21 Şubat 2011 Pazartesi

ESKİ MISIR ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

‘ben dünüm , bugünüm , yarınım..

varlığımla dolmayan gün yoktur..

benim açtığım yoldur şimdiki çağ..’
‘ÖLÜLER KİTABI’ndan..




‘şen geçir günlerini , bıkmadan , yorulmadan :

ne malını mülkünü öbür dünyaya götürebilirsin ,

ne de geri gelirsin öteki tarafa gidince..’


‘elinde keskiyle çalışan sanatçı

tarlayı belleyen ırgattan fazla yorulur

akşam olunca yan gelip yatar mı.. ne gezer..

kolları koparcasına çalışır

ortalığı aydınlığa kavuşturmak için..’


‘işitilmemiş sözler bulsam , garip cümleler söylesem ,

kimselerin kullanmadığı bir dilim olsa ,

tekrarlanmamış , bayatlamamış deyimlerimle

eskilerin sözlerinden uzaklaşsam..’

ANKHU (m.ö. 2000 yılları..)



AKHENATEN’İN YAKARIŞI..

senin tatlı soluğundur benim soluğum ,

güzelliğin her zaman gözlerimin önünde..

duyabilsem sesini kuzey rüzgarında ,

güzelim , seninle dinçleşir bedenim..

uzat ellerini , yol göster ruhuma , canıma can kat :

beni sonsuzluğa çağırsan hazırım gitmeğe..

DİN ADAMI ANKHU’NUN

BOZUK DÜZENDEN YAKINMASI

olup bitenler , çileden çıkarıyor insanı :

memleket baştan başa azapla kıvranıyor ,

yıldan yıla büsbütün allak bullak…

bir öncekini aratıyor her geçen yıl..

kargaşalık var ülkede , yıkımın eşiğindeyiz..

kapı dışarı ettiler adaleti ,

haksızlık kol geziyor hükümet çevrelerinde..

tanrıların tasarıları karman çorman ,

tanrı buyruklarına aldırış eden yok..

memleketin durumu berbat,

ne taraf baksak çile ,

halk yas tutuyor kentlerde de , taşrada da…

millet yoksulluktan perişan ,

insanlarda ne saygı kaldı , ne sevgi..

huzur sultanları bile ter ter tepiniyor..

gün doğunca baş çeviriyoruz

gece olanları görmemek için..

olup bitenler , çileden çıkarıyor insanı :

dertler tümen tümen geliyor bugün..

yarın ıstırapların seli kopup gelecek..

memleket baştan başa tedirgin,

ama ağzını açıp tek kelime söyleyen yok..

masum insan kalmadı artık,

herkesin işi gücü fesat..

yürekler yas içinde , tasa içinde..

komut verenle komut alan bir-örnek,

ikisinin de dünya umurunda değil..

her sabah kalkar kalkmaz görüyoruz durumu,

ama düzeltmek için çabaya girişmiyoruz..

dün neyse bugün de o..

miskinlik sinmiş insanların yüzüne ,

kimse laf anlamıyor ,

anlayıp kızanlar bile dilini tutuyor..

yaman bir acıyla kıvranıyorum durmadan :

yoksullar , zengin karşısında güçsüz..

ne acıklı bunu görüp de haykırmamak..

ama anlamayanlara dil dökmek daha acı..

insan , sesini yükseltmeye görsün ,

başlıyor gerçekleri bilmeyenlerin öfkesi..

bugünlerde herkes sırf kendini dinliyor ;

kendinden başkasına inanan yok..

hiç ilişki kalmadı gerçekle söz arasında…

ANKHU (m.ö. 2000 yılları..)

‘ESKİ MISIR ŞİİRİ’ , TALAT S. HALMAN , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları , 1972..

18 Şubat 2011 Cuma

ŞEYH BEDRETTİN DESTANI..


ŞEYH BEDRETTİN DESTANI..

6.

bir gece bir denizde yalnız yıldızlar
ve bir yelkenli vardı.
bir gece bir denizde bir yelkenli
yapayalnızdı yıldızlarla.
yıldızlar sayısızdı.
yelkenler sönüktü.
su karanlıktı
ve göz alabildiğine dümdüzdü.

sarı anastasla adalı bekir
hamladaydılar.
koç salihle ben
pruvada.
ve bedreddin
parmakları sakalına gömülü
dinliyordu küreklerin şıpırtısını.

ben:
— ya! bedreddin! dedim,
uyuklayan yelkenlerin tepesinde
yıldızlardan başka bir şey görmüyoruz.
fısıltılar dolaşmıyor havalarda.
ve denizin içinden
gürültüler duymuyoruz.
sade bir dilsiz, karanlık su,
sade onun uykusu.
ak sakalı boyundan büyük küçük ihtiyar
güldü,
dedi:
— sen bakma havanın durgunluğuna
derya dediğin uyur uyur uyanır.

bir gece bir denizde yalnız yıldızlar
ve bir yelkenli vardı.
bir gece bir yelkenli geçip karadenizi
gidiyordu deliormana
ağaçdenizine…

NAZIM HİKMET

(Şeyh Bedrettin Destanı’nın 6. bölümü , YKY yayınları..)

16 Şubat 2011 Çarşamba

Sevgi Üzerine

· Sevgi neydi? Sevgiliye erişmek mi, erişememek mi?

Sevgi bir habere can atmak, bir başka habere can vermek miydi?

  • Daima sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin!

· İnsan sevgiye hükmeder ; ama aşk insana hükmeder!

  • Anladım ki sevgi ile öfke aynı kaba giremiyordu.

· Sevgi her şeyden evvel bir kıskançlığında adıydı.

· Aşk tekildir ama sevgi çoğul.

· Aşk eğer günah olsaydı Allah cenneti boşu boşuna yaratmış olmaz mıydı?

· Sevgi, güzel bir kokunun adı mıydı? Sevgiliye dair bir koku, sevgiliden beklenen bir koku… Hani seher vakti saba rüzgarı eserken dimağı doldurması için içe çekilen o bahar kokusu gibi!

Hani sevgilinin bulunduğu tarafa yönelip başını kaldırarak derin bir nefes alır gibi!

Sevginin kendine özgü bir kokusu vardır ya hani!

Hiç unutulmayan ve başka bir kokuyla karıştırılmayan bir koku!

Bazen bir saç telinden,

Bazen bizzat sevgili elinden gelip gönülleri sarhoş eder hani!

Yalnızca burna değil, kalbe de giren bir kokudur ya o!


  • Bütün inançların temeli sevgidir. Her kim bir şey veya kimseyi severse ona inanmış, boyun eğmiş, kulluk etmiş olur.

  • Sevgi eşitlikten öte kölelikti zaten. Sevgilinin kölesi olmaya hazır olmayan bir kişi,sevginin hakikatine eremez ki!.. Seven ile sevilen arasında ikiliğin, sen – ben demenin yeri olmazdı. O iklimde sadece ‘’sen’’ zamiri kullanılırdı.

  • Sevgi sabırsızlık demekti. Sevgiliden gelen haber için can atmak, onu öğrenmek demekti.

  • Sevgi beğenmenin devamı değil miydi? Eğer göz beğendiyse gönül sevmez miydi?

  • Sevgi bazen bir adın telaffuzuna gizlenebiliyor.

  • Hatayı itiraf etmek sevgiyi güçlendirir.

  • Seven, sevdiğinin her kötülüğüne katlanırdı.

  • …sevgisi hala yüreğimde duruyordu.Üstelik eskisinden daha çok… Kişi kaybolsa da sevgisi kaybolmuyordu…
İskender Pala
(fotoğraf: Ali Balkı)

14 Şubat 2011 Pazartesi

Didâr Olur - Sultan Selim'in Şah İsmail'e Yazdığı Şiir

Sultan Süleyman’ın Şah İsmail’e Çaldıran Savaşından önce yazdığı şiir.Daha öncesinde birbirlerine yazdıkları hakaret dolu mektuplardansa bu şiirin Şah’ın moralini bozacağını düşünmüş sanırım.Çünkü Şah İsmail de şiir yazıyordu ve Hıtayi ismini kullanıyordu. Sultan Selim bu şiiriyle şiirde de kendisinin daha üstün olduğunu göstermek istemiş.

Sultan dizelerini gerçekten sanatkarane düzenlemiş.Hem satır olarak hem de sütun olarak okunduğunda aynı dizeler sıralanıyor.

Didâr Olur

Sanma şâhım | Herkesi sen | Sâdıkane | Yâr olur
Herkesi sen | dostun mu sandın | belki ol | ağyâr olur
Sadıkâne | belki ol | âlemde bir | serdar olur
Yâr olur | ağyâr olur | serdar olur | dildâr olur

Yavuz Sultan Selim



12 Şubat 2011 Cumartesi

Kürk Mantolu Madonna

* İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.

* Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı? (...) Herşeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?

* Bütün mesele, etrafındakilerin onu tanımamasındaydı ve o da kendini tanıtmak için herhangi bir teşebbüste bulunacak adam değildi. Bundan sonra aradaki buzu çözmeye, bu insanların birbirlerine karşı duydukları müthiş yabancılığı gidermeye imkan yoktu.

* Onun şimdi bütün mesafelerin ve zamanın arkasına çekilmiş olduğunu ve oraya kimseyi bırakmayacağını seziyor ve hiç sokulmak teşebbüsünde bulunmuyordum.

* Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?

* Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya'nın Nihal'inden, Vecihi Bey'in Mehcure'sinden, Şövalye Büridan'ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan, hatta mevlid dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed'in annesi Amine Hatun'dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.

* Benim gibi hayatında hiç macerası olmayan bir erkeğin ilk defa böyle bir kadınla karşılaşması hakikaten korkunç olurdu.

* Hayatımda hiç kimseye mukavemet etmeye alışmamıştım. Elimden gelen ancak kaçmaktı, onu da şimdi yapamazdım.

* Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim...

* Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, - ruhumuzla yaşamaya - başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.

* Göreceksiniz ya, ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım... Hakiki hayatım benim için can sıkıcı bir rüyadan başka bir şey değildir...

* Şimdi gülemeyecek kadar mesuttum ve saadetimi ciddiye alıyordum.

* Bu sondu... Bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. Belki bu noksandı, diye düşündüm. Ama değil... İçimde hep o boşluk var... Daha da büyümüş olarak... Ne yapalım kabahat sende değil... Sana aşık değilim. Halbuki dünyada sana aşık olmam icap ettiğini, sana da aşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum. Ne kadar isterdim... Başka türlü olmayı ne kadar isterdim... (Maria Puder)

* Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. (Maria Puder)

* Şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani, çekilip gidiyordu. Fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu. Yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu, Maria Puder'i, Kürk Mantolu Madonna'yı arayacaktım. Onu bulamayacağımı daha şimdiden biliyordum. Fakat aramamak elimde olmayacaktı.Beni bütün ömrümce bir meçhulü, mevcut olmayan bir şeyi aramaya mahkum ediyordu. Bunu yapmamalıydı...

* Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.

* Hayatımızın, birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum. Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu.

* Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.

* Bir hayatı baştan aşağı dolduracak kadar zangin olan hatıralar, böyle kısa bir zamana sıkıştırıldıkları için hakikattekinden daha canlı, daha tesirliydiler.

* Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. İkinci defa oynayamam...

( Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna, YKY )


11 Şubat 2011 Cuma

Bernard Shaw / Gülen Düşünceler



* Düşlerinize dikkat edin! Gerçekleşebilirler.

* Hayatta iki trajedi vardır. Biri çok istediğiniz bir şeyin gerçekleşmemesi, diğeri de gerçekleşmesi.

* Bir ruhum var benim. Olmadığını söylemeyin. Beni kesip açsanız onu bulamazsınız. Buharlı makinayı da kesip açsanız buharını bulamazsınız. Ama makinayı yürüten buhardır...

Gerçeklerin kaba, düşlerin gerçekdışı olmadığı bir yerde yaşamak isterdim.

* İnsanlar, koyunlardan daha tehlikeli yaratıklar oldukları gibi, ülkücüler de cahillerden daha tehlikeli yaratıklardır.

* Mantığın dediğini yapmaya kalkan kişi yitirir kendini: Mantık, ona karşı durabilecek kadar akıllı olmayan herkesi köle yapar.

* Evliler birbirlerini o kadar çok aldatıp yalan söylerler ki, günün birinde doğruyu söylemeleri ayrılmalarına yol açar.

* Yeryüzü, açıkçası herkesin acı çekip günahlarının karşılığını ödediği; aptalların varlıklı olabildiği, iyilerin ve akıllıların tepki ve baskı gördüğü; erkekle kadının aşk adına birbirine işkence ettiği ve aile sorumluluğu adına köle gibi yaşatılıp dövüldüğü; bedence güçsüz olanların, tedavi edilmek adına zehirlenip sakat bırakıldığı; kişiliği güçsüz olanlarınsa, adalet adına saatler ya da günler değil, yıllarca korkunç hücrelere kapatıldığı bir yerdir.

* Simetri sanatın düşmanı olduğu gibi, tutarlılık da girişimciliğin düşmanıdır.

* Yaşam bir serüvendir, hazır bir reçete değil.

* Toplumsal sorunlar, insanların kararlarıyla duyguları arasındaki çatışmadan doğar.

* Hiçbir şey koşulsuz olamaz; öyleyse hiçbir şey de bedelsiz olamaz.

* En aşırı keyiflerin sürdürülmesi en dayanılmaz acıları doğurur.

* Biftek yiyerek bir boğanın gücünü ve cesaretini elde edebileceğinizi düşünebilirsiniz. Ama unutmayın ki boğa da fil gibi bir etyemezdir.

* Yanılgılarla tüketilmiş bir yaşam, hiçbir şey yapmadan tüketilmiş yaşamdan daha onurlu olduğu gibi, daha yararlıdır da.

* Ahlak dediğimiz, toplumsal alışkanlıklar ve ortamın gereksinimlerinden başka nedir ki?



* Güzel kalan yolların hiçbir yere varmayan yollar olduğunu hiç düşünmediniz mi?

* Peter’dan çalıp Paul’e ödeyen hükümet, her zaman Paul’ün desteğine güvenebilir.

* Karnı tok bir adam hiçbir zaman devrimci olamaz. Onun yaptığı siyaset konuşmada kalır yalnızca.

* Otuz yaşını doldurmamış bir genç, yürürlükteki toplumsal düzeni öğrenir öğrenmez devrimci olmamışsa eğer, beş para etmezin tekidir.

* Dünyayı kendine uygun bulmayan devrimci, dünyanın uygun saymadıklarıyla omuz omuza bulur kendini.

* Yenilgiye değil, savaşa; köle olmaya değil, köleliğe; komşunuz kadar varlıklı olmamaya değil, yoksulluğa başkaldırın. Yoksa korkaklarla, asilerle, kıskançlarla bir olursunuz.

* Aslandan niçin korkuyorsunuz? Onun ne ülküsü, ne dini, ne siyasal inancı, ne ahlakı, ne de diploması var.

* Cinayeti öğrendiler. Onlara öylesine heyecan veriyordu ki bu. Spor olsun diye birbirlerini öldürmeye başladılar ve savaşı buldular; en büyük adım buydu onlar için. Hayvanları bile öldürmeye alıştılar vakit öldürmek için. Ve hayvanları yediler giderek, uzun ve zor bir iş olan tarımla uğraşmakla vakit yitirmemek için.

* Diş ağrısı çekenler dişleri sağlam olanları, yoksulluk çekenler parası bol olanları mutlu sanır.

* Cezaevleri varoldukça hangimizin içinde bulunduğu hiç önemli değildir.

* İnsan kaplan öldürmesine spor, kaplanın insanı öldürmesine canavarlık diyorsunuz. Suç ile adalet arasındaki ayrım da bundan başka bir şey değildir.

* İdamı yasalar değil, insanlar gerçekleştirir.

* Annem yalan söyledi, dadım yalan söyledi, öğretmenim yalan söyledi. Bana söylenenlerin tam tersi bir dünyada ne yapılabileceğini ben nereden bilebilirdim ki?

* Çocuklar bol bol yaşamak için eğitilmelidir. Ömür boyu ağır hapis cezası çekmeye hazırlanmak için değil.

* Kökleri benliğimizde bulunan yüce erdemleri geliştirmek zorundayız. Oysa tıpkı bir cezaevi yöneticisinin ayaklanmayı ya da kaçmayı öğretmeyeceği gibi, hiçbir okul yöneticisi de öğretmez bunları.

* İDEAL AŞK İLİŞKİSİ POSTAYLA YÜRÜTÜLENİDİR.

* Cinsel ilişki kişisel bir ilişki değildir. Başka her ilişkide birbirlerine bir gün olsun katlanamayan kişiler arasında bile cinsel ilişki karşı konulmaz bir güdüyle istenebilir ve coşkuyla gerçekleştirilebilir.

* Her erkek için askerlik mesleği doğal olmadığı gibi, her kadın için de ev işleri mesleği doğal değildir.

* O kadınla evlenme isteğinin senden geldiğine inanıyor, onun kaçıp seni kovaladığını sanıyorsun; kur yapan, inandıran, kandıran sensin öyle mi? Budala! İzi sürülen, hedef alınan, yazgısı belirlenen av sensin, sen...

* Evlilikte yapılan en büyük özveri, yaşama karşı serüvenci tutumdan özveride bulunarak, durulup oturmaktır. Doğuştan yorgunlar yerleşmeye can atarlar, oysa yaşayan ve güçlü ruhlar için yerleşmek, kendi canına kıymak demektir.

* Bütün genç kadınlar evlendikleri erkeği adam edip düzeltecekleri inancıyla başlarlar işe... Ne budalalık ama...

* Evliler bir kez evlilik düzenine alıştılar mı denizden uzak kalamayan denizciler gibi, evlilikten uzak kalamazlar bir daha.

* Evli çiftler birbirlerini hiç tanımazlar; aynı evi, aynı çocukları, aynı geliri paylaşmaya alışırlar, yakınlıkla hiç ilgisi bulunmadan.

* Bir kez kalbiniz gerçekten kırıldı mı, geriye dönüş yoktur bir daha. Hiçbir şeye aldırmaz olursunuz. Mutluluğun sonu, huzurun başlangıcıdır bu.

* Beklentiden daha fazlasını almak, daha azını almak kadar tatsızdır.

* Beden er geç bıkkınlık verir insana. Düşünceden başka hiçbir şey güzel ve ilginç kalmaz. Çünkü düşüncedir gerçek yaşam.

* Büyük gerçeklere varmak, günaha girmekle başlar.

* Boşuna dememişler, düşünürlerin kaçınılmaz evlilikleri gülünç olur.

* Düş gücünden yoksun insanları kurtarmak için, her çağda bir başka İsa azap içinde kendini kurban mı etmelidir?

* Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı katlanılmaz kılardı dünyayı.

* Yüzümüzü görmek için cam aynaya, ruhumuzu görmek için sanat yapıtına bakarız.

* Bilinçsiz içgüdülerin ortaya çıkardığı şeyleri mantıklı tasarımlara bağlayarak dahileri tanrılaştırıyoruz, tıpkı evrenin yaratıcı gücünü tanrılaştırdığımız gibi. Wagner’in “gerçek sanat” dediği şey, her içgüdü kadar bilinçsiz olan sanatçı içgüdüsüydü. Mozart, yapıtlarını açıklaması istendiğinde, “nasıl bilebilirim?” demişti, açık yüreklilikle.

* OKUMAK, Don Kişot’u bir centilmen yaptı; ama OKUDUKLARINA İNANMAK delirmesine neden oldu.

* Mozart’ın en iyisinden daha iyi bir şey yoktur sanatta.

* Oyun yazarının gereçleri, insanın duygusuyla konumu arasındaki çatışmalardır hep.

* İyi bir yasa yapmaktan çok daha kolaydır, iyi bir oyun yazmak. Ne var ki zamanın aşındırmalarına bir yasanın direnmesi gerektiği ölçüde iyi bir oyunu yazabilecek yüz kişi yoktur yeryüzünde.

* Kalbin aklıyla yaşamak bir ayrıcalıktır.

* İrlanda’da kedilere, temizlenmelerini, burunlarını kendi pisliklerine sokarak öğretmeye çalışırlar. Joyce da aynı yöntemi insanların sorunları üstünde uygulamayı deniyor. Umarım başarılı olur.

* Yaşlanmadan akıllanmayı çok isterdim.

* Doğal ölüm diye tanımlanabilecek bir şeyin var olduğu kanıtlanmamıştır; yaşamdır, doğal ve sonsuz olan.

* Çılgın mı doğmuştum, yoksa fazla mı akıllıydım bilmiyorum; benim dünyam yeryüzüne uygun değildi.

* Evlenip bütün bunlara bir son vereceğim artık. Altmış yaşlarında, sağlığı yerinde, gösterişsiz vejeteryan yemeklerine alışkın, kocası gezide olduğu zamanlarda gelen mektupları ona postalayabilecek kadar okur yazar, kültürsüz bir kadın tanıyor musunuz? Sıradan görünüşlü, kıskançlık nedir bilmeyen iyi huylu biri. Mümkünse akrabaları da olmasın. Sosyeteden istemem. Ömründe tiyatroya gitmemişler tercih edilecektir. Evde ayrı odalarda elbette...

* Evlilikten sonra aşk yoktur. Pornografi ise hiç yoktur.

* Benim güldürme yöntemim, gerçeği açıkça söylemek. Yeryüzünün en büyük şakasıdır gerçek.

* Biz kağıt peygamberleri, sanat büyücüleri...

* Edebiyat dehası olmak bir hastalık mıdır?

* Dans etmek, yatay bir isteğin dikey anlatımıdır.

* Mutluluk yaşamın bir amacı değildir; yaşamın bir amacı yoktur.

* Amerika için hiçbir umut yok demektir.

* Yirmisinde kızıl bir devrimci değilseniz, ellisinde çekilmez bir fosil olursunuz. Ama yirmisinde kızıl bir devrimciyseniz, kırkında çağdaş olma şansını elde edersiniz.

* İyice eskiyip çürüdüğüm için öleceğimi sanmayın sakın... Vazgeçilmez bir insanın çürümesi söz konusu değildir çünkü. Ortadan yok olacağım ama çürümeyeceğim.

* Umarım, insanlar daha iyi olurlar beni anımsadıkça...

* Adresim: Sosyalist – Londra.

(Bernard Shaw: Gülen Düşünceler, Şakir Eczacıbaşı, Remzi Kitabevi)