Benzerlik neden bu kadar güven veriyor insanlara? Güven
neden bu kadar önemli, başı-sonu belli olan bu iletişimsizlikte? S.24
Kendine yabancılaşmış bir bireye karşı bireylerine
yabancılaşmış bir toplum. Ve bu ikilemin tam ortasında: tüketim. S.24
İstediğim şeyler gün geçtikçe hep istemeye eğitilmiş olduğum
şeyler gibi görünmeye başladı. Herkesin istediği şeylerdi bunlar. (C.
Palahniuk, Görünmez Canavarlar, s.153)
İstediğimle, istemeye koşullandırıldığım şey arasındaki
farkı kestiremiyorum. Gerçekte istediğim şeyle, istemeye zorlandığım şeyin ne
olduğunu söyleyemiyorum. Sözünü ettiğim şey özgür irade. (Palahniuk, ninni,
s.223)
“onları almazsam ölürdüm.(d.k. 42)
Bütün bunları almak için ömrümü verdim ben(d.k 42)
Siz vermediniz mi? S.27
Adınız ne kadar etkiliyor toplumdaki yerinizi? Siz
olmasaydınız ne olurdu sahi? Hangi işleyişine zarar gelirdi büyük resmin?
Mekanik uygarlıkta yeriniz, rolünüz ne sizin? S. 27
Önemli olan tek şey, şu anda içinde yaşanılan ve tüketim
kavramını merkez dinamiklerine terleştirmiş toplumun, tüm bu sayılanların bir
örneği, melezi ve karışımı olduğu ve her şeyin üzerinde egemenlik kurduğudur.
S. 28
“tüketimin her zaman ve her yerde kültürel bir işlem olduğu”
fark edildi ve tüketim olgusu, sosyal teorinin ilgi alanına, “yalnızca
yaratıcılık açısından ve ekonomik bir süreç olarak değil, gösterge ve
sembollerin de içinde olduğu bir sosyal ve kültürel süreç oldu” (Bocock, s. 16)
Weber’in sosyal statü grupları tezi akılda tutulur ve
ABD’deki ilk tüketici sınıfının İngiltere ve Hollanda’dan göç eden Protestanlar
olduğu anımsanırsa, kapitalist üretimin kapitalist tüketime evrilmesini, kimlik
kavramı üzerinden açıklamak daha anlamlı hale gelebilir. S. 32

Kim olduğumuz, bizi diğer insanlardan neyin ayırdığı ve bir topluluk
içerisinde bizi ne fark edilir kılanın ne olduğu, belli bir zaman diliminden
itibaren tükettiğimiz mallar ve hizmetler tarafından belirlenir hale gelmiştir.
S. 32
Bugünkü tüketici kalıplarını anlamak için Featherstone’un
izinden gidip tüketicilere postmodern sıfatını uygun görmek… s.33
İnsan neden tüketir? Aslında hep tüketmiştir. O, doğuştan
bir tüketicidir. Gereksinimleri vardır ve bu gereksinimleri karşılamak için
ihtiyaç duyduğu şeyleri bulur, yapar, yaptırır, satın alır, sömürür ve en
nihayetinde, tüketir. Ancak bu doğal aktivitenin ona bir kimlik kazandırması,
yukarıda da bahsedildiği gibi, yirminci yüzyılla birlikte ortaya çıkan tarihsel
bir olgudur. S. 34
Bocock, insanın tüketim güdüsünü, Marksist teoriye ve onun
öne sürdüğü yabancılaşma kavramına dayanarak açıklıyor. (bocock s. 31 / 35)
Marx’a göre” Şimdiye kadarki tüm toplum tarihi sınıf
mücadeleleri tarihidir. Özgür insan ve köle, patrisyen ve plep derebeyi ve
self, lonca üyesi ve kalfa, kısacası ezen ve ezilen, sürekli bir karşıtlık
içinde” bulunmuştur. (Marx komünist parti manifestosu, E. Özalp, NK Yayınları,
2005, s. 11) s. 35

Modern devlet iktidarı, tüm burjuva sınıfının ortak işlerini
yürüten bir komiteden başka bir şey değildir.(bocock s.56) başta ekonomi(üretim
şekilleri) olmak üzere, siyaset, ahlak, aile ve birey de sermayenin elindedir
artık. S. 37
Dünya tarihinde sömürgecilik sürecinin başlaması ile
kapitalizmin gelişmesi arasındaki paralellik, bu çözüme güzel ve biz o kadar da
kanlı bir örnek oluşturur. Yeni elde edilen yerler, devletler için bir gösteriş
kaynağı olmanın çok ötesinde, ulusal sermaye için, sermaye birikimini
yeniden-değerlendirme kaynağıdır da aynı zamanda. S. 39
Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran
yaşamadı, ama bizim de bir savaşımız var. Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre
karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. Büyük buhran bizim hayatlarımız. Biz
ruhani bir buhran geçiriyoruz. (150)
Reklamlar insanları gerek duymadıkları arabaların ve
kıyafetlerin peşinden koşturuyor. Kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri
işlerde çalışıyorlar; neden? Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın
alabilmek için. (150)
Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz
oluyor. (42)
Adorno ve Horkheimer, kapitalizmin, insan yığınlarını
edilgen duruma çağıran ve etkin bir Marksist bir karşı devrimin oluşmasını,
daha böyle bir devrime hazırlık bile planlamamışken, zihinlerde yok etmeyi
amaçlayan, kültürel mallar ve hizmetler üreten bir popüler kültürün ortamını
inşa ettiği iddiasında bulunur. (Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer,
Aydınlanmanın… s. 162-222) s. 49
Sen de bir araba kadar ürünsün. Bir ürünün ürününün, ürünü.
Arabaları dizayn eden adamlar da birer ürün. Senin ailen bir ürün. Onların
ailesi de birer üründü. Öğretmenlerin, ürün. Kilisedeki papaz, başka bir ürün…
Her ne düşünüyorsan, onlar da yapıyor ve hiçbiriniz sorumlu değilsiniz. Çünkü
hepiniz ortaklaşa bir çabadan ibaretsiniz. (C.Palahniuk, Görünmez… s. 151-152)
Oy vermek seri-üretim sayesinde lüks tüketimin yaygınlaşması
ve şekil değiştirmesi, sanatın metalaşması, vasat olanın kahramanlaştırılması
veya ücretsiz meta dağıtımı gibi her promosyan çalışması, bireyi sözde
bireyselliğine inandırma çabasıdır. İntihal aldatmacası. Elektronlar kadar
“eşkimlikli” olunduğunun, o “eşsiz kar tanelerinin” bile birbirinden farklı
olmadığının, bilimsel sağlaması. Her seçim döneminde kendi oyunun bir çok şeyi
değiştirebileceğine inandırılan sıradan vatandaş. 4x4 arabaya binen orta halli
esnaf, illaki bir yarışmada birinci gelmiş alkışlanmaya aç insanlar. Ülkelerin
kendileriyle gurur duyduğu Yetenek Siz’ler. Arapsabunu aldığı için kendisine
bedavaya verilen saç kreminden çok memnun kalan ev hanımı. Hepsi bir. Bireysiz
bir yığın. Standart tüketim. S. 52
Gösteri, mevcut düzenin kendisi hakkında verdiği kesintisiz
söylev, onun övgü dolu monoloğudur. Yaşam koşullarının totaliter yönetimi
döneminde iktidarın kendi portresidir. (guy Debord, Gösteri toplumu, s. 43)
Adorno ve Horkheimer’in önceden belirttiği gibi, kültür
endüstrisinde yer alan her şey bir metadır. Tüketilebilir. Kayıt altına
alınabilir. İç içe geçmiş endüstriyel komplekstlerde üretilir. Satılabilir.
İkame edilebilir. Ancak metanın anlamlandırabilmesi, fark edilebilmesi, bir
kimliğe kavuşturulması için göstergeye dönüştürülmesi şarttır. Ve burada
devreye semboller girer. (bocock, 87) s. 55

Demokrasi, olmayan demokrasi; eşitlik ise bulunmayan eşitlik
durumundadır. Sürekli övgüler dökülen büyüme toplumu, aslında bolluk toplumunun
tersidir; çünkü zenginler, kazandıklarına göre çok daha az tüketirken,
yoksullar kazandıklarından fazlasına özendirilir. S. 59
Homo Economicus, toplumsal statüsüne, tüketerek
ulaş(tırıl)ır. Tüketim artık materyalist değil, idealist bir aktivite olup
çıkmıştır. Tüketilenler nesneler değil, düşüncelerdir. Bu durumda tüketim,
ekonomik faaliyetini de geri plana atmış, doğrudan toplumsal kimliğine
bürünüvermiştir; bu, aynı zamanda, ütketen insanın da Homo Economicus olmaktan
çıkıp Homo Socius’a evrildiği anlamına gelir. S. 59
Artık nesnelerin işlevsel pratiği, mülkiyet vb. olarak
değil; basit birey ya da topluluk prestiji işlebi olarak da değil; ama iletişim
ve değiş tokuş sistemi olarak durmadan verilip alınan ve yeniden yaratılan
göstergeler kodu olarka, dil olarak tanımlandığı [noktadır]. S. 59
Henüz altmış yıl önce birbirinin kafasını koparan Avrupa
halklarına bugün, bir Birlik içinde yaşamayı öğütleyen, kitle iletişim
araçlarıdır. S. 61
Küçük esnaf, eğitimciler, akademisyenler, öğrenciler,
işçiler, ev hanımları, hatta çocuklar bile günümüz trentlerinden ayrı kalmamak
için, kitle iletişimin bir parçası olmak zorunda hisseder kendilerini. İzlenen
bir televizyon dizisinin, herhangi bir sinema filminden; sabah kuşağı kadın
programlarının, ana haber bültenlerinden; çizgi filmlerin erotik şovlardan
hiçbir farkı yoktur. Hepsi aynı sektöre ( iç içe geçmiş hegemon kültür
endüstrisine) hizmet eder. S. 62
İçerik, yerini tatmin-olma olasılığına bırakmıştır. S. 62
Haklarında en büyük hakaretleri ettiğiniz toplumsal figürler/liderler
o insanların kendileri değil, simülasyonlarıdır. (baudrillard, simülark…, s.
13-15) bir devrim kahramanı olan Ernesto Che Guevera ile Che markalı gömlekler
aynı anlamı paylaşmaz; ama gözlem düzeyinde bir o kadar da aynıdır. S. 62
Kendine ve türüne yabancı tüketici, tüketimin kurallarına
uymadığı müddetçe, hegemona da yabancılaşır. S. 66
Tüketim toplumunda trajik olan değil yoksul olan problemdir:
Trajik olan yalnızca “henüz evcilleştirilmemiş(203)” olandır, illa ki bir
şekilde evcilleştirilir; “geç kapitalizmde var olmak hiç bitmeyen erginlenme
ayinidir(204). Çünkü “herkes mutluluğa kavuşabilir, yeter ki etiyle kemiğiyle
teslim olsun ve mutluluk talebinden vazgeçmesin.(118)-(Theodor W. Adorno ve Max
Horkheimer, Aydınlanmanın….)
- içi boş türdeş zaman
Alışveriş merkezi: Avm’ye bir kilo domates almaya diye gidip
yirmi çeşit farklı ürünle eve döndüğünüz gibi; kültür endüstrisinde de
istediğiniz tüketim malına (bu bir kitap, bir porno film, bir bardak kahve ya
da bir kilo domates olabilir) ulaşma yolunda, birçok farklı metaya maruz kalır
ve tüketim açlığınızı, sürekli tetiklenen arzularınız doğrultusunda doyurmaya
çalışır halde bulursunuz kendinizi. S. 74
Artık herkes tüketici, her şey metadır. En azından artık bu
bilgi bile bir meta haline gelmiştir. Standarttır. S. 75

Özgülük para kazanmanın yollarına herhangi bir kurum
tarafından taş konulmasıdır. 76
Mendieta, “Tüketmek Amerikalıdır” devre ekler: “Tüketim
yoluyla sivil dinimizi canlandırır, ülkemize ve anavatanımıza karşı
görevlerimizi yerine getiririz”. Tüketim, yeni çeşit bir ahlaktır Amerikan
vatandaşı için. S. 77
Tüketim toplumunda herkes yalnızdır. Kendilerine ve
birbirlerine yabancılaşmış sözde-bireylere hiç kimse veya hiçbir kurum yardım
etmez. Dayanışma, yalnızca sistemin içindekilerin, dıştakileri yeniden sistem
içine çekmek için düzenledikleri bir evcilleştirme faaliyetidir. S. 82
Adeta dua eder gibi tüketmeye devam ettikçe, kültür
endüstrisinin yardımı muhakkak bir gün gelecektir. S. 83 birleşmeye, başka
insanlara, yabancılaşmayı geri-döndürmeye, toplumun içinde erimeye ihtiyaçları
yoktur. Başka insanların başlarına gelen felaketler veya kitle iletişim
araçları yardımıyla vekaleten tanık oldukları acılar, onlarda empati, suçluluk
hissi ya da vekaleten tanık oldukları acılar, onlarda empati, suçluluk hissi ya
da ahlaki sorgulama yaratmaz. S. 83
Çocukluk çağından sonra unutulan aile sevgisi ve yakınlık,
Amerikan kültürüne yerleşmiş öğelerden biri haline gelmiştir. S. 99
Tüketim, maddeyi hem aklın ve hem de aynı anda ahlakın
üzerine yüceltmiş, paketlemiş, bir ürün haline getirmiş ve sonuçta da dünya
çapındaki tüketicilere pazarlamayı başarmıştır. Maddenin ve dolayısıyla da
aklın ve ahlakın üzerindeki hakimiyet, bundan böyle tümüyle tüketime geçmiştir.
S. 102
Her şeyin bir görüntüden ve gösteriden ibaret olduğu tüketim
kültüründe, hiç kimse spor salonuna daha sağlıklı olmak/kalmak için gitmez.
Amaç, her zaman daha iyi görünmektir. S. 102
Tüketim, onun ve toplumun görünmez kanseridir. S.104
Tüketici kültürün yaşçı sembolleri ile yoğrulmuş,
yaşlanmasının toplumdan dışlanmasına yol açacağı fikri ile büyütülmüştür. Zaten
yaşçılık, Amerikan kültürünün önemli tüketim kaynaklarından biridir. S. 109

İşyerinde patronunuzu sever şekilde görünmeniz, sizin
personanuzdır. Tüketim toplumu doğrudan personalar üzerine kurulmuştur. Sizden
takmanızı istediği maskeler hazırdır ve o maskeleri takmadığınız sürece, bu
toplumda yer almanız imkansızdır. Sosyal yaşamın dayattığı kıyafet seçimleri,
davranış kalıpları veya kıllanmanızı istedikleri sözcükler, personanın yapısını
oluşturur. Buna karşılık gölge arketipi, kökleri en eskiye dayanan, insanın
hayvani doğasını içeren modeli temsil eder. S. 119
Maskeler hem takılmadıkları takdirde toplumdan dışlanma
tehdidini savurarak hem de bizzat bireylerin rızasını almayı başararak işlev
görür. Tüketim toplumunun maskelerini takmadan yaşayabilmek, bireyler için hem
teoride hem de pratikte imkansızdır. Kendine ve türüne yabancılaşmış birey,
hayatının her anında o maskelere bağımlıdır. S. 134
Tüketim toplumunda kadın erkek ayrımının yerini her ne kadar
evrensel tüketici modeli almış olsa da, toplumda hala iki karşıt cinse özel
olarak ayrılmış/biçilmiş roller vardır. Bu rollerin eskiden var olan üretici
veya savaşçı/asker profilleri ile bağlantıları yoktur. Erkek tüketiciler için
kadın gözüne hitap etmek, eskiden kadınlara ait görünen iş ve sembollerde de
başarılı olmak ve bunlara rağmen kadınsılaşmamak esasken; kadın tüketiciler için,
toplumda kazanılan parayı harcamak, eskiden erkek işleri olarak adlandırılan
işlerde başarılı olmak ve
İdeal tüketici kalıplarını yaratmak, beklentilerini
karşılamak için atılacak adımlardır. S. 135
Baudrillard’a göre, kendisini temizlenmesi gereken bir virüs
olarak gören postmodern insan, temizliğe, hijyene ve temiz olana ve saflığa
bilinçdışı bir bağlılık ve imrenme geliştirmiştir. (baudrillard, kötülüğün
sıradanlığı, s.60-69)
Tüketim toplumunun organize biçimde bireylikten sürüde yer
alan siluetlere çevirdiği insanlar, dikte edilmiş eylemleri ile fark
edilirliklerini kaybetmiştir. S. 143
Bugünkü gençlerin çoğu etrafa hava atma derdinde… çok fazla
para harcıyorlar… Bugünkü gençlerin çoğu ne istediğini bilmiyor… Bu gençler var
ya, bütün dünya onların olsun istiyorlar… Eğer ne istediğini bilmezsen… bir
bakarsın ki istemediğin bir sürü şeyin olmuş. (d.k. s.44)

Süperego, doğumdan itibaren önce ebeveynler, ardından da
toplum ve toplumsal kurumlar tarafından(okul, din, siyaset vs) insanlara
öğretilen değerlerin, toplumsal normların ve ahlak kurallarının insan zihninde
biriktiği kısımdır ve doğrudan idin arzularının karşısına kurulmuştur. (Freud,
haz ilkesinin ötesinde- ben ve id, s.89-90)
Freud’a göre vicdan bireysel değil, toplumsal bir olgudur.
“Eğer standartlara uyulmazsa, aşağılık duygusunu ve suçluluk süperegonun en
büyük yardımcıları olacaktır. S. 155
Bizzat Hollywood’da çekilen filmleri derecelendiren
Amerikalıların verdiği Oscar veya Altın Küre ödülleri ile sinema salonlarına
izleyici çekilir. America’s Got Talnet yarışmasından çıkan kişilerin albümleri
satın alınır. Youtube’da milyonlarca kişinin tıkladığı videoların izlenme
sebebi ya içerisinde bir biçimde cinsel göndermelerin bulunması ya da İngilizce
konuşulmasıdır. Amerika’da best-seller olmuş bir kitap dünyanın diğer
entelektüellerinden de yüksek oranda övgü alır. S. 168
Amerikan toplumu gitgide babasız bir toplum olma yolunda
ilerlemektedir. Reşit olmayan insanlar arasında korunmasız cinsel ilişkiye
girme sıklığının artması, istenmeyen hamileliklere ve henüz çocuk denilebilecek
yaşta anne-baba olan ebeveynlere yol açmaktadır. S.170
Uygarlık için ödenen bedel insanın mutsuzluğudur.
Oysa insan davranışının amacı, Freud’a göre mutluluk
olmalıdır: “Ama mutluluk yalnızca dar anlamıyla değil, aynı zamanda neşe, haz,
zihinsel huzur ve hoşnutluk anlamında[aranır] – tüm arzuların tatmin edilmesi.
Yaşam haz-acı ilkesiyle yönetilir. S. 182
Devlet-baba, özellikle ataerkil toplumlarda, Tanrı gibi
kutsanmıştır. Devletin sınırlarına zarar gelmesi günah; onu canı pahasına
savunmak sevap; ve elbette onun uğruna ölmek de bir ödüldür. S. 182
Herkes sahip olduğu, satın alabildiği, hayalini kurabildiği
ürünler kadar değerlidir. S. 186
Kültürün iki işlevi vardır: Birincisi, insan doğa karşısında korumaya çalışmak, ikincisi de, insanları birbirine karşı korumaya çalışmak(103-115). Her ikisinin ortak sonucu ise iletişimsizliktir. Teknoloji, insanları birbirine yakınlaştırır gibi görünse de aslında onları birbirinden uzaklaştırır. S. 186 ( Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer, sosyolojik açılımlar:sunular ve tartışmalar)
Hegemon kültüründe kavga etmek barbarlıktır, şiddet acizlik
göstergesidir, boks profesyonel bir spordur, dövüş sanatları insanın kendisini
savunması içindir, tek bir silahla milyonlarca sivil öldürülebilir… erkek gücü,
erkeğin şiddeti ve avcılığı artık geride kalmıştır. Amerika’da artan silah
satışları ve tüm dünyayı sarsan retörist eylemler, mertliğin bozulduğunun
göstergesidir. S. 187
Bauman’ın deyişiyle, “Bir kişinin özgür kalabilmesi için en
az iki kişi gerekir.” (Zygmunt Bauman, Özgürlük,1997 s.18)
Acıdan kurtuluş yoktur. Her istediği mobilyayı da alabilse,
Amerika’nın en iyi işinde de çalışsa, yirmi yıldır hiç hastalanmamış da olsa,
yaşamını evli-mutlu ve çocuklu da geçirse, acıdan kaçış yoktur. S. 217
Güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. Herkes gibi sen
de o çürüyen organik maddeden yapılmasın. Hepimiz aynı pürenin parçasıyız…
kültürümüz hepimizi aynı yaptı. Artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah,
zengin ya da yoksul değil. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Teker teker, hiçbirimiz
hiçbir şey değiliz. (d.k. 135)