22 Şubat 2014 Cumartesi
Anayur Oteli
Yorumlar, nedenler önemsizdi; kesin değildi. Önemli olan insanın edimleriydi. Değişmez tek bir kesinlik vardı insan için: Ölüm.
Sağdı daha, her şey elindeydi. İpi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.
Bir oteli yönetmekle bir kurumu, geniş bir işletmeyi, bir ülkeyi yönetmek aynı şeydi aslında. İnsan kendini, olanaklarını tanımaya, gerçek sorumluluğun ne olduğunu anlamaya başlayınca bocalıyordu, dayanamıyordu. Ülkeleri yönetenler iyi ki bilmiyorlardı bunu; yoksa bir otel yöneticisinin yapabileceğinden çok daha büyük hasarlar yaparlardı yeryüzünde.
7 Mart 2012 Çarşamba
Aylak Adam
‘çabuk kurtulma özgürlüğü insanın elindeyken kişinin dayanamayacağı kötü durum yoktu..’
‘ya insanlar.. onların yaşamasında her şey ayrıntı. önemli olan yemek değil , yenecek yemeğin çeşididir ; giysi değil , giysinin çeşidi ; ayakkabının çeşidi. günlerin adı bile.. belli günlerde belli yaşamları vardır.. pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! hep ayrıntılar! paranın sayısı gibi. güler’in mavi gözlü oluşu gibi..’
‘yaman adamdı bu dilenci. insanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu..’
‘yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu..
‘doğru, hep başkayız. ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. her şey bizim çevremizde dönüyor..’
“……dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. tramvaylardaki tutamaklar gibi. uzanır tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. çocuklarına tutunanlar vardır. herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. gülünçlüğünü fark etmez…….”
‘’……böyle içten yalnız çocuklar gülebilir. bir de deliler……’’
“……biliyorum sizi. küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. büyüklerinden korkarsınız. akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. sizi bekleyenler vardır. rahatsınız. hem ne kolay rahatlıyorsunuz. içinizde boşluklar yok. neden ben de sizin gibi olamıyorum? bir ben miyim böyle düşünen? bir ben miyim yalnız?……”
‘……çevresine bakındı. yoktu. oturma odasını da aradı. orada da yoktu. bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu……’
“……ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz……”
“……kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı……’
‘’……yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. ne kolaydı onlara uymak!…… güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi……’’
“……insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır.doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. ama yapışıp kalıyor ona. onsuz olmuyor……”
“……çabuk kurtulma özgürlüğü insanın elindeyken kişinin dayanamayacağı kötü durum yoktu……”
26 Ocak 2012 Perşembe
Yusuf Atılgan - Ayrılık
7 Temmuz 2011 Perşembe
Aylak Adam - Yusuf Atılgan

Dışarda çiğnenmemiş kar, üstüne bastıkça gıcırdıyordu. Kitapçının köşesinden tenha caddeye dönerken içinde bir boşluk vardı. Saatine baktı: ona geliyordu. ”Nereye gideceğim? Keşke polis kuşkulanıp karakola götürseydi beni. Değişik bir gece olurdu. Belki onu da bulup getirirlerdi. Birlikte çıkardık. Sonra, sıkıntı. O bitti. Haşet’te kitap arayacağım. Niye koşuyorsun? Davete geç mi kaldınız? Her zaman geç kalanlar bulunur. Hindi dolması daha bitmemiştir. Bu gece insanların hindi yemesi gerekir. Bulamayanlar üzülür. Yılbaşı hindisi…ooo! Eğlenmek de zorunludur bu gece. Sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. Evlerde toplantılar vardır. “Neydi o yılbaşı donattığımız masa. Şu Mehmet bey ne şakacı adam. Kırdı geçirdi bizi.. Ama karısı.. Sorma kardeş.” Küçük kumarlarımız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının ‘aman ayol, bu ne kötü şans böyle’ sözüne karşılık kim bilir kaç erkek “üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır” diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?” yanından geçen kadına döndü:
- Merhaba, dedi.
Der demez pişman oldu. Kadın durmuş ona bakıyordu. Sol elini cebinden çıkarıp kulağını kaşıdı. Kadın,
- Sizi tanımıyorum, dedi.
Buna verilecek karşılık belliydi: “Öyleyse tanışalım” deyip kadının koluna girmesi, “Ne soğuk. Sıcak bir yere girip bir şeyler içsek.” demesi gerekiyordu. Kolaylıklardı bunlar. Kadın bunları bekliyordu ondan. Oysa;
- Ben de, dedi.
Yusuf Atılgan, Aylak Adam
Yapı Kredi Yayınları, Roman