
2008, çok fazla derinden hissetmediğimiz için öyle olağanüstü kutlamalara ihtiyaç duymadan girdiğimiz yeni bir çağın başlangıcıydı: Dikizleme Kültürü Çağı s. 7
“Terör” ile mücadele adı
altında başlatılan “savaş”ları, küresel ısınmayı yadsınamaz kılan görüntüleri
ve ünlülerin hayatlarına ilişkin en mahrem detayları izlerken; farkına varmasak
da hayata karışma, alışveriş etme, oyun oynama, randevulaşma, flörtleşme ve
bilgiye ulaşma biçimlerimiz sürekli değişiyor. S. 8-9
“Dikizleme” dediğimiz şey tam
da böyle çalışıyor: Daha işin başında, size iyi zaman geçirmeyi vaat ediyor,
söyleyemediklerinizi dışa vurmanızı kolaylaştırıyor, hayal bile edemediğiniz
şeyleri yapmanızı sağlıyor. Kendinizi kaptırıyorsunuz ve üzerinde çok daha
fazla düşünmeden, normal bir ortamda uygunsuz bulacağınız bulacağınız
davranışları benimsiyorsunuz. S. 10
Karşı tarafta kim var, neden
sevdiğimiz insanların fotoğraflarını teşhir ediyoruz, ne diye durup dururken
sağlık problemlerimizi bütün detaylarıyla yazıyoruz, en beğendiğimiz on komedi filmini
alt alta sıralamamızın gerisinde yatan gerekçe ne? S. 10
Eğer dikizlemenin neye
benzediğini ya da ne hissettirdiğini merak ediyorsanız, kitabı bir kenara
bırakıp televizyonu açık! Sakın yapmayın lütfen! Okumaya devam edin,
televizyonu daha sonra da izlersiniz.
Yüzlerce televizyon programı var zaten. Bunlar arasında pek çoğunun
“Dikizleme Kültürü”ne adandığına göreceksiniz. Eğlence programları, yetenek
yarışmaları, yemek programları, sitcomlar,
polisiye programlar,macera programları, izdivaç programları, dekorasyon
programları, pembe diziler, spor programları….. s. 11
Birkaç saatini arkadaşının ve
arkadaşının arkadaşlarının profil fotoğraflarını inceleyerek harcayan herkes
dikizlemenin ne olduğunu gayet iyi bilir. Dikizlemek, herkes hakkında her şeyi
bilme ve öğrenme arzusudur. Bir arzuyu tatmin karşısında, herkesin sizin
hakkınızdaki her şeyi öğrenmesine de izin vermiş olursunuz. S. 15
İtiraf etmekte zorlansak
bile, aslında tanıdığımız kişiler yerine, tanımadıklarımızla paylaşmayı
amaçlıyoruz! Bütün bu hazırlıkları “herkes” için yapıyoruz, bütün o malzemeleri
oraya “herkes” görebilsin diye koyuyoruz. S. 18
Modern insan önüne çıkan her
şeyi yutan bir elektrik süpürgesi gibidir. Bu insanın nasıl biri olacağını
izledikleri belirler. Televizyon zaten bu işlevi görür. Artık okumanıza da
gerek yok. Kitaplar çöpe, televizyon kalsın! İşte bu yüzden insanlar, insandan
çok plastiğe benziyor; tıka basa doydular ve böylece inşa edilmeleri
tamamlandı. Tıka basa doysun diye önüne konulanları iade eden insanın ise cevher
sahibi olduğu düşünülebilir. S. 31 Andy Warhol, 1966
Neden yediden yetmişe
yüzlerce insan çevrimiçi dünyada ilgi çekmeye çalışıyor? Akla gelen ilk cevap,
dikkatleri üzerlerinde toplamaktan hoşlanmaları olsa gerek. Bu kolay cevabın
doğruluğu şüphe götürmez elbette ama biraz daha derine inince fark ediyorsunuz
ki bu insanların istediği süper star falan olmak değil. Sadece, toplumun artık
doyuramadığı birtakım ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışıyorlar. S.37
“Dikizleme Kültürü” “insanlığını yitirmiş insanlık” sorununa bulunmuş çarpık bir çözüm. Kendimizi izlenir kıldığımızda, insanların bizimle ilgili yorum yapmasını sağladığımızda, belki ironik ama birey olduğumuzun bilincine varıyoruz. Dikizlenecek, ne kadar özel ve ne kadar farklı olduğumuzu başkalarına göstermek istiyoruz. Bu aynı zamanda, son derece sıradan ve normal insanlar olduğumuz anlamına geliyor; çünkü herkes gibi bizim de bir başkasına ihtiyacımız var. S. 38
Neticede esas sapıklık, bilgi
diye sunulan bu saçmalıklar değil; insanların bu sapıklıklara ilgi göstermesi.
İnsanlar bu haliyle koyuna benzemiyor mu? Yani bu bilgilerin saçmalığından
ziyade, bu bilgilere karşı gösterdiğimiz iştah bizi koyun yapıyor. “Sistem”
bizi teker teker sayıp hizaya sokuyor ve etiketliyor. S. 39
Striptiz Kültürü adlı kitabın
yazarı olan ve ayrıca İngilizlerin bulvar gazetelerine, realiti şovlara ve
kapalı devre televizyonlara merakını yakından takip eden Glasgowlu Prof. Brian
McNair, bana bir keresinde, gizli kameraların ve “Dikizleme Kültürü”nün
yaygınlaşmasının iyi bir şey olabileceğini söylemişti: “Artık hepimiz daha
eşitiz. Daha da fazlası, artık birbirimizi daha iyi anlıyor, birbirimizi
dışlamıyoruz. Eşcinsel ya da heteroseksüel, orta sınıf ya da zengin; herkes
birbirinin dünyasına aşina.( Biri bizi gözetliyor) isimli televizyon programı,
sıradan kişileri popüler yapıyor.ç Şimdi de (Yıldızları Gözetliyoruz) başladı.
Bu programda da popüler insanlar sıradanlaşıyor. Demek ki toplumda bir
demokratikleşme söz konusu. Bunun sağlıklı bir gidiş olduğunu söyleyebiliriz.
S. 40
Jake Halpern, Şöhret
Bağımlılığı adlı kitabında, gençlerin yüzde 31’inin bir gün meşhur olacağına
inandığını gözler önüne seriyor. Yine aynı kitaba göre, gençlerin yüzde 80’i de
kendilerinin “çok önemli” olduklarını düşünüyor. (Eğitimciler, 1950’lerde
yapılan benzer bir araştırmada, çocukların sadece yüzde 12’sinin –ne facia
ama!- kendilerini “biraz önemli” bulduğunu ortaya çıkarmıştı.)s. 41
John Suler: “ İnsanlar
bilgisayarın başına geçtiklerinde, dünyanın herhangi bir yerinden yazdıklarının
okunabileceğini biliyor; fakat yazmaya başladıktan sonra, yüzyüze ilişkilerde
olduğu gibi doğrudan tepki almıyorsun. Bu da kendini sansürlemeni engelliyor.
Böylece bakış açın değişiyor. S. 42
Sanal dünya insana söz hakkı
veriyor. Düşündükleri ve hissettikleri her şeyi paylaşma şansı tanıyor. Bu da
onu inanılmaz derecede güçlü kılıyor. S. 42
Dikizleme kültürünün bir
parçası haline getiren iki temel sebep var: Birincisi, bir ruhun başka bir ruha
ulaşma ve hayatın anlamını paylaşma çabası. Diğeri ise popüler kültürün bize
enjekte ettiği ilgi çekme ve farkına varılma arzusu. Twenge: “Düşündüğüm, hissettiğim ve yaptığım
her şey, başka insanların düşündükleri, hissettikleri ve yaptıkları kadar
kıymetli.” Diyerek bir bakış açısı geliştiriyor. Hepimiz aynı derecede ilgi
çekiciyiz; hepimizde aynı tavsiyede bulunma, dert paylaşma, kafa dağıtma, eşlik
etme ve eğlence potansiyeli var. Bu yüzden de hepimizin hayatı izlemeye değer.
Başka bir deyişle hepimizin hayatı para eder. S. 42

Yirmi yıldır insanlara
durmadan, ‘Ünlü olabilirsin’ diyoruz. Şu an olup biten her şey, insanlara
verdiğimiz bu umudun doğal bir yansıması. S. 48
Bir Teksaslı, mahkemeye
başvurarak ismini “NoktaComAdam” olarak deştirmiş ve böylece yeni milenyum neye
benzeyeceğini ortaya koymuştu. “NoktaComAdam” 2000 yılında geçirdiği her anı
webcam ile internette yayınladı: Kadınlarla internette flörtleştiği anlar ve
taşrada taşındığı evi dekore edişi de dahil. Üstelik o eve taşınmasının nedeni,
izleyicilerine biraz daha heyecan yaşamaktan başka bir şey değildi. S. 48
Önce yıldızlar vardı, sonra
onların yerini ünlüler aldı; şimdi ise her an, her yerde karşımıza çıkan
“amatör” ünlüler mevcut. Bu tersten gelişim, kitle iletişim araçlarına erişimin
kaybolmasına bağlanabilir. S. 63
Kitle iletişim araçlarının
yarattığı bilgi kirliliği içinde eriyor ve genellikle bilinçsiz bir biçimde
kendimizi metalaştırıyoruz; ama toplum gözlerinin önünde olup biten bu
değişimin farkında ve bu nedenle tedirgin oluyor. S. 69
John Langley: “ Yirmi yıl
önce program çekmek çok zordu; ama artık insanların yüzde 90’ı sözleşmeyi hemen
imzalıyor. Yeni kültür insanlara televizyona çıkma arzusu aşılıyor; hatta konu
suç işlemek dahi olsa bile.” 112
Sam Breton ve Reuben Cohen
adlı akademisyenler, “Realiti şovların yapım tekniğinin, artık işlence
yöntemleriyle büyük benzerlikler taşıdığını”
söylemekte. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5’inci maddesi: Hiç kimseye
işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda
bulunulamaz ve ceza verilemez. Fear Factor, Survivor gibi programlara ne
demeli? Bu şovlarda katılımcıların hapis hayatına, açlığa ve onur kırıcı
koşullara tahammül etmesi beklenmiyor muydu? S. 127
Gerçek hayatta photosoh
yoktur! S.144
İnsanların bir sırrı
olmasının cazibesi kaybolmaya yüz tuttu, sır sahibi insanların modası geçiyor.
Neden sırlarınızı isteyesiniz ki? Üstelik onlar sayesinde para kazanıp ilgi
çekebilecekken, arkadaş edinip gruplara katılabilecekken? S. 145
Biz sırlarımızı açığa
vuracak, çitileyip kurumaya asacak bir mecra istiyoruz. Kitli çamaşırlarımızı
yıkamalı ve herkesin görebileceği bir yere asmalıyız. Dedikodu evrenseldir. S.
145
Neden paylaşım siteleri
ilgimizi çekiyor? Neden bu bize eğlenceli geliyor? Neden kurgusal, sanal
eğlence normalleşti ve ilgi çekmeye başladı? Ama bu bakış açısı yanlış.
İnsanlar artık bu dünyanın bir parçası ve bu dünya gerçek.” S.145
Dikizleme bağımlılık yapar ve
bir kez başladığınızda durmak, neredeyse imkansızdır; çünkü size (ya da
başkalarına) özel anları, “kamuya duyurulur” formuna soktuğunuzu bir noktadan
sonra unutuyorsunuz. S. 149
Ortalama bir insan, Durbar’ın
ve diğerlerinin de söylediği üzere, üç aşağı beş yukarı 150 kişilik bir
“topluluğun” içinde yaşar; yani bizi tam manasıyla tanıyan 150 insan vardır.
162

Modern zamanda aynı anda
birbirinden garklı birçok hayat birden yaşıyoruz. Ofiste başka, okulda başka,
ailemizin yanında ve toplumun kimi diğer bireylerinin yanında başkayızdır. Asıl
amacımız, bizi diğer herkes gibi yapan sıradan hayatımızdan sıyrılmaktan başka
bir şey değildir. S. 165
Herkes şekil değiştirirken
güvenebileceğimiz kim kalmıştır? Dikizlemenin hayatımızın bir parçası haline
gelmesinin sebebi, koloniler halinde yaşarken benliğimizi saran uyum
farkındalığa duyduğumuz özlemden başka nedir ki? 165
Bizim toplumumuz
izleyicilerden değil, röntgencilerden oluşuyor… zaten biz de bir amfi tiyatroda
ya da sahnede değil, tek bakışta her şeyi görebildiğimiz bir makinenin içindeyiz.
Bu makinenin gücü hayatımızın her alanına işledi. Bu mekanizmanın parçası
olduğumuzdan beri biz de bu gücü taşıyoruz.
(Hapishanenin Doğuşu, Michel Faucault) s. 171
Haberlerden sonra yayınlanan
diziler, sokakların psikopatlarla dolu olduğuna ilişkin algımızı güçlendiriyor.
S. 207