Fotoğrafın kullandığı dil,
hadiselerin dilidir. Tüm kaynakları kendi dışındadır. Dolayısıyla süreklilik
arz eder. S.38
Fotomontajın kendine mahsus
üstünlüğü, kesilip çıkarılan her şeyin fotoğraf olarak özelliğini korumasıdır.
Önce ilk baktığımız şeyi, ondan sonra simgeleri görürüz. S.43

Faydalı ya da faydasız olarak
nitelenebilecek olanlar yalanlardır. Yalan söylenmem iş olanla kuşatılır.
Faydalı mı faydasız mı olduğu neyin saklandığına göre ölçülebilir. Hakikat her zaman
ilk önce açık alanda keşfedilir. S.47
Fotoğraf: Helmut Herzfeld
Fotoğraflanan andan çıkıp tekrar
kendi hayatlarımıza döndüğümüzde kontrastın farkına varmayız; süreksizliğin
kendi sorumluluğumuz olduğunu varsa yarız. Gerçek şudur ki fotoğraflanan ana
gösterilecek herhangi bir tepki ister istemez yetersizlik duygusu içerecektir.
Orada, fotoğraflanan durumun
içinde bulunanlar, ölenin elini tutanlar ya da bir yaralıya yardım edenler, söz
konusu anı bizim gördüğümüz gibi görmezler ve tepkileri de her şeyiyle farklı
bir türdedir. Böyle bir anı düşüncelere dalarak seyreden kimsenin, bundan güçlenerek
çıkması mümkün değildir. "Tefekkürü" hem tehlikeli hem etkin olan
McCullin bir fotoğrafın altına şu buruk cümleyi yazıyor: "Makineyi
yalnızca diş fırçası kullanır gibi kullanıyorum. O,
işini yapıyor." S.51
august sander (incele)
Ortaya çıktığı ilk dönemde
fotoğraf yeni bir teknik olanak sunuyordu; bir aletti. Şimdiyse, yeni
seçenekler sunmak yerine, kullanımı ve "okunması" artık alışkanlık
haline geliyor. modern algılama biçiminin sorgulanmayan bir parçası oluyordu.
Bu dönüşümde pek çok gelişmenin katkısı vardı.
Yeni sinema sanayii. Taşınabilir fotoğraf makinesinin icadı - öyle ki bir
fotoğrafın çekilmesi, tören olmaktan çıkıp bir "refleks"e dönüştü.
Fotoğraf röportajcılığının bulunuşu - böylelikle resimler metni değ il, metin
resimleri izlemeye başladı. Can alıcı bir ekonomik
güç olarak reklamcılığın ortaya çıkışı. S.70
Sontag'ın fotoğrafların
günümüzdeki kullanımıyla ilgili kuramı, fotoğrafın değişik bir işleve hizmet
edip edemeyeceği sorusuna götürür bizi. Alternatif bir fotoğraf uygulaması var
mıdır? Bu soruya, naif bir yanıt vermekten kaçınmak gerekir. Bugün
(fotoğrafçının mesleği düşünüldüğünde) alternatif bir profesyonel uygulama mümkün
değildir. Bu dizgede her türlü fotoğrafa yer vardır. Gene de fotoğrafları,
alternatif bir geleceğe yönelmiş bir uygulamaya göre kullanmaya başlamak mümkün
olabilir. Kapitalist toplumlara ve kültüre karşı bir savaşımı, bir direnişi
sürdürmek istiyorsak bu gelecek, bizim için şimdi çok gerekli olan bir umuttur.
Fotoğraflar posterlerde, gazetelerde, bildirilerde vb. çoğu zaman radikal bir
silah olarak kullanılmıştır. Bu türden ajitasyon yayınlarının değerini
küçümsemek istemiyorum. Gene de fotoğrafın bugünkü genel sistemli kullanımı,
yalnızca havan topu gibi döndürülüp başka hedeflere ateş edilerek
değil, uygulanışı değiştirilerek sorgulanmalıdır. Nasıl mı?Fotoğrafın özel ve genel
kullanımları arasında gözettiğim ayrıma dönmemiz gerekecek. Fotoğrafın özel
kullanımında, kaydedilen anın bağlamı korunduğu için fotoğraf kesintisiz bir
süreklilik içinde yaşamayı sürdürebilir. (Duvarınızda Peter'ın bir fotoğrafı asılıysa,
Peter'ın sizin için ne anlam taşıdığını unutmanız pek olası değildir.) Genel
fotoğrafsa bunun tersine, bağlamından koparılmıştır, ölü bir nesne olmuştur,
ölü olmasından dolayı da rasgele kullanılmaya açıktır. O güne dek açı lan en
ünlü fotoğraf sergisi olan The Fanıily ol
Man 'de ( İnsan Ailesi, 1 95 5
'te Edward Steichen tarafından düzenlenmiştir)
dünyanın dört bir yanından gelen
fotoğraflar evrensel bir aile albümü oluşturuyormuşçasına sunuldu. Steichen'in
sezgisi bütünüyle doğruydu: Fotoğrafların özel kullanımı, genel kullanımına örnek
oluşturabilir. Ne yazık ki Steichen'in, sınıflara bölünmüş dünyayı
sanki tek bir aileymiş gibi ele
alarak kestirmeden gitmeye kalkışması, her bir fotoğrafı değilse de tüm sergiyi
ister istemez duygusal ve halinden memnun bir havaya soktu. Gerçek şudur ki
çekilen insan fotoğraflarının çoğu acıları anlatır; bunların çoğu da insanlar tarafından
yaratılan acılardır. S.75-76
Brecht'in şiirlerinden birinde
oyunculukla ilgili olarak yazdıkları böyle bir uygulama için de geçerlidir. An
yerine fotoğrafı, oyun yerine bağlamın yeniden yaratılmasını koyabiliriz
burada:
Yaşanan anı bu şekilde öne
çıkarmalısınız yalnızca
Ve saklamamalısınız onu neyin
arasından çıkardığınızı
Katın oyununuza o peş peşe
tekrarlanışı,
O seçilenin üzerindeki
çalışmanızı,
Gösterin böylece olayların
akışını
Çalışmanızın gidişiyle iç içe,
Ve seyircinizin bu Şimdi'yi
Çok yönlü yaşamasını sağlayın
böylece
Önce'den gelip uzanarak Sonra'ya
Ve bazı başka şeyleri de duyarak
yanı sıra,
O yalnızca tiyatronuzda değil,
Dünyada da oturuyor aynı zamanda.
S.79 (Bertolt Breclıt, "Geçmişin ve Şimdinin Bir arada
Canlandırılması", Tiyatro Şiirleri, çev. Kerem Çalışkan, İstanbul: Metis,
1 987, s. 26.)

Fotoğrafın Belirsizliği
Fotoğrafın -önceden görülemeyen sonuçlar taşıyan- garip bir icat
olmasına yol açan özellik, temel hammaddelerinin ışık ve zaman olmasıdır. S.81
İlk fotoğraflara mucize gözüyle
bakılıyordu, çünkü bunlar mevcut olmayanların görünümünü başka her türlü görsel
imge biçimine göre çok daha doğrudan sunuyorlardı. Nesnelerin görünüşünü
saklıyor ve bu görünüşün taşınmasını sağlıyorlardı. Yalnızca teknik bir
mucize değildir bu. S. 83
Fotoğraf zamanın bir anını korur
ve onun bundan sonraki anlar tarafından iptal edilmesini engeller. Bu açıdan
fotoğraf, bellekte saklanan imgelerle kıyaslanabilir. B ununla birlikte ikisi
arasında temel bir ayrım vardır: Hatırlanan imgeler, sürekli deneyimin katısı 'yken,
fotoğraf koparılmış bir anın görünümlerini yalıtır. S.84
Fotoğraflanan an, ancak bakan
kişi ona kendisini aşan bir sürem okuyabilirse anlam kazanabilir. Bir
fotoğrafı anlamlı bulduğumuzda, ona bir geçmiş ve gelecek atfediyoruz demektir.
S. 84
Bir olayın fotoğraflanmış imgesi,
fotoğraf olarak gösterildiğinde kültürel inşanın bir parçası olur. Belli bir
toplumsal duruma, fotoğrafçının hayatına, bir önermeye, deneyime, dünyayı
açıklamanın bir yoluna, bir kitaba, gazeteye,
sergiye aittir.s.86
Fotoğraflar, görünümlerden çeviri
yapmazlar. Onlardan alıntı yaparlar. S. 88
Global
bir yanlış bilgilendirme sistemi oluşturan fotoğraf imgeleriyle kuşatılmış
durumdayız: Reklamcılık adıyla bilinen sistem, tüketiciye yönelik yalanlar
yaymakta. Bu sistemde fotoğrafın rolü ifşa etmek. Yalan, fotoğraf makinesinin
önünde inşa ediliyor. Bir nesneler ve figürler "tablo"su bir araya
getiriliyor. Bu "tablo", bir simgeler diline (ki bu daha önce başka
yerde2 de söylediğim gibi genellikle yağlıboya tabloların ikonografisinden
alınmıştır), imalı
bir
anlatıma ve sıklıkla cinsel içerikli modellerle bir tür gösteriye başvurmaktadır.
Sonra bu "tablo"nun fotoğrafı çekilir.
Fotoğrafı çekilir, çünkü fotoğraf makinesi, ne kadar sahte olursa olsun
herhangi bir görünümler dizisine sahicilik atfeder. Fotoğraf makinesi, bir
yalanı
alıntılamakta
kullanıldığı zaman bile yalan söylemez. Böylece yalanın daha doğru görünmesi sağlanmış
olur.
Fotoğrafla
yapılan alıntı, kendi sınırları içinde, yalanlanamaz niteliktedir. Gene de,
açık ya da örtük bir önermeyle olgu olarak sunulan alıntı, yanlış bilgi
verebilir. Reklamcılıkta olduğu gibi bazen bu yanlış bilgi iletimi kasıtlıdır,
çoğunlukla da sorgulanmayan bir ideolojik varsayımdan kaynaklanır.
Örneğin
on dokuzuncu yüzyıl boyunca Avrupalı gezginler, askerler, sömürge yöneticileri,
maceracılar dünyanın dört bir yanında "yerl iler"in, onların
adetlerinin, mimarilerinin, zenginliklerinin, yoksulluklarının, kadınlarının
göğüslerinin, saç tuvaletlerinin fotoğraflarını
çekip
durdular; bu imgeler de, hayret yaratmalarının yanı sıra, dünyanın imparatorluklarca
bölünmüşlüğünde yatan haklılığının kanıtları olarak sunuldu ve böyle okundu.
Örgütleyen, rasyonalize eden ve gözlemleyenle, gözlemlenmiş olanlar arasındaki bölünmüşlük.
Fotoğraf
kendi içinde yalan söyleyemez, ama aynı nedenle doğru da söyleyemez; daha
ziyade söylediği doğru, kendi başına savunabildiği doğru, sınırlı bir doğrudur.
S.88-89
Margaret Bourke-White'ın incele

daha fazla olgu sunuyorlar. S.91
Lichtwark,
"Çağımızda bir insanın kendi fotoğrafı, en yakın akrabalarının ve
dostlarının fotoğrafları, sevgilisinin fotoğrafı kadar yakın ilgiyle bakılan
hiçbir sanat yapıtı yoktur," diye
yazmış ve böylece sorunu, estetik farklılıklar alanından toplumsal işlev
alanına çekmiştir. Gelinen bu verimli nokta daha ileriye ancak şimdi
götürülebilir.
Walter Benjamin, Fotoğrafin Kısa Tarihi ( 1931 ) s.93
İnsan etrafına bakar (ve insan
her zaman, düşlerde bile, görülebilir olanla çevrilidir), sonra etrafında
bulunanları, koşullara göre, farklı farklı okur. Araba kullanmak bir tür
okumaya yol açar, ağaç kesmek başka bir tür okumaya, bir arkadaşı beklemekse
bir başkasına. Her etkinlik kendi okuma biçimini
harekete geçirir. Başka zamanlarda okuma, ya da okumayı oluşturan tercihler, bir
amaca yöneltilmiş olmaktan çok, zaten gerçekleşmiş bir olayın sonucunda ortaya
çıkarlar. Duygu ya da ruh hali okumayı harekete geçirir; bu şekilde okunan
görünümler de ifade edici olur. Bu tür anlar edebiyatta sıklıkla
betimlenmiştir; ancak bunlar edebiyatın değil, görülebilir olanın alanına
aittirler. S.105
Hegel, Hukuk Felsefesi adlı
yapıtında, bireyselliği şöyle tanımlıyor: Her bilinçlilik kendini evrensel
olarak, sınırlı olan her şeyden soyutlama potansiyeli olarak, sınırlı bir
nesnesi, içeriği ve amacı olan bir tikel olarak tanır. Bununla birlikte bu
anların her ikisi de yalnızca birer soyutlamadır; somut ve gerçek
olan (her gerçek somuttur), tikelin, ama kendi üzerine düşünme yoluyla evrenselle
eşitlenmiş olan tikelin karşıtı olan evrenselliktir. Bu birlik. bireyselliktir.
S. 110
(Georg W. F. Hegel. Plıilosoplıy of Riglıı, Londra:
Oxford University Press. 1975. s. 7; Türkçesi: Tüze Felsefesi, çev. A.
Yardımlı. İstanbul: İdea. 2006.)
Geceleyin sırtüstü uzanıp
gökyüzündeki sonsuz sayıda yıldızı seyredebilirsiniz; ama onlar hakkında
öyküler anlatabilmek için, onları bağlayan görünmez çizgileri hesaba katmak,
onları takımyıldızlar şeklinde tahayyül etmek gerekir. S. 119
Fotoğrafçılık olayların
özümlenmesi, derlenip toparlanması ve deneyime dönüştürülmesiyle ilgilidir.
S.122
Olağanüstü bir fotoğraf olan
Uyuyan Adam, Rilke'nin bir şiirine eşlik edebilir.
Sen, komşu Tanrı, uzun geceler
bazan
kapına vura vura uyandırıyorsam
seni,
solumam seyrek duyduğumdan bilirim:
yalnızsın odanda.
Sana bir şey gerekse, kimse yok,
bir yudum su versin arandığında.
Hep dinlerim. Yeter bir belirtin.
Öyle yakınım sana.
Aramızda bizim incecik bir duvar
durur,
o da nasılsa; çünkü yalnız:
bir çağrı senin ya da benim
ağzımdan yerle bir olur sessiz sedasız.
Bu duvar resimlerinle kurulmuş.
s. 127 (R .
M. Rilke, Seçme Şiirler. çev. T. Oflazoğlu, İstanbul: Cem, 1 976, s. 33.)
Kimi
zaman bir günde on bin insanın öldüğünü gördüm . On bin insanın öldüğünü görmek
hiç kolay değil . Çok acı. Sağlığı yerinde on bin kişi, açlıktan ölmüyordu,
onları kurtarmanın yolunu bilemediğimiz için ölüyorlardı. S.185
Bu,
günümüzde birbirinden çok farklı yerlerde meydana geliyor. Kendi kendime bazı
fabrikalarda üretilen televizyon sayısı, üretilen otomobil sayısı, bankaların
elde ettiği kar miktarı ile şuanda bu şekilde ölen insanlar arasında bir
münasebet yok mudur diye soruyorum… Bu hikaye, bu kitap, bu fotoğraflar
küreselleşmenin fotoğrafları, bunlar küreselleşen insanlar. S. 186
JOHN BERGER:
Tuhaf bir şekilde, tüm bu
fotoğraflarda, insan senin bakış açının pozitif olduğunu, sanki
"evet" dediğini hissediyor; gördüklerini onayladığın anlamında değil
ama var olan için, "evet, işte budur" dediğini. Elbette bu
"evet"in izleyen insanlara "hayır" dedirteceğini umuyorsun.
Ama bu "hayır" ancak insan "ben bununla yaşamak zorundayım,"
dedikten sonra gelebilir. Ve bu dünyayla yaşamak her şeyden önce onu kavramakla
mümkün. Bu dünyayla yaşamanın zıddı umursamazlık, sırt çevirmektir.
Umut etmenin püf noktası, umudun
en karanlık anlarda belirmesidir; karanlıkta bir alev gibidir. İman ya da
ahdetmek gibi değildir. S.187