Antropoloji

Bugün
bilimsel bilgi alana psikolojik tepkilerden anlık (zihinsel) etkinliklere,
Termodinamiğin matematik yararlarından ırklar arası ilişkilere, yıldızların
oluşumu ve parçalanmalarından kuşların göç yollarına, ultramikroskobik
virüslerden extragalatik kitlelere, kültürlerin yok oluşundan evrenin
parçalanmasına kadar yayılan bir alanı kapsar. Bu derece birbirinden farklı
konuları kapsayan bir alanın, herkesçe kabul edilen bir tanımı yapmak ise
olanaklı değildir. S. 12
Açıklama
ile varsayım kesinlikle birbirinden farklı şeylerdir. Genellikle sosyal
bilimlerde ilişki bildirilerinden daha çok kavram açıklamaları yapılmıştır.
Burada akla gelen, “Acaba insan davranışlarıyla ilgili varsayımlar ortaya
konulamayacağı için mi sosyal
bililmlerde varsayımlardan daha çok açıklamalar yapılıyor?” sorusudur. Bu
sorunun cevabı ise belki şu olabilir: İnsan davranışlarının son derece karmaşık
olması nedeniyle ilişki bildirilerine, yani varsayımlara ulaşmak güç olabilir.
Ancak asıl neden: sosyal bilimler üyelerinin bu yolda düşünmeye başlamalarının
çok yeni oluşudur. Üstelik sosyal bilimler alanında genellikle “açıklamalarla”
“varsayımlar” yani ilişkiye işaret eden bildiriler karıştırılmıştır. Bu hususta
bir örneği antropoloji alanında verebiliriz<. Bir antropoloğa Çinlilerin
neden süt sevmediğini sorsanız muhtemelen “kültürleri” sebebiyle der. Ama bu
soruyu açıklayan bir cevap değildir. Ancak şu da belirtilmelidir ki, sosyal
bilimlerdeki kavramları ve özelliklerini saptamak tümüyle faydasız sayılmaz.
Aksine bunlar olmaksızın “ilişki bildirileri” anlamsızdır. S. 19
Antropoloji
kelime yapısı olarak iki yunanca kelimenin birleşimidir. “insan”” anlamına
gelen Antropos ile “düzenli bilgi” anlamında olan Logos. Böylece kelime anlamı
olarak Antropoloji, insanla ilgili düzenli bilgi anlamındadır. S. 21
Antropoloji
birey olarak insanla ilgilenmez. İlgisi grup içinde yaşayan insan ve bu insanın
yaptıkları ve davranışlarıdır. S. 21
İnsan
davranışlarının ne denli çeşitli ve farklı olduğunu göstermek üzere çeşitli
davranış anlamlarına bakalım: Örneğin, gıdalanma sonsuz biçimde gruptan gruba
değişir. Arktik bölgelerde yaşayan Eskimolar hemen hemen sadece et ve balıkla
yaşarlar, buna karşılık Meksika yerlisi insanların gıdası tahıl ve sebzedir.
Doğ Afrika’da yaşayan Baganda gruplarında süt ve sütlü gıda vazgeçilmez bir
gıda türüdür. Batı Afrika’da ise yenilmese de olur. Amerikan yerlileri arasında
balık aranılan bir gıdadır. Fakat Yeni Meksika
ve Arizona yerlilerinden olan Navaholar ve Apacheler balığı mide
bulandırıcı bir şey olarak kabul ederler. Yine bazı Meksika yerli grupları ve
diğer bazı insan grupları köpeği lezzetli bir gıda türü sayarlar ve özel olarak
beslerler, ama diğer bazıları için düşüncesi dahi mide bulandırıcıdır.
Müslümanlar ve Museviler için domuz eti yenilecek şey sayılmaz; başkaları için
pek leziz ve besleyici bir gıdadır. Pek çoğumuz tavşan eti ya da kaplumbağa
bacağı ya da kızarmış salyangozu iştah açıcı bulmayız. Buna karşılık bazıları
ise bunları nadide bir yiyecek olarak addederler. S. 128
Taylor
kültürü şöyle tanımlar: bir toplumun azası olarak insanoğlunun kazandığı bilgi,
inanç, sanat, ahlak, hukuk, örf, yetenekler ve adetleri içeren karmaşık bir
bütündür. Linton kültürü “sosyal kalıtımla” eşleştirir. Lowie “Sosyal
gelenekler bütünü” olarak tanımlar. S. 129
Hayvanlar
aleminde kültür mevcut olmaksızın “toplumun” var olduğu bir gerçektir. Arılar,
karıncalar toplumu bunun en bilinen örnekleridir. Böylece kültür insan türüne
has olup hayvanlar aleminde başka hiçbir canlı toplumunda var olmayan bir
olgudur. S. 129
Kültürün
en önemli özelliklerinden biri de ilerlemiş kültürlerin gittikçe artan bir
güçle doğayı kontrolü altına alabilmesi ve insanın doğaya hakimiyeti arttığı
nispette doğaya bağımlılığının
azalmasıdır. S. 132
Bir
toplumun yapısı, birbirinden farklı tipte kurallardan oluşur. Bireyler
grupların temel birimleridir. Kurumlar ise sosyal bir hedefe varabilmek için
bir grup içindeki bireylerin çalışmlarından doğan belirli ilişkiler kümesidir.
Başka bir deyimle, kurumlar insanın çeşitli gereksinmelerini karşılamak üzere
gösterecekleri etkinlikler için toplumca kabul edilmiş ve yerleşmiş usullerdir.
S. 133
Çeşitli
toplumlarda kadınlara ve erkeklere has olarak gösterilen faaliyetler göz önüne
alınırsa, bu farklılaşmanın hemen tamamıyla kültür işi olduğu açığa çıkar. Arapesh
kadınları genel olarak erkeklerden daha ağır yük taşırlar. Kabilenin inancına
göre bunun nedeni “kadınların başlarının daha kalın ve kuvvetli oluşudur”. Bazı
toplumlarda ağır işlerin tamamı kadınlar tarafından yapılır. Tchambuli buna
örnektir. Marques adalarında yemek pişirmek, bütün ev işleri, çocuk bakımı,
erkeklerden beklenen işlerdir. Kadınlar zamanlarının çoğunu süslenmekle
geçirirler. Yine bazı ilkel topluluklarda hareketli ödevler kadınlara
verilmiştir. Tasmanya yerlilerinde oldukça güç bir iş olan ayı balığı avcılığı
kadınların işidir. Ağaç tepelerinde yaşayan opossum avcılığı da ağaçlara
tırmanmak suretiyle kadınlardan beklenen iştir. Kadınların ve erkeklerin
yapacakları işler toplumdan topluma değişmekle beraber her toplumda iş dağılımı
bakımından daima kadın ve erkek farkı yapılır. S. 134
Belirli
bir kültür, bir toplumun üyeleri tarafından paylaşılan yaşama düzeni olup,
topluma ait aletler, teknik, sosyal kurumlar, davranışlar, tavır alışlar,
inançlar ve değer yargılarının bütünüdür. S. 136
İnsan
içinde yaşadığı doğanın açıklayamadığı güçlerini merak etmeye ve bunları da
anlamaya çalışıyordu. İçinde yaşadığı doğanın açıklayamadığı güçlerini kendine
benzeyen fakat kendinden daha güçlü varlıklar olarak düşünmeye başladı; ve bu
kudretli varlıkları kendine yararlı bir şekilde hareket ettirmeyi ve kullanmayı
düşünmüş olmalı; böylece sihre, büyüye başvurdu. Sonuçta, toplum içinde gıda
maddelerini üretenlerin ve alet yapanların yanında, görünmeyen bir alemin
güçlerini kendilerine yarar şekilde kullanmaya çalışan ve bu kudretli
varlıkların yardımlarını sağlamaya çaba gösteren bir sınıf belirdi; bunlara
ruhban sınıfı diyoruz. Bu sınıf, sihir ve büyü yoluyla evrenin üstün güçlerini
kontrol altına almaya ve onların yardımını sağlamaya çabalıyor, aynı zamanda
içinde yaşadıkları dünyayı anlamaya ve açıklamaya da gayret ediyordu. S. 146
Sanılır
ki doğada bir düzen olduğu düşüncesini insana ilham eden gökyüzü olmuştur. Güneşin
hep aynı yerden doğuşu hep aynı yerden batışı, ayın gökyüzünde değişmeyen bir
yol izlemesi, insanı hiç kuşkusuz hayretlere boğmuş ve bu düzeni saptamaya
gayret etmişti. S. 147
Rahipler
gökyüzü gözlemlerini sırf bir merak yüzünden yapmış değillerdi. Yıldızların
hareketleriyle insanların gelecekleri arasında bir bağ olabileceğine inandıklarından
gök cisimlerinin hareketlerine anlam vermeye çalışıyorlardı. Bilinmeyen bir
yıldızın gökyüzünde görülüşü, güneşin tutulması bir harbin olacağına ya da
salgın bir hastalığın, kıtlığın geleceğine bir işaret olabilirdi. Rahiplerin görevleri
ise, bunların olacağını daha önce tahmin edip krallarına bildirmekti. İşte bu
çabalar sonucu bir tip falcılık gelişti ki buna astroloji diyoruz. S. 147
Batı
felsefesinin tarihini anlatan Bertrand Russell’e göre; büyük bir filozofun
özellikle Aristo’nun eserleri okunurken iki özellik gözden kaçırılmamalıdır: Birincisi,
kendisinden önce gelenlerle olan ilişkisi, ikincisi de kendisinden sonra
gelenlere etkisi. Aristo, kendisinden önce gelen filozoflar ve
matematikçilerden olumlu yönde sonsuz derecede faydalanmış, kendinden sonra
gelenleri de sonsuz derecede olumsuz yönde etkilemiştir. Aristo, Grek
düşünüşünün en yaratıcı devresinde gelmiş ve ölümünden sonra 2000 yıl onun
ayarında bir filozof daha çıkmamıştır. Matematik, fizik, politik, etik
alanındaki fikirleri tartışmasız kabul edilmiş ve bu nedenle felsefenin ve
bilimin gelişmesinde önemli bir engel oluşturmuştur. S. 151
Romalıların
kökeni kesinlikle bilinmez. Yaklaşık olarak M.Ö 2000 senelerinde, Greklere
akraba olan ve Hint-Avrupa halklarından bir grup İtalya’da gözükür. M.Ö 1000
tarihlerinde Güney İtalya’ya ve Sicilya’ya yayılır. 900 senelerinde, nereden
geldikleri kesinlikle bilinmeyen bir başka grup, Etrüskler, Tiber nehrinin
kuzeylerine yerleşirler. M.Ö 8.asırda ise Grekler, Güney İtalya’da ve Sicilya’da
koloniler kurarlar.
7.asırda
Roma’daki küçük grup, kuvvetlenmeye başlar. Halkın büyük bir kısmı Latin olup
kökeni Hint-Avrupa’dır. Fakat Etrüsklerle karışmış olmaları da çok muhtemeldir.
Kuruluşlarında idare şekli krallık olup sonra Cumhuriyete dönüşür. Bundan sonra
iki asır Roma toplumu siyasal çatışmalara sahne olmuş ve sonuçta M.Ö 451-450
yıllarında demokratik bir yönetim Roma’da yerleşmiş ve yavaş yavaş İtalya’ya
egemen olmuştur. S. 152
“Hristiyanların,
hastalıkların iyi olması için mumlar diktikleri devirlerde Müslümanlar doktora
giderdi” diyor bir yazar. Yalnız Bağdat’ta 864 kayıtlı hekimin olduğu
bilinmektedir. 9.asrın sonlarında ve 10.asrın başlarında ilerleyen bilgiler
arasında kimya, cebir, astronomi, trigonometri, optik ve botanik sayılabilir. S.
154
İslamiyet’te bilimin en yüksek devreye eriştiği devirlerde bilim adamları gözleme ve deneye de önem vermekteydiler. Bu yöntemin en önemli temsilcilerinden ikisi Jabir ve Al-Razi’dir. S. 154
Nephan Saran, Antropoloji, İnkilap Kitapevi,
İstanbul, 1992