28 Aralık 2010 Salı

TEZER ÖZLÜ - KALANLAR



‘yaşamımın annemin ve babamın yaşamıyla bir ilintisi olmadığını düşünüyorum.. bir ana ve babadan olma değilim.. bir yaban otu gibi anadolu yaylasında bittim.. doğumum bile bir kökünden kopma idi.. köklerimi hiç aramadım.. içerisinde severek yaşayabileceğim arka dünyalardan kopma köklerim olabilirdi.. annem ve babam gibi , tüm kentler , ülkeler , günler , geceler , her gökyüzü de yabancı kaldı bana.. insanlara daha fazla yaklaştıkça bu saydıklarımdan daha fazla uzaklaşıyorum.. gökyüzünden , onun ışıklarından , gün batımlarından , karanlıklardan ve bulutlardan , kendi çıktığım karanlığa ulaşıncaya kadar onlardan uzaklaşacağım..

..

yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım.. çıldırmanın beni ne kadar ilgilendirdiğini biliyorum , bu yüzden onu kendi kafamda ve beynimde yaşamaya kalktım.. akıl ve çılgınlık arasındaki ufak , yıldırım hızına sahip atlayışı sözcüklere nasıl anlatabilirim..

beyin , düşünce kendini özgürleştiriyor , fırlıyor , bir roket gibi evrene , boşluğa , sonsuz boşluğa.. onunla birlikte gövde de.. ya da gövde kalıyor da , düşünce gövdeyi koparıp sonsuz boşluğa doğru uçmaya başlıyor.. acı veren bir şey bu.. çok acı veren.. ürküten.. hem de nasıl ürküten..

çılgınlığı bilmeden aklın sınırları son derece can sıkıcı.. kabul edilemez.. yetersiz..

..

otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım.. bu ikisinin ötesinde kalıp olup bitene seyirci oldum ve dünyayı kavradığımı sandım.. ilk kez gördüm denizlerini.. ilk kez güneşinin altına yattım.. gecelerinde dolaştım.. bir çocuk bile doğurdum , benim anneme yabancı olduğum gibi o da bana yabancı.. evet , dünyayı kavradığımı sandım..

..

kırık yaşındayım.. on yaşına kadar , çevremi , özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalıştım.. bugün , gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyorum..

..

kendimi öldürmeye çalışıyorum.. özlemlerim kalmadı..

bıraktım..bıraktım.. hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım.. ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı..’

TEZER ÖZLÜ , ‘KALANLAR’..

YKY , Nisan 1995..

Aforizmalar

"Çağmızın en büyük acısının yaşamını yabancı ülkelerde kazanmak zorunda bırakılmışlık olduğunu görüyorum..."

"Kendimi kavrayamazsam,tüm varoluşum yitmiş demektir..."

"Sürekli gitmek istemek de,bir yerde,hiçbir yerde olmak istemek değil mi?"

"Nasılsa her gittiğin yerde kendinsin..."
Yaşlandıkça insanlarla aramdaki uçurum büyüyor.Arabalardaki,uçaklardaki,resmi dairelerdeki,otobüslerdeki,caddelerdeki insanlarla aramdaki uçurum..."
Yaşamımın en mutlu anlarında da aynı güçle acıyı duymadım mı.Ve acıların ötesinde bir beklenti vardı: Kendi dünyamın beklentisi..."

"Dünya nasıl olması gerekiyorsa öyle.Kendi kendini kurtaramayanı hiçkimse kurtaramaz..."

"Sen günlere birşeyler getirmedikçe, günler sana hiçbir şey getirmiyor..."

"Aynı dili konuşan iki kişi yok..!"

"Ben gökyüzünün altında, topraklarımın üzerinde olacağım. Toprakların dümdüz ve sonsuz ufku boyunca sürekli gideceğim..."

"Kurumlarınıza uyuyor gibi görünmem, onlara karşı direnmemi ancak böyle sağlayabileceğime inanmamdandır..."

"İnsan ilişkilerini değiştirmek için yaşıyorum. Hiçbir şeyin değişmeyeceği umutsuzluğuna kapıldığım kısa anlar kadar korkunç ve umutsuz anlar tanımıyorum..."

"Sevgiler geçer, sevgiler gelir..."

"Yalnız sağlıklı insan aklı ile yaşansaydı, değmezdi yaşamaya can sıkıcı olurdu. Tam aksine güzel olan dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması..."

"Her gidiş, her yolculuk, kendi 'benimin' bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir."

"Yaşam, belki de benim algıladığımdan daha acı..."

"İnsan kendi yaşamının her döneminde, hem genç, hem çocuk, hem yetişkin, hem yaşlı algılamıyor muydu?"

"Ve yaşam yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi?"

"Hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok...
Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için."

"Her insan kendi sevgisini taşımıyor mu?"

"Alışılagelmiş ilişkilere karşı çıktığın an, insanı yadırgıyorlar..."

"Hep öyle değil mi. Sevgilerimizi, duyguların yükseliş ve alçalış dalgalanmalarını, kendi kendimize algıladığımız biçimde bir başka insana akıtmak istediğimizde tümüyle içimize hapsetmiyor muyuz. Kim karşılıyor sevgileri..."

"Her anı ölüdür..."

"Yaşamın sonu hiçbir zaman bana ırak gözükmedi..."

"Birisinin teniyle yanyana olmak, kendi var oluşumu unutmak mı?"

"Her var oluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu?"

"Zaman zaman kendimi tüm insanlıktan dah güçlü duyuyorum, ama kendimi anı anda çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçlar kadar da bırakılmış duyuyorum. Özellikle ben'in, ben'i bıraktığı anlarda. Ya da ikisi bütünleştiğinde..."

"Çevreyi tanımlamak değil, duygularla yaşamak gerek..."

"Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi..."

"Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama dileği kadar büyük. Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar.

"Ya da Sevgiyi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar.Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı..."

"Sen tüm kentten daha yalnızdın. Okyanus gibi bir yalnızlık..."

"Ve bana geceler yetmiyor. Günler yetmiyor. İnsan olmak yetmiyor. Sözcükler, diller yetmiyor..."

Bazen


Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan

Güneş kucağındadır, bilemezsin.

Bir çocuk gözlerine bakar,

Arkan dönüktür.

Ciğerine kuruludur orkestra, duymazsın.

Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun,

Anlamazsın

Uçar gider, koşsan da tutamazsın…

William Shakespeare

27 Aralık 2010 Pazartesi

Yedi Deniz ve Acayip İnsanlara Dair

‘herkesi denizden anlar sanma.. asıl deniz ehli , hürmet sahibidir…. deniz ilmini iyi bilir öylesi , mevsimleri de.. aynı gökte yürüyüşünü de bilir , kalplerin kapısını açmayı da.. başladığı her işi bitirir.. iyilik yapar , adı iyi anılır her yerde.. hırstan uzak olur.. sen de bundan örnek al , kendini bil.. böylece her savaşı kazanırsın..

gitmeyen , gidenden öğrenmeli denizleri.. denizlerin iskender’i , pirimiz kemal reis , bütün bu denizleri dolaşmıştı vaktiyle.. insan sarrafı olmuştu zamanla.. onun için her işi tamama erdirirdi.. denizde bunca rahat olması , rahatlıkla gezmesi , bir bilene rastladığı zaman fikir danışmasındandı.. insanların bakmazdı parasına puluna.. ruhuna , asıl cevherlerine inerdi onların.. çünkü bir kişide cevher var ise , rast gider onun işi..

lafla denizci geçinir kimi ; böylelerinin gemisi batacak yer arar.. rotasını başkasına çizdirir , gidip uluorta bir limana yanaşır.. utanır bir bilene sormaya , bu yüzden de hep öyle cahil kalır.. cahilde utanç ne gerek ; kişi böyle geri kalır işte.. ama kendine sorarsan ‘ dünya da benim’ der ‘ahiret de..’ insan kendisi için ne düşünürse , başkası için de aynısını düşünür..

neyse , biz gelelim yine sözümüzün özüne.. bir limana girdiğin zaman , ilk iş , rotanı pusulaya al.. hangi taş neredeydi , bunları da bilmek gerek.. vardığın yere , unutursun sonra , bir nişan koy hemen.. en iyisi yazmaktır , onun için ben gördüğümü hep yazdım.. yaza çize nice denizler gezdim.. hani bir yere yeniden gitmem gerekse , bilirdim nere sığdır , nereleri mendirek..’

‘Yedi Deniz ve Acayip İnsanlara Dair’ , PİRİ REİS.. Yeniden Yazan ve Yayına Hazırlayan : FARUK DUMAN , Can Yayınları , Eylül 2005..


26 Aralık 2010 Pazar

BİR TELEFON GÖRÜŞMESİ


BİR TELEFON GÖRÜŞMESİ

-aklım kadar ötedeyim , sense benden beethoveen kadar uzakta

tebliğ ediliyoruz sanki susuzluğa ve uykusuzluğa , sahi saat kaç

-sahi sular vardı

sular bizi korkusuzca sularlardı karanlıkta ilahi taşları sever gibi

neden aradın beni , kaybolmadım ki

arama bir daha , ararsan kaybolursun korkularında

-ben kaybolursam sen sensizliğinden suçlu olursun , suçla avunursun

herkes çekildi

şimdi herkes yeniden çekilecek ve mavi bir şey kalacak ağzımda

- bana ağzını ver

ağzımla örteceğim içimdeki uçurumları , kimse düşmesin

kimse üşümesin diye örteceğim ağzını dudaklarımla

ceylanlar öldü mü martılar gömer çünkü onları uykulara

- bunlar nasıl kolay kelimeler , kolay sesler , kolay yalanlar ,

kolay trajediler

kolajı yarım bırakılmış , tasviri ertelenmiş ürpertiler

beni arama bir daha

- bir daha sen arama beni , beni arayacaksa polis arar sokaklarda

it arar , düş arar

keskin ve allahı olmayan bir cehennem arar kendimde bulacak olursa

bir kırık ilhan irem plağı ver bana

- hayır , asıl sen arama

aranan ve bulununca ortadan kaldırılacak bir acıyım ben

acıyan bir şeyim ağrının ortasında varlığından devasa

elimdeki plakların bir yüzü silinmiş , sadece çığlıklar var orada

- o zaman kimse aramasın bizi , seni de aramsınlar , beni de

ulaşamasınlar tedirgin saldırganlığımıza

içimdeki rüzgar kanıyor , kan rüzgardan değil efkardan akıyor ince ince

- telefonu kapatmak zorundayım , biri kapıyı çalıyor gecenin bu yarısında

belki birileri de binayı kuşattı , numarası silinmiş tüfekler var omuzlarında

- omuz dedin , omuzlarımı da aramsın kimse , oradan uyumuştun birkaç kere

delil bulurlar , deli bulurlar , bizi bulurlar belki omuzlarımda

-telefonu kapatmak zorundayım , biri kapıyı kırdı bana usul usul yaklaşmakta

belki birileri de yüzümü kuşattı , evin her yeri baştan aşağı sancımakta

- ciddi söylüyorum beni bir daha arama , ruhumu arama

yasak belge arıyorsan kalbim , uyuşturucu arıyorsan adın var sadece ardımda

- telefonu kapatmak zorundayım , biri aşkıyla ban kurşun sıkmakta

belki birileri de beni sevebileceğini fark etti , bedenim slogan oldu meydanlarda

-telefonu asıl ben kapatmak asıl ben zorundayım asıl

yuttuğum haplar şiddetle patlamakta

sen buna lüzumsuz intihar diyeceksin sanırım

ama lüzumlu bir narkozdu ömür boyu sürecek aslında..

bir daha beni arama..

- sen de arama aslında..

- arama lütfen..

- ne olur sen de arama..

- bir daha ki peygambere kadar

söz

asla !

sen de..

- arama !

..ama aslında.

KÜÇÜK İSKENDER

Dream On




Dream On-Aerosmith
 
aynaya her baktığımda
yüzümdeki tüm çizgiler daha da belirgin hale geliyor
zaman geçiyor
şafak vaktindeki toz gibi geçip gidiyor
bu doğru yol değil mi
herkesin hayatta ödemesi gereken bir borcu vardır
kimsenin bilmediğini biliyorum
nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz
biliyorumki bu herkesin günahı
nasıl kazanacağını bilmeyi kaybettin
hayatımın yarısı kitapların yazılı sayfalarında
yaşa,aptallardan ve bilgelerden öğren
doğru olduğunu biliyorsun
ardından gelen herşeyin
benimle şarkı söyle yıllar için
kahkahalar ve gözyaşları için...
benimle şarkı söyle eğer sadece bu günlükse
belki de yarın tanrı seni alacak
hayal et,hayal et
kendini bir rüyayı gerçekleştirirken hayal et
hayal et,hayal et
hayalin gerçek oluncaya kadar hayal et
dream on, dream on, dream on...
hayal et...
benimle şarkı söyle yıllar için
kahkalar ve gözyaşları için...
benimle şarkı söyle eğer sadece bu günlükse
belki de yarın tanrı seni alacak...

25 Aralık 2010 Cumartesi

Ümit Yaşar Oğuzcan - Aşk Heykeli

Aşk Heykeli

bir gün bu şehrin en yüksek tepesine
senin heykelini dikeceğim
limana yanaşan gemilerden önce sen görüneceksin
sen yol göstereceksin karanlıklarda
pullarda senin resmin olacak
vitrinlerde senin fotoğrafların
bu şehre gelenlere
önce seni gösterecekler
bense dilediğim gibi
günün her saatinde yalnız seni göreceğim
ve
karlı, soğuk bir kış günü
senin o duygusuz ayaklarının dibinde
can vereceğim.

Ümit Yaşar Oğuzcan



Aşk Heykeli

Aşk Heykeli

bir gün bu şehrin en yüksek tepesine
senin heykelini dikeceğim
limana yanaşan gemilerden önce sen görüneceksin
sen yol göstereceksin karanlıklarda
pullarda senin resmin olacak
vitrinlerde senin fotoğrafların
bu şehre gelenlere
önce seni gösterecekler
bense dilediğim gibi
günün her saatinde yalnız seni göreceğim
ve
karlı, soğuk bir kış günü
senin o duygusuz ayaklarının dibinde
can vereceğim.

Ümit Yaşar Oğuzcan


Ümit Yaşar Oğuzcan - Acılar Denizi


Acılar Denizi

Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

Ümit Yaşar Oğuzcan

Öfke Ağıdı




ÖFKE AĞIDI..

dövün çocuklarınızı suçsuz

erken tanısınlar cezayı

cezaların suçlardan çok olduğu dünyada

dövün çocuklarınızı

atlar gibi gözlüğe alıştırın

gözleri göklerden genişse

almadan vermeyi öğrenmişlerse

vurun ellerine ellerine

candan özge değer var mı..

vatan nedir..

dostluk yenilir içilir mi..

sevgi neye yarar sevgi..

GÜLTEN AKIN

24 Aralık 2010 Cuma

Birtakım İnsanlar




Birtakım İnsanlar

‘..şu karşıki sandalı görüyor musun? bakın sahile yaklaşıyor. onu yürüten şey nedir? kürekleri değil mi? ya şu uçan martılar! kanatları yolunsa artık uçabilir mi? düşünce de böyledir. dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder..’

SAİT FAİK

‘yabancı bir yere ilk defa inip hiç lüzumsuz, manasız bir his duymadan, toprağa varsa bir battaniye atıp, yıldız seyretmeden, memleket, sevgili, ıvır zıvır düşünmeden uyumak..

belki böyle şey , iyi insanlara nasip oluyor.. belki biz, zayıf, karışık, kötü insanlar, yabancı bir yerde ağlamaklı oluyoruz..

insanların oturduğu , tarlaların yeşerdiği, çocukların oynadığı toprak, neden insanoğluna yabancı olsun? olmasın.yalnız anamızın babamızın , sevgilimizin , arkadaşımızın zincirlerine bağlıyız da , ondan bir türlü karışık hislerden kurtulamıyor, bir türlü rahat edemiyoruz..

bu zincirleri kırmalıyız. doğduğumuz yerden beş kilometre uzak da bir , beş yüz , beş bin kilometre uzak da bir olmalıdır. orada da , bulursak battaniyemizi, bulmazsak Allah’ın kuru otlarını toplayıp uzanmalıyız.. toprak kazmaya gelen rençberler uyuyor.. iyi basit, bağlarını koparmış insanlar her yerde uyuyabilirler.. kendimi o rençberlerle beraber görüyor, onların yerine koyuyorum :

ekmek tuz domates iki nefes cıgara bir-iki toprak kazıcı arkadaş, bir fincan kahve günümüzü hoşça ikmal eder.. kötü rüyaları bol yemek yiyen midesi bozuklara terk ederek yukarıda saydıklarımıza küçük, basit, zararsız ilaveler, tarhlar yaparak yaşamak, bin türlü yaşama tarzından bir tanesidir.. bu şekilde yaşamak başkaları hesabına yapılmış bir fedakarlıksa, insan bilmeli idi.. yook! bu bizden kötü vaziyette olanlara karşı zaruri bir feragatsa, bu şekilde yaşamak insanoğullarına şu zaman için mukadderse, hiç ehemmiyeti yoktu.. bu insanın nasibiydi. binaenaleyh kafiydi.. o zaman güzel uykuları hep beraber uyurduk..

………………..

bir dost bulsam , onunla düşündüklerimi münakaşa edebilsem, ne iyi olurdu! yalanı, gerçeği, iyiliği, fenalığı.. mevzu dolu kardeşlik..’

SAİT FAİK , Birtakım İnsanlar

(Yapı Kredi Yayınları YKY , 2002 , 144 sayfa)

Ardından



Ardından
 
Geldim yine sana geldim
Sevdim seni dünya kadar
 
Geldim yine sana geldim
Dağlar yolverin bana
 
Gittiğin günden beri
Bekledim umutla
Sustu radyomun sesi
Söyle bana
 
Gittiğin o gün vardı ya
Çiçekler soldu
Meğer soracak ne çok şey varmış sana
 
Geldim yine sana geldim
Sevdim seni dünya kadar
 
Geldim yine sana geldim
Dağlar yolverin bana
 
Gittiğin günden beri
Bekledim umutla
Sustu radyomun sesi
Söyle bana
 
Gittiğin o gün vardı ya
Çiçekler soldu
Meğer soracak ne çok şey varmış sana
 
Tozpembe bir rüyaydı
Bize bizi anlattı
Yürüdü diyar diyar
Kanatlandı
 
Kurtalan Ekspres

23 Aralık 2010 Perşembe

Hay Sizin Kulağınıza Hoş Gelen

Uzun zamandır, klişe olmaktan kurtulamamış bir beyin pardon deyim var.

Bir arkadaşımıza soruyoruz "Hangi tür müzikleri dinlersininiz?"

Arkadaşımız: "Valla ben kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinliyorum." diyor.

Bu cevap benim kulağımın içine süzülüyor ve şu şekilde yorumlanarak beynimden çıkıyor:
Heee anladım; senin yaşama karşı bir bakışın ve sorumluluğun yok. Sen de -ne olduğu belli olmayan- arada kalmışlardansın. Utancını ayıbını sahte onurlarla sağlıyorsun...

Ben kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim.Kim kulağına hoş gelmeyen müziği dinler ki, dolmuşta mecburen dinlediğimiz, şoför FMden fırlayan kedi miyavlamalarını saymazsak...

"Ben kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim." bu söz beni ş
aşkına çeviriyor. Şaşırdığım şey kulakları değil.Her türlü müziği kulaklarına hoş getiren beyinlerine şaşırıyorum.

Kimler kulağına hoş gelen müziği dinliyor?

Dinledikleri müzikleri söylemekten utananlar, toplumun ve modanın belirlediği tarzlara köl
e olmaktan kaçamayan ve bunun utancını yaşayan ve gizlemek isteyenler kulaklarına hoş gelen müziği dinliyorlar!...

Bir yapımcının yardımcısına soruyorum Ne tarz müzik dinlersin? Arabesk dinlerim demekten utandığı için Kulağıma hoş gelen her türlü mü
ziği dinlerim deyip kurtulduğunu sanıyor. Senin arabanda arabesk ile ilgili kasetler var... Arabesk dinliyorsun. Arabesk sana hayat veriyor. Arabesk müziğinde kendini benliğini buluyorsun. Arabesk dinlerim demekten neden utanıyorsun. Utandığı şey dinlediği müzik değil, dinlediği müziğin onun kültür seviyesini ele vermesinden korkuyor. Arabesk dinlemek kültürsüzlük ise neden arabesk dinliyorsun yalnız kaldığında ve kapalı kapılar ardında...

Çocukken bana ne olacaksın diye sorarlardı. Ben de Sevdiğim bir
şey olacağım, mutlu olabileceğim bir şey olacağım derdim. Evet evet ama işte seni ne mutlu eder? diye bir soru daha sorarlardı. Ben bir türlü karar veremezdim. Bu nedenle kulağıma hoş gelen meslekleri sıralardım. Anladığımdan, ne işe yaradığını bildiğimden değildi. Hiçbir bilgim olmadığı için önüme gelen meslekleri seçerdim. Belli bir zaman sonra biraz daha büyüdüğümde, meslekler hakkında biraz daha bilgi sahibi oldum. Ve pilot olmak istedim. Biraz daha büyüdüğümde ise pilotluğun bana uygun bir meslek olmadığına karar verdim. Kişiliğime ve istediğim yaşam tarzına daha uygun bir meslek seçmeye karar verdim. Ben oluşurken beğenilerim de oluşmaya başlamıştı. Sonra döngüsel şekilde beğenilerim beni oluşturmaya başladı... Şimdi rock müziği dinliyorum. Çünkü kulağımdan beynime girerek hoş gelen müzik bu... Çünkü hayata karşı bakışım ve duruşum bana rock müzik dinletiyor ve rock müziği sevdiriyor. Ancak bazı rock müziği dışında tarzlarda cok iyi yorumlandığı için beğenilerim arasına girebiliyor.

Bana ne tarz müzik dinlersin diye sorduklarında
Rock müziği dinliyorum diye cevap veririm. Bu sözü duyan insanlar şunu anlarlar, bu herif müzik markete girdiğinde rock raflarını gezer. Evinde müzik setinin yanında rock ile ilgili albümler bulunur. Kitaplığında rock ile ilgili kitaplara rastlanabilir. Meyhaneye değil rock bara gider. Vs vs...

Müzik insanın yaşamını ve hayata bakışını belirleyen en büyük unsurlardan birisidir. Bir insanın yaşam tarzını, hayata karşı bakışını, siyasi ve felsefi fikirlerini anlayabilmek için müzik çok iyi bir araçtır. Dinlediğimiz müzik bizi statüsel anlamda bir yere taşımaz. Ancak mütemadiyen bulunduğumuz statüye uygun müzikler dinleriz. Yani dinlediğimiz müzikler bizim ne olduğumuzu insanlara anlatabilir;

Kulağınıza heavy metal hoş geliyor ve daha sonra da dönülmez akşamın ufkundayım... diye bas bas bağırabiliyorsanız, sanırım heavy metal sizi biraz üzüyor. Kurtulun heavy metal dinlemekten. Türk Sanat Müziği dinliyorum deyin tertemiz olun... Arkadaş çevrenizde statü alabilmek yada onlardan olabilmek için aynılaşarak farklılaşmaya çalışmayın. Kendinize dikkat edin. Fazla karıştırmayın kusarsınız. Ne dinlediğinize dikkat etmeyin ne olduğunuza dikkat edin, olduğunuz yer ne dinlediğinize dikkat etsin.




Kulağıma hoş gelen müziği dinlerim diyerek de salata yapmayın. Utançlarınızla yaşamayı ya da utanılacak şeylerden kendinize ilgi göstererek kurtulmayı deneyin...

Değerli ve anlamlı kalın
.

Barış Y. Aygün

Ölüm Beni Çağırıyor

beni niye öldürdün g.

seni sevmek için

yaşamak istiyorum...


çoktandır özlediğim yanık saman kokulu bu toprak üzerinde dalıp kalmışım.

uyuyor muyum; yoksa rüya mı görüyorum. bilmiyorum.. serin bir gölge. kafamda 12 tonluk bussinglerin korkunç gürültüsü. bir şeyler düşünmek istiyorum. iki şeyi biraraya getiremiyorum bir türlü. düşüncelerim hep uçuyor. biri daha uçtu. yaprakları dökülmüş kuru bir dala takıldı kaldı. ağacı salladım, salladım.

düşüremedim. sonra, düşünüm testi olup düşüverdi. kırıldı. içinden bir kız çıktı. kızıl mısır püskülü gibi parlak, yumuşak saçları vardı. gözleri mavi mi, yoksa yeşil mi? gözünün rengini bir türlü bulamıyorum. kızın saçları ıslanmış. gözyaşlarımdandır, diyorum. ayağa kalktı.

"benden ne istiyorsun?" dedi.

gülmeye çalıştım. dudaklarımı oynatmak istedim. dudaklarım donmuş. kulaklarım oynuyor. burnuma bir sinek kondu. sonra, burnumdan içeri girdi. gıdıklandım.

düşünümdeki kız, "beni bırak gideyim" dedi.

"yarın sayım var."

kızın rengini bilmediğim gözlerine baktım.

"git" dedim. "git. elini kolunu tutan yok ya." kız gitti.

arkasından baktım. kızın ne güzel saçları vardı. sonra, testinin, her biri bir tarafa gitmiş parçalarına bakıyorum. kırık parçaları toplayıp eski haline sokmak istiyorum. koca bir parça eksik. yerini dolduracak şey bulamıyorum..

karmakarışık sesler duyuyorum. biri, göğsünü göstererek:

"burdan girmiş, burdan çıkmış," diyor.

ne bu girip çıkan? memlekette trafik yok mu? bilmiyorum. başka biri:

"ciğerlerini parça parça etmiş," dedi.

bir uğultu duydum. biri kulağımı kesiyordu.. kulaklarımı aldı, cebine koydu. "hatıra!" dedi.

herif, tam da seçti hatıra olacak şeyi. ondan, ne duyarsa gelip bana söyler..

başka biri saçlarıma baktı: "saçları da esaslı," dedi.

ya herif kızılderiliyse. ilk işi saçlarımı kökünden söküp çadırına asmak olacak. ya bir çingene çıkar da:

"derisini de ben alacam, iyi davul olur," derse.

kalkmak istiyorum. yere kazıklamışlar sanki. beyaz boyalı bir otomobil geldi. üzerinde bir şeyler yazılı. yazıları okumak istiyorum. okuyamıyorum. okumayı unutmuşum. oysa ki ben liseyi, lise de beni bitirdi. üstümdeki kazıkları çıkarıp beyaz boyalı otomobile bindirdiler.. bir vınlama ortalığı birbirine kattı. bana ne olmuştu da bu otomobile bindirdiler. bilmiyorum. penceresi, kapısı, tavanı olduğuna göre burası oda. burada düşünülerimden başka herşey beyaz. bir de, şu kızın gözleri beyaz değil. ağzıma bir şey soktular. ne soktuklarını bilmiyorum. salt biri "yuttu be.." dedi.

gözlerimi tavana diktim. bir ışık yandı. ortalık sarı bir ışığa boğuldu. bakışlarım tavanı deldi. tâ.. gökyüzünde bir yıldıza çarptı. yıldız kaydı. arkasından hiçbir iz bırakmadı. öbürleri yine ıpıl ıpıl..

tam yıldızın altındaki köyde, bir erkek, bir kadına:

"bak hatça" dedi. "yıldız gaydı."

hatça, kayan yıldıza baktı. kafasını salladı. "biri öldü desene," dedi.

kayan yıldız benmişim..

insanın kendi yıldızını bilmesi ne iyi şey..

teliim ona bakar. günün birinde yıldızı kayarsa:

"vay canına, ben öldüm," der ve düşer ölür..

yıldızım, bulunduğum yerin damına düştü.

birden kapı açıldı. içeri anam girdi. üzerime abandı. ağladı, ağladı...

"yavrum" dedi. "yavrum," başka demedi, bayıldı.

bana ne oldu. gözlüklü biri, gözlerimi kapadı.

aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. beyazlara sarmışlardı beni. sonra bir sandığa koydular. sandığı iyice kapadılar. güldüm.

"korkma, kaçmam," dedim.

biraz sonra siyah bir otomobile bindirdiler. işler, amma da ters gidiyor ha. daha demin miydi neydi, beyaza bindik, şimdi siyaha.. olur mu bu? hem ben fenerbahçeliyim. oysa ki şimdi beşiktaşlı oldum. buna düpedüz din değiştirmek denir..

bir müddet gittik. sonra durduk. kapı açıldı. hop deyip, aldılar sandığı. gözleri yaşlı bir sürü insan arasından geçirdiler. evvelce kazılmış bir kuyuya attılar. üzerime toprak atmaya başladılar. nasıl da bilirler toprağı sevdiğimi.. yo.. yo.. bu kadarı çok. sonra nefes alırken zorluk çekerim..

söylediklerimi duymadılar. ellerini havaya kaldırıp bir şeyler mırıldandılar. yağmur için dua ediyorlar diye düşündüm. sonra çekip gittiler. hey.. nereye gidiyorsunuz? sağır mısınız? söylediklerimi duymuyor musunuz? ya.. ben size demedim mi, nefes alıyrken zorluk çekerim diye.. arkalarından bağırdım, çağırdım, duyuramadım. kalkıp arkalarından koşmak için davrandım.. kafam sert bir şeye çarptı.

"ha.." dedim. "demek ben ölmüştüm."

buranın ne penceresi, ne de dikiz geçilecek bir yeri var. yaşadığım yerler bambaşkaydı. biri geldi yanıma.

"hoş geldin" dedi. "biraz sonra giriş muamelen yapılacak."

bu arada baş ucumda bir kız belirdi. gözleri ağlamaktan şişmişti. hala da ağlıyordu ya.. kızın yaş dolu gözlerine baktım.

"ağlama artık" dedim. "bilirsin, ağlayanları hiç sevmem. hem ağlanacak ne var ki bunda. ölüm işte.. ağlasan geri gelecek değilim ki. zaten gelmek istesem bile, buradan bırakmazlar. giriş muamelem yapılıyormuş. sen de git. sevdiğim bütün insanların yaptığı gibi, sen de git. ölüler sevilmez artık. ölenlerin arkasından salt söylenir. benim söylenenecek bir şeyim yok ki.. neyse uzatma da git. beni yalnız bırak.. senden bir ricam var. gözlerim g.'de kaldı. ona söyle gözlerimi göndersin. hadi git.."



22 Aralık 2010 Çarşamba

Biraz Kül Biraz Duman


Biraz kül biraz duman o benim işte
Kerem misali yanan o benim işte
İnanma gözlerine ben ben değilim
Beni sevdiğin zaman o benim işte
Ümit Yaşar Oğuzcan

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Oğullar ve Rencide Ruhlar

‘..bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın.. hayat ; fazla yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir.. en akıllıca sandığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. aslında hiçbir konuda fikriniz bulunmadığını , aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu.. hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir…
tanrı , içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır.. evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatının içine insani yerleştirir.. ve onun içine koyacak bir şey bulamaz.. işte insan denen bu tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi.. evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik biçimde tanrı ile bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutmaması gerekmektedir.. hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır..’

ALPER CANIGÜZ

Oğullar ve Rencide Ruhlar (İletişim Yayınları , 2004)