Thomas Bernhard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Thomas Bernhard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Thomas Bernhard Beton

İnsanlar zihni izleyip ele geçirmek,onu mahvetmek için buradalar, kafanın zihinsel bir çabaya hazır olduğunu hissediyor ve bu zihinsel çabayı henüz filizlenirken boğmak için yolculuğa çıkıyorlar.

Anne baba ufak bir çocuk yapar ve böylece dünyaya bir canavar kazandırırlar.

Kulak kabartıyor, ama bir şey duymuyordum. Evin çevresinde komşu evleri olduğu halde hiçbir şey duyulmuyordu. Sanki şu dakikada her şey ölmüştü. Bu durum birden hoşuma gitti ve onu mümkün olduğu kadar uzatmayı denedim. Dakikalarca bu durumu uzatıp, çevremdeki her şeyin kesinkes ölmüş olduğu tahayyülünün tadını çıkarttım.

Ortaya çıkmış ve işimi ve sonuçta da beni nerdeyse mahvetmişti. Kadınlar ortaya çıkar ve birine yapışıp onu mahvederler. Ama onu çağıran ben değil miydim?

Gerçek zaten her zaman en korkunç olan şey, ama gene de yalana, kendi kendini aldatmaya dayanacağına gerçeğe dayanmak her zaman daha iyi.

Bizim gibiler bir yandan yalnız kalamazlar, öte yandan da bir topluluğa dayanamazlar, bizi ölesiye sıkan erkek topluluğuna dayanamaz, ama kadın topluluğuna da dayanamazlar, erkek topluluklarını ben bırakalı onlarca yıl oldu, çünkü hiçbir şey vermez, kadın topluluğu ise kısa süre sonra sinirime dokunur.

Bugün gene kafama dank etti; birine gereksinimimiz var mı yoksa gereksinimimiz yok mu hiç bilemeyiz ya da aynı zamanda birine gereksinimimiz var mı yok mu ve hiçbir zaman gerçekte neye gereksinimimiz olduğunu asla bilmediğimiz için mutsuzuzdur.

Düşünceyi duyurmak suçların en zararlısıdır ve ben bu en zararlı suçu birçok kez işlemekten kaçınmadım.

İyi dünya denilen dünya bütünüyle ikiyüzlü, bunun tersini ilan eden ve hatta buna inananlar ise rafine bir insanteper ya da affedilemez bir ahmak. Bugün biz yüzde doksan bu insanteperler ve yüzde on affedilemez ahmaklarla uğraşmaktayız. Ne birine ne de ötekine yardım edilebilir.

Dünya her şeyi karşılayacak kadar zengindir gerçekten, ama bunu dünyayı yöneten politikacılar tamamen bilinçli olarak engelliyorlar. Yardım çığlıkları atıyorlar ve her gün milyarları silah için harcıyorlar ve utanmıyorlar.

Kitle köpekten yana, çünkü kendileriyle yalnız kalma çabasını görmek istemiyor.

Vaktiyle bu insanlar hakkında gerçekten düşünürüz ve birden onlardan nefret ederiz, onlardan nefret etmek dışında başka türlü davranamayız ve onları uzaklaştırırız ya da tersine bir anda biz onları tam anlamıyla gördüğümüz için, onlardan uzaklaşmak zorunda kalırız ya da tersi.

Ne kadar çok hüzünle karşılaşıyoruz, dedim kendi kendime, eğer görebiliyorsak, başkalarının hüznünü ve mutsuzluğunu görüyoruz.

Cümleler kafamızdayken, diye düşündüm, onları kağıda geçirmemizin garantisi yoktur. Cümleler bizi ürkütür, önce düşünce bizi ürkütür, sonra cümle, sonra cümlenin yazmak istediğimizde muhtemelen artık kafamızda olmayışı.

Bir konuya takılırız ve yıllarca ona takılı kalırız. Onlarca yıl ve bu konunun her durumda bize baskı yapmasına izin veririz. Yeterince erken başlamadığımız için ya da yeterince erken başladığımız için. Zaman hepimizi mahvediyor, ne yaparsak yapalım.

Gerçekten de biz bizden daha mutsuz olan bir insanın yanında hemen düzeliyoruz. Ve hastalığımız, hem de ölümcül hastalığımız bile bir anlam taşımıyor.

Kendimizi biz yapmadık.



4 Şubat 2012 Cumartesi

Thomas Bernhard - Düzelti

 
Normal bir insanın koni inşa etmek gibi delice bir fikri olamazdı- bugüne kadar hiç inşa edilmemiş bir koniyi inşa etme gibi bir fikri.

Buraya giren düşünmek zorundaydı, sürekli düşünmek koşulu, sürekli düşünmeyen buraya dayanamazdı, bir an bile dayanamazdı.

Artık benim varoluşum diye bir şey yok.

Böylesi bir ülke böylesi bir ülkenin utanmazlıklarına karşı çıkmayan insanlara gereksinim duyar, böyle bir ülkenin ve böylesi bir devletin sorumsuzluklarına karşı çıkmayanlara gereksinim duyar.

Devlet olarak bu daimi sapıklık ve orospuluk…

 
Devletin vatandaşları yalnız ikinci ve üçüncü ve dördüncü, ama her durumda yalnız en son seçeneğe razıdır.

İlk andan itibaren, düşünmenin ilk anlarından itibaren bu ülkeden ve bu devletten kendini kurtarması gerekir.

Vatan denilen bu yerin gerçekte onun için, tıpkı bu vatandan çıkan pek çok başka kişi için de olduğu gibi, hiç bir suçu bulunmadığı halde, sırf burada doğduğu için ömür boyu süren akıl almaz bir ceza olduğu bilinir.

Kimse doğumundan sorumlu değildir.

Bütünüyle politikleşmiş bir dünya ve bu dünyayı hareket ettiren bütünüyle politikleşmiş bir toplumla işimiz. Aslında insan bütünüyle politik bir varlık, nasıl davranırsa davransın ya da ne yaparsa yapsın, hatta bu gerçeği istediği an inkar etsin, fark etmez.
 
Müzik, diyordu sürekli, doğa bilimine ve insanın yapısına en yakın olan sanattır, müzik temelinde işitilir kılınan matematiktir.

Düşündüğümü ve ilerlettiğimi müzik olmadan düşünemem asla ve ilerletemem.

İnsanlar saygı duymak yerine hayranlık duymayı yeğliyorlar ve hayranlıkları kanalıyla sadece zihinleri bulandırıyor ve başkasında kıymetli olanı hayranlıklarıyla berbat ediyorlardı, oysa uygun olan bir saygıyı korumalıydılar.

Anne baba ne olmalıydı, çocuklara yol gösterici.

Bütün dünya en korkunç ve en zevksiz biçimde ve canice bu binalarla tıka basa doldurulduğunda çok geç olacak, o zaman yeryüzü ölecek. Biz yeryüzünün mimarlar tarafından tahrip edilmesi karşısında çaresiziz !

Okul yolunda hep uygun kıyafetler içinde giyinikken yaşam yolunda her zaman uygun kıyafetler içinde giyinik değildik.

İnsanlar sürekli kendilerini öfkelendiren ve tedirgin eden şeylerle karşılaşıp duruyorlar, hem de her zaman huzur bulduklarını sandıkları anda huzursuzlukla karşılaşıyorlar, dengelerini bulduklarını sandıkları zaman tam tersi bir duruma itiliyorlar. Bizde her zaman huzurun yanılsaması var, çünkü içimize huzurun tam girebileceği anda, girebileceği, girebileceği, girebileceği diyorum, yine en büyük huzursuzluk içinde buluyoruz kendimizi.

Huzurlu olmam için bir nedenim yoktu, tersine bu düşünce yüzünden gittikçe daha çok uykum kaçtı.

Herkes bir şekilde çıkış yolu bulamamaya mahkumdur, insan yapısı böyledir.

Her zaman sahip olduğumuzdan fazlasını isteriz, bize uygun olandan daha fazlasını ve bu yüzden de mutsuzuzdur.

Biz kendimiz için algıladığımız her şeyi yani gördüklerimizi ve içimizden geçirdiğimiz her şeyi sürekli anlamlandırmalara ve bilmecelere bağlarsak önünde sonunda deliririz diye düşündüm.

Düştüğümüz huzursuzluk ve her gün düştüğümüz ve bir daha ondan kurtulamadığımız, yaşam boyu kurtulamadığımız huzursuzluk bizi yaşam boyu her şeye karşı hiddetlendiriyor.

İnsanın fikirsizliği onun ölümüdür, diye yazmış Roithamer ve ne kadar çok insan fikirsizdir, onlar var olamazlar.


 
Nefret dışında hiçbir şey bizi ileriye, öne götüremez..

Sürekli ağırlaştırılmış cezayla tehdit edildim, oysa yaşamım zaten yeterince ağır ceza doluydu.

Her şey bizim için faydalıdır, hele en dehşet verici olanın en faydalı oluşu gibi.

Biz birlikte olan, hele de evlenmiş iki insan gördüğümüzde, bu iki insanın nasıl olup da böylesi bir karar verdiklerini ve bu yönde davrandıklarını sorarız, doğalarının söz konusu olduğunu söyleriz kendimize, çoğunlukla bunların zaman içinde birbirlerini öldürecek iki insan haline geldiklerini, bu yüzden yan yana geldiklerini, er geç birbirlerini öldüreceklerini söyleriz………….
…… Birbirlerine karşılıklı işkence edeceklerini, işkence çekecekleri ortak geleceklerini belki de açıklıkla gördüklerini, yine de akılsızlıkla birleştiklerini, evlendiklerini, sonradan akla gelebilecek en mutsuz çocukları dünyaya getirdiklerini, ne yana bakarsak bakalım bunun kanıtını görüyoruz….
…. Birleşiyor, evliliğe kalkışıyor, kendi mahvoluşlarına dalıyor, adım adım akla gelebilecek en dehşetli duruma, evlilik mahvoluşuna, ki bu düşünce ve duyguların
 Ve gövdenin mahvoluşu demektir, her yerde görebiliyoruz.

Doğa insanları yan yana getiren, onları şiddetle çarpıştıran en anlaşılmaz şeydir, bu insanlar bütün araçlarla birbirlerini mahvetsin, öldürsün, dibe çökertsin, yok etsin diye..

Bugünün eğilimi başka, doğa başkadır.

Biz sürekli düzeltiriz ve kendimizi düzeltiriz ve de en büyük acımasızlıkla, çünkü her an her şeyi yanlış yaptığımızı kavrarız, yanlış kavradığımızı, nasıl da yanlış davrandığımızı, o zamana kadar her şeyin bir yanlışlık olduğunu, bu yüzden bu yanlışlığı düzeltiriz ve bu yanlışlığın düzeltisini de düzeltiriz …
 
Gece en büyük açıklık, kafanın kuraldışı durumu…

İnsanların basitliği her an birden bire usandırıcı olur, alçaklıkları, zevksizlikleri, kabalıkları, hainlikleri…

Her fikir olabilecek en büyük rahatsızlığı taşır.

Çevre saygı sahtekarlığı gösterir ve dünyadaki fikirleri mahvetmek için her şeyi yapar… Böylece biz ne tarafa bakarsak bakalım dünyada mahvedilmiş fikirler görürüz.
 
Gittiğimiz okullar üzerimizde yalnızca mahvedici bir etki yaptı, beni bunalıma soktular, gittiğim, girmek zorunda olduğum tüm okullar beni aşağıladı.

Okullarda hep eski kokuşmuş konulara çalışılır ve öğrenen, eğitim alan kişinin düşüncesini ve ruhunu ısrarla mahveder, biz  okullarda artık umutsuzluklarından kurtulamayan umutsuz insanlara dönüştürülürüz.

Biz bir okula sadece mahvedilmek için gideriz, okullar devasa mahvetme kurumlarıdır, orada yardım arayanlar mahvedilir….Okullar, insanı bozma kurumları…

10 Eylül 2011 Cumartesi

Bitik Adam

"Onu çeken, insanların mutsuzlukları içindeki halleriydi, insanların kendileri değildi, mutsuzluklarıydı ve insanın olduğu her yerde buna rastlyordu, diye düşündüm, insankolikti o, çünkü mutsuzluk özlemi çekiyordu. İnsan mutsuzluktur, dedi hep, diye düşündüm, yalnızca budala olan bunun aksini savunur..doğmak mutsuzluktur, dedi, yaşadığımız sürece de bu mutsuzluğu sürdürürüz..’-BİTİK ADAM..-THOMAS BERNHARD
‘var olmak umutsuzluğa düşmekten başka bir şey değildir ki , dedi.. uyandığımda iğrenerek düşünüyorum kendimi ve başıma geleceklerin hepsi tüylerimi diken diken ediyor.. yattığımda ölmekten , bir daha uyanmamaktan başka bir isteğim olmuyor , ama sonra gene uyanıyorum ve korkunç süreç yineleniyor , yineleniyor sonuçta elli yıl boyunca , dedi.. elli yıl boyunca ölmekten başka bir şey düşünmediğimizi düşünerek gene de yaşıyor olmamız ve bunu tamamen tutarsız olduğumuz için değiştiremememiz , dedi.. çünkü biz kendimiziz acınacak olan , alçağın ta kendisiyiz..’

‘bizi cezbeden şeylerle doğal olarak pratik bir ilişki kurmak isteriz , demişti bir keresinde , yani en çok da hastalar ve deliler ve yaşlılar ve ölülerle , çünkü teorik ilişkiye bağımlıyızdır , tıpkı müzikte olduğu gibi uzun süre teorik ilişkiye bağımlıyızdır, dedi diye düşündüm.. onu çeken , insanların mutsuzlukları içindeki halleriydi , insanların kendileri değildi , mutsuzluklarıydı ve insanın olduğu her yerde buna rastlıyordu , diye düşündüm , insankolikti o , çünkü mutsuzluk özlemi çekiyordu.. insan mutsuzluktur , dedi hep , diye düşündüm , yalnızca budala olan bunun aksini savunur.. doğmak mutsuzluktur , dedi , yaşadığımız sürece de bu mutsuzluğu sürdürürüz , bir tek ölüm kesip atar bunu.. bu , hep mutsuzuz demek değildir , mutsuzluk yoluyla mutlu olabiliriz, dedi , diye düşündüm..’


‘akıl nerede ortaya çıkarsa çıksın yok edilir ve hapsedilir ve doğal olarak her zaman akılsızlık olarak damga yer , dedi , diye düşündüm lokantanın tavanına bakarken.. ama konuştuklarımızın hepsi saçma , dedi , diye düşündüm , ne dersek diyelim saçma ve yaşamımızın tümü de başlı başına bir saçmalık.. ben erken kavradım bunu , düşünmeye başlar başlamaz kavradım , biz yalnızca saçma şeyler söylüyoruz , söylediğimiz her şey saçma , ama bize söylenen şeylerin de hepsi saçma , yani söylenen şeylerin hepsi de saçma , yani söylenenlerin hepsinin saçma olduğu gibi , bu dünyada yalnızca saçma şeyler söylendi şimdiye kadar , dedi , gerçekten ve doğal olarak da yalnızca saçma şeyler yazıldı , elimizdeki yazılı metinlerin hepsi saçmalık , tarihin kanıtladığı gibi yalnızca saçmalık olabilecekleri için , dedi , diye düşündüm..’



‘daha kesin söylemek gerekirse biz , yanlış anlamalar içine doğuyor ve var olduğumuz sürece bu yanlış anlamalardan bir daha kurtulamıyoruz , istediğimiz kadar çaba gösterelim boşuna.. bu gözlemi herkes yapıyor zaten , dedi , diye düşündüm , çünkü herkes durmadan bir şey söylüyor ve yanlış anlaşılıyor , işte bir tek bu noktada herkes gene anlaşıyor , dedi , diye düşündüm.. bir yanlış anlaşılma , bizi yanlış anlaşılmalar dünyasına sokuyor , ona bir yığın yanlış anlaşılmadan oluşan bir şey olarak dayanmak zorundayız ve büyük bir yanlış anlaşılmayla da onu terk ediyoruz , çünkü ölüm en büyük yanlış anlama , dedi , diye düşündüm..’


‘dostluklar , diye düşündüm , deneyimlerin gösterdiği üzere , eninde sonunda kişilerin ancak benzer çevrelerine kurulu olduğu zaman sürekli olabiliyor , diye düşündüm , bunun dışındaki her şey aldatmaca..’


‘bu odalardan nefret ediyordum ve bu odakların içindekilerden nefret ediyordum ve evden dışarıya çıktığımda evin önündeki insanlardan nefret ediyordum , birden bu insanların hepsine aksi davranmıştım , oysa onlar benim yalnızca iyiliğimi istiyorlardı , ama işte zamanla bu sinirime dokunmuştu , hiç bıkmadıkları yardıma hazır oluşları birden beni derinlemesine itmişti.. çalışma odama kapanıp pencereden dışarıya diktim gözlerimi , kendi mutsuzluğum dışında başka bir şey görmeden dışarıya koşup herkese bağırıp çağırdım.. ormana koşup bitkin bir halde bir ağacın dibine çöktüm..’
‘kuramda anlıyoruz insanları , ama uygulamada onlara katlanamıyoruz , diye düşündüm , onlarla çoğunlukla isteksiz birlikte oluyor ve onlara kendi bakış açımızla davranıyoruz.. oysa insanlara kendi açımızdan değil her açıdan bakmalı ve ona göre davranmalıyız , diye düşündüm , onlara öyle davranmalıyız ki, onlara önyargılı davranmadığımızı söyleyebilelim , ama bunu beceremiyoruz , çünkü gerçekten de herkese karşı önyargılıyız..’
BİTİK ADAM , Thomas Bernhard , Çeviri : Sezer Duru , YKY , Aralık 2000..

13 Ocak 2011 Perşembe

Biraz Thomas Bernhard

Bunca aptallığın olduğu yerde

Korku sapıklıktır çocuğum.

Gençler inanırlar

Gelecekleri olduğuna

Ama kimsenin yoktur geleceği…



Ağaç yok

Perhiz Çarşambası


Ağaç yok
Seni anlayacak.
Orman yok,
Nehir yok.

Buz değil, kar değil
Don yok.
Kış yok hey!
Ben yok.

Fırtına yok
Doğu değil, batı değil
Dorukta mezar yok,
Ağlamak yok, acı yok-
Ağaç yok...

Thomas Bernhard