Kitabın ismine bakarak bir ders kitabı şeklinde
yazıldığını veya sıkıcı olabileceğini düşünebilirsiniz. Eğer bu konulara ilgi
duymasaydın sadece ismine bakarak ben de bu kanıya varabilirdim. Bu kitabı
öneriyorum herkese. Emin olun sıkılmadan okuyacaksınız. Her konunun başında
ufak bir tanım olmakla birlikte geri kalan kısımlarda sosyologların nasıl
araştırma yaptıklarını mevcut geçmişte yapılan araştırma örnekleri üzerinden
anlatılıyor. Kitaptaki bir takım araştırma örnekleri ise şunlar: İnsanlar neden
intihar eder, insanlar neden korkar, hastalıklara fiziksel ve psikolojik
sebeplerden başka sosyolojik sebepler de etken olabilir mi, Sokak Köşesi
Cemiyeti, Kentli Köylüler, Sefalet Mahallesinin Toplumsal Düzeni…
Kitapta altını çizip bloğa koyabilecek kısımlar yoktu.
Kitapta anlatılmak istenilen her şey örnekler üzerinden anlatıldığı için eğer
kitaptan alıntı yapmak neredeyse imkansızdı. Kitabı tanıtma amacıyla ve gerçekten
ilginç bulduğum için akıl hastanesinde yapılan bir deneyi eklemeye karar
verdim. Bu deneyi okurken aklıma Şizofreni adlı izlediğim kısa film geldi.
Filmde ilk söz şu: “Ben deli değilim. Benden başka herkes deli olduğu için beni
zannediyorlar.”
Sosyolojik
Düşünme Yöntemi
Sosyologlar akıl
hastanelerinin içinde olduğu kadar dışında da “deli” bulunduğunu
düşünmektedirler. Bir kişinin akıl hastası olarak sınıflandırılmasına ve akıl
hastanesine yatırılmasına götüren etkenler, kuralları çiğneyen kişilerin
özelliklerinden çok, onlara karşı yapılan toplumsal tepkiyle ilişkilidir. Şöyle
bir delil ileri sürmektedirler: Ruh hastalığı gerçekten hastalık ise ve ruh
hastası “normal” insanlardan önemli ölçüde ayrılıyorsa o zaman doktorların
teşhislerinde anlaşmaları ve ruh hastaları ile “normal” insanları birbirinden
ayırmaları gerekir.
Fevkalade sağlıklı bir
grup insan hastane kliniğine gidip iç ağrısı hissettiklerinden ve kanser
olduklarını sandıklarından şikayet etselerdi acaba ne oldurdu? Testler yapıldıktan
sonra doktorlar hastaların kansere yakalanmadığını ve hastalık hastaları
oldukları sonucuma varacaklardır. Bir grup “normal” insanın akıl hastanesine
gidip “sesler işittiklerini” şikayetlerinde bulunsalardı sence ne olurdu? Psikiyatristler
bu insanlarla görüşme yapabilir, bazı psikiyatrik teşhis testleri uygulayabilir
ve “normal” insanların gerçekten normal olduklarını ve tedaviye ihtiyaçları
olmadığı sonucuna varacaklardır.
İşte sosyal psikiyatr
D.L. Rosenhan böyle bir test yaptı. Daha önce psikiyatrik bir sorunu hiç
olmayan 8 kişiden 12 farklı hastaneye gitmelerini ve kendilerini hasta olarak
göstermelerini istedi. Bu 8 kişinin hepsine “boşluk” “yankıyan ses” ve “gümbürtü”
gibi şeyler söyleyen sesler duydukları şikayetlerinde bulunmaları kendilerine
söylenmişti. Bu sahte şikayet ve meslekleri konusunda yalan söylemenin dışında
(bazıları psikologdu), diğer sorulara dürüst cevap verdiler. Hastaneye kabul
edilmeden önce bu 8 kişinin hepsi kendilerinin sahtekar olduklarının hemen
açığa çıkacağından korkuyorlardı. Ancak bunların bir tanesi bile yakalanmadı. Hepsi
hastaneye kabul edildi ve hepsine şizofren oldukları teşhisi konuldu. Yattıktan
sonra, semptomlarının kaybolduğunu söylediler normal davrandılar ve taburcu
olmaya çalıştılar. Hastanede yatma süresi ortalama 19 gündü ve 7 ile 52 gün
arasında değişik süre yattılar. En nihayet “hafifleyen şizofreni” teşhisiyle
serbest bırakıldılar. Akıl hastanesinde kaldıkları süre zarfında bir tek
hastane görevlisi bile bu normal insanların buraya ait olmadığı şüphesine
kapılmadı.
Rosenhan bulgularını
meşhur bir üniversitenin tıp merkezindeki doktorlara sunduğunda, bulguları
hastane personelinin yetersizliğine yordular ve böyle bir şeyin kendi
üniversitenin idare ettiği hastanede asla olmayacağı iddiasında bulundular. Rosenhan
da gelecek üç ay zarfında bir veya daha fazla yalancı hastayı hastanelerine
göndereceğini söyledi. Kendisini hastaneye kabul edilmesini isteyen her
hastanın potansiyel yalancı bir hasta olabileceği konusunda hastane
personelinin hepsine talimat verilmişti. Bu süre zarfında hastaneye yeni kabul
edilen 200’e yakın hasta üzerinde kanaat belirtilmişi, kırk bir hasta, personel
tarafından yalancı hasta olma ihtimali yüksek hasta olarak değerlendirilmiş; 23’ü
en azından bir psikiyatr tarafından şüphelenilmiş; ve 19’unda da en az bir
psikiyatr ve bir personel şüphelenmiştir. İşin gerçeği hiçbir yalancı hasta
gönderilmemişti. Bu neyi ispat eder? Personel akıl hastanesinde gelen her
kişinin deli olduğunu kabul etmekte ve ona böyle davranmaktadır. Bu “ruhi kurgu”
bozulduğunda ve bazı hastaların deli olmadığı konusunda personel uyarılınca, o
zaman hastaların önemli bir azınlığının ciddi bir sorunu olmadığı kabul
edebilmektedirler.
Rosenhan ve diğer bir çok
kişi tarafından yapılan araştırmaların sonuçları akıl be sinir hastalıkları
hastanelerinde yatan bazı hastaların, hastanenin dışındaki bazı insanlardan
daha fazla hasta olmadıkları sonucuna götürmektedir. S. 162-164
Sosyolojik Düşünme
Yöntemi Sosyoloji Bilimine Giriş, Stephan Cole, Vadi Yayınları, Çev. Bekir
Demirkol, Ankara, 1999
Sosyolojiye ilgim olduğundan yazınızı keyifle okudum. Ellerinize sağlık. Ben de çok severek okuduğum bir kitabı önerebilirim blog okuyucularına. Çiğdem Kağıtçıbaşı'nın "İNSAN VE İNSANLAR" kitabı, ki bu kitap Sosyal Psikolojiyi anlatır. Bu kitabı okuyup anlamaya çok ihtiyacımız var.
YanıtlaSilYorum için bildirimi görmediğim için iletinizi yeni fark ettim. Geç yanıtladığım için kusura bakmayın lütfen. Önerdiğiniz kitabı ben de okumadım. İlk fırsatta alıp okuyacağım. Öneriniz için çok teşekkür ederim
Sil