26 Ocak 2012 Perşembe

Amin Maalouf - Ölümcül Kimlikler

 Fotoğraf : Andreea Anghel

 Einstein’ın ‘’ aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere 8’den fazla kategoriye ayrılırlar. halbuki olay bu kadar komplike değildir. İnsanlar sadece 2’ye ayrılırlar: iyi insanlar ve kötü insanlar.” sözü aslında bu kitabı çok iyi biçimde özetliyor. Doğmayı seçmediğimiz gibi rengimizi, bir ömür giyeceğimiz elbisemiz olan bedenimizi, cinsiyetimizi, dilimizi, kültürümüzü, çoğu zaman düşüncelerimizi ve dinimizi bile kendimiz seçemiyorken tüm bu seçemediğimiz fakat üzerimize yapışık olan, adına ‘’kimlik’’ dediğimiz sorunu ya da bizlerin gene bir başkalarını çoğu zaman aşağılamak ve kategorize etmek için kullandığımız ‘’kimlik’’ olgusunu büyük bir ustalıkla işliyor Amin Maalouf.



 Her birimizin, sözlerinin masum olmadığının, tarih boyunca kötü ve ölümcül olduğunu ortaya çıkaran önyargıların sürdürülmesinde payı olduğunun bilincine varması bana önemli görünüyor.
Çünkü başkalarını çoğu zaman en dar aidiyetleri içinde sıkıştıran bizim bakışımız ve onları özgür kılacak da gene bizim bakışımız.

Kimlik öyle bir çırpıda verilmez, yaşam boyunca oluşur ve değişir.

Kabil’de kız doğmakla Oslo’da kız doğmak aynı anlamı taşımıyor, kadınlık aynı biçimde yaşanmıyor, ne de kimliğin başka hiçbir öğesi…

Her birimiz, itildiğimiz, bize yasaklanan ya da tuzaklar kurulan yollar arasından kendine bir yol açmak zorunda; birdenbire kendimiz olamayız, ne olduğumuzun ‘’bilincine varmakla’’ yetinmeyiz, neysek o oluruz; kimliğimizin ‘’bilincine varmakla’’ yetinmeyiz, onu adım adım kazanırız.
Fotoğraf : Albert Watson

Darmadağın olmuş kültürlerin içinde doğanlar için, değişimi ve modernliği alış farklı biçimlerde ortaya kondu. Çinliler, Afrikalılar, Japonlar, Kızılderililer ya da Amerika yerlileri için, yunanlılar ve Ruslar için, İranlılar, Araplar, Yahudiler ya da Türkler için modernleşme, sürekli olarak kendilerinden bir parçanın terk edilmesi anlamına geldi.

‘’Kimliklerimizi kaybetmeden nasıl modernleşebiliriz?’’ ; ‘’ Kedi öz kültürümüzü yadsımadan batı kültürünü nasıl özümseyebiliriz?’’ ‘’Batı’nın insafına kalmadan onun bilgi ve tekniğini nasıl kazanabiliriz?’’

Türkler de Avrupa’ya daha az ayakbağıyla daha kolay katılabilmek için kültürlerini, dillerini, alfabelerini, giyim kuşamlarını ‘’Arap etkisinden kurtarma’’ işine giriştiler.

Başımıza gelenler hep biraz da başkalarının hataları yüzündendir.

Çoğunluğun zulmü, ahlaki açıdan, azınlığın zulmünden daha iyi değildir.

Milliyetler çağının şafağında değil günbatımındayız.
Fotoğraf : Albert Watson

Din asla tarihin zindanlarına gömülemeyecek, ne bilim tarafından, ne bir doktrin, ne de siyasal bir rejim tarafından.
‘’ Nasıl’ın Tanrı’sı bir gün gelecek silinecek ama ‘’niçin’’in Tanrı’sı asla ölmeyecek.

Hiçbir biçimde bir din olmadan dünyayı düşünemiyorum.

Güvensizlik hiç kuşkusuz zamanımızın anahtar sözcüklerinden biridir.

-    Büyük işlerin gerçekleştirildiği, tarihin başından beri eşi benzeri olmayan bir yüzyıl ama aynı zamanda bağışlanamaz suçların  ve umutların yüzyılı-

Gelecek umutlarımızın mı yoksa karabasanlarımızın mı yarını olacak?

Tarihçi Marc Bloch, ‘’ İnsanlar babalarından çok, zamanlarının çocuklarıdır’’ diyordu.

İnsanların birbirine gitgide daha çok benzemelerini görünce, gerçekten sevinmeli midir? Pek yakında tek bir dilin konuşulacağı, herkesin aynı asgari inanç demetini paylaşacağı, herkesin televizyon karşısında aynı sandviçleri geveleyerek aynı Amerikan dizilerine bakacağı renksiz bir dünyaya doğru gitmiş olmayacak mıyız?

 Fotoğraf : Emre İkizler

Dünyalılaşma, bizi tek bir hareketle, biri gözüme hoş, diğeri kötü gelen, birbirine zıt iki gerçekliğe doğru sürüklüyor; yani evrenselliğe ve tektipliliğe.


Amin Maalouf – Ölümcül Kimlikler
Çevirine: Aysel BORA
YKY







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder