Denize Gömülenler, Suriyelilerle Avrupa Yolunda –
Wolfgang Bauer
Avrupa sınırlarını geçilmez kıldıkça,
kaçakçılar durmadan daha tehlikeli yollar seçmek zorunda kalıyor. Avrupa
sınırları dört yüz bin polisten oluşan bir ordu tarafından korunuyor. Altı
metre yüksekliğinde tel örgülerle çevrili her yer, İspanya eksklavları Mililla
ve Ceuta’da olduğu gibi. Bulgaristan ve Yunanistan da sığınmacı geçişlerine
karşı yeni önlemler inşa etti. Cebelitarık Boğazı çok pahalı radar ve kamera
sistemleri ile donatıldı. Sistem, Atlantik Okyanusu’nun Kanarya Adaları ile
Batı Afrika arasında kalan bölümünü de kontrol altında tutuyor. Savunma
savaşına birçok ulustan polis kuvveti katılıyor, aralarında askeri güçler ve
özel birlikler de var. Helikopterler katılıyor operasyonlara, insansız hava
araçları ve savaş gemilerinden oluşan donanmalar sürekli devriyede. Donanıma ve
birliklerin gücüne bakıldığında, sanki askeri bir istilaya karşı savaş
veriliyor demekten kendini alamıyor insan.
Avrupa sınırları yeniden ölüm
hatlarına dönülmekte. Doğu Almanya’nın inşa ettiği Berlin Duvarı’nda elli
yıllık sürede iltica etmek isteyen yüz yirmi beş insan öldürülmüştü. Özgür
dünya bu nedenle Berlin Duvarı’nı, insanlık dışı diye eleştirmişti. Soğuk Savaş
sonrasında Avrupa’yı çevreleyen duvarlarda, 2014 yılı ilkbaharına kadar
yaklaşık yirmi bin sığınmacı öldü. Çoğu Akdeniz’de boğularak hayatını kaybetti.
Dünyada başka hiçbir deniz sınırı bu kadar ölüye şahit olmuyor, olmadı. S. 18

Mısır’da
karşıdevrim her şeyi allak bullak etmiş, ordu darbe yapmış, demokratik
seçimlerle başa geçen Muhammed Mursi devrilmiş, birkaç ay içinde hava
değişivermiş, Suriyeli sığınmacılara olumsuz bakılmaya başlanmış. Cunta rejimi
vize koymuş, Amar eskisi gibi iş seyahatlerine çıkamaz olmuş. Korkmuş, giriş
vizesi alamamaktan, geri gelememekten korkmuş. Yabancı düşmanlığı Nil
kıyılarına çöreklenmiş. TV sunucuları Suriyeli sığınmacılara kin kusar olmuş,
iş bulmaları iyice zorlaşmış. Mısırlılar, Suriyelilerden alışveriş yapılmasın
çağrısı yapmaya başlamış. Amar’dan alışveriş yapılmasın çağrısı. Mısırlılara
göre Suriyeliler artık teröristtirler, güvenliği bozan insanlar olmuşlardır.
Mısırlıların ellerinden işlerini alan, asalak, milletin sırtından geçinen
insanlar. S. 20
Ben gideceğim. Günün birinde geri döndüğüm
için pişman olmak istemiyorum. Burada Mısır’da kızlarımın başına bir şey
gelirse kendimi affetmem. S. 44

Yanı başımızda dizlerinin üzerine
çökmüş Bissan, şeker hastası kız. Kıyıya bakıyor, hüngür hüngür ağlıyor.
Sesinden motor gürültüsünü duymak mümkün olmuyor bir ara.
Anneleri dalgaların arasında siyah
hicabı ile. Kollarını kaldırıp teknelere bağırıyor. Kaptanların aldırdığı yok,
hareket etmişler. Bissan’ın dalgaya kaptırdığı, içinde insülin iğneleri bulunan
sırt çantası dalgaların arasında. Gemiye biniş esnasında çığı zaman aileler
birbirini kaybediyor. Anasız babasız ulaşıyor çocuklar İtalya kıyılarına. Bir
kere gemiye binildi mi geri dönüş yok. Dönüşü olmayan bir biniş hep. S. 50
Önce otuz sekiz kişiydik. Sonradan
gelenlerle altmış kişiden fazla olduk. Gelen her grupla oda sıcaklığı da
artıyor. Omuz omuza uyuyoruz. Gelen her grupla oda sıcaklığı da artıyor. Omuz
omuza uyuyoruz. Suriye’nin orta direği buraya toplanmış: Ortada karısı ve iki
küçük oğluyla bir tekstil fabrikasının Daraalı sahibi. Öbür tarafta Darayyalı
çikolata fabrikatörü ve iki kızı. Eskiden Suriye televizyonunda kameraman
olarak çalışan bir diğeri, birçok mühendis ve öğretmen. Kıyıda ailelerin çoğu
birbirinden ayrılmış, parçalanmış. Bazıları ilk tekneye binmeyi başarmış,
bazıları daha kıyıda yakalanmış, bazıları da ana gemiye ulaşmayı becermiş.
Ancak, gemide artık yeteri kadar yiyecek içecek olmadığından o da geri dönmek
zorunda kalmış. Denizde bir kum yığınına indirivermişler onları. Deniz yükselir
de boğuluruz diye ödleri patlamış korkudan. Bazılarını peşin para karşılığında
balıkçılar almış adadan. Sonra da polise teslim etmişler.

Stanislav ve bana uçuş için gerekli evrakımızı çıkış kapısında verdiler.
Belgeler bizi birkaç saniye içinde başka insanlara dönüştürmeye yetti.
Mahkumiyetten, imtiyazlı çok uçan kategorisine geçiverdik. Artık Avrupa denilen
Elsium vatandaşı olduk. Birkaç metrekarelik hareket alanımızda çıktık, bütün
dünyanın kapıları bize açık. Elimde karton kapağında altın farklı soğuk
damgayla “Avrupa Birliği” yazılı bordo kırmızısı pasaport.
Donuk ışıklar göstermişti uçağa biniş yolunu. Arka fonda hafif müzik. Hava
parfümlü. Sevimli hostesler nazikçe selamladı. “Çay mı içersiniz, kahve mi?”
Sınırı geçmemize engel teşkil eden bütün yapılanmalar ve müesseseler bize
yardımcıydı artık ve üstelik reklamlarla ucuz geziler sunuyorlardı. Tüm
engeller, bizi durduran ne varsa şimdi en kısa ve en çabuk yoldan hedefimize
ulaşmamıza hizmet ediyordu. S. 64
Sığınmacıların
yarısını daha iyi iş bulabilmek umuduyla Avrupa’ya gitmek isteyen Mısırlılar
oluşturuyor. Avrupa’ya vardıklarında Suriyeli olduklarını söyleyeceklerdir. S.
74-75
Amar
İstanbul’da yeni bir plan yapmakla meşguldü. Her şeye rağmen ve ne olursa olsun
Almanya’ya gitmek istiyordu. Türkiye’de kalmak onun için bir opsiyon değildi.
Yeni memleketi Türkiye olamazdı. Tabii ki ailesini İstanbul’a getirebilirdi ama
geçimlerini nasıl temin edeceklerdi? Türkiye sığınmacı doluydu. Zaten bu ülkede
milyonlarca Suriyeli ve Iraklı sığınmacı kendilerine yeni bir gelecek
aramaktaydı. Almanya’da daha kolay bir yaşam düşüncesi yet etmişti aklında
Amar’ın. S. 77
Kurbanların sayısı durmadan artar.
Avrupalı politikacılar için sınırın en güvencesiz bölümü sığınmacılar için en
güvenceli bölümüdür. Avrupa’nın dış sınırlarında donanım arttıkça, sınırlar
geçilmez hal aldıkça şebekeler sığınmacıları daha tehlikeli güzergahlara
yönlendirirler. Sığınmacıların ölümü ile sonuçlanan her trajedi Avrupalılar
için sınırları daha “güvenli” hale getirmeye vesile olur. Güya ölümleri
engellemek için alınır bu önlemler. Ama her yeni önlem daha çok ölüme neden
olur. S. 78
Yasalarımız biz
insanları, korumak, toplumun daha iyi bir toplum olmasına hizmet etmek için
vardır. bazen ama yasaların insanları tehlikeye attığı, toplumun daha kötü bir
toplum olmasına sebep olduğu da görülüyor. Böylesi bir durumda bu yasalara
uymak mı gerekir? Fotoğrafçı arkadaşım Stanislav Krupar ve ben hapishanede o
iki kardeşe “Size yardım edeceğiz” demiş, söz vermiştik. “İtalya’ya
geldiğinizde gelip sizi oradan alacağız” demiştik. Yaşamlarını yeniden başka
suçluların ellerine teslim etmelerine gönlümüz razı olmuyordu. Alaa, Hussan ve
Beşar’ın hayatlarını bir kez daha tehlikeye sokmalarını istemiyorduk.
Verdiğimiz sözü tutmamız yürürlükteki yasaları ihlal demek oluyordu.
Pasaportsuz, vizesiz insanları Avrupa’da bir yerden başka bir yere taşıyacağız.
Bunun kahramanlıkla hiçbir ilgisi yok. İstediğimiz tek şey, kendimizi olan
saygımızı, onurumuzu yitirmemek. S. 96
Kondüktör bu
kez Alaa’nın önünde dikilmektedir, Alaa’nın trene biner binmez bilet almak için
geldiğini hatırlar. “Makbuz ister misin? Diye sorar. Alaa eliyle istemez
işareti yapar, üç bilet ister ve yüz seksen avro verir ama kondüktör ona tek
bir bilet verir. Belliydi ki kondüktör Alaa’nın kaçak olduğunu anlamış, yüz
yirmi avroyu cebine indirmiştir. Tıpkı Almanya’daki taksi şoförü gibi sığınmacıların
zor durumda olmalarından kendisine pay çıkarmıştır. Bu konuda deneyimli olduğu
bellidir. “Tamam mı?” diye sorar bir de Danimarka demiryolları kondüktörü. S.
106
Dokuz milyon nüfuslu İsveç sığınmacı
yükünün altında kıvranıyor. Sadece Alaa ve Hussan’ın bu kuzey ülkesine
ulaştıkları hafta iki bin yüz sığınmacı gelmiş. 2013 yılında toplam altmış bin,
2014 yılında seksen binin üzerinde olacağı tahmin ediliyor. Ülkenin yakın
geçmişinde hiç bu kadar yabancı geldiği görülmemiş. Yeni gelenleri topluma entegre
etmesi gittikçe zorlaşan bir İsveç toplumu. Çoklukla Araplardan ve
Somalililerden oluşan gettolar ortaya çıkmış. İşsiz sığınmacı sayısının ve
sığınmacılara saldırının sürekli arttığı bir toplum…. S. 144