Suç
olgusu sosyolojik, psikolojik, hukuki ve kriminolojik boyuttan farklı
tanımlarla değerlendirilen bir olgudur. Genel olarak suç, yasak olan kural ya
da yasaları çiğneyen, buna bağlı olarak otoritenin müdahalesini gerektiren
fiillerdir. Suç birtakım nedenlerden ötürü meydana gelir ve bu nedenlerin
farklılığı nedeniyle suçlar farklı türlere ayrılmıştır. Aynı zamanda suçun
oluşması bir takım bireysel ve toplumsal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Suçun
nedenleri arasında işsizlik, aile içi sorunlar, psikolojik sorunlar, kentleşme
gibi olgular yer almaktayken genel olarak suçun türleri cinayet, ırza geçme, hırsızlık,
kapkaç gibi türlere ayrılmaktadır. Suçun faktörleri ise bireysel ve toplumsal
faktörler olarak ikiye ayrılmaktadır. Bireysel faktörlerde yaş, cinsiyet,
medeni durum ve eğitim seviyesi yer alırken toplumsal faktörler arasında
kentleşme, göç, işsizlik ve ekonomik krizler, aile yapısı, medya yer
almaktadır.
Genel
olarak suçun nedenleri arasında yer alan unsurlar tek başlarına etkili
oldukları yani “Ya şu nedenden ya da bu nedenden dolayı suç işlenmiştir” demek
mevcut suçun neden işlendiğinin izahı için her zaman yeterli olmayabilir. Suçu
işleyen kişi ekonomik sorunlar nedeniyle işsiz kalıp psikolojisi bozulmuş olabilir
ve aile içi huzursuzlukların arkasında neden bu olabilir. Nitekim bu tür “hem-hem
de…” şeklinde suç olgusunun altında yatan farklı faktörlerin birlikte yer
alması mümkündür.
Suçun
neden işlendiğine yönelik ortaya atılan iki ekonomik model bulunmaktadır.
Bunlardan ilki, suçu işleyen kişi bir maliyet hesabı yapar. Yani işleyeceği suç
karşısında elde edeceği menfaat ile yakalanması durumunda alacağı ceza
neticesinde uğrayacağı zararı hesaplar. Eğer maliyet hesabı neticesinde söz
konusu suçu işlemeye değerse birey bu suçu işler. İkinci modelde ise
ekonomistler, suç eylemini gelir getirici bir eylem olarak görmekte ve
suçluların suçu bir meslek olarak değerlendirdiğini iddia eder. Kişisel görüşüm
bu iki ekonomik model farklı eğitim seviyesinde olan bireyler için geçerlidir.
Örneğin, daha üst düzey eğitim almış beyaz yaka denilen kesimden biri mala
yönelik suçlarda daha ziyade rüşvet, para aklama gibi suçlar işlerken eğitim
düzeyi düşük olan insanlar TV, bilgisayar gibi satabileceği eşyaları çalar.
Dolayısıyla maliyet hesabı modeli eğitim düzeyi yüksek bireylerin
işleyebileceği suçlar için, suçun bir mesleğe dönüşmesi ise düşük eğitim
düzeyli suçlular için geçerlidir.
Suçun
bireysel faktörleri arasında önemli bir diğer unsur ise medeni haldir. Genel
olarak en fazla suç işleyenlerin boşanmış ve boşanma aşamasında bireyler
tarafından işlendiği, en az suçun ise evli bireyler tarafından işlendiği
görülmektedir. Bekarlar ise bu iki kesimin arasındadır. Evlilerin suç
oranlarının düşük olmasında evliliğin getirdiği sorumluluk duygusunun etkili
olduğu ifade edilmektedir.
Suçla
ilgili toplumsal olgular arasında yer alan işsizlik ve ekonomik sorunlarda ise
genel olarak işsiz bireylerin suç işleme oranının daha yüksek olduğu ve aynı
zamanda ülkeler ekonomik krizde olduğu dönemlerde suç oranlarının yükseldiği
görülmektedir.
Bisiklet
Hırsızları adlı film İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalya’sında geçmektedir.
Filmden anlaşıldığı üzere ülkede ekonomik sorunlar ciddi bir şekilde
hissedilmektedir ve işsizlik oranı hayli yüksektir.
Başrol
oyuncusu Antonio işsiz bir aile babasıdır fakat sorumluluk sahibi, ailesiyle
ilgilendiği ve iyi bir ailesi olduğu anlaşılan biridir. Tek sorun yoksulluk ve
işsizliktir. Antonio afiş yapıştırma işi bulur fakat bu iş için bir
bisikletinin olması gerekmektedir. Eşinin desteği ile bir bisiklet satın almayı
başarır fakat kısa süre içinde bisikletini çaldırır.
Çalınan
bisikletinden dolayı polise gider. Fakat polisler bu durumla pek ilgilenmezler.
Bu nokta suç sosyolojisi bağlamında önemlidir. Suç olgusunun önlenmesinde
güvenlik birimlerine önemli bir sorumluluk düşmektedir. Genel olarak güvenlik
birimlerinin sayısal olarak fazlalaşması bile suçu önleyici bir nitelik
taşımaktadır. Ayrıca bireylerin güvenlik birimlerine karşı güven duygusu da suç
oranlarının düşük olmasına neden olmaktadır. Fakat filmde güvenlik birimlerinin
güvenilir olmadıkları ve dolayısıyla suçluları adeta cesaretlendirdikleri
söylenebilir.
Polisten
umduğunu bulamayan Antonio bisikletini kendi imkanlarıyla bulmaya çabalar.
Bisikletini çaldığı kişiyle ilişkili birini bulur fakat o kişi hırsızı korumaya
çalışır ve yerini söylememeye direnir. Sonraki süreçte hırsızın izini bulur ve
peşine düşüp yakalar. Fakat mahalleli hırsızı savunarak Anronio’nun üzerine
gelir. Artık bisikletini geri alma umudunu kaybettikten sonra ise kendisi de
bir bisiklet çalmaya yeltenir. Fakat tam çalacağı esnada yakalanır. Çalacağı
bisikletin sahibi Antonio’nun oğlunu görünce şikayetçi olmaktan vaz geçer.
Antonio
sorumluluk sahibi bir aile babası olarak hırsızlık yapmaya karar vermesinde
suçu bir meslek olarak görmek gibi bir neden söz konusu değildir. Maliyet
yaklaşımı bakımından ise Antonio’nun yaptığı rasyonel bir eylem değildir. Çünkü
bisikletin kendisine getireceği ekonomik yarardan çok daha fazla ceza çekmesi
söz konusudur. Dolayısıyla Antonio hırsızlığı ne maliyet hesabı yaparak karar
vermiştir ne de hırsızlığı meslek olarak edinmiştir. Antonio sadece çaresiz
kalmış biridir. Öte yandan hırsızı saklayan mahalle halkı muhtemelen hırsızlığı
bir meslek olarak edinmiş olma ihtimalleri söz konusu olabilir.
Önceki film analizimde “açlık oyunu bozar” mı
başlığı kullanmıştım. “Yoksulluk insanların suç işlemeleri için bir neden
olabilir mi?” sorusunu yanıtlamaya çalışmıştım. Doğu-Batı kültürel
farklılıkları ekseninde bu soruya yanıt aramıştım. Cennetin çocukları adlı
filmde suç işlenmezken Bisiklet hırsızları adlı filmde suç unsuru işlenmeden
önlenmişti. Suç olgusu ile yoksulluk arasında korelasyon olmakla birlikte
yoksul insanların kültürleri nedeniyle gene de suç işleyemeyebileceklerini
söylemiştim. Fakat bu değerlendirmemde bir başka noktanın daha üstünü çizmek
istiyorum ve önceki yazımın aksini iddia ediyorum. Cennetin Çocukları adlı
filmde cemaatçi bir toplum görmekteyiz. Yoksul olsalar bile toplumsal dayanışma
söz konusudur. Oysa Bisiklet Hırsızları adlı filmde cemiyetçi bir yapı söz
konusudur. Dolayısıyla bireycilik ön plandadır ve toplumsal dayanışma zayıftır.
Bu nedenle Doğu kültürü – Batı kültürü ayrımı bu bağlamda yoksulluk suç
ilişkisi açısından doğru bir analiz niteliği taşımamaktadır.