21 Haziran 2016 Salı
20 Haziran 2016 Pazartesi
Fotoğraf Üzerine - Susan Sontag
Susan Sontag – Fotoğraf Üzerine
Fotoğraf toplamak dünyayı
biriktirmektir. Filmler ve televizyon programları duvarları ve ekranları
aydınlatır, onlara yansıyan ışıkları titreştirir ve sonra da kaybolup giderler;
oysa, durağan fotoğraflarda rastladığımız görüntü, oldukça hafif, ucuza
üretilen ve kolayca taşınıp biriktirilerek saklanabilen bir nesnedir. S. 2
Bir şeyin fotoğrafını çekmek,
fotoğraflanmış olan o şeyi ele geçirmektir. Başka bir deyişle, bir şeyin
fotoğrafını çekmek, dünyayla, insanda bilgilenme – dolayısıyla, güçlenme-
duygusu uyandıran bir şekilde ilişkiye girmektir. S. 3

Fotoğraf, daha ilk çıkışından itibaren,
elden geldiğince çok sayıda konunun yakalanmasını kapsamaktaydı. Oysa resmin
hiçbir zaman böylesine kapsayıcı bir hedefi olmamıştı. S. 8-9
Son dönemlerde fotoğraf, neredeyse seks
ve dans kadar yaygın biçimde rastlanan bir eğlenceye dönüşmüş durumdadır (demek
ki, her kitlesel sanat formu gibi icra edilmemektedir). Fotoğraf, esasında bir
toplumsal ritüel, endişelere karşı bir savunma siperi ve bir güç sergileme
aracıdır. S. 8-9
Bir ailenin fotoğraf albümü, genellikle
geniş aileyle ilgilidir ve çoğunlukla da o geniş aileden geriye kalan tek
şeydir. S. 10
Çoğu turistin içindeki his,
karşılaştıkları kayda değer durumlar ile kendileri arasına hemen kamerayı
koyuvermektir. S 11
Diane Arbus, “Ben fotoğrafı her zaman,
yapılması haylazlık isteyen bir şey olarak düşündüm –fotoğrafı bana en çok
sevdiren şeylerden birisi buydu ve ilk defa çektiğim de bunu çok sapkınca
bulmuştum” diye yazmıştı. S. 15

İnsanların fotoğraflarını çekmek,
onları, sembolik yolla sahip olunabilecek nesnelere dönüştürür. S. 17
Şuan içinde yaşadığımız zaman dilimi,
nostaljik bir devirdir; fotoğraflar da etkin bir rol oynayarak nostaljiyi
beslerler. Fotoğraf, ağıtlı bir sanattır, bir bakıma alacakaranlık sanatı. S.
18
Hiç akla gelmeyen bir sefalet
bölgesinden haber veren bir fotoğrafın, münasip bir duygu ve tutum bağlamına
oturtarak sunulmadığı müddetçe komu oyunda ufacık bir iz bırakması dahi mümkün
olamaz. S 21

Bir olay fotoğrafı çekilmeye değer bir şey
anlamına gelmeye başlamışsa eğer, o olayın neyden oluştuğunu belirleyen şey
hala en geniş anlamıyla ideolojidir. S. 23
Fotoğraflar yeni bir şeyi gösterip
yansıttıkları sürece, bakanı şoka uğratırlar. S. 24
-

-
Edward Steichen
Family of Man (İnsanlık ailesi)
Arbus, “Sokakta birini gördüğünüzde,
onda asıl dikkatinizi çeken şey genellikle kusuru olur” s. 41
Sürrealist blöfün azimli bir timsali
olan Arbus, “Şimdiye kadar fotoğrafını çektiğim hiçbir konu ya da malzemeyi,
üzerinde kafa torunca bana bir mana ifade etsin diye seçmedim” diye yazmıştı.
S. 58
-

Sürrealizm, burjuvaziye özgü bir
memnuniyetsizlik yoludur; sürrealizm militanlarının bu akımın evrensel olduğunu
düşünmelerinin sebebi, bunun burjuvazinin tipik tepkilerini yansıtan
işaretlerden biri olmasıdır. Bir siyaset kurma özlemi içindeki bir estetik
olarak sürrealizm, mazlumdan yana saf tutar be resmi olmayan bir gerçekliğin
doğrulularını savunur. Öte yandan, sürrealist estetiğin öne çıkardığı
skandalların da genellikle, burjuva toplumsal düzenin örttüğü sıradan gizlerden
(yani, seks ve yoksulluktan) oluştuğu anlaşılmıştır. S. 66
-
Yoksulluk, zenginlikten daha sür reel
değildir; iğrenç paçavralar içindeki bir beden, bir balo için özel olarak
giyinip süslenmiş bir prensesten ya da el değmemiş bir çıplak kadından daha sür
reel değildir. Sür reel olan, fotoğrafın dayattığı –ve kapattığı- mesafedir:
toplumsal düzen içindeki mesafe ile zaman içindeki mesafe. S. 71
-
Toplum, sır barındırmaz. S. 73

Fotoğrafın büyüleyiciliği bize ölümü
hatırlattığından, bu aynı zamanda aşırı duygusallığa çıkarılmış bir
davetiyedir. S 87
-
Fotoğraflar –ve alıntılar-, gerçekliği
parçalı olarak yansıttıkları için, geniş hacimli edebi anlatılardan daha sahici
görünürler. S. 91
Kitap formatındaki fotoğraf albümleri
her gün çoğalıyor, kayıp geçmişi (dolayısıyla, amatör fotoğrafçılığın
başarısını) ölçüp bugünün ateşine bakmak amacıyla birbiri üstüne yığılıyor.
Fotoğraflar sayesinde çabuk tarih, çabuk sosyoloji, çabuk katılım imkanına
kavuşuyoruz. S. 92

Bir filmden aktarma yapmak, bir kitaptan
alıntı yapmakla aynı şey değildir. Bir kitabı okuma süresi okura göre değiştiği
halde, bir filmi izleme süresi ancak montajın kurgulanışına bağlı olarak hızlı
yada yavaş algılanabilir. Bu yüzden, tek bir anın dilediğince uzamasını
sağlayan bir durağan fotoğrafın filmin formuyla çelişmesi gibi, bir hayatın ya
da toplumun içindeki anları donduran bir fotoğraf dizisi de onların formuyla,
bir süreci, zaman içinde akışı temsil eden formuyla çelişir. S. 100
-
Fox Talbot (The
Pencil of Natura Doğanın Kalemi 1844-1846) 106

İlahlaştırılmış gündelik hayat ve ancak
fotoğraf makinesinin açığa çıkaracağı güzellik –maddi gerçekliğin gözün hiç
görmediği, ya da görse bile, sanki ona uçaktan bakıyormuş gibi ayırt
edemeyeceği köşeleri: Fotoğrafçının fetih serüveninin ana hedefleri bunlardır.
S. 109
Ressam kurar iken, fotoğrafçı ortaya
çıkartıyordu. Şöyle ki, bir fotoğrafın konusuyla özdeşliği her zaman için bizim
onu algılayışımızı belirlerdi; fakat bu, resimde mutlaka aynı şekilde işlemek
zorunda değildir. Weston’ın 1931’de çektiği “Cabbage Leaf”(Lahana yaprağı)
fotoğrafının konusu, buruşmuş bir kumaşın düşüşünü andırır; o yüzden, ne
olduğunu belli etmek için bir ballığa ihtiyaç duyar. Demek istediğim, görüntü,
amacına iki yolla ulaşır. Biçim göze hoş gelir, kaldı ki bu (sürpriz!) bir
lahana yaprağının biçimidir. Eğer buruşuk kumaş olsaydı aynı ölçüde göze güzel
görünmezdi. Biz ‘güzelliği’ daha önce güzel sanatlardan öğrendik. Dolayısıyla,
üslubun formel özellikleri(resmin temel sorunu budur), fotoğraf söz konusu
olduğunda en iyi ihtimalle tali önlemlerdir, oysa fotoğrafta neyin fotoğrafının
çekilmiş olduğu her zaman için asal önemdedir. Fotoğrafın her türlü
kullanımının temelini oluşturan ‘her fotoğrafın dünyanın bir parçası olduğu’
varsayımı, bir fotoğrafa (eğer görüntüde görsel bir belirsizlik varsa, diyelim,
çok yakından veya çok uzaktan görülüyorsa) dünyanın hangi kısmını gösterdiğini
anlayana değin nasıl tepki gösterileceğini bilmediğimiz anlamına gelir. S. 112
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)