Celaleddin Çelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Celaleddin Çelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2017 Perşembe

İsim Kültürü ve Din

İsim Kültürü ve Din
Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi
Bir “isim” almak, ortak bir tarihsellikte şekillenen toplumsal belleğe katılımın ilk aracıdır ve bu anlamda “isimler” yalnızca bireysel bir varoluşu değil, kültürel devamlılığı ifade etmesi bakımından da önemlidir. S. İ

Çeşitli alt kültür grupları, ideolojik yapılanmalar ve cemaatler için bir aidiyet ve kimlik işlevi taşıyan isimler, belli dönemlerde hakim olan kültürel sistemlerin bir unsuru ve o sistemde meydana gelen değişimin göstergeleri olarak da kullanılmışlardır. S. İ
Dil ile dünya görüşü ve değerler arasındaki sıkı bir irtibat bulunmaktadır. S. 15

Foucault’un dediği gibi: “İsimler, işaret ettikleri şeylerin üzerine konulmuşlardır” (Michel Foucault, Kelimeler ve Şeyler, Çev. M. Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1994, s. 67), S. 19

Sosyal bağlamda isim, inançları, değerleri, estetik tercihleri, bilinci, seçicinin bilinçsiz tercihlerini, ailedeki ilişkilerin mahietini açığa çıkarır. Seçilen bir ismin, o toplumdaki hakim değerler, inançlar, ideoloji, eğitim halk inançları ve ‘din’le bir ilişkisi bir ilişkisi bulunmaktadır.  S. 20

Kısaca isimler, dil sosyolojisi bakımından bir toplumda veya grupta sosyo-kültürel süreç ve yapıların anlaşılmasına yardımcı olurlar. Kişilerin isim kültürü bağlamında eğilim, sosyal konum, statü ve yaşama çevrelerini ifade eden dilsel göstergeler olarak fonksiyon taşırlar. S. 21

Denk durumlarda “Ahmet Bey, Ayşe Hanım” gibi, ancak üstlere yönelik durumlarda ise “Sayın…” gibi hitap değişiklikleri gerekmektedir. Sosyal statüsü düşük işlerde çalışanlara (kapıcı, hizmetli, bahçıvan, gündelikçi) yönelik hitaplar ise, bu statüyü pekiştirecek şekildedir: “Ahmet Efendi, Ali Efendi…”, “Efendi” hitabı bugünkü kullanımının aksine geçmişte “soyluluğu” simgelemekteydi. S. 22,23

…. Çoğu zaman da bir çocuğun ismi, onun doğduğu şartlar ve doğduğu anda annesi veya babasının duygularıyla, yani ruh hali ile ilişkiliydi. Havva ilk doğan çocuğa Kabil(meydana gelen) ismini koydu. Havva böylece, Kabil ismini koymakla “Yahve’nin yardımıyla bir insan meydana getirdim” demektedir. Yine Havva, Habil’in öldürülmesinden sonra doğan çocuğa Seth (yerleşmiş, konmuş)  adını verir. Çünkü Havva, bu çocuğun Habil’in yerine geçtiğine inanıyordu. İshak, ikiz çocuklarından küçük olanına (topuktan tutan) anlamına gelen Yakup adını vermişti, zira doğarken kardeşinin topuğunu tutuyormuş. S. 36

Peygamber’in, anlamı hoş olmayan ve putperestliği çağrıştırdığı için değiştirdiği isimler ile “mekruh isimler” kategorisine ulaşılmaktadır. Peygamber, “isyankar” anlamına gelen Asiye adındaki bir kızın ismini Cemile, “elem, keder” anlamına gelen Hazen adındaki bir sahabenin ismini de Münzir olarak değişmiştir. Bir insanın keni kendisini tezkiye anlamına geleceği için Berre adını Zeynep olarak değiştirdiği aktarılır. S. 40

Peygamberin “çocuklara güzel isim koyun” emri, bazılarınca “güzel isim kişiyi belki de isminden utanıp kötü bir fiil işlemekten uzak durmasına sebep olacaktır” şeklinde yorumlanmaktadır. S. 41
… Çoğu zaman da isimler Kur’an’ın rastgele açılıp, çok anlamlı gelmese de göze ilk çarpan sözcüğün seçilmesiyle belirlenir. Mirza Elemneşrah, “açıklamadık mı” (Sure 94’ün ilk ayeti)  Hindistan’da görülen meşhur bir örnektir. Schimmel Türkiye’de bu anlamda Üzlifet’i “(Cennet) yakınlaştırdı” (Sure 81:13) örnek verir. S. 44

Eski toplumlarda “isim”, bireyin şimdi kullanılan anlamdaki “küçük” ismi olarak ortaya çıkmaz. İsim orada daha çok bireyin bağlı olduğu toplumu ve o toplum içindeki sosyal konumunu ifade etme aracı olmuştur. Kişinin kim olduğu sorusunun cevabı en azından birkaç kuşaklık soykütük akratımı ile anlam bulur. İlyada’nın her kahramanı, kendini, en azından dede kuşağına kadar geriye giderek ifade etmekteydi. İsa’nın Tanrı veya Tanrı’nın Oğlu olması bile, İncil’de bir sayfa boyunca ona bir soy kütüğü düzenlemeyi engellememiştir. S. 45

Eski topluluklardan Kızılderili ova kabileleri çocuklarına, eski Türklerde olduğu gibi kalıcı bir iş yaptığında isim verirlerdi; bu isim daha sonra değiştirilebilmekteydi. S. 47
Hintlilerde isim, kişilikten topluma doğru gidişi değil, toplumsallıktan kişiliğe doğru gidişi anlatır ve kişinin toplum içindeki yerine işaret eder. S. 47 (Kudret Emiroğlu, Suavi Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, 2003, s. 8-9)

Antropolojik araştırmalar özel isimlerin verilmesinde genelleşmiş dört tutum olduğuna işaret eder: Birincisi; “doğumla verilen” ve genellikle geçici, özel nitelikte olan isimlerdir. Bu duruma Amazonlarda ve Türkiye’de görülen, genellikle ebelerin verdiği “göbek adı” örnek olarak gösterilmektedir. İkincisi, kabile, cinsiyet, statü gibi toplumsal nitelikler yansıtan isimlerdir ve bunlar kutsallık sınırına girebilirler. Üçüncüsü, hayat boyu kişinin yaşadığı önemli olaylara göre değişiklik gösteren “değişken isimler”dir. Türkiye’de yaygın bir şekilde kullanılan lakaplar bu kategoriye girer. Dördüncüsü ise özel kullanım ile kamusal kullanımın giderek ayrışması, kullanılan isimlerin ilişkilere göre çeşitlenmesidir; bu durum daha çok isim kullanımında kaçınılan toplumlarda söz konusudur. S. 48 47 (Kudret Emiroğlu, Suavi Aydın, Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, 2003, s. 9)

Celaleddin Çelik, İsim Kültürü ve Din, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005