8 Nisan 2012 Pazar

R. M. Rilke - İşçileriz Biz

  


 İşçileriz biz; çırak, kalfa, usta, her çalışan;
Kurarız seni, ulu katedral, beraber.
Ağır başlı bir yolcu gelir bazen.
Geçer pırıltı gibi ruhlarımızdan,
Gösterir bize titreyerek yeni bir hüner.
Sallanan iskeleye tırmanırız,
Sarkar çekiçler ağır, ellerimizden
Ta ki bir saatle öpülür alınlarımız,
Parlak bir saat, her şeyi bilen; anlarız,
Senden gelir, yel eser gibi denizden
Derken nice bin çekiçten bir gürültü ağar,
Öter vuruş üstüne vuruş dağlarda bütün.
Salarız seni, ancak kararınca gün:
Ve belirli çevre çizgilerin doğar.
Tanrı, büyüksün
Sen ne yaparsın, Tanrı, ben ölünce?
Testin olan ben kırılıp dökülünce?



  
 R.M. Rilke
 Yedinci Mühür'ün  temelini oluşturan Rilke şiiridir.


Van Gogh Görememek

“... ama işte, her gün yaşadığımız günlük, gerçek yaşamı tek yönlü bir tren yolculuğu haline getiren de bu bilmeme duygusunun ta kendisi... Hızla ilerliyorsun, ama hiçbir nesneyi yakından ayırdedemiyorsun ve en önemlisi, lokomotifi göremiyorsun...”
Vincent Van Gogh

Yere batsın felsefe!

"Yine mi "sürgün"? Yere batsın felsefe! Felsefe bir Juliet yaratamadıkça, yerinden sökemedikçe bir şehri, prensin yargısını değiştirmedikçe, neye yarar? Yeter fazla söyleme..."


Romeo & Juliet  Shakespeare

Yedinci Mühür

 Bu benim elim. Hareket ettirebiliyorum. Kanım damarlarımda akıyor. Güneş tepemizde parlıyor. Ve ben, Antonius Block… Ölüm’le satranç oynuyorum!
- Tanrının kendini göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum. Karanlıkta ona sesleniyorum ama sanki hiç kimse yok.
+ Belki de kimse yoktur.
- O halde yaşam korkunç bir şey.  Her şeyin bir hiç olduğunu bilen biri ölüm karşısında yaşayamaz.
+ Çoğu insan ne ölümü ne de yaşamın hiçliğini düşünür.
- Ama bir gün hayatın sonlarında karanlıkla yüzleşmeleri gerekecek.
+ O gün…
- Korkumuzdan bir imge yaratır ve sonra o imgeye tanrı adını veririz.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Pantolonlu Bulut - Vladimir Mayakovski


Pelteleşmiş beyninizdekirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi


hayal kuran düşüncenizi
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim
dalga geçeceğim geberesiye küstah ve zehir dilli.


Tek bir ak saç yok ruhumda
yaşlılığın çıtkırıldımlığı yok onda!
Dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum - yakışıklı
yirmi iki yaşında.


Çıtkırıldımlar!
Kemana yatırırsınız aşkı siz.
Kabalar onu trampete yükler.
Fakat tersyüz edebilir misiniz kendinizi benim gibi
Öyle ki dudaklar kalsın ortada salt dudaklar!


Çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı
kibirli patiskadan ve melek soylu memur karısı.


Sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla
bir aşçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını...


İster misiniz
ten kudurtsun beni


- ve gök gibi renk değiştirerek ansızın -
ister misiniz
öylesine yumuşayım sevecen olayım ki öylesine
hani erkek değil de pantolonlu bir bulut desinler bu!


İnanmıyorum çiçekli Nice diye bir yerin var olduğuna!
Benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlar da...


Vladimir Mayakovski


Neye benziyoruz


"Bunalıyoruz çocuk bunalıyoruz. Biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz..."
 Şükrü Erbaş

Düşlerine sığınanlara



İyi bir düşçü asla uyanmaz.
 
Fernando Pessoa

6 Nisan 2012 Cuma

Pi





Filmin Konusu: Max, sosyal hayatı neredeyse hiç olmayan, matematik konusunda dahi bir bilgisayar uzmanıdır. Neredeyse tüm zamanını ev yapımı süper bilgisayarı "Euclid"in başında geçirmektedir. Max'e göre üç temel prensip vardır: 1- Matematik doğanın dilidir. 2- Her şey rakamlarla ifade edilebilir ve anlaşılabilir. 3- Doğada bazı kalıplar vardır. Max'in amacı da bilgisayarı yardımıyla doğadaki bu kalıplara ulaşmaktır.

Çalışmaları sırasında 216 haneli gizemli bir sayı ile karşılaşır. Yahudi bilimadamları Tanrı'nın isminin 216 haneli bir sayıdan meydana geldiğini düşünmektedirler. Tanrı'ya inanmayan Max, akıl hocası Sol'a danışır ve onun da Pi sayısını araştırırken 216 haneli bir sayı ile karşılaştığını öğrenir. Hocası Sol'un aksi yöndeki tüm ısrarlarına rağmen, Max her ne pahasına olursa olsun bu sayının sırrını çözmek istemektedir.

Toplum bir dert değil felakettir - Cioran

Toplum bir dert değil felakettir; içinde yaşayabilmemiz ne enayi bir mucize! Onu kızgınlıkla kayıtsızlık arasında kalarak seyreylediğimizde, yapısını hiç kimsenin yıkamamış olması, iyilik yanlısı ümitsiz ve edepli zihinlerin şimdiye kadar onu kazıyıp temizlememiş olması açıklanamaz bir şeydir.

E. M. Cioran
Gecenin karanlığı toplumun karanlığından daha iyidir. 
Hz. Mevlana

Down By Law


Eğer bakışlar öldürebiliyorsa,
ben şu anda öldüm demektir.


Ben çığlık atıyorum,
sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için
çığlık atıyoruz.

  


Tom Waits

Farklılaşmaya Çalışırken Aynılaşmak


ama herkes ki kendisi olsun
sonra herkes kendisi olsun
bir gün herkes kendisi olsun
edip cansever

‎Güvenme ona; sana sırtını dönse de, çünkü sana bakmaktadır. 
Gözlerini kapatsa da güvenme ona; çünkü sana bakmaktadır. 
Gözlerini kapatsa da güvenme ona; çünkü yine sana bakmaktadır.

Maldoror 2. Şarkı

Görkemli Kaybedenler - Leonard Cohen


Değişiyorum.
Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.


Tek bir heceyi bile atlamadı ve mırıldandığı sözcükleri sevdi çünkü söyledikçe çıkardığı seslerin değiştirğini ve her değişimin bir geridönüş ve her geridönüşün de bir değişim olduğunu gördü.



Değişiyorum.
Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Değişiyorum.

Aynıyım.

Bu bir maskeler dansıydı ve her maske mükemmeldi çünkü her maske gerçek bir yüz ve her yüz gerçek bir maskeydi ve böylece yalnızca bir maske ve tek bir gerçek yüzün olduğu danstan ötede ne maske ne yüz kalıyordu ve bu, tekrar tekrar, kendi kendine değişen isimsiz bir şeydi. Sabah olduğunda, şarkı söyleyenler kabuktan yapılma çalgılarını daha yavaş sallamaya başladılar. Şafak sökerken giysiler toplanmaya başladı. Aşıklar fabrikasında gece vardiyası bitmişti; kolları birbirlerinin beline ve omzuna sarılmış aşıklar, puslu yeşil bir sabaha doğru çıkarken, dizlerinin üzerine çökmüş yaşlı adam imanını ve tedavisinin tamamlandığını ilan ediyordu. Catherine de onların arasında yatmıştı ve kimse fark etmeden, yine onlarla beraber çıktı.


görkemli kaybedenler - leonard cohen

Karşıt çıkarcılık



"hepimiz çalışmayacak duruma gelmek için çalışıyorduk ama biri çalışmayacak olursa kızıyorduk ona."









cesare pavese
yalnız kadınlar arasında

Albert Camus / Yaz


 Yaşamak, o zaman, kendi yıkımımıza koşmak mıdır?

Yumuşacıklığı uzayan kimi geceler, evet, onların bizden sonra da karaya ve denize geleceklerini bilmek ölmeyi kolaylaştırır. Her zaman sürülmüş, her zaman el değmemiş, büyük deniz, geceyle dinim! Bizi yıkar, verimsiz izlerinde doyurur, bizi kurtarır ve ayakta tutar. Her dalgada, bir vaat, hep aynı. Dalga ne söyler? Yerimi kimseler bilmeden, soğuk dağlar arasında, yakınlarımca yadsınmış, gücümün sonuna gelmiş durumda ölmem gerekseydi, deniz son anda, hücremi doldurur, beni kendi kendimin üstünde tutar, kinsiz ölmeme yardım ederdi.

Gece yarısı kıyıda yalnız başımayım. Biraz daha bekleyip gideceğim. Göğün kendisi de kazaya uğramış, tüm yıldızlarıyla birlikte, şu saatte, tüm dünyada, ateşler içinde, limanların karanlık sularını aydınlatan şu şilepler gibi. Uzam ve sessizlik yüreğin üstüne tüm ağırlığıyla çöküyor. Birden bastıran bir aşk, bir büyük yapıt, belirleyici bir edim, dönüştüren bir düşünce, kimi anlarda aynı katlanılmaz sıkıntıyı verir, karşı konulmaz bir çekimle bilikte. Güzelim var olma bunalımı, adını bilmediğimiz bir tehlikenin çok hoş bir yakınlığı,
yaşamak, o zaman, kendi yıkımımıza koşmak mıdır? Yeniden, durup dinlenmeden, yıkımımıza koşalım.

Hep açık denizde, tehlike içinde, krallara yaraşır bir mutluluğun göbeğinde yaşıyormuşum gibi gelmiştir bana.

-1953-

Albert Camus
/ Yaz




Boşa Hayal Kurmak


Yine camın anlaşılmaz gerçekliğine çarpan sineğin hikayesi söz konusu sanki.

Yazmak mutsuzluktur

"Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var: resim yapmak."


İlhan Berk

Frida Kahlo

"Ağrımı boğmak için içtim; ama lanet olası ağrım yüzmeyi öğrendi..."  
Frida Kahlo

Freud

Burada, rüyaların alanında, evindesin.
Freud

5 Nisan 2012 Perşembe

Dostoyevski, "Delikanlı"

"Fotoğrafın sahibine benzediği çok seyrek görülen bir şeydir. Orijinalin kendisine, yani her birimizin kendimize benzediğimiz anlar seyrektir. İnsanın yüzü çok seyrek olarak en önemli olanı, kişinin en karakteristik özelliğini açığa vurur."


Dostoyevski, "Delikanlı"

bakınız

Hepimiz Soytarıyız - Cioran

HEPİMİZ SOYTARIYIZ: sorunlarımızdan sonra da hayatta kalırız.

E. M. Cioran / Burukluk