"Bunalım dile getirilebilir, belirtiler oluşturabilir, birtakım
işaretlere ve fantazmalara dönüşebilir ya da eylemle giderilebilir hatta
bulaştırılabilir; acı ise sadece insanın kendisine aittir." (J.B. Pontalis)
Acı hiç kuşkusuz insanın ölümle birlikte en güçlü biçimde paylaştığı
deneyimdir: Hiçbir ayrıcalıklı onu bilmezlikten gelemez ya da herhangi
birinden daha iyi bilmekle övünemez. İnsanın içinde doğmuş bir şiddettir
acı.
Rene Leriche: Katlanılması kolay tek bir acı vardır: Başkalarının acısı.
Virginia Woolf: En sıradan bir kız öğrenci aşık olduğunda derdini
anlatmak için Shakespeare ya da Keats'ten yararlanır. Ama bir adam
hekime baş ağrılarını anlatmak istediğinde dil kaçar. Acısını bir eline
alır ve kendinden bir parçayı da öbür eline; bunları birbirleriyle
çarpıştırıp içlerinden yeni bir sözcük çıkarabilmek amacıyla.
"Acı hisleri, öteki hoş olmayan hisler gibi cinsel tahrik alanını aşarlar ve bir zevk durumu yaratırlar." diyor Freud.
Acının erotikleşmesinin başkasına yapılan işkencelerle özdeşleşerek
zevk duyma yoluyla sadik bir karşılığı vardır. Ama mazohist kendi
fantazma alanları dışında öteki insanlar gibi acı çeker.
J. Sarano: Acı, bir işlev değildir; bir işlevin hasar görmesidir.
Acının karmaşıklığı, insanın bilincinde dolambaçlı bir biçimde
ilerlemesi, onu üstlenme biçimlerine yansır. Ötekinin bakışının gücü
tedavilerde placebo'ların etkisiyle yansır. Hastaların %35'i bir yalancı
hap aldıktan sonra çok açık seçik bir rahatlama hissettiklerini
söylemişlerdir. Morfinin çok şiddetli ağrı ya da acılarda sadece %75
oranında etkili olabildiği gözönüne alındığında çok daha kafa
karıştırıcı bir orandır bu. H.K. Beecher'ın çalışmalarından
alınan sonuçlara göre hastanın içinde bulunduğu stres ne kadar
şiddetliyse, yalancı ilaç da o kadar etkilidir. Sözgelimi bu ilaçlar çok
sıkıntı veren bir acı ya da ağrıyı kesmek amacıyla kullanıldıklarında,
test amacıyla oluşturulan bir ağrı ya da acıyı kesmek amacıyla
alındıkları durumlara göre 10 kat daha etkilidirler.
Katherine Mansfield: Boyun eğmek gerekir. Direnme. Kabul et!
Acını hayatının bir parçası yap. Yaşamda, gerçekten kabul ettiğimiz her
şey dönüşüme uğrar.
Teşhis edilmiş, nedeni belirlenmiş bir ağrı ya da acı belirsiz, teşhis
edilmemiş, anlamsızlık içinde kalmış, aktör tarafından anlaşılmamış bir
acıya göre daha katlanılabilirdir.
Şiddetle direnen insana boyun eğdirebilecek bir güç yoktur.
Acı katıksız, biyolojik bir olgu değildir; her zaman insanın yüklediği
anlamın damgasını taşır; asla ulaşılmaz ve egemenlik altına alınamaz
değildir.
İslamın etimolojik anlamı "Tanrının buyruklarına boyun eğme"dir.
Müslüman, başına gelen talihsizlikler ve çektiği acılar karşısında isyan
etmez. Bunlara karşı, bir insan olarak elindeki olanaklarla mücadele
eder, isyan etmez, beddua etmez. Bu dünyada çekilen acılar ve sıkıntılar
imanın gücünü denerler. Acı, bir insanı Yaradana yakınlaştıran bir
olgudur. Bir Hıristiyan ya da Yahudi, iyi ve doğru insanın acı çekmesi
paradoksuyla daha çok karşı karşıyadır bir Müslümana göre; çünkü onlara
göre Tanrı sevgidir; Müslümana göre ise özellikle kadiri mutlaktır.
Mümin kendini Tanrıya teslim eder ve sabreder ve acı karşısında direnç
gösterir.
"Biliniz ki bu dünyadaki hayat bir oyundur, vakit geçirmedir, boş bir
görüntüdür, aranızda yaptığınız bir gurur savaşıdır, zenginliklerle ve
çocuklarla kibirlenmedir. Yağmura benzer bu dünyadaki hayat: Bu yağmurun
yeşerttiği bitkiler inançsız insanları heyecanlandırır; sonra da solar,
sararır ve kuru ot haline gelir. Bu dünyadaki hayat geçici bir zevkten
başka bir şey değildir." (Kuran)
Gururla ve hoşnutluk içinde kendini acıya gark etmek, acıyı yok etmek ya
da azaltmak için hiçbir çaba göstermemek bilincin sorunlu olduğunun
işaretidir.
"Çocuklara işkence yapılan bu dünyayı sevmeyi ölünceye kadar reddedeceğim." (Albert Camus)
Acı çeken insanın, çektiği acıyı adlandırması acıyla ilişkisini
belirleyen bir ölçüttür. İnsan herhangi bir yaradan ya da hastalıktan
çok bunların kendisi için ifade ettiği anlamlara tepki gösterir. Yaralı
bir asker, bu durumu, uzun zamandan beri, yaptığı işin olası bir sonucu
gibi görmeye alıştığı için, kolunu makineye kaptıran bir işçi kadar acı
çekmez. Sonuç olarak asker, yaşamı kurtulmuş olduğundan ve kendisine bir
aylık bağlanacağından umutludur; oysa işçi sakat kalma ve ekmeğinden
olma sonucunu doğurabilecek bir sakatlık riski yüzünden dehşete
düşmüştür. Asker acılarını nispeten serinkanlı bir tavırla karşılarken
işçi üzüntü ve acı içindedir.
Acının sözle ifade edilmesinde örtük bir sevgi beklentisi, duygusal bağların sıklaştırılması isteği vardır.
Bir yerin havası, ortamı da hastanın, koşullarını üstlenme tarzında rol
oynar. Safra kesesi ameliyatı geçiren 69 hasta üstüne yapılan
araştırmalardan çıkan sonuca göre odaları ağaçlıklı bir alana bakan
hastalar, odaları tuğladan örülmüş bir duvara bakan hastalara göre 2 kat
daha az ağrı kesici tüketirler. Aynı şekilde son grupta yer alan
hastalar ortalama bir gün daha fazla kalırlar hastanede.
"Acıdan kaçabileceğimizi düşünerek ve bu kaçış olanaklarından
yararlanarak ama aynı zamanda etkilerinin olası sınırlarını da kabul
ederek "acısız yaşama" sanatına sahip olamayız; daha iyi acı çekerek
daha az acı çekeriz."
Jean-Paul II: Yüzyıllar ve kuşaklar boyunca acıda insanı içsel
olarak İsa'ya, özel bir lutüfa yakınlaştıran özel bir güç bulunduğu
gözlemlenmiştir. Çok sayıda aziz yaşadıkları derin dönüşümleri
çektikleri acıya borçludurlar. Bu dönüşümün meyvesi insanın acının
sadece kurtarıcı anlamını keşfetmesi değil, özellikle acıyla yepyeni bir
insan haline gelmesidir. İnsan acıda tüm yaşamının ve misyonunun
yepyeni bir boyutunu bulur.
David Le Breton