Newton
fiziğinin ki günümüzde “Klasik Fizik” diyoruz, tanımladığı evren ve dünya,
belli kurallara göre işleyen, “deterministik”, yani başı sonu belli olan bir
sistemdi. Açık, kesin bir sistemdi. Kainatı oluşturan cisimcikler belirli fizik
kurallarına göre hareket ederlerdi. Birbirleriyle olan ilişkileri nedensellik
çerçevesindeydi. Nedensellik kurallarını keşfedersek, bizi sistemin nasıl
işlediğini kesin olarak öğrenmekten alıkoyacak hiçbir şey yoktu. Ortada,
belirsiz, bulanık veya saçaklı olan hiçbir şey yoktu.
Klasik
fiziğin dünyası bir ya-ya da dünyasıydı. Bir şey ya doğruydu ya da yanlış. “Hem
doğru hem de yanlış” olması, söz konusu bile olamazdı, çünkü “doğru” tekti. Örneğin,
ışık. Işığın, ya cisimcik bölüklerinden ya da dalga serilerinden oluşması
gerektiği düşünülürdü. Işığın hem dalga serilerinden hem de cisimcik
bölüklerinden oluştuğunu söylemeye kalkan birisi, Kosko’nun demesiyle,
kendisini anında sokakta bulurdu. Ve dolayısıyla, Newton’un düşünceleri,
fiziğin dışındaki diğer tüm bilimleri de etkiledi. Sadece bilimleri değil,
sanatı, edebiyatı, hatta müziği etkiledi. Örneğin, Newton’un münferit
atomlardan oluşan kainat fikri, ekonomide, Adam Smith’in kişisel çıkarlarını
kovalayan bireysel girişimcilerden meydana gelen insanlık görüşünü doğurdu,
kapitalist/liberal anlayışın mesnedi oldu. Smith, Newton’un akıl yürütme
yöntemini izledi: Sistemi mümkün olan en küçük parçacıklarına böl,
parçacıkların davranışlarını gözlemle, bütünün geleceğine dair karar ver,
tahmin yürüt.
İstemediğiniz
kadar başka örnekler de var. Mesela, ideoloji. Newton’un siyah-beyaz dünyasında
insan, ya sağcı olur ya da solcu. Hem sağcı hem de solcu olabildiği iddiası
saçmalıktır; tıpkı, hem demokrat hem de jakoben olabildiği iddiası gibi
saçmalık. Mesela, din. İnsan, ya kafir olur ya da mümin. İki konum arasında bir
konumda olmak, patates dininden olmak kadar saçma sayılır. Mesela, edebiyat. Roman
karakterleri ya iyi ya kötü, ya kahraman ya korkak olur, bir hedefe hizmet eder.
Örneğin müzik. Müzikte notalar do-re gibi şaşmaz aralıklarla kesin olurlar.
(Bach’ın “matematikseldir” diye övünmesi bundandır) Türk müziğinin ara tonları
yok sayılacaktır, çünkü aklın yolu birdir, “doğru” tektir; biraz o, biraz da bu
olmak, yozluktur, şahsiyetsizliktir. En iyi ihtimalle kafa karışıklığıdır,
mistisizmdir. S. 20-22
Alev
Alatlı (2009). Aklın Yolu Bir Değildir!, Ankara: Destek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder