27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bob Dylan – Savaşın Efendileri

Gelin savaş efendileri
Siz, silahları yapanlar
Siz, ölüm uçakları yapanlar
Siz, dev bombaları yapanlar
Siz, duvarların ardına
Gizlenenler
Bilmenizi isterim ki,
Maskelerinizin ardını
Görüyorum.

Siz, asla bir şey üretemediniz
Yok etmek için üretmekten
Başka
Dünyamla oynarsınız
Küçük oyuncağınızmış gibi
Elime bir silah verirsiniz
Ve gözlerimden saklanırsınız
Ve kaçar gidersiniz uzaklara
Uçuşurken mermiler.

Geçmişteki yuda gibi
Yalan söyler aldatırsınız
Bir dünya savaşının
Kazanılabileceğine
İnanmamı İstersiniz.

Ama gözlerinizden anlıyorum
Ve beyninizden anlıyorum
Tıpkı gördüğüm gibi
Helamda akıp giden suyu

Siz Tetiktekileri Çekersiniz
Başkaları ateş etsin diye
Sonra arkanıza yaslanıp
Seyredersiniz
Ölü sayısı artarken
Konağınızda saklanırsınız
Genç insanların kanları
Bedenlerinden akarken
Ve çamura karışırken.

En berbat korkuyu saçtınız
Saçılabilecek
Bu dünyaya
Çocuk getirme korkusu
Doğmamış isimsiz
Bebeğimi tehdit ettiğiniz için
Damarlarınızda akan
Kan kadar etmezsiniz.

Ne Biliyorum ki
Böyle konuşacak
Çok gençsin diyebilirisiniz
Cahilsin diyebilirisiniz
Ama bildiğim bir şey var
Sizden genç olduğum halde
İsa bile asla
Bağışlamayacak yaptıklarınızı.

Bırakın size bir soru sorayım
Paranız o kadar değerli mi
Size af mı satın alacak
Öyle mi sanıyorsunuz
Anlayacaksınız elbet
Ölümün eşiğindeyken kazandığınız bütün paralar
Ruhunuzu asla geri satın
Alamayacak.

Ve umarım ölürsünüz
Ve ölümünüz yakındır
Puslu bir öğleden sonra
Tabutunuzun ardından
Gideceğim ve ölüm yatağınıza indirilirken
Seyredeceğim sizi
Ve mezarınızın başında
Duracağım
Öldüğünüzden emin olana dek.....


Kurt Cobain (Bir kaç anı)



# Birlikte çalıştıkları bateristlerden Chad Channing’in (Bleach’te davuldaydı) 100 kereden fazla taşındığı iddia ediliyor.

# Kurt’ün kolundaki “K” dövmesi, sanatçının favori plak şirketi K Records’u simgeliyor. K Records, Cobain’i derinden etkileyen Seattle’lı grup Beat Happening’in önadamı Calvin Johnson’a ait bağımsız bir kuruluş. Kurt, Shonnen Knife, The Vaselines (sıkı bi grup), Jad Fair ve hayranlık duyduğu daha birçok alternatif ismi K Records bünyesindeyken keşfetti.

# Sanatçının küçük bir çocuk olarak portresi: “Annem her gün saçlarımı tarar, şık ve temiz giysiler giydirirdi bana. Ve Beyaz Çöplüklerde takılmama izin vermezdi. Fakat ne yapalım ki, biz de Beyaz Çöplükten başka bir şey değildik. (Beyaz Çöplük, konum olarak A.B.D.’nin ortasında bulunan, orta sınıf Amerikalıların yaşadığı yerlere genel olarak verilen ad. Beyaz Çöplükte çok fazla çocuk yetişir; yazın karavanlarla yolculuk eder, Mc Donalds müdavimi olurlar.) Biraz snoptum, hatta bayağı. Kimseyle arkadaşlık etmezdim, çünkü budalalıklarına tahammül edemiyordum. Zaten onlarda benden pek hoşlanmıyorlardı. Fakat aynı zamanda kızlarla aram iyiydi, böylelikle isteğimde gruplarına kabul ediliyordum.”



# Delikanlılık yıllarında Kurt’un en büyük eğlencesi kamyonların üzerine sprey boyayla “Queer” (argoda homoseksüel) yazmaktı. Graffiti yapmak ayrıca Kurt’un ilk tutuklanma nedeniydi. Yıllar önce Aberdeen’de Krist Novoselic ve Buzz Osbourne ile bir bankanın duvarına “Homosexsual Sex Rules” yazan Kurt yakalandı ve 180$ kefaletle ve bir ay süreli gözetim şartıyla serbest bırakıldı.

# Kurt’un annesi Wendy O’Connor (Taylor) göre çocukken Kurt, yemek masasında “Boda” adlı hayali bir oyun arkadaşının oturduğunu düşünürmüş.

# Liseyi bitirdiğinde Kurt birçok sanat okulundan burs kazandıysa da, formların üstüne asit döküp geri yollayarak bütün teklifleri reddetti.

# Kurt’un annesi bir barda garson olarak çalışıyordu ve evleri olmadığı zamanlarda parkta yatıyorlardı.


# Kurt ve Courtney’in Los Angeles’taki evleri bir Budist Türbesi gibi döşenmiş, oyuncak bebekler ve dev bir plak koleksiyonuyla doldurulmuş bir çok küçük odadan ibaret. Cobain’lerin plak arşivi 60′ların pop’undan 90′ların seçmelerine kadar çok geniş bir yelpazeden oluşuyor.

# İlk albümleri “Bleach” yayınlanmadan önce Krist boyacı, Kurt ise bir dişçinin ofisinde odacı olarak çalışıyordu. Ve doktorun morfinlerini çalıyordu.

# Nirvana’nın Geffen Records ile anlaşmasının 750 bin $ civarında olduğu söylense de,gerçek rakam 250 bin$. Üstelik iki plak için. Nirvana’nın olağanüstü başarısı ve popülaritesi(!) sayesinde Kurt’un karısının grubu Hole bu rakamın iki katı bir meblaya imza atmış bulunuyor. Bu da işin ironik yanı.

# Kurt ile Courtney Hollywood’un Club Lingerie konser salonunda aynı sahneyi paylaştılar: Rock Against The Rape (Tecavüze Karşı Rock). First Strike Rape Prevention adlı kuruluşun düzenlediği konserde Kurt ile Courtney’den önce Concrete Blonde’un Johnette Napolitano’su akustik repertuarıyla, Exena Cervenka şiirleriyle ve 7-Year Bitch bir saatlik punk saldırısıyla, tecavüze öfkelerini kustular. Sahneye önce tek başına çıkan Courtney, distorsiyonlu elektrik gitarıyla iki yeni parçası (artık çook eskidi) ‘Doll Parts’ ve ‘Miss World’ü seslendirdi. Daha sonra “My husband, Yoko!”diyerek sahneye davet ettiği eşiyle ‘Pennyroyal Tea’nin şiddetli bir akustik versiyonunu çalan grunge prensi ve prensesi geceyi ‘Where did you sleep last night?’ı yorumlayarak kapattı.



Panter

Panter

O daimi parmaklıklardan öyle bıktı ki,

hiçbir şey barındıramıyordu bakışı.

Sanki binlerce parmaklık vardı.

Ve parmaklıkların ötesinde dünya yoktu.


Güçlü esnek adımların atılımıyla

küçücük çemberler çizmesi,

büyük bir istencin felçli gibi durduğu

merkezin etrafında kudret dansı gibiydi.


Yalnızca bazen gözbebeklerinin perdeleri

kalkardı sessizce. Gergin tutuk kaslar arasından

akan bir görüntü girerdi içeri,

dalardı yüreğine ve yiter giderdi.


Rainer Maria Rilke (1875-1927)

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy




25 Ağustos 2011 Perşembe

Acının Kanatları


Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?
Kendi idam sahnesi...
Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı.
Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi.
"Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine...
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı.
Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı.
Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı:
Yaşama sevinci...
Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir:
"Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar".

"Bilginin her türü ıstıraptan gelir. Sefahat, duraklamak ve geriye bakmamak eğilimindedir, oysa acı hep nedenleri sorar. İnsan ağrılarda incelir. Sürekli kurcalayan, törpüleyen acı, ruhun toprağını altüst eder. Yeni düşünce meyveleri için gerekli havalandırmayı sağlayan da bu altüst oluştur".


"İnsanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman, ayrılmalarına yakın zamandır."

"Anlamından çok hayatı sevmeli... Anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir."

"İşin garip, şaşmaya değer yanı, Tanrının gerçekten var olması değil, böyle bir fikrin, Tanrı ihtiyacı fikrinin, insan gibi vahşi, zararlı yaratığın kafasında yer edebilmesi... Bu derece kutsal, duygulandırıcı, yüksek ve insana onur veren bir düşüncedir bu."

"Diyelim ki, derin bir acım var, karşımdakinin acımın ölçüsünü tam olarak öğrenmesi olanaksızdır. Çünkü o hiçbir zaman benliğime gitmez, sadece bir başkası olarak kalır."

"Zaman zaman insanın acımasızlığı 'vahşi' sözcüğüyle ifade edilir ama bu, vahşi hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık ve hakarettir. Vahşi hayvan hiçbir zaman ustalık ve zevk almak bakımından bir insan kadar acımasız olamaz."

"Demek ki, suçlu olan insanların kendileri; onlara cennet verildiği halde, özgürlük istemişler, mutsuz olacaklarını bildikleri halde gökten ateş çalmışlar."

"Ben, eden bulur karşılığı peşindeyim, bulamazsam kendimi yok etmem lazım. Hem bu karşılık ileride, sonsuzlukta değil, hemen burada, yeryüzünde olmalı; bunu gözlerimle görmeliyim."

"Başıboş kalınca hemen tapınacağı bir Tanrı bulmak insanın en büyük kaygısıdır. Bu zavallı yaratıkların tasası yalnız senin benim için tapınacağımız bir varlık bulmak değil, herkesin ve ille 'hep birlikte' imanla baş tacı edecekleri birini bulmaktır. İşte bu ortaklaşa tapınma ihtiyacı hem tek tek, hem toplu olarak bütün insanların ta ilk yüzyıllardan beri başlıca ıstırap konusu olmuştur. Toplu tapınma yüzünden birbirlerinin kanına girerlerdi. Kendilerine birtakım tanrılar icat ederler, birbirlerine, 'Tanrılarınızdan vazgeçin, bizimkileri kabul edin: yoksa sizi de, Tanrılarınızı da yok ederiz!' derlerdi. Bu, kıyamete kadar böyle sürüp gidecektir."

"Ne için yaşadığını kesin olarak bilmeden insan yaşamayı kabul etmez, hatta dünya nimetlerine boğulsa bile kendini yok etme yoluna gider."

"İnsan için vicdan özgürlüğü kadar çekici, ama o kadar da azap verici şey yoktur."

"Daha az değer verseydin, istekleri de daha az olurdu."

"Tanrıma isyan ettiğim yok. Sadece, dünyasını kabul etmiyorum."

"Bazı insanların düşmanlığı, dostluklarından daha yararlı oluyor."

"Yazık ki, gerçekler çoğu zaman ince bir zeka ürünü değildir."

"Falanca filancanın işlediği suçun değil, fakat bütün bunları kanıksamış olmamızın korkusunu duymak zorundayız."

Fyodor Dostoyevski - Karamazov Kardeşler



"Yazgının, olması gerekenin bilinci, onu yaşamında ilk kez yakalamıştı ve 'evet evet, yaşam bu' demekten başka ne gövdesiyle ne de beyniyle hiçbir şey yapamıyordu. Bu düşünce etine, kemiklerine girmiş ve beyninin en derin köşelerinde büyümüştü ve onu hiç bırakmayacaktı."

Doris Lessing - Platoda Gündoğumu (Siyah Madonna)

Malina

"Nerede başlıyordu faşizm?
Atılan ilk bombalarda, ya da üzerine yazılıp çizilen terörde değil... Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar..."

Ingeborg Bachmann (Malina)


21 Ağustos 2011 Pazar

BAYAN LAZARUS
İşte yine yaptım 
Her on yılda bir 
Böyle bir tane beceririm 
 
Bir tür ayaklı mucize, tenim 
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak, 
Sağ ayağım 
 
Tüy kadar hafif 
Yüzüm ifadesiz, incecik 
Yahudi kumaşından. 
 
Çözün kundağı 
Ah, sevgili düşmanım. 
Korkutuyor muyum? - 
 
Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi? 
Acı nefesi 
Ertesi gün yok olacak. 
 
Yakında, çok yakında 
Vahim bir öldür gücü 
Evimde, etimde olacak 
 
Ve ben işte gülümseyen bir kadın. 
Daha sadece otuzunda. 
Ve kedi gibi dokuz canlıyım. 
 
Bu Üçüncü Sefer. 
Ne lüzumsuzluk 
On yılda bir imha. 
  
Bu ne çok iplik. 
Çekirdek yiyen kalabalık 
İtişir içeri görmek için 
 
Ellerimi ayaklarımı çözmelerini - 
Muhteşem soyunmalar. 
Baylar, bayanlar 
 
Bunlar ellerim benim, 
Bunlar dizlerim. 
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez, 
 
Ben de onlardandım, tek tip kadın işte 
İlk seferinde on yaşındaydım. 
Kazaydı. 
 
İkinci seferinde istedim 
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi. 
Üstüstüme kapaklandım. 
 
Tıpkı bir midye gibi. 
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları 
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan 
Solucanları 
 
Ölmek 
Bir sanattır, herşey gibi. 
Özellikle iyi yaparım. 
 
Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum. 
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum. 
Sanki gider gibi bir davete. 
 
Bunu yapmak çok kolay bir hücrede 
Ölmek ve kımıldamamak 
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi 
 
Güneşli bir günde geri gel 
Aynı yere, aynı yüze, zalim 
Eğlenen çığrışlara: 
 
'Mucize!' 
İşte bu yere yıkar beni. 
Ama bir bedeli var. 
 
Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var. 
Kalbimi dinlemenin ---- 
Hakikaten çalışıyor. 
 
Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var. 
Bir sözün, veya bir dokunuşun. 
Ya da biraz kanımı akıtmanın. 
 
Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın. 
Eee, Herr Doktor. 
Eee, Herr Düşman.
 
Sizin eserinizim ben, 
Paha biçilmez, 
Altın topu bebeğinizim 
 
Bir çığlığa eriyen 
Dönüyorum ve yanıyorum. 
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın. 
 
Kül, kül - 
Külü eşele bak. 
Etten kemikten eser yok----


Bir kalıp sabun 
Bir nişan yüzüğü 
Altın bir diş. 
  
Herr Tanrı, Herr Şeytan 
Savulun 
Savulun. 
 
Küllerin arasından 
Doğrulurum kızıl saçlarımla 
Ve çıtır çıtır adam yerim.

‘çünkü nerede olursam olayım – bir gemi güvertesinde, paris’te bir sokak kahvesinde ya da bangkok’da- hep aynı sırça fanusun altında kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım.’ – SYLVIA PLATH (Sırça Fanus)

‘bedenimi tuzağa düşürmem gerekiyordu. yoksa beni elli yıl boyunca o ahmak kafesinde hiçbir anlamı olmayan yaşama mahkum edecekti..’ – SYLVIA PLATH (Sırça Fanus)