‘İnan bana,
sanat söz konusu olduğunda o eski deyiş hep geçerli: Dürüstlük, en iyi
yoldur. Ciddi bir etüd üstünde çok uğraşmak, halkın hoşuna gidecek
birtakım şıklıklar yapmaktan çok daha iyi. Kimi kez, çok kaygılandığım
anlarda, o şıklığı gerçekleştirecek kolaylığa varmayı istemedim değil,
ama üstünde biraz düşününce, hayır, diyorum, kendi kendime bağlı
kalmalıyım kaba-saba bir yolla, sert, kaba ama gerçek şeyler
anlatmalıyım. Resim-severlerin, aracı-satıcıların peşinden koşmayacağım,
isteyen varsa bana gelsin. Mevsim erince ektiğimizi biçeceğiz, ölmemişsek eğer!’
Yaşadığı zorluklar karşısında isyan etme durumuna düştüğünde ise, hissetmiş olduğu inançla şunları aktarıyor kardeşi Theo’ya;
‘İçimizden
geçen düşünceler dışarıdan görünüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir
ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla;
gelip geçenlerse yalnızca bacadan çıkan cılız dumanı görürler ve
yollarına devam ederler. Şimdi bak, yapılması gereken şu: İçindeki o
ateşi körüklemeli kişi, kendi kendine yeter olmalı, büyük bir
sabırsızlıkla, ama yine de sabırla birinin gelip o ateşin yanına
oturacağı- belki de hep orada kalmak üzere-saati beklemeli. Tanrı’ya
inanan kişi, önünde sonunda, ergeç gelecek olan o saati beklemesini
bilmeli.’
Okuduğu
kitaplar ve bu kitaplardan alıntı yaptığı cümleler mektupların edebi
değerini artıyor ve okumak sevgisi üzerine ise şu cümleleri paylaşmak
gerekir;
‘Eğer bir
adamı, resimleri inceden inceye incelediği için bağışlayabiliyorsan,
kitap sevgisinin de Rembrandt’ı sevmek kadar kutsal olduğunu kabul etmek
zorundasın; hatta ikisinin birbirini tamamladığı kanısındayım ben.’
‘Shakespeare
harika adam! Kim onun kadar esrarlı olabilmiş? Dili, üslubu, gerçekten
de bir ressamın ateşle, duyguyla titreyen fırçasıyla kıyaslanabilir.
İnsan okumasını öğrenmek zorunda, tıpkı görmeyi, yaşamayı öğrenmek
zorunda olduğu gibi…’
Theo’ya Mektuplar
Vincent Van Gogh, Yapı Kredi Yayınları