İlhan Berk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlhan Berk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2014 Pazar

16 Ton kömür kaç bin insan eder?



Günümüzün sömürü düzeninde zor koşullar altında çalışarak nice insan ölüyor ve bu ölümler basın tarafından katliam olarak değil kaza olarak duyuruluyor. 16 Ton belgeseli de bu azınlığın çoğunluğu ezdiği, sömürü sisteminin en karanlık kısmını anlatıyor -kömür madeni işçilerini-. Belgesele adını veren 16 Ton ise Merle Travis’in albümünde yer alan, madenciler için yazdığı üç şarkıdan berisi. O kadar meşhur olmuş ki bu şarkı, youtube’ta aratınca aynı şarkıyı söyleyen çokça farklı yorum bulabilirsiniz. Bu isimlerden bazıları ise Ernest Jennings Ford,  ZZ Top, Johnny Cash, Eric Burton, BB King, Frankie Laine vs…


16 ton
On altı ton yüklersin, ne geçer eline
Daha da yaşlanıp daha da borca batarsın
Tanrım(Aziz Peter) beni çağırma çünkü gidemem
Ruhum şirkete zimmetli






İnsan irade sahibi özgür yaratık, kimin nasıl öleceğine karar verebilir!

Kristof Kolomb “yerlilerin boyları postları münasip, iyi hizmetkar olurlar”.

İnsanlar alışveriş yaparken kaliteye ve fiyata bakarlar. Herkes bu kısası yapsa ekonomi tıkanırdı. Bu yüzden insanları alışverişte ikna etmek gerekiyor. İnsanları ikna etmek akıl mantıkla değil sembollerle yapılır. Örnek: Kadınların sigara tüketimini arttırmak için kullanılan slogan şöyleydi: Erkeklerle eşit olun, sigara için!

 
Bizler bankamatikten para çekerken madenciler üç yüz metre altımızda kömür tozlarını ciğerlerine çekerler.

öyle insanlar gördüm ki 
ölüm peşlerine düşmeye korkardı 
kılları uzamış hayvanların yanı sıra 
ya kuyulara iniyorlar 
ya kuyulardan çıkıyorlardı 
kazmaları kürekleri lambalarıyla 
ya insanlar gibi toprağın üstünde 
ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar 
bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı 
dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu
ikinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu 
uyudum uyandım hep aynı seslerdi 
anladım insanlar bir vardiyaya giriyorlar
bir vardiya çıkıyorlardı
anladım en kısa ömür insan oğlunundu 
sonra kurtlar böcekler ve tarla farelerinindi


İlhan BERK  1946


Madencilerin yaşadıkları yerleri duvarlardaki fotoğraflar da ele verir. Bundan yüz elli yıl önce İngiltere’nin New Hartley ocağında göçük altında oğluyla birlikte can veren madencinin ağzından yazılmış şarkı hâlâ her yerde söylenebilir: Hiçbiri kendi hayatını düşünmedi / Aklı yukarıdaydı hepsinin / Ekmeksiz kalacak ailelerinde... Savaş şarkılarında bile zaferden, savaşın bitmesinden, yüz güldürecek şeylerden sözedilirken, madenci şarkılarının çoğu ya ağıttır ya da yukarıdakilere dairdir.

Madenci: Madencinin kendi aşağıda ruhu yukarıdadır. O, başkaları günyüzü görsün diye karanlığa razı olmuş bir adamdır.

Maden havzası: Madende çalışmadığınız takdirde işsiz ve aç kaldığınız yöreye verilen addır.

Diğer mesleklerin istatistikleri yıllar, üretim miktarı, ihracat, işçi başına üretim, maliyet şu bu diye gider
Madencilik istatistiklerinde ise şöyle ilginç kalemler göze çarpar: milyon tona düşen ölüm adedi, yıllara göre ölümlerdeki artış-azalış, yaralı miktarı, falan...

Güneşli bir günde masmavi göreceğiz Karadeniz'i 
Balkaya'dan Kapuz'a kadar, karış karış biliriz bu şehri 
Eki'nin çiçekli bahçeleri, rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla 
Paydos saatlerinde yollara dökülen, soluk benizli insanlarıyla 
Siyah akar Zonguldağın deresi
Yüz karası değil, kömür karası  
Böyle kazanılır ekmek parası

Orhan Veli




Bu güzel Ümit Kıvanç belgeseliyle ilgili daha detaylı bilgiye ve belgesele şuradan ulaşabilirsiniz.

1 Mayıs 2014 Perşembe

Karanfil kokulu şiirler

Karanfil-Sigara-Çay muhteşem üçlüsü vardır. Daha önce duymamış olabilirsiniz çünkü ben uydurdum. Dostlarla sohbetlerde hele Tom Waits çalıyorsa, koyu sohbetin tamamlayıcısıdır bu üçlü. Bir yandan çaylar yenilenip konu konuyu açarken ortamın süslü kokusu oluverir karanfil. Deneyin, Edip Cansever’in dediği gibi bir sevdayı büyütürsünüz böylece…



YERÇEKİMLİ  KARANFİL  
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde  
Oysaki seninle güzel olmak var  
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi  
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda  
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.  
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte  
Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel  
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor  
Derken karanfil elden ele.  
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle  
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil  
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk  
Birleşiyoruz sessizce.  
  
Edip Cansever


“Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.”
                  ”Edip Cansever”


Hakkınız var, güzel değildir ihtimal,
Mübalâğa sanatı kadar,
Varşova'da ölmesi on bin kişinin,
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile,
'Yârin dudağından getirilmiş'

Orhan Veli Kanık 




Kosmosun Kardeşliği Adına
 
"Ne üs kurmağa geldim yıldızına
Ne petrol, ne yemiş imtiyazı istemeğe
Koka-kola satacak da değilim
Selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına
Bedava ekmek ve bedava karanfil adına"
 

 
Saksılarda hâlâ tek tük karanfil bulunursa da 
ovada güz nadasları yapıldı çoktan, 
                                    tohum saçılıyor. 
Ve zeytin devşirilmekte. 
Bir yandan kışa girilmekte, 
bir yandan bahar fidelerine yer açılıyor. 
Bense hasretinle dolu 
              ve büyük yolculukların sabırsızlığıyla yüklü 
              yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursada...

        
                     ”Nâzım Hikmet”
 
  karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin..
 Ahmed Arif”
 
'' Gözlerin kaç gece eder..?
Dudakların kaç karanfil..?
Gülünce sehpalar devriliyor,
kızgınlığın kaç yanardağı..? ''
' Atilla İlhan
 
 
bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını
 lakin aç idik yedik karanfil parasını...
           “Yılmaz Güney”
 
Aslında bu denli güzel kokmaz hiç bir karanfil, 
Onda seni kokladığımdan bunca güzel. 
Aslında bu denli güzel olmaz hiç bir Sarıyer, 
Orda seni öptüğümden bunca güzel. 
Aslında bunca güzel olmaz hiç bir dünya, 
Seni sevdiğim için dünya da böyle güzel. 
Aslında bu denli deli değildim sor kime istersen, 
Sevince seni delilik bile bak ne güzel. 
Aslında sen dünya güzeli değilsin, 
Sevdiğim için dünyada tek güzelsin..
                 “Aziz Nesin”
  
Konuşuyorsun, kanatlı bir karanfil dudakların.
Gözlerin iki dağ suyu güldükçe köpüklenen
İndiriyorsun kirpiğini upuzun bir güz.
Bir kapı önündeyim, girsem suç gitsem ayaz

Şükrü Erbaş

Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut almış başını gidiyordu görüyordum

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun
  İlhan Berk
   
Gözlerinde yıldızlar gezdirdiğin zamanlardı
gövdenden gövdeme akan bir karanfil gecesi
denizine geldiydim senin
kendimi seninle değişmek için                    
       ”Birhan Keskin”
 
 
Yarin dudağından getirilmiş Bir katre alevdir bu karanfil, Gönlüm acısından bunu bildi! Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer Kızgın kokusundan kelebekler; Gönlüm ona pervane kesildi.
             ”Ahmet Haşim”
 

Saymadim hasretinle bu kacinci yilbasi Bir ihtimal de olsa doner diye bekledim Ne bir demet karanfil ne bir damla gozyasi Bir hal hatir sormayi dener diye bekledim Cemal Safi


16 Nisan 2012 Pazartesi

Bir sözcüğün ölümü demek



Bir sözcüğün ölümü demek, dünyamızın daha bir kısırlaşması,
kemikleşmesi, yoksullaşması demektir.
Giderek de yokolması...


İlhan Berk

6 Nisan 2012 Cuma

Yazmak mutsuzluktur

"Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var: resim yapmak."


İlhan Berk