birbirinden farklı paradigmalar vardır. Bu paradigmalar arasında en eskisi pozitivist paradigmadır. Pozitivist paradigmanın sayıltıları zaman içinde yanlış olduğu görülmüştür. Bu yanlışlıklardan ötürü ortaya çıkan paradigmalardan biri de bütüncü paradigmadır. Bütüncü paradigma öncelikle kuantum teorisinin ortaya konulması ve akabinde doğu mistisizminin etkisiyle gelişmiştir. Kuantum teorisi, pozitivist paradigmanın temel ontolojik ve epistemolojik sayıltılarının yanlış olduğunu ortaya koymuştur. Yeni bir paradigma ihtiyacı da tam olarak bu yüzden ortaya çıkmıştır. Fakat bir paradigmanın ortaya çıkması için bu paradigmanın sayıltılarının sadece bir kişinin veya bir grubun görüşü olmaktan çıkmasını gerektirir.
Pozitivist paradigmanın geçmişi birkaç yüzyıl öncesine dayanması sebebiyle günümüzde hala gücünü kaybetmiş olmasına rağmen varlığını sürdürmektedir. Bunun sebebi bu paradigmanın sayıltılarını kabul eden bir çok toplumun mevcudiyetidir. Yeni bir paradigma olan bütüncü yaklaşım ise maalesef literatür taramalarında dahi fark ediliyor ki toplum tarafından henüz fazla benimsenmiş bir paradigma değildir. Bu paradigmanın en önemli yanı, insanı bir makine olarak değil bir mana taşıyan değer olarak kabul etmesidir.

Pozitivist paradigma dünyayı kontrol etmeyi amaçlarken maalesef günümüzde rahatlıkla gözlemlenebilen doğa sorunlarının (küresel ısınma, kirlilik, kaynakların tükenmesi vs.) da temel sebebidir. Bütüncü yaklaşımın toplumlar tarafından kabul edilmesinin elzem olmasının sebeplerinden biri de tam olarak budur. Her değişimi gelişim sanan insanoğlu çürümüş bir bilim anlayışının sunduğu yenilikleri de ilerleme olarak kabul etmesi sebebiyle kendi sonunu getirmektedir. Bu yüzden ötürü bütüncü yaklaşımla birlikte sadece bilimsel bilginin değil aynı zamanda doğanın ve toplumların da geleceğinin kurtulabileceğine inanıyoruz.
Durukan Abdulhakimoğulları
PARADİGMA DEĞİŞİMİ TÜRKER KILIÇ
Bilimde “Esasın Değişimi”: Yapıtaşlarından Bağlantısallığa
Bacon, Descartes, Newton (1600+)
Laniakea, Epigenetic, Nöro Zihin (1905+)
Gerçek birbirinden ayrı, ölçülebilir parçalardan oluşan bir toplam, bir makinedir.
Gerçek birbirinden ayrılmaz ilişkilerden oluşan bir ağdır. Parçaların oluşturduğu bütün parçaların toplamından fazladır.
Determinizm
Olasılık
Kartezyen düşünce
Bağıntısallık, Ağsal düşünce
Diyalektik
Bağlantısal bütünlük
Beden-Zihin-Bilinç ayrılığı
Beden, Zihin, Bilinç bütünlüğü
Bilimsel gözlemler nesnel
Bilimsel gözlemler gözlemleyene ve bilgi edinme sürecine bağlıdır
Amaç, bilime konu olan sürece yada nesneye sahip olmak, hakim olmak
Amaç, bilime, konulan sürece dahil olmak, birlikte var olmak.

Bilim Paradigmamızı ve yaşamımızı değiştirecek 3 buluş

-          Laniakea
-          Epigenetik
-          Connectome


Yaşamın neliği nasıl öğrenilebilir?
Eski bilim karıncaları tek tek incelemek zorundaydı. Yeni bilim tüm karıncaları, karınca toplumunu bir bütün olarak inceler.
Beyin zihin yaratan, yaşam yaratan bir organ.
Her şey içinde bulunduğu ağ ile anlamlı. Hiçbir hücrenin kendi başına bir anlamı yoktur.
Hiç kimse kendi başına anlamlı değil. Herkes yanında bulunanlarla anlamlı. Bizi oluşturan, değerimizi belirleyen yanımızdakilerdir. Bu bağlantısal bütünsellik çok önemli.
LANİAKEA: Evrendeki her şey birbiriyle bir bağlantısal bütünlük içindedir.
EPİGENETİK: DNA-Hücre-Doku-Organ
DNA’da meydana gelen bir değişme hepsini değiştirir (Klasik bilgi bu). Epigenetikle birlikte öğrendik ki düşüncedeki değişim organı, dokuyu, hücreyi, DNA’yı değiştirebilir. Yani parça bütünü etkilediği gibi bütün de parçayı etkileyebilir.
Muzdaki gen sayısı insandan fazla. İnekle insan arasındaki genetik fark yüzde 2.
Yani genler tek başına önemli değildir.
CONNECTONE: Nörozihin
Beyin yaşam yaratan organdır. Yaşam en geniş ortak zihin kümesidir.
Bilinç: enformasyon entegrasyonudur. Matematikselleştirilebilir.
Her tümörün bir bilinci, zekası var. Bu durum sosyoloji için de geçerli.
Varlığın Yaşam Ağı İçindeki Yeri
Eski bilim ormandaki ağacı ayrı, karıncayı ayrı incelerdi. Artık ormanın bütünselliği gözlemleniyo. Ormanın bütünselliğine ait bir zekası var. Ormanın kendisi bilgi işleyen bir sistem.
Tüm yaşam ağı bir enformasyon sistemidir
-          10’lu cebir
-          2’li dijital
-          4’lü DNA-RNA
-          20’li protein
-          29 Alfabe
-          100 miltar nöron beyin
-          22000 gen genom
ayırca şu bağlantıya da bakmanızı öneririm
Filmin dijital kodlaması virüse aktarılıyor ve virüs bakteriye konuluyor. Bakteri bir süre sonra çoğalıyor. Çoğalan bakterilerden film görüntüsü elde ediliyor. Yani bir filmi bir bakteriden çoğaltmak mümkündür. Yani her şey bir enformasyondur.
Toplumun zihnine kültür adı veriyoruz.
Yaşam iç içe geçmiş yaşamlardan oluşur.  Bütün, onu oluşturan alt birimlerin toplamından fazlasıdır. Bu fazlalık yaratıcılıktan gelen fazlalıktır.
Yeni bilim: Autopoiesis
Her iletişim düşünce ve anlam yaratır, bu da daha fazla iletişim getirir. Böylece, ağın tamamı kendisini var eder.
Bağlantısallık, bilinç (Yaratıcılık/Zeka) üretir. Her enformasyon işleyen sistem bilinç/zeka üretir.
Örneğin, iki yapay zeka Bob ve Alice, yaratanların anlamadığı YENİ BİR DİL geliştirmeye başladı ve deney sonlandırıldı.
Zeka canlılık gerektiren bir işlev değildir. Her enformasyonun bir zekası vardır.
İstikrarlı kalan şey sistemin örgütlenme modeli yani ağıdır, bağlantısallık yapısıdır.
Organizmanın yapı taşları yani parçalar, değişkendir.
Bizler, hepimiz kendimizi ormanın içerisindeki ağacın dalının bir yaprağı olarak algılıyoruz. Ego dediğimiz şey bu yapraktır. Sanıyoruz ki yanımızdaki yaprak bizden çok farklı. Çünkü biz bu ayrımcılığın üzerine kurulmuş bir kültürden geliyoruz. Halbuki bu yeni bilim diyor ki senin yanındaki yaprak senden çok farklı değil. Ormanın açısından baktığın zaman yaprakların pek bir farkı yok birbirinden.
Bilim bulur, siyaset işler ve böylece topluma yansır.
ÇELİKİLER ÇAĞI
Aynı yıl 367 Nobel Barış Ödülü adayı ve Aylan, Mehmet, Muhammet






Tırtılla kelebek gen yapısı aynıdır. Aralarındaki fark genlerin arasındaki bağlantısal farklılıktır. Her tırtıl kelebek olmaz. Yaklaşık 8000 kelebekten ancak biri kelebek olur. Bir tırtılın kelebek olmasını belirleyen şey o tırtılın içinde hayalci genlerin oranıdır. 999 hayalci hücre o tırtılın kelebek olmasına yetmezken 100 hayalci hücre o tırtılın kelebek olmasını sağlayabilir.
ÇELİŞKİLER DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ
-          Popülizm
-          Korumacılık
-          Muhafazakarlık
-          Kurumsal din
-          Milliyetçilik
-          Düşman figürü üretimi
-          Anlamak ve bilmek yerine inanmak
-          Sevinç ve coşku yerine keder ve yetmezlik duygusu.







Video linki: Burası

9 Ocak 2018 Salı

Pozitivizmin dünyayı nasıl sığlaştırdığını ve insana dair olan şeyleri yozlaştırdığını gösteren bir alıntı

Newton fiziğinin ki günümüzde “Klasik Fizik” diyoruz, tanımladığı evren ve dünya, belli kurallara göre işleyen, “deterministik”, yani başı sonu belli olan bir sistemdi. Açık, kesin bir sistemdi. Kainatı oluşturan cisimcikler belirli fizik kurallarına göre hareket ederlerdi. Birbirleriyle olan ilişkileri nedensellik çerçevesindeydi. Nedensellik kurallarını keşfedersek, bizi sistemin nasıl işlediğini kesin olarak öğrenmekten alıkoyacak hiçbir şey yoktu. Ortada, belirsiz, bulanık veya saçaklı olan hiçbir şey yoktu.
Klasik fiziğin dünyası bir ya-ya da dünyasıydı. Bir şey ya doğruydu ya da yanlış. “Hem doğru hem de yanlış” olması, söz konusu bile olamazdı, çünkü “doğru” tekti. Örneğin, ışık. Işığın, ya cisimcik bölüklerinden ya da dalga serilerinden oluşması gerektiği düşünülürdü. Işığın hem dalga serilerinden hem de cisimcik bölüklerinden oluştuğunu söylemeye kalkan birisi, Kosko’nun demesiyle, kendisini anında sokakta bulurdu. Ve dolayısıyla, Newton’un düşünceleri, fiziğin dışındaki diğer tüm bilimleri de etkiledi. Sadece bilimleri değil, sanatı, edebiyatı, hatta müziği etkiledi. Örneğin, Newton’un münferit atomlardan oluşan kainat fikri, ekonomide, Adam Smith’in kişisel çıkarlarını kovalayan bireysel girişimcilerden meydana gelen insanlık görüşünü doğurdu, kapitalist/liberal anlayışın mesnedi oldu. Smith, Newton’un akıl yürütme yöntemini izledi: Sistemi mümkün olan en küçük parçacıklarına böl, parçacıkların davranışlarını gözlemle, bütünün geleceğine dair karar ver, tahmin yürüt.
İstemediğiniz kadar başka örnekler de var. Mesela, ideoloji. Newton’un siyah-beyaz dünyasında insan, ya sağcı olur ya da solcu. Hem sağcı hem de solcu olabildiği iddiası saçmalıktır; tıpkı, hem demokrat hem de jakoben olabildiği iddiası gibi saçmalık. Mesela, din. İnsan, ya kafir olur ya da mümin. İki konum arasında bir konumda olmak, patates dininden olmak kadar saçma sayılır. Mesela, edebiyat. Roman karakterleri ya iyi ya kötü, ya kahraman ya korkak olur, bir hedefe hizmet eder. Örneğin müzik. Müzikte notalar do-re gibi şaşmaz aralıklarla kesin olurlar. (Bach’ın “matematikseldir” diye övünmesi bundandır) Türk müziğinin ara tonları yok sayılacaktır, çünkü aklın yolu birdir, “doğru” tektir; biraz o, biraz da bu olmak, yozluktur, şahsiyetsizliktir. En iyi ihtimalle kafa karışıklığıdır, mistisizmdir. S. 20-22
Alev Alatlı (2009). Aklın Yolu Bir Değildir!, Ankara: Destek 

8 Ocak 2018 Pazartesi

Osmanlı'da fotoğraf ve Sosyolojik açıdan bu fotoğrafların anlamı

Birkaç yıl önce Osmanlı’da 19 yüzyıldan günümüz Türkiye’sine kadın ve erkeklerin giyimleri üzerinden sosyal değişmeyi analiz etmek istemiştim fakat Osmanlı dönemine ait kıyafetlere ulaşamamıştım. Şuan hem kadınların hem erkeklerin gündelik kıyafetleri ile fotoğrafları, özel günlerde giyinilen kıyafetlerle çekildikleri fotoğraflar da dahil buldum. Hem geçmişe ışık tutan bu fotoğraflar aynı zamanda günümüzle de bazı hususlarda kıyaslama yapmaya olanak sağlıyor.
Osmanlı da gündelik yaşamı, ekonomik yaşamı, şehirlerin durumunu anlamak için fotoğraflar eşsiz kaynaklardır. Osmanlı matbaa kullanmaya hayli geç başlamıştı. İlginçtir resim dinen hoş karşılanmamasına rağmen fotoğraf makinesi daha keşfedileli 10 yıl olmadan Osmanlı'da kullanılmaya başlandı; Ceride-i Havadis 15 Ağustos 1941 yılında fotoğraf makinesinin tanıtımını yapıyordu (görseldeki yazı gazeteden alıntıdır). Osmanlı’da ilk fotoğrafçılar tabii ki gayrimüslim vatandaşlar arasından çıktı. Bunun yanı sıra birçok Avrupalı fotoğrafçı Osmanlı Devletine fotoğraf çekmek için geliyordu. Fotoğrafın nasıl bir ideolojik aygıt olduğunu buradan bile anlayabiliyoruz. Osmanlıya gelip fotoğraf çeken bu fotoğrafçıların fotoğrafları Viyana'da sarayda sergilenirdi. II. Abdülhamit de fotoğrafın gücünün farkındaydı. Hatta kendisinin de fotoğraf çektiği söyleniyor. Abdülhamit de çekilen fotoğrafları başka ülkelerin devlet başkanlarına propaganda yapma amacıyla gönderirmiş.

Kılık kıyafet bir yana Osmanlı’nın zihin dünyasını da fotoğraflara bakarak anlamak mümkün. Örneğin ırkçılığın bizde olmadığını, siyahilere karşı bizde bir ayrımcılığın söz konusu olmadığını anlayabiliyoruz fotoğraflardan. Örneğin Birinci Dünya Savaşında Osmanlı’nın pilotlarından biri siyahi bir vatandaştır. Aynı yıllarda Amerika’da siyahiler beyazlarla aynı tuvalete dahi gidemezken Osmanlı’da pilot dahi olabiliyorlardı. Bu açıdan bakınca modern Amerika mı daha insancıl, daha medeni yoksa hasta adam denilen Osmanlı mı?

Günümüz Türkiye’sinde kafeler, kahvehaneler artık sadece işlek yerlerde bulunmayıp herhangi bir başka dükkanın bulunmadığı, sadece evlerden oluşan sokaklara kadar sızmış durumda. Gerçekten de kafeleri seviyor bizim neslimiz. Sadece gençler değil daha ileri yaşta olanlar da kafelerde vakit geçirmekten keyif alıyor. Örneğin kadınlar artık altın-para günlerini kafelerde yapıyorlar. Bu durum günümüze ait bir özellik gibi gelebilir fakat 19. Yüzyıl fotoğraflarına baktığımızda o dönemlerde de durum pek de farklı değil. Dönemin erkekleri kahvehanelerde vakit geçirmekten hayli keyif aldıkları fotoğraflardan anlaşılıyor.



Kısa bir göz atma yöntemiyle bu sonuçlara hemencecik ulaşmak mümkün. Daha derin gözlemlemeyle Osmanlı dönemi fotoğraflarından daha bir çok bilgi edinmek mümkün. Örneğin doğrudan bazı kadınların bulunduğu fotoğraflarda fotoğraflardaki kadınlar aslında birer model. Müslüman kadınlar fotoğraf çektirmek istemedikleri için gayrimüslim kadınlara Müslüman kıyafetleri giydirilip çekilmiş fotoğraflar. Bu bilgiyi diğer sokak fotoğraflarına bakarak kullandığımızda kadınların yaşam tarzları ile dini yaşam ve sosyal yaşam arasında nasıl bir düzen kurulduğunu görmek mümkün.