Bu bilgiyi arayarak elde edemezsin, ne var ki onu bulanlar
yalnızca aramış olanlardır. Bistam’lı Bayazıd.
Toplumumuz önceki çağlardan farklı bir görünüşe sahiptir,
fakat kabuktaki bu değişikliğe rağmen özünde barındırdığı değerler bakımından
içinde yaşadığımız toplum hiç değişmemiştir.
İyice biliyorum ki halkın öğrenim görmesinden sorumlu
olanlar – bu sorumluluğun en yüksek düzeyde, en iyi olanlarından söz ediyorum,
en kötülerinden değil- bizzat kendileri baştan aşağı cahildirler. Öğretiyorlar,
ama hiçbir şey bilmiyorlar. Düşünüyorlar ama akletmiyorlar. Sonu gelmez bir
görüşler ve düşünceler ırmağına sahiptirler; cümleleri bitip tükenmez bir
biçimde birbirine eklenir ve bunlar anlaşılır, iyi düzenlenmiş cümlelerdir. Konuşurlar
ve konuşurlar. Zihin etkinlikleri onlara nasıl yürüyeceklerini, nasıl
oturacaklarını, bir odada nasıl hareket edeceklerini öğretmez. Hayat onlar için
bir muamma ve bir mücadele alanıdır ve ölüm tesadüfü bir sondur. Bunun hiç ama
hiçbir istisnası yoktur. Hepsini tanıdım onların, eğer teki hayatı tatmış
olsaydı, ona katılır, onunla kalır, şöleni paylaşırdım onunla.
Deneyime konu olan olaylar rastgele bir karışlıkta değil,
bir düzen içindedir.
Delilik dediğimiz şeyin toplumun insanı kendi içine hapsederek
yıkması konusunda tertiplediği bir dalavere olduğu inancına varmışsak, belki
hakimlerin hikmetinin de buna benzer özellikte bir olduğunu anlayabilirdik.
Delilik belki parıltılı bir hakikatin karanlık bir
gölgesinden başka bir şey değildi gerçekte – dünya da bizi kurtarmak ve
yaratmak için kurulmuş bir ilahi düzendi.
Biz yetiştirildiğimiz akademi topluluk içinde yoksullardan,
serserilerden ve toplumumuzun dışında kalmış öbür insan öbeklerinden
kuşkulanmayı öğrenmiştik.
İnsanın düşmanı kedinidir. Daha doğrusu bizim normal
bilinçlilik denilen rüya- halinde tecrübe ettiğimiz yanılsama insanın
düşmanıdır. İnsanın kendisi dediğimiz şey işte bu yanılsamadır.
Tasavvuf, Rabbi sevmek ve onun yarattığı her şeye karşı
yumuşak davranmaktır, böceklere bile.
Sen, kendi başına kaldığın zaman yalnız mısın? Hayır.
Binlerce düşünce kafanı yalnız bırakmaz, yüzlerce nefs seninledir- öfken,
gururun, her şeyin…
Yalnız olmak için çok çalışman gerekecek. Sonradan elde
edilir o. Yalnız kalmayı başarabildiğin zaman anlayacaksın ki sen artık
kendisin. Bunu sağlamak için savaşman gerekmez. Yalnız kalmayı başarmak demek,
bilgelik uyarınca söylersek, önce başkalarıyla birlikte olmayı öğrenmek
demektir. Savaşma.
Onunla iyi geçinmek
zorundaydım ve “o” da kendimin dışında bir şey değildi. Kesindi ki “ben” olan
bütün belayı çıkarıyordu. Ben’im silinmesi çok yerinde bir şey diye düşündüm
ama bu alanda ne kadar çaba harcasam, ben’im o kadar silinmezleşiyor gibi
görünüyordu bana! Nefs – onun hakkında okumak, yahut konuşmak başka, onunla
hesaplaşmak yine başkaydı.
Her nesnenin kendi bilinci bardır. Diyelim ki şu bardak…
kendi bilincindedir. Şuraya kadar bilebilir. Oraya gelince dolmuştur. Şimdi bu sürahi kendi bilincindedir. Şuraya…
kadar bilebilir. Fakat bu bardak, bu sürahinin bilebildiğini bilemez. Kendi
biçiminin elverdiğinden daha fazlasını içiremez. Ama bak. Bu… bunu
doldurabilir.