12 Eylül 2011 Pazartesi

Merhaba, Seni Seviyorum

Merhaba, seni seviyorum,
Adını söylemeyecek misin?
Merhaba, seni seviyorum,
Bırak oyununa dalayım.
Merhaba, seni seviyorum,
Adını söylemeyecek misin?
Merhaba, seni seviyorum,
Bırak oyununa dalayım.

Yokuş aşağı yürüyor,
Kimseyi umursamadan,
İnanıyor musun ki o sen olacaksın
Melekler kraliçesini kendine baktıracak?

Merhaba, seni seviyorum,
Adını söylemeyecek misin?
Merhaba, seni seviyorum,
Bırak oyununa dalayım.
Merhaba, seni seviyorum,
Adını söylemeyecek misin?
Merhaba, seni seviyorum,
Bırak oyununa dalayım.

Öyle burnu havada ki,
Gökteki bir heykel gibi,
Kolları hain ve bacakları uzun,
Ne zaman kıpırdasa, beynim bu şarkıyı haykırıyor.

Kaldırımlar önünde diz çöküyor,
Hoş bir şey dilenen köpek gibi.
Dikkatini çekebileceğini mi sanıyorsun, şaşkın?
Bu kara renkli mücevheri kopartabileceğini mi sanıyorsun?
Merhaba,
Merhaba,
Merhaba,
Merhaba,
Merhaba,
Merhaba,
Merhaba,
Seni istiyorum.
Sana ihtiyacım var.
Sevgilim.
Sevgilim.
Merhaba,
Merhaba,
Merhaba.

The Doors

11 Eylül 2011 Pazar

Frida Kahlo (1907-1954)



Tam adı Magdalena Carmen Frieda Kahlo y Calderón olan Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun çalışmalarındaki en ilginç özelliği sürekli kendi portrelerini yapması. Sağ bacağı diğerine göre daha cılız olan sanatçı aynı zamanda kısa hayatı boyunca sürekli sağlık sorunları ile yüz yüze gelmiş. Mexico City’de doğan ve orada ölen Frida Kahlo, neden kendi portrelerini yaptığı sorusuna, “Sürekli kendi portrelerimi yapıyorum çünkü genelde yalnızım ve en iyi bildiğim konu kendimim” diye cevap vermiş.



10 Eylül 2011 Cumartesi

Dilediğimce


Ah, Tanrı dünyayı yeniden yaratsaydı
Yaratırken de beni yanında tutaydı;
Derdim: "Ya benim adımı sil defterinden,
Ya da benim dilediğimce yarat dünyayı."

Ömer Hayyam

Bitik Adam

"Onu çeken, insanların mutsuzlukları içindeki halleriydi, insanların kendileri değildi, mutsuzluklarıydı ve insanın olduğu her yerde buna rastlyordu, diye düşündüm, insankolikti o, çünkü mutsuzluk özlemi çekiyordu. İnsan mutsuzluktur, dedi hep, diye düşündüm, yalnızca budala olan bunun aksini savunur..doğmak mutsuzluktur, dedi, yaşadığımız sürece de bu mutsuzluğu sürdürürüz..’-BİTİK ADAM..-THOMAS BERNHARD
‘var olmak umutsuzluğa düşmekten başka bir şey değildir ki , dedi.. uyandığımda iğrenerek düşünüyorum kendimi ve başıma geleceklerin hepsi tüylerimi diken diken ediyor.. yattığımda ölmekten , bir daha uyanmamaktan başka bir isteğim olmuyor , ama sonra gene uyanıyorum ve korkunç süreç yineleniyor , yineleniyor sonuçta elli yıl boyunca , dedi.. elli yıl boyunca ölmekten başka bir şey düşünmediğimizi düşünerek gene de yaşıyor olmamız ve bunu tamamen tutarsız olduğumuz için değiştiremememiz , dedi.. çünkü biz kendimiziz acınacak olan , alçağın ta kendisiyiz..’

‘bizi cezbeden şeylerle doğal olarak pratik bir ilişki kurmak isteriz , demişti bir keresinde , yani en çok da hastalar ve deliler ve yaşlılar ve ölülerle , çünkü teorik ilişkiye bağımlıyızdır , tıpkı müzikte olduğu gibi uzun süre teorik ilişkiye bağımlıyızdır, dedi diye düşündüm.. onu çeken , insanların mutsuzlukları içindeki halleriydi , insanların kendileri değildi , mutsuzluklarıydı ve insanın olduğu her yerde buna rastlıyordu , diye düşündüm , insankolikti o , çünkü mutsuzluk özlemi çekiyordu.. insan mutsuzluktur , dedi hep , diye düşündüm , yalnızca budala olan bunun aksini savunur.. doğmak mutsuzluktur , dedi , yaşadığımız sürece de bu mutsuzluğu sürdürürüz , bir tek ölüm kesip atar bunu.. bu , hep mutsuzuz demek değildir , mutsuzluk yoluyla mutlu olabiliriz, dedi , diye düşündüm..’


‘akıl nerede ortaya çıkarsa çıksın yok edilir ve hapsedilir ve doğal olarak her zaman akılsızlık olarak damga yer , dedi , diye düşündüm lokantanın tavanına bakarken.. ama konuştuklarımızın hepsi saçma , dedi , diye düşündüm , ne dersek diyelim saçma ve yaşamımızın tümü de başlı başına bir saçmalık.. ben erken kavradım bunu , düşünmeye başlar başlamaz kavradım , biz yalnızca saçma şeyler söylüyoruz , söylediğimiz her şey saçma , ama bize söylenen şeylerin de hepsi saçma , yani söylenen şeylerin hepsi de saçma , yani söylenenlerin hepsinin saçma olduğu gibi , bu dünyada yalnızca saçma şeyler söylendi şimdiye kadar , dedi , gerçekten ve doğal olarak da yalnızca saçma şeyler yazıldı , elimizdeki yazılı metinlerin hepsi saçmalık , tarihin kanıtladığı gibi yalnızca saçmalık olabilecekleri için , dedi , diye düşündüm..’



‘daha kesin söylemek gerekirse biz , yanlış anlamalar içine doğuyor ve var olduğumuz sürece bu yanlış anlamalardan bir daha kurtulamıyoruz , istediğimiz kadar çaba gösterelim boşuna.. bu gözlemi herkes yapıyor zaten , dedi , diye düşündüm , çünkü herkes durmadan bir şey söylüyor ve yanlış anlaşılıyor , işte bir tek bu noktada herkes gene anlaşıyor , dedi , diye düşündüm.. bir yanlış anlaşılma , bizi yanlış anlaşılmalar dünyasına sokuyor , ona bir yığın yanlış anlaşılmadan oluşan bir şey olarak dayanmak zorundayız ve büyük bir yanlış anlaşılmayla da onu terk ediyoruz , çünkü ölüm en büyük yanlış anlama , dedi , diye düşündüm..’


‘dostluklar , diye düşündüm , deneyimlerin gösterdiği üzere , eninde sonunda kişilerin ancak benzer çevrelerine kurulu olduğu zaman sürekli olabiliyor , diye düşündüm , bunun dışındaki her şey aldatmaca..’


‘bu odalardan nefret ediyordum ve bu odakların içindekilerden nefret ediyordum ve evden dışarıya çıktığımda evin önündeki insanlardan nefret ediyordum , birden bu insanların hepsine aksi davranmıştım , oysa onlar benim yalnızca iyiliğimi istiyorlardı , ama işte zamanla bu sinirime dokunmuştu , hiç bıkmadıkları yardıma hazır oluşları birden beni derinlemesine itmişti.. çalışma odama kapanıp pencereden dışarıya diktim gözlerimi , kendi mutsuzluğum dışında başka bir şey görmeden dışarıya koşup herkese bağırıp çağırdım.. ormana koşup bitkin bir halde bir ağacın dibine çöktüm..’
‘kuramda anlıyoruz insanları , ama uygulamada onlara katlanamıyoruz , diye düşündüm , onlarla çoğunlukla isteksiz birlikte oluyor ve onlara kendi bakış açımızla davranıyoruz.. oysa insanlara kendi açımızdan değil her açıdan bakmalı ve ona göre davranmalıyız , diye düşündüm , onlara öyle davranmalıyız ki, onlara önyargılı davranmadığımızı söyleyebilelim , ama bunu beceremiyoruz , çünkü gerçekten de herkese karşı önyargılıyız..’
BİTİK ADAM , Thomas Bernhard , Çeviri : Sezer Duru , YKY , Aralık 2000..

5 Eylül 2011 Pazartesi

Macbeth

Hayat dediğin ne ki:
yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede.
Bir daha da duyulmayacak artık sesi.
Bir aptalın anlattığı bir masal bu:
kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu.
William Shakespeare (Macbeth)




Savaşma çay yap!

"Bütün savaşlar, kendileri savaşamayacak kadar korkan, bu yüzden dünyanın gençlerini dövüştüren hırsızlar arasında yapılır."
Emma Goldman

"Beyinsizlik sadece politika mesleğinde özür sayılmaz."
Napolyon

"Şeytan bir günah işleteceği zaman işe, bu günahı kutsallık zırhına sokmakla başlar."
William Shakespeare

"Savaşları çıkaranlar zenginler, ölenlerse yoksullardır."
Jean Paul Sartre

"Savaş bir serüven değildir. Bir hastalıktır. Tifüs gibi."
Antoine De Saint Exupery

"Bir cinayet insanı katil yapar. Milyonlarca cinayet ise kahraman."
Charlie Chaplin

"Savaşa aklım ermiyor. Barışta karşına çıksa içki ısmarlayacağın adamı, cephede öldürüyorsun."
Thomas Hardy

"Bütün savaşlar ilk otuz gün için ilgi çekicidir."
Arthur Schlesinger Jr.

"Akıllılar dövüşmeden önce kazanırlar, cahiller kazanmak için dövüşürler."
Zhuge Liang






Birinin moralini bozmak için ille de kötü bir herif olmak gerekmez ki; iyi bir herif olup, yine de moral bozucu olabilirsin.
Salinger

ÇAvdar Tarlasında Çocuklar

"Bir kitapta en hoşuma giden şey, en azından, arada bir gülünç şeyler olmasıdır." (s.23)

"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir." (s.23)

"Bu anneler böyledir zaten; tüm duymak istedikleri, oğullarının ne bitirim bir herif olduğudur." (s.59)

"Yan masadakiler yerlerinden kalkmasalar -kalkmazlardı da, namussuzlar- yerinize geçip oturamayacağınız o küçücük masalardandı." (s.85)

Böyle, tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan Tanıştığıma memnun oldum' demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız."(s.87)

"Moralim öyle bozuktu ki, düşünemiyordum bile. Asıl derdim de bu benim. Moraliniz çok bozuksa, düşünemiyorsunuz bile." (s.91)

"Ömrünüzde bu kadar çok sahtekarı bir arada göremezdiniz, herkes çılgınlar gibi sigara içiyor, çevredekiler ne akıllı olduğunu anlasın diye bağıra bağıra oyun hakkında konuşuyordu." (s.123)

"Hayatta duyabileceğiniz en sahtekarca konuşmaydı. Ellerinden geldiği kadar çabuk bir yer adı düşünüyorlar, sonra o yerde oturan ve tanıdıkları birinin adını söylüyorlardı." (s.124)

"Tek yapacağın, derslerine çalışmak. Böylece bir gün kendine lanet bir Cadillac alacak parayı kazanmayı öğreneceksin." (s.127)

"Birinin moralini bozmak için ille de kötü bir herif olmak gerekmez ki; iyi bir herif olup, yine de moral bozucu olabilirsin." (s.161)

"En azından, beni dinliyordu. Biri sizi en azından dinliyorsa, durum o kadar da kötü sayılmaz." (s.164)

"Benim sorunum da bu işte; biri konuşurken konuyu dağıtırsa bu çok hoşuma gidiyor. Bana daha ilginç geliyor." (s.174)

"Başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. Düşer, düşer, düşer ama düştüğünü anlayamaz. Tüm düzen, hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara veremediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur. Veya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için. Onlar da, aramaktan vazgeçerler." (s.178)

"Birisi arkamdan, 'İyi şanslar!' diye bağırdığında çok kızıyorum. Çok moral bozucu bir şey bu." (s.191)

"Sorun da buydu işte. Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu." (s.192)
J.D. Salinger - Gönülçelen ya da Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher In The Rye) - Yapı Kredi Yayınları



4 Eylül 2011 Pazar

Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana

"Ne zamandan beri iyi olmanın mutlu olmak anlamına geldiğini düşünüyorsun?" (s.152)

"İyi olmak korkutucu bir iştir. İnsanlar onu gerer ve bazen ikiye bölerler." (s.152)

"Ölüm başka her şeyi üzücü kılar. Ama ölümün kendisi sadece korkutur. Eğer ölüm olmasaydı, kalan her şey lekelenmezdi." (s.155)

"Ruhunun buz kesip düştüğünü ve içinde beyaz jölelerin titrediğini hissetti." (s.185)

"Bütün kitaplar, oraya tünemiş, yüzlerce yıllık, derileri soyuluyor, birbirlerinin üzerine on milyon akbaba gibi yaslanıyorlar. Karanlık raflar arasında yürü ve bütün altın kitap başlıkları gözlerini sana doğru parlatsınlar." (s.210)

"Kötünün ne olduğunu bilmeden iyi olamayız." (s.222)

"Sana boş vaatlerde bulunurlar, sen boynunu uzatırsın ve -bam!" (s.222)

"Ölüm var olan bir şey değil. Hiçbir zaman var olmadı, hiçbir zaman var olmayacak. Ama onu belirlemek, anlamak için o kadar uzun yıllar resmini çizdik ki, onu bir varlık, tuhaf bir şekilde canlı ve hırslı olarak algılamaya çalıştık. O ise, her nasılsa durmuş bir saat, bir kayıp, bir son, bir karanlık. Hiç." (s.228)
Ray Bradbury - Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana

Yaşlı bir kızılderili ne kadar yanılabilir?



Pablo Neruda - Ölmeyin

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
Müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.



Yavaş yavaş ölürler,
İzzeti nefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım
İstemeyenler.



Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.



Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
Görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler.



Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
Dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler...

Pablo Neruda



2 Eylül 2011 Cuma

Eşyalar konuşurken insanlar nasıl uyuyabiliyor?



Ama böyle şeyler düşündüğünüzü kimseye söyleyemezsiniz.
Ben de öyle yapıyorum kimseye söylemiyorum.

Koltuk örtüsünün içindeki salyangozumsu şekillerin sabaha kadar
‘’biz böyle kıvrıldıkça kıvrılıyoruz ama kimse farketmiyor ‘’ dediklerini,
Masamın üstündeki makasın birden bire harekete geçip kendi dilediği gibi önüne geleni kesmeye başlayacağını ama bu facianın on beş dakikadan fazla sürmeyeceğini

Telefonun kendı kendıne başka bir telefonla görüştüğünü ve o yüzden suskun olduğunu

Bütün bunları ben de kimseye söyleyemiyorum.
Niye şu sigara küllüğü bana ezik ve mutsuz olduğunu söylüyor?

Buzdolabını açarsam yirmi yıl öncesine çıkan bir dünyanın eşiğinde olacağımı neden bir ben düşünüyorum.?
Neden bu saatte yakındaki martıların ve duvar diplerinde küçük yaratıkların tıkırtılarını bir ben duymak zorundayım ?

Halının saçaklarını gördünüz mü?
Ya içindeki desenlere gizlenmiş işaretleri ?

Dünya tuhaflıklar ve işaretlerle kaynaşırken herkes nasıl uyuyabiliyor?



1 Eylül 2011 Perşembe

Marguerite Duras - Parkta


"İnsanın yaşamını güzelleştirebilecek durumda olması ve bunu reddetmesi gerçekten garip." (s.29)

"İnsan daha başlamadığını sanır, oysa başlamıştır. Hiçbir şey yapmadığını sanır, oysa yapmaktadır. Bir amaca doğru yürüdüğünüzü sanırsınız, bir de dönüp bakarsınız ki, amaç ardınızda kalmış." (s.33)

"İnsanı bütün gün acıya boğan işe, meslek mi denir?" (s.37)

"İnsanlar konuşma ihtiyacı duydular mı, hemen göze çarpar bu, ve ne gariptir, genellikle, hiç de iyi karşılanmaz bu ihtiyaç. Yalnız parklarda garipsenmez." (s.40)

"Ne kadar karartırsanız karartın, gündüzün tehlikeleri sızar içeri." (s.44)

"Yaşamımı dolduran büyün o ufak tefek sorunlar, sanki o güne dek yalnız, hayalimde varmışlar gibi, bir anda eriyip gitmişti. Uzak bir geçmiş gibi hatırlıyordum onları ve hatırladıkça gülüyordum." (s.58)

"Herkesin sahip olduğu şeyleri kendiniz için, yalnız kendiniz için de isterken ruhunuzu kaplayan bezginliği yenmek çok güçtür." (s.59)

"Mutlu olmak, gölgeden kaçıp güneşi arayışımız gibi." (s.64)

"Hayal kurmayı unutmuş insanların o toprağa dönük, yorgun bakışı..." (s.65)

"İnsanlar aslında mutluluğa dayanamıyorlar. Mutlu olmak istiyorlar tabii, ama bunu elde eder etmez, birtakım yersiz düşlerle kendilerini yiyip bitiriyorlar... İnsanlar mutluluğa mı dayanamıyorlar, yoksa onu yanlış mı tanıyorlar, ya da kendileri için neyin gerekli olduğunun mu farkında değiller, mutluluğu kullanmayı mı beceremiyorlar, yoksa öteye beriye çekiştirmekten yorgun mu düşüyorlar, bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, habire ondan söz ediyorlar, böyle bir sözcük ortada ve herhalde boşuna icat edilmedi." (s.66)

"Bütün koşullar sağlanıp işler iyi gitmeye başladı mı, insanla bunu bozmak için ellerinden geleni yaparlar. Acı bulurlar mutluluğu." (s.67)

"Nerede olursam olayım, vaktimi yitiriyormuşum gibi bir duyguya kapılmaktan korkuyorum." (s.85)

"Bazı insanlar yaşamaktan öyle büyük bir zevk alırlar ki, umut beslemeseler de olur." (s.89)

Marguerite Duras - Parkta (Yankı Yayınları)

31 Ağustos 2011 Çarşamba

29 Ağustos 2011 Pazartesi

YUVARLAĞIN KÖŞELERİ


Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
Zeka ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın.
Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç.


Özdemir Asaf



28 Ağustos 2011 Pazar

Yoruldum patron


Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun? Karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma…

The Green Mile




Sıfır Noktasındaki Kadın


Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey ummuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdı. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hala istediğim, hala korktuğum ya da hala özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman bir kez daha köleleştirebilirlerdi…

Neval El Saddavi – Sıfır Noktasındaki Kadın


Charlie Chaplin – Büyük Diktatör


Üzgünüm, ben imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil.
Hükmetmek ya da işgal etmek istemiyorum. herkese yardım etmek istiyorum. yahudi, katolik, siyah, beyaz… hepimiz birbirimize yardım etmek istiyoruz. Diğerlerinin mutluluğu hepimizi mutlu ediyor. Hiç kimseden nefret etmiyoruz, hiç kimseyi aşağılamıyoruz. Bu dünyada herkese yer var. Bu dünyada herkesi doyuracak kadar zenginlik var.

Hayat hür ve güzel olmalı.

Biz doğru yoldan çıktık. iktidar hırsı insan ruhunu zehirledi. Nefret duvarları ördü. Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahkum etti. Hızı keşfettik ama yerimizde sayıyoruz. Makineleşme bolluk yerine yokluk getirdi. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çünkü düşünüp az hissediyoruz. Makineden çok insanlığa ihtiyacımız var. Beceriden çok iyiliğe ihtiyacımız var. Aksi takdirde şiddet galip gelecek ve hayat yok olacak.

Uçak ve radyo bizi birbirimize yaklaştırdı. Bu icatların temelinde iyilik, kardeşlik ve beraberlik var. Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor.

Umutsuz kadın erkek ve çocuklar. masum insanlara işkence yapan, onları hapse atanlar. Bir sistemin kurbanı olanlar beni duyanlara sesleniyorum.
Umutsuzluğa kapılmayın. Mutsuzluğumuzun sebebi hırslı kişilerin insanlığın ilerlemesinden korkmasıdır. Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner.

İnsanlar ölür, hürriyet ölmez.

Askerler!
zorbalara itaat etmeyin. Onlar sizi eziyor. Düşüncelerinizi, hislerinizi ve hareketlerinizi planlıyor. Sizi koyun yerine koyuyorlar. İnsanlıktan çıkmış, beyni ve kalbi makineleşmiş kişilere teslim olmayın. Siz ne makine ne koyunsunuz. Sizler insanlarsınız. Kalbinizde insanlara aşk besliyorsunuz. Sizde nefret yok, sevilmeyen insan kin besler.

Askerler!
Esirlik için değil, hürriyet için savaşın. Değerli luke’ün dediği gibi: “Cennetin kapıları insana açıktır.” bir kişiye, birbir gruba değil, herkese açıktır. Güç sizin, siz halkın elindedir. Makine ve mutluluk yaratma gücü. bu güçle yaşamı hür ve güzel yapın. Harika bir maceraya dönüştürün.

Demokrasinin verdiği bu gücü kullanmalıyız.birlikte harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara garanti veren bir dünya. Yobazlar bunları vaat ederek iktidarı aldılar. yalan söylediler, zaten asla sözlerini tutmazlar. Diktatörler kendi hırsları için halkı köleleştirir.

Biz bu vaatleri yerine getirmek için savaşalım. dünyayı kurtaralım, milli engelleri yok edelim. hırs, kin ve yobazlığı yürürlükten kaldıralım. Aklın idare ettiği bir dünya için savaşalım. bilim ve ilerleme herkese mutluluk getirir. Askerler demokrasi uğruna birlik olalım.

Hanna!
Beni duyuyor musun?
Neredeysen gözlerini aç. Bulutlar dağıldı, güneş açıyor.
Karanlıktan ışığa çıkıyoruz. yeni bir dünya kuruluyor: Dost bir dünya. insanların nefret ve hırslarından kurtulduğu bir dünya.
Yukarıya bak, insan ruhunun kanatları var. Uçmayı öğrendi. gökkuşağına doğru uçuyor. Umuda, yarınlara doğru uçuyor. Parlak yarınlar herkesin olacak.
Senin benim ve hepimizin.
Yukarı bak Hanna.

Büyük Diktatör-1940
(Charlie Chaplin)




Nankör mü, melankolik mi?: Edebiyatta kediler

Yokluğu Çekilmeyen Kedi: Kedi tutkusu, yokluğu yaşamını çekilmez kılacak denli büyük olan yazar Bilge Karasu sadece denemelerinde kedilerinden bahsetmekle kalmaz; kendini en iyi yansıtan kitaplarından birinin adını “Ne Kitapsız Ne Kedisiz” koyar. “Kedi sevmek, kedinin, kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir” diyen Bilge Karasu’nun kedilerine koyduğu adlar da “Bibik” ve “Bıyık”mış.
Aynanın İçindeki Kedi: “Gülümsemesiz bir kedi alışıldık bir şeydi. Ama kedisiz bir gülümseme, işte bu çok ilginçti” der Lewis Carroll, “Aynanın İçinden”in bir görünüp bir kaybolan tuhaf kahramanı Cheshire Kedisi için. Herhalde sayacaklarımız arasında en ilginç kedi imgesi, “Aynanın İçinden”in çokbilmişi, tuhaf gülümsemesiyle felsefi öğütler veren Cheshire Kedisi’dir. Alice ne zaman ne yapacağını bilemez bir halde ortalıkta dolansa, nereye gideceğini şaşırsa, içinden çıkılmaz durumlara düşse Cheshire Kedisi beyefendi bir bilge olarak beliriverir. “Beliriverir” diyoruz çünkü bu kedi, gökyüzünde önce gülümsemesi sonra yüzünün öteki ayrıntıları olmak üzere yavaş yavaş görünür. “Varacağın yerin önemi yoksa hangi yoldan gittiğinin de bir önemi yok” der ve belki de bilinçaltını temsil eden kedisiz bir gülümseme olarak okurlarının içine işler.

Kavga Nedeni Olarak Kedi: Kediseverler gözünüzde hep melankolik, sakin ve kırılgan insanlar olarak canlanıyorsa eleştirmen Nurullah Ataç’ın da sıkı bir kedisever olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olacaktır sizin için. Ataç gibi hırçın, açık sözlü bir yazar bile Günce’sinde “kedi sevmeyen insanla anlaşamam ben” diyecek kadar kedi düşkünü. Ataç, kedilere getirilen beylik eleştirileri yanıtlar. Kedilerin nankör olmadıklarını, sahiplerine yaranmaya, kendilerini beğendirmeye çalışmadıkları için vakur olduklarını iddia eder. Ataç’a göre insanlar hep kendi büyüklüklerini kanıtlamak derdindedirler. Bu yüzden de sadece kedilerden değil, tüm varlıklardan kendilerine minnet duymalarını beklerler. Kedi ise nankör değil gururludur, minnet duymaz çünkü boyun eğmez!

Zeki, Fedakâr Kedi: Çocukluk masallarımızın en sevimlilerindendir Çizmeli Kedi. Babasının kendisine miras olarak tuhaf bir kediyi bıraktığını öğrenen küçük oğul elbette bu kedinin yaşamını değiştireceğini bilemezdi. Çizmeli Kedi atılgan, zeki, üstelik de “nankör kedi” tamlamasına zıtlık oluşturacak denli fedakâr bir hizmetkârdır. Kedilere yönelik tüm olumsuz sıfatların reddedilişi olarak belirir Çizmeli Kedi.


Nankör, Bencil Kedi: Kedi denince ilk akla gelen çağrışım melankoli ise ikincisi de nankörlüktür. Memduh Şevket Esendal “kedinin nankörlüğü”nü, bildik kedi ve sahibi ilişkisinden farklı bir biçimde anlatıyor “Soysuz Kedi” adlı öyküsünde. Anne kedi, kendi keyfince evin içinde dolanan, yavrularını emzirmeye bile yeltenmeyecek denli bencil bir kedidir. Bir gece sahibi, yavrularını emzirmek zorunda kalsın diye anneyi ve yavrularını bir dolaba kilitler. Ama sabah dolabın kapağını açtığında içeride tek bir kedi görür, o da annedir. Esendal’ın anne kedisi nankörlük ve bencillik sınırını vahşiliğin eşliğinde aşar. Herhalde hiçbir nankör kedi öyküsü de yavrularını yiyen bir anneninkinden daha etkileyici değildir.

Toplumsal Sınıf Göstergesi Olarak Kedi: Türk edebiyatının en eğlenceli yazarlarından Hüseyin Rahmi Gürpınar tam da kendisinden beklenecek bir şekilde kullanıyor kedi imgesini “Ada Vapuru” öyküsünde. Adadaki farklı kültürlerin temsilcileri karşı karşıya gelir bu öyküde: Madam’ın buldog köpeği, hanımların kedileri Mestan ve Ceylan’a saldırır. Böylece saatler süren vapur yolculuğu tam da Gürpınar’lık eğlenceli bir curcunayla geçer.


Uyumsuzun Notlarındaki Kediler: Güncelerini “Bir Uyumsuzun Notları” başlığıyla yayınlayan Tomris Uyar da bir kedisever. Sık sık kedilerinden bahsettiği “Yüzleşmeler”inde kedilerin insanlar tarafından nankör olarak değerlendirilmesine şaşmadığını çünkü kedileri tavlamanın zor olduğunu, örneğin basit bir ciğer parçasıyla başarılamayacağını söyler. Kedi kolay bir hayvan değildir. Sahibi olan insanı tavlamak belki de daha kolaydır. Çünkü insan kimi zaman kediye göre daha çocuksu olabilir.

Adı Katmerli Kedi: İyi bir kedi adında hangi harf mutlaka olmalı diye sorsak siz ne yanıt verirsiniz bilemeyiz ama Hulki Aktunç’a göre “S” harfi, iyi bir kedi adının olmazsa olmazıymış. Kedisi Sisip de kendisi gibi ukala, keyfine düşkün, alaycıdır. En azından “Uzanmış Bir Adamın Beş Düşüncesi”nde Sisip’i böyle tanımlar Aktunç. Sisip adı hem Yunan mitolojisindeki Sisiphos Söylencesi’ni çağrıştırır Aktunç’a hem de katmerli bir adı olduğundan onun için çok özeldir.

Kediler Kitabı: Gökhan Akçura, kedilerle ilgili kapsamlı derleme kitabı “Kedi Kitabı”nı hazırlarken sadece öykülerden yola çıkmamış. Deneme, anı ve makaleleri de toplamış. Elbette başka yazarların bir derlemesini yapmış olması, kendisinin kedilerle sadece editoryal anlamda ilgilendiğini göstermiyor. Akçura da kendi kedisi Pati ile bir otoparkta karşılaşmış ve bir de bakmış ki eve birkaç ay kalsın diye getirdiği Pati dokuz yıldır yanındaymış. Gökhan Akçura’nın bu kitabını fırsatını bulduğunuzda kaçırmayın deriz.


Postane

Yine akşamdan kalmaydım ve sıcak dayanılır gibi değildi -kırk derecelik bir hafta. Her gece içmeye devam ediyor, sabahları Taş ve her şeyin olanaksızlığıyla yüzleşmek zorunda kalıyordum. Çocukların kimlikleri Afrika güneş kaskları ve gözlükleri giyiyorlardı; ama ben, hep aynıydım, yağmur ya da güneş- yırtık pırtık giysiler, çivileri ayaklarıma batan eski ayakkabılar. Mukavva parçaları koyuyordum ayakkabılarımın tabanlarına. Bir süre için iş görüyorlardı, ama çok geçmeden çiviler topuklarıma batmaya başlıyorlardı yine. Viski ve bira terliyordum, koltuk altlarımdan, ve sırtımda bir torbayla dolanıyordum çarmıh misali; torbadan dergiler çıkarıyor, binlerce mektup dağıtıyordum güneşin altında kavrulup sendeleyerek.


* Bana vız gelir. Kıçını öpecek değilim. Ya işi bırakırım ya da açlıktan ölürüm; başka yolu yok.

* Bütün bu postacıların yaptığı, mektuplarını kutulara atmak ve düzmekti. Bu tam bana göre bir işti, ah evet evet evet.

* Gözlerinde hiç parıltı yoktu.

* Her gece içmeye devam ediyorduk.

***

- “Ya köpek?”
- “Köpek de senin olsun” dedim,
- “Seni özleyecek.”
- “Ne güzel, birisi beni özleyecek.”

* Ya bütün dünyayı istiyordum ya da hiçbirşeyi.

* Yemek sinirlere ve ruha iyi gelir. Cesaret mideden gelir, gerisi boştur.

* İş, bir hava saldırısı anında düzüşmeye çalışmaya benziyordu.

* Hapiste güvence altındaydı insan. 3 metrekare. Ne ödenecek kira, ne kamu hizmetlerinden yararlanma, ne gelir vergisi, ne çocuk yardımı. Ne taşıt plaka ücreti. Ne trafik cezaları. Ne içkili araba kullanma suçu. Ne at yarışlarında kaybetme. Ücretsiz sağlık hizmetleri. Kafanın uyuştuklarıyla yaptığın yoldaşlık. Kilise. Tokmakçılık. Bedava gömülme.

* Herkesin sürdürdüğü türden bir yaşam: bizi öldürüyor.

charles-bukowski

* Hiçbiri bana göre değil.

* Eee, bütün dahiler ayyaştır.

* Cenaze törenlerinde bir iş vardı. Olaylara daha iyi bakmanı sağlıyorlardı. Hergün bir cenaze töreni olsaydı, köşeyi çoktan dönmüştüm.

* Saçımı taradım. Keşke şu suratımı da tarayabilsem, diye düşündüm.

* Sabahleyin, sabahtı ve ben hala yaşıyorum.