
Bir fotograftan yola çıkarak, şiir yazılabilir mi?
Her şey, pedagojik bir alana iyice demir atmıştır. Bu bir piponun
formunu "gösteren" bir tablo ya da bir desendir ve titiz bir öğretmen
tarafından yazılmış metin piponun gerçekten bir pipo olduğunu
"göstermektedir". Öğretmenin işaret parmağı görünmemektedir, ama o da
"bu bir pipodur" demekte olan sesi gibi her yerde egemenliğini
sürdürmektedir. Tablodan görüntüye, görüntüden tabloya, metinden sese kadar,
genel bir işaret parmağı bir gönderimler sistemini göstermekte, saptamakta,
belirlemekte, kabul ettirmekte ve tek bir mekânı yerine oturtmaya
çalışmaktadır. Peki öğretmenin sesini niçin işin içine soktum? Çünkü "bu
bir pipodur" der demez yeniden başlayıp "bu bir pipo değildir, bir
piponun desenidir", "bu bir pipo değil, bu bir pipodur diyen
ileri-sürüştür", "bu bir pipo değildir, diyen ileri-sürüş, bir pipo
değildir", "'bu bir pipo değildir' ileri-sürüşündeki bu, bir pipo
değildir: bu tablo, bu yazılı metin, bir piponun bu deseni, evet bunların hepsi
bir pipo değildir" diye kekelemek zorundadır bu ses. S. 30-31
Batı resminde, on beşinci yüzyıldan
yirminci yüzyıla kadar, iki ilkenin egemen olduğunu sanıyorum. Bunların
birincisi, plastik canlandırma (benzeyişi içerir) ile dilsel gönderim
(benzeyişi dışta bırakır) arasında ayrılık olduğunu ileri süren ilkedir.
Benzeyişle bir şeyi gösteririz, farkla da bir şeyden söz ederiz. Öyle ki, bu
iki sistem ne iç içe geçebilir ne de birbirinin içinde erir. Bunlar arasında
bir boyun eğme ilişkisinin bulunması gerekir. Yani, ya metin görüntünün
egemenliğindedir (bir kitabın, bir yazıtın, bir mektubun, bir kişi adının
canlandırıldığı tablolarda olduğu gibi) ya da görüntü metnin egemenliğindedir
(sözcüklerin sunmak zorunda oldukları mesajı, desenin kısa yoldan gidiyormuş
gibi tamamladığı kitaplarda olduğu gibi). Bu boyun eğişin denge içinde
kalmasına pek az rastlanır. Çünkü kitabın metni, kimi zaman görüntünün
açımlanmasından ve eşzamanlı formlarının sözcüklerle sağlanan çizgisel
mecrasından başka şey değildir, ya da tablo, bütün anlamlarını plastik olarak
gerçekleştirdiği metnin egemenliğinde kalmıştır. Ama egemenliğin taşıdığı
anlam ve kendisini sürdürme, çoğaltma ya da tersine çevirme tarzı önemli
değildir. Asıl önemli olan, sözsel gösterge ile görsel canlandırmanın aynı anda
hiçbir zaman verilmemiş olmasıdır. Formdan söyleme ya da söylemden forma giden
bir düzen, her zaman kademeleştirir onları. S. 32
Magritte'e kulak versek daha iyi:
"Sözcükler ile nesneler arasında yeni bağıntılar yaratılabilir ve dilde ve
nesnelerde bulunan ama günlük yaşamda bilinmeyen bazı temel özellikler
belirtilebilir". Magritte şöyle de diyor: "Kimi zaman, bir nesnenin
adı, bir imgenin yerine geçer. Bir sözcük, gerçekte, bir nesnenin yerini
alabilir. Bir imge, bir önermedeki sözcüğün yerini de alabilir". Çelişki
taşımayan, ama hem görüntülerin ve sözcüklerin çözülmez biçimde iç içe
geçmişliğini, hem de onları taşıyacak bir ortak alanın bulunmayışını belirten
şu sözleri de söylüyor Magritte: "bir tablodaki sözcükler, görüntülerin
yapıldığı aynı maddeden yapılmışlardır. Bir tabloda, görüntüleri ve sözcükleri
farklı bir biçimde görürüz" s. 38
Bu
yerine-koymaların, bu maddesel töz özdeşliklerinin ve dönüşümlerin örneklerine,
Magritte'in resminde bol bol rastlanır. "Personnage Marchant vers
l'Horizon"da ("Ufka Doğru Yü- rüyen Kişi") (1928), sırtından
görülen, elleri ceplerinde, koyu renk şapkalı ve paltolu şu çok ünlü adamcağız
var. Bu adamcağız, renkli beş leke arasına yerleştirilmiş; bunların üçü yerde
ve Üzerlerinde italikle yazılmış fusil (tüfek), fauteuil (koltuk), cheval (at)
sözcükleri var; yukarıda yer alan bir başkasının adı nuage (bulut) ve nihayet,
yerin ve göğün bitimindeki belli belirsiz üçgen biçimindeki lekenin adı da
horizon (ufuk). S. 38-39
Benzer
olmak, sadece düşünceye ait. Düşünce, gördüğü işittiği ya da bildiği haline
gelerek benziyor; dünyanın kendisine sunduğu şey haline geliyor.
Düşünce,
haz ve acı kadar görülemeyen bir şey. Ama resim bir güçlük getiriyor burada,
gören ve görülebilir olarak betimlenen düşünce var. "Nedimeler",
Velazquez'in görülemeyen düşüncesinin görülebilir bir imgesidir. Öyleyse
görülemeyen kimi zaman görülebilir midir? Yeter ki düşünce, sadece görülebilir
figürlerle meydana getirilebilsin.s. 56 (Rene Magritte’in Michel Foucault’ya
yazdığı mektuptan)
Rene Magritte odasında çalışırken... 1964
Michel Foucault, Bu Bir Pipo Değildir, YKY, 12 Baskı, Çev. Selahattin Hilav, İstanbul, 2016