Michel Beaud etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Michel Beaud etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mayıs 2015 Pazar

Bulutların yağmuru taşıması gibi, kapitalizm de savaşı taşır. Kapitalizmin Tarihi - Michel Beaud




"Anne üşüyorum. Sobayı yakamaz mısın?"
"Kömürümüz yok."
"Neden?"
"Çünkü baban işsiz kaldı."
"Neden?"
"Fazla kömür olduğu için."

Cehenneme Övgü

Ortaçağ’ın ahlak anlayışı tam fiyattan yanaydı ve faizle borç vermeyi yasaklıyordu; ama bu kabul, Calvin’in “Tanrı katında muteber olmak için önce ticari başarı sağlamak gerektiği” yollu teziyle ticari ve faiz karşılığı ödünç vermeyi meşrulaştırmasıyla ciddi olarak sarsılmıştı. S.18



Resmi verilere göre, 1521 ile 1660 arasında Amerika’dan İspanya’ya 18 bin ton gümüş ve 200 ton altın taşındı. Başka tahminler, transferin bunun iki katı olduğunu ileri sürüyor. S.19



Kristof Kolomb, “Altın dünyanın en mükemmel şeyidir. O kadar ki, ruhları cennete bile gönderebilir.” Diyordu. Yüz yıldan biraz fazla bir zamanda, Meksika’da yerli nüfus %90 oranında(25 milyondan 1.5 milyona düştü) azaldı.

Peru’da da %95 oranında azaldı. Las Casas’ın tahminine göre, 1495 ile 1503 arasında adalarda 3 milyondan fazla insan kayboldu, savaşta katliama uğradı, köle olarak Kastilya’ya gönderildi veya başka işlerde telef oldu: “Gelecek nesillerden kim buna inanabilir? Ben ki, bu satırların yazarı ve gözleriyle görmüş, her şeyden haberdar biri olarak, böyle bir şeyin mümkün olduğuna zorlukla inanabiliyorum.” Diyordu dönemin bir tanığı. S. 20



Machiavelli “ İyi örgütlenmiş bir hükümette, devlet zengin, yurttaşlar da yoksul olmalıdır.” S.22



İspanya’da daha XVI. Yüzyılın başından itibaren altın ve gümüş ihraç edenler için ölüm cezası getirildi. Fransa’da maden paranın ülkeden çıkarılması, önce 1506’da, daha sonra da 1540, 1548, 1574 de yasaklandı. S.22



Prens’in kendisi ve aynı zamanda aralıksız devam eden savaşların finansmanı için zenginliğin artırılması gerekiyordu. Reçete çok basitti: Değerli madenlerin ülkeden çıkışını engellemek, ithalatı kısıtlamak, ihracat artışına imkan verecek malların girişini kolaylaştırmak, krallığa gerekli olmayan ürünlerin ihracatını teşvik etmek. S. 23



Thomas More 1516 yılında Ütopyayı yazarak o sıralar dünyaya yeni bir tanrının, paranın egemen olacağını fark eden ilk düşünür. Söz konusu eserde Portekizli denizci Hytlode'nin ağzından, "Sevgili More, sana asıl düşüncemi söylemem gerekirse, her şeyin parayla ölçüldüğü bu ülkede, kamu yaşamında refahın ve adaletin tecellisi hemen hemen imkansız gibidir...” dedirtmiyor muydu? S. 25



Merkantilistler tarafından önerilen bir başka reçete de, başka ülkelere daha çok satıp onlardan daha az satın almak, bu amaçla da kaliteli ve çok üretmekti. S. 27

 

1614’te Henri de Mesme, “Üç sınıf da kardeştir ve her üçünün de anası Fransa’dır” dediğinde, soylu sınıfın buna cevabı, ayakkabıcıların ve ayakkabı tamircilerinin çocuklarının kendilerini kardeş olarak çağırmalarını istemediklerini, onlarla aralarında uşakla efendisi arasındaki kadar fark olduğunu söylemek olmuştu. S. 28



Özgürlük ve demokrasiyi daha çok ticaret ve banka burjuvazisinin üyeleri, hukukçular, kanun adamları talep ediyorlardı. Serbest meslek erbabı, kırsal kesimin ileri gelenleri, tacirler ve zenginleşmiş çiftçiler ve ünvansız soylulardan da destek görüyordu. S. 39



Merkantalist ideal:

Montchrestien, yüzyıl başında Fransız Merkantalizmini açık bir biçimde dile getiriyordu…. Burjuvazinin zenginliği olmadan devletin de zengin olamayacağını, dolayısıyla kamunun(ekonomik) ve hazinenin (politik) refahının birbirine bağlı olduğu inancıyla 1616 yılında Ekonomi Politik Elkitabını yazdı.

Adam olmadan savaş imkansızdır, para olmadan da adam tutamazsınız, vergi almadan hazinenizde para olmaz, vergi almak için de ticaret şarttır.  S.43



Gerçek mutluluğu meydana getiren şeyler bakımından yoksullar, kendi üzerlerinde yer almış gözükenlerden hiç de aşağı değildirler. Vücut sağlığı ve ruh huzuru bakımından toplumun bütün sınıfları, aynı düzeydedir; ve bir çit boyunca güneşte ısınan dilenci, aslında, dünyanın bütün hükümdarlarının arayıp da bulamadığı o barışa ve tasasızlığa, adeta kendiliğinden sahiptir. David Hume – İnsan Doğası Elkitabı s. 88



Liberal ütopya baştan itibaren kendini bilimsel dayanağı olan bir düşünce akımı olarak sunma vecerisini ortaya koyabildi. Sosyalistler bir fanteziler toplumu hayal edip sonra da mevcut toplumdan doğacak bir insan vicdanından söz ediyorlar. S. 102



Örneğin bir kurum olarak aileyi alalım. Kapitalizmle birlikte aile, işgücünün yeniden üretilip devamlılığını sağlayan bir çekirdek haline geldi, ama aynı zamanda toplum bütününün karmaşık yeniden üretim odağı olmaya da devam etti. Gerileyen sınıflar onun sayesinde varlıklarını sürdürebildiler ve yine onun sayesinde eski sınıflardan yenileri doğdu, köklerinden koparılan köylüler ve zanaatkarlar işçi konumuna geldiler. Aynı şekilde ticarete, bankacılığa ve sanayiye bağlı bir “burjuva hanedanı” kurmak üzere bankacılar ve tüccarlarla bağlaşan soylu aileler aynı durumu kabullendiler. Aile aracıyla toplumun temel kuralları yayılıp sürdürülüyor(hiyerarşi, disiplin, tasarruf, tüketim); ama aile olmadan işçi hareketinin birçok mücadelesi gelişemez ve sayısız grev de başarıya ulaşamazdı. S.148

Aynı şey okul için de geçerlidir. 1968 sonrasında kapitalist okulu mahkum etmek moda haline geldi. Şüphesiz okul, kapitalist toplumun fikirlerini, kurallarını, değerlerini yayan bir kurum işlevi gördü. Ama aynı okul cumhuriyetin ideallerini, ilkelerini, demokratik ve çoğu zaman sosyalist propaganda biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlasa da, okuma, yazma ve bilgi özgürlüğünün ve demokratik yaşamın temelini oluşturmuştur. S.148

 

Kapitalizmin egemen olmadığı dönemde ekonomik yaşam, meteorolojik koşullara, hasat durumuna, demografik dengelere, savaşlara bağlı, az çok düzenli sarsıntılara maruz kalmıştı. Tüm kapitalist sanayileşme aşaması da refah dönemleri, büyümeyi kesen durgunluk veya krizle sonuçlanan belirli bir düzenlilik arz eden dairevi hareketler ortamında gerçekleşti. S.151



Otto Bauer, 1913’te “Emperyalizm aslında sermaye birikiminin sınırlarını genişletmenin bir aracıdır” diyecekti. Eğer dünya ekonomisi, “dünyayı kapsayan üretim ilişkileri ve ona uygun ticaret ilişkilerini ifade ediyorsa” emperyalizm de bu üretim ve ticaret ilişkilerinin dünya ölçeğine yayılmasıdır. Yirminci yüzyılın başında bu yayılma İngiliz, alman, Fransız ve amerikan kapitalizmlerinin egemenliği biçiminde tezahür ediyordu. s.182



1914-1918 büyük savaşının gerisinde XIX. Yüzyıl sonu ve XX. Yüzyıl başındaki ulusal kapitalizmlerin emperyalist yayılması yatıyordu. Öylesine müthiş bir mezbaha ki, bunu sadece “der dest der (dünyanın en son büyük savaşı olacağı umulan I. Dünya Savaşı)” düşüncesi katlanılır kılabilirdi. S. 183



 Jaures, “bulutların yağmuru taşıması gibi, kapitalizm de savaşı taşır” demişti. S.190



Nasyonal sosyalist partinin 1920’deki programı açıkça anti-kapitalist bir içeriğe sahipti. Hisseli şirketlerin millileştirilmesini öngörüyordu ve bunlar “ulusal toplumun malı” olacaktı.



Nazi marşından bir kısım:

Gamalı haçla silahlandık;

Kızıl bayrakları dalgalandırın,

Alman işçileri için istediğimiz

Özgürlüğün yolunu açmaktır.



Hitler de Mein Kampf’da(1925-1927)

Nasyonal sosyalistler olarak, bayrağımızda programımızı buluyoruz. Kırmızı, hareketimizin sosyal düşüncesini; beyaz da milliyetçi düşünceyi ifade ediyor; gamalı haçta da aynı zamanda yaratıcı düşüncenin de zaferini, ezelden beri Yahudi düşmanı olan ve ebediyete kadar da Yahudi düşmanı kalacak olan Ati ırkının savaş misyonunu temsil ediyor. S. 223



XVI-XVIII yüzyılın pamuklu dokuması; XIX yüzyılın büyük maden ve demir çelik işletmeleri; otomobil ve elektrik işletmeleri, daha sonra bilişim ve teletransmisyon  -bütün bumlara hep aynı mantık işlemeye devam etti: Aşırı çalışmaya zorlama, üretilen değerin gerçekleşmesi(satılması) ve artı değerin sağlanması, daha çok mal ve artı değer üretmek için sermayenin genişlemesi. Bu bir büyüme mantığıdır, ama aynı zamanda da bu kriz mantığıdır; zira artan üretim şu ya da bu şekilde pazarın doyuma ulaşması engeliyle karşılaşılıyor, gelir dağılımı dengesizliği, rekabetin sertleşmesi ve karlılık oranının düşmesi sonucu kriz ortaya çıkıyor. Kriz demek kullanıma hazır sermaye, kullanılamayan daha büyük iş gücü rezervi demektir ki bu da yeni Pazar, yeni üretim yöntemleri ve yeni ürün arayışını gündeme getiriyor. S287
 Michel Beaud