18 Kasım 2011 Cuma
Time
Zaman
Sıradan bir günü oluşturan anları sayarak
Zamanı parçalarsın, kolaycacık harcarsın
Doğduğun topraklarda bir parça toprağın üstünde dolanarak
Sana yol gösterecek birini, bir şeyi bekleyerek.
Yoruldun eve kapanıp yağmuru seyretmekten ve güneşte mayışmaktan
Daha gençsin ve yaşam uzun, harcayacak vaktin var bugün
Ve bir gün bakmışsın ki on yılı bırakmışsın ardında
Kimse söylemez sana koşacağın yeri, başlama işaretini kaçırmışsın.
Ve koşarsın koşarsın güneşi yakalamak için ama güneş batmakta
Ve dolanmakta tekrar sana görünmek için
Güneş aynı güneş aslında ama sen yaşlısın artık
Bir nefeslik ömrün var ve bir gün daha yakınsın ölüme
Gittikçe kısalmakta yıllar, vakit bulamayacağız galiba
Tasarılar ya sıfır ya da yarım sayfa karalama
Umutsuzluğa sarılarak avarelik etmek İngilizlere özgüdür
Vakit geçti bitti şarkı, söyleyeceklerim bitmedi ama.
Hey Sen!
Hey sen! dışarıda soğukta bekleyen
Yalnız başına ve çökmüş, beni hissedebiliyor musun?
Hey sen! geçitte ayakta duran
Kaşınan ayakların ve solan gülüşünle, beni hissedebiliyor musun?
Hey sen! Işığı yakmalarına yardımcı olma onlara
Boyun eğme dövüşmeden.
Hey sen! orada duran tek başına
Çırılçıplak telefonun yanında, bana dokunabilir misin?
Hey sen! kulağını duvara dayamış duran
Kendini çağıracak birini bekleyen, bana dokunabilir misin?
Hey sen! taşı götürmeme yardim eder misin?
Aç kalbini yuvama donuyorum.
Ama her şey sadece bir düştü
Duvar çok yüksekti gördüğün gibi
Önemli değil onca çabalaması, kurtulamadı sonunda
ve solucanlar yedi beynini.
Hey sen! yoldaki
Her söylenene boyun egen, bana yardim edebilir misin?
Hey sen! duvarın yanındaki
Salonda şişeleri kırarken, bana yardim edebilir misin?
Hey sen! Hiçbir zaman umut olmadığını söyleme bana.
Birlikte ayaktayız, yıkılırız bölününce.
Dışarıda kimse var mi?
Little Drop Of Poison
Şehrimi küçük bir damla zehirle seviyorum
kimse bilmiyor, delirmek için sıraya girdiklerini
yapayalnızım, filtrenin altından arkadaşlarımı tüttürüyorum
ama yağmur yağdıktan sonra çok daha iyi hissediyorum
o, sonbaharda terk etti, duvardaki onun resmi
her zaman o bir damla zehre sahipti
sonbaharda terk etti, duvardaki onun resmi
her zaman o bir damla zehre sahipti
dünyayı şeytan mı yarattı, tanrı uyurken?
biri dedi ki; hiçbir zaman bir kemikten dilek dileyemezsin
bir başka yanlış elveda ve yüzlerce denizci…
bu derin mavi gökyüzü benim evim!
o, sonbaharda terk etti, duvardaki onun resmi
her zaman o bir damla zehre sahipti
sonbaharda terk etti, duvardaki onun resmi
her zaman o bir damla zehre sahipti
bir sıçan hep bilir ne zaman gelinciklerle beraber olduğunu
işte her gün azıcık kaybediyorsun
bir milyonun bir milyon olduğu zamanı hatırlarım
her zaman sana ödetmenin yollarını bilirler
her zaman sana ödetmenin yollarını bilirler
Tom Waits
17 Kasım 2011 Perşembe
Terk Etme Beni
Terk etme beni
Unutmak zorundayız,
Her şey unutulabilir
Geçip giden her şey…
Unutmalı:
Geçen yanlış anlaşılmalarla,
Yitip giden zamanı…
Ve zaman geçip gider
Anlamaya çalışmakla.
Geçen o saatleri
Ki zaman zaman
‘’niçinler öldürür’’
Kalplerdeki mutluluğu…
Terk etme beni…
Bense yağmur taneleri sunacağım
Yağmur yağmayan ülkelerden getirilmiş.
Yaracağım toprağı,
Ölümümden sonrasına kadar,
Sarmalamak için bedenini, altın ve ışıklarla.
Sana bir ülke vereceğim: sevginin kral olacağı,
Senin kraliçe olacağın.
Terk etme beni…
Delice sözler yazacağım, sadece senin anlayabileceğin.
Sana, oradaki sevenlerden bahsedeceğim.
İki kez kalplerinin öpüştüğünü gören…
Sana rastlayamadığı için ölen
O kralın öyküsünü anlatacağım.
Terk etme beni…
Biz sıkça görürüz eski bir volkandan ateş fışkırdığını
Çok eski olduğunu sandığımız.
Bazen bunun gibi, yanmış topraklar
En verimli nisandan daha çok ürün verebilir.
Ve akşam gökyüzünde birleşmez mi onlar
Kızıl ve siyah ışıklar vermek için?
Terk etme beni…
Artık ağlamayacağım,
Artık konuşmayacağım,
Bir tek burada saklanıp,
Senin dans edip gülümsemeni,
Şarkı söylemeni ve
Gülmeni görmek için.
Bırak olayım: gölgenin gölgesi
Elinin gölgesi köpeğinin arkasında
Terk etme beni…
Terk etme beni…
Terk etme beni…
.
16 Kasım 2011 Çarşamba
Sunay Akın - Seni Düşünmek
“Ezginin Günlüğü, komşunun çocuğundan ödünç istediğimiz Orta Atlas’ı anımsatır bana… Coğrafya ödevimize yardımcı olan o kitabın sayfalarındaki haritalarda, aradığımız, dağı, dereyi ya da denizi bulmamız için bize rehber olan komşu sevgisidir, dostluktur… Elimizde pusula olmasa da, avucumuzda henüz soğumamış olan insan sıcağıdır yol gösteren, dağları deviren, denizleri aşan…
Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…
Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…
Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…
Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu…
Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”
Sunay Akın - Seni Düşünmek
Size Siz Olmayı Diliyorum

Size, bitmeyen rüyalar ve
birkaçını gerçekleştirme isteğini diliyorum
Size, ne sevmek gerekiyorsa sevmenizi
ve ne unutmak gerekiyorsa unutmanızı diliyorum
Size ,tutkular diliyorum
Size, sessizlikler diliyorum
Size ,kuşların cıvıltılarıyla uyanmanızı
ve çocuk kahkahaları diliyorum
Size, ilgisizliğe ve zorluklara
çağımızın olumsuz erdemlerine dayanmanızı diliyorum
Size, özellikle siz olmanızı diliyorum
Jacques Brel
birkaçını gerçekleştirme isteğini diliyorum
Size, ne sevmek gerekiyorsa sevmenizi
ve ne unutmak gerekiyorsa unutmanızı diliyorum
Size ,tutkular diliyorum
Size, sessizlikler diliyorum
Size ,kuşların cıvıltılarıyla uyanmanızı
ve çocuk kahkahaları diliyorum
Size, ilgisizliğe ve zorluklara
çağımızın olumsuz erdemlerine dayanmanızı diliyorum
Size, özellikle siz olmanızı diliyorum
Jacques Brel

15 Kasım 2011 Salı
Zifiri Karanlık Bir Adam Jacques Brel
‘j. clouzet : sizce nedir şefkatin anlamı..


jacques brel : şefkati seviyorum ben.. şefkati vermeyi de seviyorum almayı da.. ama genelde şefkatten yoksunuz hepimiz.. şefkati alma yürekliliğini gösteremiyoruz çünkü verme yürekliliğini de.. çünkü şefkat annelerimizden ve babalarımızdan gelmeliydi her şeyden önce.. aileyse bir zamanlar olduğu gibi değil artık.. yavaş yavaş yok oluyor şefkat ve en acısı , yeri hiçbir şeyle doldurulamıyor.. özellikle de kadınların eskisi denli müşfik olmadıklarını söylemek gerek.. bir tutkunun dışavurumudur aşk.. şefkatse bambaşka bir şeydir.. tutku yok olabilir günün birinde , şefkat hiç değişmez , hep olduğu gibi kalır.. öyle sanıyorum ki , şarkılarımdaki aşkla şefkati anlatmak istiyorum aslında.. bu hep böyle oldu ama ancak şimdi ayrımsayabiliyorum kimi gerçekleri..

j. clouzet : kadınların erkeklere önemsenebilecek birtakım şeyler getirebileceklerine inanıyor musunuz , dengeyi örneğin..
jacques brel : hayır.. kadınlar bir denge getirmezler erkeklere.. çünkü hep de verdiklerinden daha fazlasını alırlar , almak isterler sizden.. zamanla dengemizi yitirebilmemize de neden olurlar dahası.. sahip olduğumuz her şeyi kendilerine vermeye bizi zorunlu kılarlar da ondan.. bu oyunu oynamayı kabullenirsek , sonuçta bir boşlukta , yoksul ve soysuzlaşmış olarak buluveririz kendimizi.. ve oldukça sağlıklı mahluklar olduklarından , günün birinde bir başkası için terk ediverirler bizi.. aynanın karşısındadırlar.. biraz ruj sürerler dudaklarına.. yeniden başlar her şey.. hayır , kadınlar birtakım şeyler getirebilirler erkeklere , yadsıyamayız bunu.. ama bir denge değildir kuşkusuz getirdikleri..

j. clouzet : yalnızlığın size çok çekici geldiği doğru mu..
jacques brel : evet.. yalnız yaşamak günün birinde mutlaka gerçekleştireceğim bir tasarı.. tamıtamına bir yalnızlık isteği değil bu , kente yakın bir evde yaşayıp , kent merkezine örneğin haftada birkaç kez gidebileceğim bir yaşama düzeni daha çok..
bir münzevi olarak değil , kabuğuna çekilmiş bir kişi olarak yaşamak istiyorum yalnızca.. beni yavaş yavaş rahatsız etmeye başlayan kimi yanlış anlamaları kendimden uzak tutabilmek için böyle davranacağım.. böylelikle yalnız bir insan olmadığıma başkalarına inandırmak için umutsuzca sürdürdüğüm bu oyuna da son vermiş olabileceğim.. aslına bakılırsa sapına kadar bir yalnızım çünkü..’
Sunay Akın - Makiler

DAVET
Dürüst olalım beyler
İlk adım sizden
Sökün savaş gemilerinden
Can simitlerini
SERÇE ve KEDİ
I
Toprağın altından bağlanıyor
Artık telefon telleri
Ve bir telaş
Yüreğini sarıyor serçenin
Gördükçe kedileri
II
Anlar mı serçenin
Neden göç etmediğini
Sobanın kurulmasını
Bekleyen
Kedi
III
Yalnızca rüzgar gelir
Ölü bir serçenin
Cenaze törenine
Ve usulca
Kımıldatır tüylerini
Kediden önce
DİŞİ KUŞ
Kuru bir ot
Gibi yaşıyorum
Gözlerden uzak
Patika bir yolun
Kıyısında
Tek suçum
Sap olmamak
Baltanın
Kanlı oyunlarına
Ama yinede
Umut dolu kalbim
Belki bir dişi kuş
Taşır beni diye
Daldaki yuvasına
ELİŞİ
Savaş haberleriyle dolu
Renkli gazete sayfasını
Katlayıp bir çocuk üst üste
Kesiyor özene bezene
Elindeki makas ile
Ve insanlar oluşuyor kağıttan
Tutuşmuşlar elele
GÖRÜLMÜŞTÜR
Ne yak mektubun ucunu
Ne sevgini sayfalar
Dolusu dile getir
Zarfı kapatırken yalnız
Kuytu dudaklarını
Çokça değdir
SEVMEK
Saçak altına sığınmış
Göçmen kuşun
Kar tanecikleri arasında
Düşen beyaz tüyünü de
Görebilmek
İşte
SEVMEK
BİRARAYA
Eşit olmadığı
Söylenir insanların
Aynı boyda olmayan
Beş parmağı gibi bir elin
Oysa uzanır
Nice yorgun
Emekçinin dudağı
Su dolu
Avucuma
Elimin
Eşit olamayan
Beş parmağımın ucunu
Getirince
Bir araya
ÇOBAN
Oy birliğiyle koyunlar
Keçiyi seçer
Kendilerine başkan
Oysa sürünün başına
Kurdun akrabası
Köpeği koyar
Çoban
DUDAK PAYI
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanında beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)