İsim
Kültürü ve Din
Şahıs
İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi
Bir
“isim” almak, ortak bir tarihsellikte şekillenen toplumsal belleğe katılımın
ilk aracıdır ve bu anlamda “isimler” yalnızca bireysel bir varoluşu değil,
kültürel devamlılığı ifade etmesi bakımından da önemlidir. S. İ
Çeşitli
alt kültür grupları, ideolojik yapılanmalar ve cemaatler için bir aidiyet ve
kimlik işlevi taşıyan isimler, belli dönemlerde hakim olan kültürel sistemlerin
bir unsuru ve o sistemde meydana gelen değişimin göstergeleri olarak da
kullanılmışlardır. S. İ
Dil
ile dünya görüşü ve değerler arasındaki sıkı bir irtibat bulunmaktadır. S. 15
Foucault’un
dediği gibi: “İsimler, işaret ettikleri şeylerin üzerine konulmuşlardır”
(Michel Foucault, Kelimeler ve Şeyler, Çev. M. Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi
Yayınları, İstanbul, 1994, s. 67), S. 19
Sosyal
bağlamda isim, inançları, değerleri, estetik tercihleri, bilinci, seçicinin
bilinçsiz tercihlerini, ailedeki ilişkilerin mahietini açığa çıkarır. Seçilen
bir ismin, o toplumdaki hakim değerler, inançlar, ideoloji, eğitim halk
inançları ve ‘din’le bir ilişkisi bir ilişkisi bulunmaktadır. S. 20
Kısaca
isimler, dil sosyolojisi bakımından bir toplumda veya grupta sosyo-kültürel
süreç ve yapıların anlaşılmasına yardımcı olurlar. Kişilerin isim kültürü
bağlamında eğilim, sosyal konum, statü ve yaşama çevrelerini ifade eden dilsel
göstergeler olarak fonksiyon taşırlar. S. 21
Denk
durumlarda “Ahmet Bey, Ayşe Hanım” gibi, ancak üstlere yönelik durumlarda ise
“Sayın…” gibi hitap değişiklikleri gerekmektedir. Sosyal statüsü düşük işlerde
çalışanlara (kapıcı, hizmetli, bahçıvan, gündelikçi) yönelik hitaplar ise, bu
statüyü pekiştirecek şekildedir: “Ahmet Efendi, Ali Efendi…”, “Efendi” hitabı
bugünkü kullanımının aksine geçmişte “soyluluğu” simgelemekteydi. S. 22,23
….
Çoğu zaman da bir çocuğun ismi, onun doğduğu şartlar ve doğduğu anda annesi
veya babasının duygularıyla, yani ruh hali ile ilişkiliydi. Havva ilk doğan
çocuğa Kabil(meydana gelen) ismini koydu. Havva böylece, Kabil ismini koymakla
“Yahve’nin yardımıyla bir insan meydana getirdim” demektedir. Yine Havva,
Habil’in öldürülmesinden sonra doğan çocuğa Seth (yerleşmiş, konmuş) adını verir. Çünkü Havva, bu çocuğun Habil’in
yerine geçtiğine inanıyordu. İshak, ikiz çocuklarından küçük olanına (topuktan
tutan) anlamına gelen Yakup adını vermişti, zira doğarken kardeşinin topuğunu
tutuyormuş. S. 36
Peygamber’in,
anlamı hoş olmayan ve putperestliği çağrıştırdığı için değiştirdiği isimler ile
“mekruh isimler” kategorisine ulaşılmaktadır. Peygamber, “isyankar” anlamına
gelen Asiye adındaki bir kızın ismini Cemile, “elem, keder” anlamına gelen
Hazen adındaki bir sahabenin ismini de Münzir olarak değişmiştir. Bir insanın
keni kendisini tezkiye anlamına geleceği için Berre adını Zeynep olarak
değiştirdiği aktarılır. S. 40
Peygamberin
“çocuklara güzel isim koyun” emri, bazılarınca “güzel isim kişiyi belki de
isminden utanıp kötü bir fiil işlemekten uzak durmasına sebep olacaktır”
şeklinde yorumlanmaktadır. S. 41
…
Çoğu zaman da isimler Kur’an’ın rastgele açılıp, çok anlamlı gelmese de göze
ilk çarpan sözcüğün seçilmesiyle belirlenir. Mirza Elemneşrah, “açıklamadık mı”
(Sure 94’ün ilk ayeti) Hindistan’da
görülen meşhur bir örnektir. Schimmel Türkiye’de bu anlamda Üzlifet’i “(Cennet)
yakınlaştırdı” (Sure 81:13) örnek verir. S. 44
Eski
toplumlarda “isim”, bireyin şimdi kullanılan anlamdaki “küçük” ismi olarak
ortaya çıkmaz. İsim orada daha çok bireyin bağlı olduğu toplumu ve o toplum
içindeki sosyal konumunu ifade etme aracı olmuştur. Kişinin kim olduğu sorusunun
cevabı en azından birkaç kuşaklık soykütük akratımı ile anlam bulur. İlyada’nın
her kahramanı, kendini, en azından dede kuşağına kadar geriye giderek ifade
etmekteydi. İsa’nın Tanrı veya Tanrı’nın Oğlu olması bile, İncil’de bir sayfa
boyunca ona bir soy kütüğü düzenlemeyi engellememiştir. S. 45
Eski
topluluklardan Kızılderili ova kabileleri çocuklarına, eski Türklerde olduğu
gibi kalıcı bir iş yaptığında isim verirlerdi; bu isim daha sonra
değiştirilebilmekteydi. S. 47
Hintlilerde
isim, kişilikten topluma doğru gidişi değil, toplumsallıktan kişiliğe doğru
gidişi anlatır ve kişinin toplum içindeki yerine işaret eder. S. 47 (Kudret
Emiroğlu, Suavi Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, 2003, s.
8-9)
Antropolojik
araştırmalar özel isimlerin verilmesinde genelleşmiş dört tutum olduğuna işaret
eder: Birincisi; “doğumla verilen” ve genellikle geçici, özel nitelikte olan
isimlerdir. Bu duruma Amazonlarda ve Türkiye’de görülen, genellikle ebelerin
verdiği “göbek adı” örnek olarak gösterilmektedir. İkincisi, kabile, cinsiyet,
statü gibi toplumsal nitelikler yansıtan isimlerdir ve bunlar kutsallık
sınırına girebilirler. Üçüncüsü, hayat boyu kişinin yaşadığı önemli olaylara
göre değişiklik gösteren “değişken isimler”dir. Türkiye’de yaygın bir şekilde
kullanılan lakaplar bu kategoriye girer. Dördüncüsü ise özel kullanım ile
kamusal kullanımın giderek ayrışması, kullanılan isimlerin ilişkilere göre
çeşitlenmesidir; bu durum daha çok isim kullanımında kaçınılan toplumlarda söz
konusudur. S. 48 47 (Kudret Emiroğlu, Suavi Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim
ve Sanat Yayınları, 2003, s. 9)
Celaleddin
Çelik, İsim Kültürü ve Din, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005