3 Ağustos 2012 Cuma

Ağ - Iris Murdoch


"Olaylar yanımızdan bu kalabalıklar gibi akıp geçer ve her birinin çehresi ancak bir an görülür. Çok önemli olan şeyler sonsuza kadar değil, sadece geçici bir süre çok önemlidirler. Bütün uğraşlarla sevgiler, servet ve ün peşinde koşmalar, gerçeği aramalar, hepsi, tıpkı gerçeğin kendisi gibi akıp geçen ve hiçliğe dönüşen anlardan oluşmuştur. Gene de bizler bu hiçlikler dehlizinin içinden, geçmiş ve gelecekteki temelsiz barınaklarımızı yaratan o mucizeli yaşam gücüyle ilerler dururuz. Böylece yaşar gideriz; zamanın sürekli ölümüyle haşır neşir bir ruh, yitik anlamlarla, yeniden yakalanamayan anlarla, anımsanmayan yüzlerle haşır neşir, ta ki en son darbe bütün bu an'larımızı sona erdirinceye ve o ruhu, çıkıp geldiği boşluğa geri gönderinceye değin."
Iris Murdoch - Ağ (Under The Net)
Ayrıntı Yayınları (Çeviren: Nihal Yeğinobalı)

31 Temmuz 2012 Salı

Büyük bir kalabalık ama yalnızlık diz boyu


İzlediğiniz fotoğraf Timurtaş Onan : Beyoğlu Geceleri albümünden. Metropolde yaşayanlar bilirler, varolmak gerçekten zor. Bu kadar göç alan kalabalık bir şehirde insanların yaşamlarındaki uçurumlar New York gibi metropollerde olduğu gibi kaçınılmaz. Herkese yer olmadığı apaçık ortada. Beyoğlu’nda da bunu gözlemleyebiliyor insan. Bir tarafta eğlenen bir kesim bir tarafta üç beş kuruş için orada bulunan geceinsanları, karton kutuların üstünde yatan evsizler, kendini alkole vermiş eski sinema emekçileri ve usunu yitirmiş umutsuz kişiler. Büyük bir kalabalık ama yalnızlık diz boyu,coşku ve öfke bir arada.Eğlence yerleri de enteresan; Jazz kulüpleri,türkü barlar ,elektronik müzik yapan kulüpler,travesti pavyonları, Rock barlar hepsi yan yana.

Geyikli Gece / Turgut Uyar

Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıktaHer şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz

Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük

Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı

Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

"Geyikli gecenin arkası ağaç

Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

Hiçbir şey umurumda değil diyorum

Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor

Biliyorum gemiler götüremez

Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa

Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mi diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı

Ama ne varsa geyikli gecede idi

Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk

"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede

İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Özlemi tanıyanlar ne çektiğimi bilirler


Özlemi tanıyanlar ne çektiğimi bilirler
Yalnız ve bütün zevklerden uzak
Göğün o tarafına bakıyorum
Ah! Beni seven ve tanıyan çok uzakta
İçim anıyor, içim sancıyor
Özlemi tanıyanlar ne çektiğimi bilirler

Goethe

Ben evde bir köşede oturuyordum. Mektubunu derhal açamadım. Bir müddet yanımda dolaştırdım. Okusam derhal bitecekti.
...
Hava bozdu, benimle beraber matem tutuyor.

Oğuz Atay


1 Temmuz 2012 Pazar

Bertolt Brecht İyilik Neye Yarar?


İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyiler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?

Özgürlük neye yarar,

yaşarsa bir arada
özgürlerle tutsaklar?

Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,

akıl neye yarar?

İyi insan olacağınıza,

öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!

Özgür insan olacağınıza,

öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun!

Akıllı insan olacağınıza,

öyle bir yere götürün ki dünyayı,
akılsızlık zararlı olsun!

BERTOLT BRECHT

Çeviri: A. KADİR

30 Haziran 2012 Cumartesi

Revolver

“Kendinizle ilgili bilmediğiniz bir şey vardır, varlığını bile inkâr edeceğiniz bir şey, ta ki bir şey yapmak için geç kalana kadar. Sabahları uyanmanızın tek sebebi budur, aşağılık patronunuzdan çile çekmenizin nedeni, döktüğünüz kan, ter ve gözyaşının… çünkü bunlar, insanların sizi aslında ne kadar çekici, iyi, cömert, komik ve akıllı olduğunuzu bilmeleri içindir…”
“Hepimiz onaylanmış keşleriz, hepimiz sırtımızın sıvazlanmasını isteriz, küçük hediyeler almayı severiz…”

26 Haziran 2012 Salı

Biraz ciddiyet!

“Beyler! Tanzimat ilân ettik olmadı,
ardından iki tane Meşrutiyet ilân ettik, yine olmadı;
onların ardından Cumhuriyet ilân ettik, yine olmadı.
Ne dersiniz, bu sefer biraz da ciddiyet ilân etsek olmaz mı?”
Sakallı Celal

13 Haziran 2012 Çarşamba

Hasret - Nazım Hikmet

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekler beni
                    bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
                       yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
                   koşuyorum ardından.

Nazım Hikmet

4 Haziran 2012 Pazartesi

Nazım Hikmet - Ben İçeri Düştüğümden Beri





Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ´Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...´
Bana sorarsanız: ´On senesi ömrümün...´
Bir kurşun kallemim vardi, ben içeri düştügüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsaniz: ´Bütün bi hayat...´
Bana sorarsanız: ´Adam sende bi hafta...´
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştügümden beri
Yedibuçugu doldurup çikti.
Dolaşti dişarda bi vakit,
Sonra kaçakçiliktan tekrar düştü içeri, alti ayi doldurup çikti tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocugu olacakmiş baharda...

Şimdi on yaşina basti, ben içeri düştügüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yilin titrek, uzun bacakli taylari,
Rahat, geniş sagrili birer kisrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanlari hala fidan, hala çocuktur.

Yeni meydanlar açilmiş uzaktaki şehrimde, ben içeri düştügümden beri...
Ve bizim hane halki, bilmedigim bir sokakta, görmedigim bi evde oturuyor

Pamuk gibiydi bembeyazdi ekmek, ben içeri düştügüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsiz

Ben içeri düştügüm sene, ikincisi başlamamişti henüz
Daşov kampinda firinlar yakilmamiş, atom bombasi atilmamişti Hiroşimaya
Bogazlanan bir çocugun kani gibi akti zaman
Sonra kapandi resmen o fasil, şimdi üçünden bahsediyor amerikan dolari
Fakat gün işigi her şeye ragmen, ben içeri düştügümden beri
Ve karanligin kenarindan, onlar agir ellerini kaldirimlara basip dogruldular yari yariya

Ben içeri düştügümden beri güneşin etrafinda on kere döndü dünya
Ve ayni ihtirasla tekrar ediyorum yine
´Onlar ki;
toprakta karınca,
su da balık,
havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır´

Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf´ı güzaf...

Nazım Hikmet

13 Mayıs 2012 Pazar

En yaygın dil fakirliktir

İzlediğiniz fotoğraf Çin'li bir köylünün yaşantısını anlatıyor. Maddi gücü olmayan tarımcılar traktör ya da tarlayı sürecek hayvanları olmadığı için daha güç ve zahmetli yöntemlere baş vuruyorlar.

Ne dersiniz, fakirlik o kadar yaygın bir dil ki İngilizceden bile daha yaygın. Fakir olunca ne burada ne de dünyanın başka bir ucunda yaşamak kolay değil.

395 metre yükseklikte bal hasatı

İzlediğiniz fotoğraf Fransız fotoğrafçı Eric Valli tarafından Nepal'de çekilmiştir.

Fotoğrafta izlediğiniz Nepal kabilelerinde ''Gurung'' denilen bal toplayıcılarından biri. Kendisi 63 yaşında ve yirmili yaşlarından beri her yıl 395 metrelik bir uçurumda bal hasat ediyor.

Para, tüm kesimden insanların vaz geçilmez bir organıdır.

İzlediğiniz fotoğraf Micah Albert tarafından Kenya'da çekilmiştir.

Çöp toplayıcılar, genellikle toplumun en düşük ekonomik sınıfıdır. Fotoğraftaki çöp toplayıcı tüm gün 50 cent kazanabilmek umuduyla kauçuk ve hurda topluyor.


Para, tüm kesimden insanların vaz geçilmez bir organıdır. Sağlık çoğu zaman kimin umrunda?

Sessiz fotoğraf denemesi



Roland Barthes Camera Lucida kitabının bir yerinde Gustav Janouch ile Franz Kafka'nın fotoğraf hakkındaki bir diyaloğundan bahseder. Janouch Kafka'ya "Görüntü için gerekli koşul görmedir" der. Kafka'nın cevabı ise basit olur: "Biz nesneleri aklımızdan çıkarmak için fotoğraflarız. Öykülerim gözlerimi kapamamın bir yoludur." Daha sonra Barthes devam eder: "Fotoğraf sessiz olmalıdır (yaygaracı fotoğraflar vardır, onları sevmem): bu bir ölçülülük sorunu değil, bir müzik sorunudur. Mutlak olan özellik ancak bir sessizlik hali ve çabası içinde sağlanabilir". (Camera Lucida, Fotoğraf Üzerine Düşünceler, Altıkırkbeş Yayınları, Şubat 2000)

Aforizma


   Aforizma: “Yokluk, herşeye zorunlu olarak tokluktur.”

Fotoğraf: Tuna Akçay

Ba-şar-mak

İzlediğiniz fotoğraf yazar ve fotoğrafçı Merih Akoğul tarafından Adana'da Down Sendromu ve Otistik çocuklara eğitim verilen bir okulda çekilmiştir.

Merih Akoğul, engelli çocuklar fotoğraf projesi için yaptığı röportajdan ufak bir alıntı (Projenin adı “Ba-şar-mak” ) : ''Onları, Tanrı’nın işaretlediği çocuklar olarak görüyorum. Daha değerliler. O çocukların hiçbirinin engeli kendilerinden kaynaklanmıyor. Doğum sırasında boyunlarına kordon dolanıyor oksijensiz kalıyorlar, annel
erinin kullandığı ilaçlardan etkileniyorlar, akraba evlilikleri var, bazen Down Sendromunda olduğu gibi kromozom sayısı etken oluyor. Şimdi bu çocuklar benim için çok daha özeller. Projelerimi bitirdikten sonra bana “Neden engelli çocuklar?” ya da “Ailenizde engelli kimse var mı?” diye kaç kez soru geldi. İlle böyle bir şey mi beklemek zorundayız. Yani ülkeyle, vatanla ilgili düşünebilmek için bir çocuğunuzun şehit mi düşmesi mi gerekir? Engellilerle, Down Sendromlularla ya da Otizmle ilgilenmek ve bunlara yönelik projeler yapmak için mutlaka ailenizde bir engelli olması gerekmiyor. İnsanoğlunun başına bir şeyler gelmeden olayların farkında olması gerekiyor.''

Küçük bir çocukken

İzlediğiniz fotoğraf Kıvanç Kalaba tarafından Kenya'da çekilmiştir.

Küçük bir çocukken istediğimiz bir şey için ısrar etmek çok daha kolay olurdu.“Bana ne…. İsterim de isterim” nidalarını, etkili bir ağlamayla birleştirip sonuca gidebiliyorduk.

Belki çocuk fotoğraflarının cezbedici unsurlardan birisi de, hissettiklerini en net ve doğal şekilde yansıtmalarıdır.

Köprüdeki Kız


    İnsanların aşık değilken öyleymiş gibi görünmeleri komik, değil mi?





   La fille sur le pont - Köprüdeki kız

10 Mayıs 2012 Perşembe

Çocukluğunu cebine sıkıştırıp kaç buralardan


Çıplak olarak ölü bulunduğunda Romy Schneider’ın avucunda sıkışmış bir kağıt parçasından babası Wolf Albach-Retty’nin bir zamanlar kendisine yazıp bir yaş gününde hediye ettiği şu sözler okunuyordu:

- Çocukluğunu cebine sıkıştırıp kaç buralardan, çünkü sadece senin olan tek şeydir o!

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Benim küçük vahşi ayıcığım


“Benim küçük vahşi ayıcığım, [...] Yunancam konusunda beni birazcık da olsa kutlamamana üzülüyorum. Eğitimimi övecek küçük bir paragraf ayırabilirdin. Ama siz, sayın Hegelciler, hiçbir şeyi, mükemmel olsa bile, sizin bakış açınıza tam olarak uygun değilse asla kabul etmiyorsunuz. Bu yüzden alçakgönüllü olmalı ve kendi başarılarımla yetinmeliyim. [...] Demek şimdi siyasetle de ilgileniyorsun! Bu olabilecek en riskli şey. Sana sadece Vale faveque diyebilirim, çünkü sana iki satır yazmamı bile istememişsin. [...] Bu kadar hasta olmasaydım, çoktan valizimi hazırlamış yanına geliyor olurdum. [...] Geceleri uykusuz, seni düşünüyorum ve tüm dualarımı sana yolluyorum... Benim sevgili Karl’ıma uçup gitsin diye her bir parmağıma bir öpücük konduruyorum; aşkımın suskun nişaneleri olmasınlar, ona aşkın gizli ve tatlı, içten sözlerini mırıldansınlar... Hoşça kal, biricik sevgilim... Hoşça kal küçük Tren. Hoşça kal benim sevgilim. Seninle mutlaka evleneceğim, değil mi?”

jenny von westphalen'den 10 ağustos 1841'de nişanlısı karl marx'a yazılmış mektuptan bir parça bu. bir kaç gün önce nişanlılar nihayet başbaşa görüşme olanağı bulabilmişlerdir. jenny'nin annesi yanlarında jenny'nin erkek kardeşi edgar'ın da bulunması şartıyla bu görüşmeye izin verir. jenny, o görüşmenin mutluluğuyla yazar bu mektubu. o yıllarda jenny 27 marx 23 yaşındadır. -jacques attali, karl marx evrensel zihin, turkuvaz y.-

27 Nisan 2012 Cuma

Okurların yalnızlık hissinin sebebi


"edebiyatçıların eseri kalır, okuyucu ise ölür... okudukça zevkleriniz incelir, daha tuhaf, daha rafine kitaplara, yazarlara el atmaya başlarsınız, bu meşgale sırasında muhtemelen hayat gailesi bakımından dibe doğru kaymaktasınızdır... okuduklarınızı, müstesna olduğunu düşündüğünüz satırları birilerine anlatmak istersiniz, zira şahsa mahsusun hazzı kısa sürer, ömrü uzun olan paylaşmaktır... fakat ortalığı herzamanki gibi kaba saba kelimeler, düşük cümleler işgal etmiştir, o gürültüde kimse sizi duymaz... okumak hem bir hayat başarısızlığının, ki unutmayın okumak mağlupların işidir, hem de derin bir yalnızlık hissinin sebebi olup çıkmıştır... okuduğumuz onca kitabıi hayatınızı yatırdığınız o zorlu ve hassas meşgaleyi mezara götüreceğinizden korkmaya başlarsınız... ve siz de bilirsiniz ki yalnız ölmek zordur, arkanızda mutlaka bir kaç müttefik, bir kaç şahit bırakmak istersiniz..."

Murat Uyurkulak
Bazuka