4 Ocak 2017 Çarşamba
Baraka'dan
13 Kasım 2016 Pazar
17 Eylül 2016 Cumartesi
Sakallı Celal'lerin bürokrasiyle imtihanı hiç bitmez
30 Kasım 2015 Pazartesi
Kanser hastası heykeller yapan Köylü Ekrem
Gerçek okul tabiattır diyen, objenin değil süjenin heykelini yapan, ayakların altındaki taşı başa getiren, kanser hastası heykel yapan gerçek bir sanatçı.
Büyük saygı duydum bu abiye. Umarım bir gün tanışma onuruna erişirim.
6 Ağustos 2015 Perşembe
Destansı bir vahşet, tarih boyu...
Yıkıldı evlerimiz,
Yağmalandı mezarlarımız.
Dağların doruğuna çıktık,
Toprağın altına girdik.
Suların altında kaldık,
Gelip buldular bizi.
Bozdular birliğimizi,
Alt üst ettiler bizi.
Yakıp yıktılar,
Yağmaladılar bizi.
Biz ki; analarımızın,
Kadınlarımızın ve ölülerimizin uğruna.
Biz ki; onurumuz ve özgürlüğümüz uğruna.
Toplu ölümleri yeğleyen bu toprağın insanları.
Bir ateş bıraktık.
Hiç sönmeyen ve sönmeyecek olan...
2 Eylül 2014 Salı
Otoriteye neden itaat ediyoruz?
Milgram deneyi ise bildiğim kadarıyla Nazi askerlerinin kendilerinin kendilerini masum görmeleri üzerine yapılmış bir deney ve insan aklının emir ve yasaklara karşı olan zaafını gözler önüne tüp çıplaklığıyla gösteriyor. Denek otoriteye tamamiyle boyun eğip akli yetilerini bir köşeye bırakıp, beynini de merkezi otoriteye bağlıyor diyebiliriz. İbn Arabi insan nefsine emirlerin ağır gelmediğini fakat yasakların ağır geldiğini söyler. Eğer o elma yasaklanmasaydı da yenmemesi emredilseydi Hz. Adem'e belki de çok farklı sonuçlar olabilirdi. Bu deneyde de insanların emre olan itaati değil de yasaklara karşı duyarlılığı denenseydi acaba ne tür bir sonuç verirdi merak ediyorum.
Yazı için sountrack: Pink Floyd - Another Brick In The Wall
15 Haziran 2014 Pazar
16 Ton kömür kaç bin insan eder?
ölüm peşlerine düşmeye korkardı
kılları uzamış hayvanların yanı sıra
ya kuyulara iniyorlar
ya kuyulardan çıkıyorlardı
kazmaları kürekleri lambalarıyla
ya insanlar gibi toprağın üstünde
ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar
bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı
dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu
ikinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu
uyudum uyandım hep aynı seslerdi
anladım insanlar bir vardiyaya giriyorlar
bir vardiya çıkıyorlardı
anladım en kısa ömür insan oğlunundu
sonra kurtlar böcekler ve tarla farelerinindi
Bu güzel Ümit Kıvanç belgeseliyle ilgili daha detaylı bilgiye ve belgesele şuradan ulaşabilirsiniz.
4 Haziran 2014 Çarşamba
Çok dilli fırın
22 Şubat 2014 Cumartesi
Ayna karşısında poz vermek
İstanbulda artık göremeyeceğimiz kış manzarası
15 Mayıs 2013 Çarşamba
Türklere Yönelik Türkçe ve Yabancı Dillerde Ayrımcı Deyiş, Deyim ve Atasözleri
- "Anneciğim, Türkler geliyor." ("Mamma li Turchi"): Türkleri korkunç olarak gösteren ırkçı bir İtalyanca deyiş.
- "Bir ite bir de Türk'e güvenilmez.": ("Keru i Turčinu nikad ne veruj"): Irkçı bir Sırpça deyiş.
- "Bir Türk aptal değilse, o Türk değildir." ("Если турок не придурок – значит он не турок"): Türklere yönelik ırkçı bir Rusça deyiş.
- "Bir Türk gibi bencil" ("Ljubomoran kao Turčin"): Daha çok yaşlı nesil tarafından kullanılan, dolayısıyla unutulmaya yüz tutmuş ırkçı bir Sırpça deyiş.
- "Bir Türk vaftiz edildi!" ("Tgħammed Tork!"): Malta'da, az rastlanır bir olayı betimlemek için kullanılan ayrımcı bir deyiş.
- "En iyi Türk, ölü Türk'tür.": ("Τουρκος καλος μονο νεκρος"): Kıbrıs Cumhuriyeti'nde askeri talim sırasında kullanılan ve 2008 yılında alınan bir kararla yasaklanan ırkçı bir deyiş. Türkiye'de Kürtlere karşı da dillendirilecek bu deyiş, ilk olarak, Amerika Birleşik Devletleri'nde George Armstrong Custer'ın generali Philip Sheridan tarafından 1868'de katlettiği Kızılderililer için söylenmiştir.
- "Eşek Türk!" ("Tork-e khar"): İlk önce Osmanlı Türkleri, daha sonra İranlı Azerileri aşağılamak için kullanılan ırkçı bir Farsça deyiş.
- "Gerçek bir Türk" ("C'est un vrai Turc"): Kaba ve acımasız insanları betimlemek için kullanılan ırkçı bir Fransızca deyiş.
- "Neden ters bakıyorsun, Türk'ün domuz etine baktığı gibi?" ("Ի՞նչ ես թարս նայում, ոնց որ թուրքը խոզի մսին նայի"): Kötü kötü bakan kişiyi betimlemek için kullanılan ırkçı bir Ermenice deyiş.
- "Onu eve alma, o bir Türk." ("لا تدع له في البيت وهو الترك"): Birisini hırsızlıkla itham ederken kullanılan ırkçı bir Arapça deyiş.
- "(Öfkesinden) Türk oldu." ("Εγινε Τούρκος"): Aşırı öfkelenen birini tanımlamak için kullanılan yaygın bir ırkçı Yunanca deyiş.
- "Seni Türk!" ("Măi, turcule"): Cahil birini betimlemek için kullanılan ırkçı bir Rumence deyiş.
- "Türk" ("Turk"): Flemenkçe'de "Türk" kelimesi, kirli, barbar ya da kana susamış anlamında kullanılabilmektedir.
- "Türk" ("Turco"): İspanyolca'da "Türk" kelimesi, birini aşağılamak için kullanılabilmektedir.
- "Türk" ("Tork"): Malta'da "Türk" kelimesi, doğası gereği korkulan ve istenmeyen kişiyi betimlemek için kullanılabilmektedir.
- "Türk" ("турок"): Rusça'da "Türk" kelimesi, cahil birini betimlemek için kullanılabilmektedir.
- "Türk" ("Turci"): Sırpça'da "Türk" kelimesi, kadınlara haksız ve eşit olmayan bir şekilde davranan geleneksel erkek tipini betimlemek için kullanılan ırkçı bir deyiştir. Günlük dildeki kullanım yaygınlığı az olsa da, hakaret etmek için kullanılan bu sözün anlamı taraflar tarafından açıklama gerektirmeden anlaşılabilmektedir. Bu noktada açıkça ırkçı olan durum, onaylanmayan bir davranış şeklinin belli bir ulusal kimlikle eşleştirilmesidir.
- "Türk" ("Turoc"): Ukranyaca'da "Türk" kelimesi, Ruçca'da olduğu gibi, "aptal" kelimesinin eş anlamlısı şeklinde kullanılabilmektedir.
- "Türk'e benzemek" ("eruit zien als een Turk"): Kirli ya da iğrenç anlamında kullanılan ırkçı bir Flemenkçe deyiş.
- "Türk evi" ("թուրքի տուն"): Düzensiz ve kirli bir yeri betimlemek için kullanılan ırkçı bir Ermenice deyim.
- "Türk gibi" ("à la turque"): Bir kişi ya da şeyle pervasız bir şekilde ilgilenme anlamına gelen ırkçı bir Fransızca deyiş.
- "Türk gibi (araba) sürmek" ("rijden als een Turk", "Vozi kao Turčin"): Kötü araba kullanmak anlamına gelen ayrımcı bir Flemenkçe ve Sırpça deyim. Örneğin, ünlü bir Sırp müzik grubunun Batı'da gerçekleşen kötü şeyleri anlattığı "Batı'da Yeni Bir Şey Yok" ("Na Zapadu Ništa Novo") adlı parçasının sözleri arasında şu cümleye rastlanır: "Yorgun bir Türk araba kazasına neden oldu." ("Umımi Turčin izazvao sudar.")
- "Türk gibi güçlü" ("Fort comme un Turc"): Türklere yönelik pozitif ayrımcı bir Fransızca deyiş. Miguel de Cervantes, 1605 yılında yayımlanan Don Kişot adlı eserinde, bu deyimi bir kadını betimlemek için şu şekilde kullanmıştır: "Yaklaşık on beş yaşında dedi Sancho, ama bir mızrak kadar uzun, bir Nisan sabahı kadar taze ve bir Türk gibi güçlü."(2)
- "Türk gibi kara" ("Crn kao Turčin"): Her ne kadar günlük dilde hakaret etmek için kullanılmasa da, bu ırkçı Sırpça deyiş, ten rengi esmer olan insanlara yönelik olarak ve Balkanlar'daki beş yüzyıllık Osmanlı Devleti işgali döneminde sarışın olan Slav ırkının Türkler tarafından "kirletildiği" düşüncesi üzerinden dile getirilmektedir.
- "Türk gibi küfretmek" ("Bestemmia come un Turco"): Irkçı bir İtalyanca deyim.
- "Türk gibi mi görünüyorum?" ("هل أبدو مثل الترك"): Türklere yönelik ırkçı bir Arapça deyiş.
- "Türk gibi pis kokmak" ("Puzza come un Turco"): Irkçı bir İtalyanca deyim.
- "Türk gibi sigara içmek" ("puši kao Turčin / пуши ко Турчин", "Fumare come un Turco", "Fumer comme un Turc", "a fuma ca un turc", “Καπνιζει σαν Τουρκος”): Çok sigara içen birini betimlemek için kullanılan yaygın bir ırkçı Sırpça, İtalyanca, Fransızca, Rumence ve Yunanca deyim.
- "Türk gibi sinirli olmak" ("Sint som en tyrker"): Türklere yönelik ırkçı bir Norveççe deyim.
- "Türk ile dostluk yap, ama sopayı elinden bırakma, her an ısırabilir." ("Թուրքի հետ ընկերություն արա, բայց փայտը ձեռքիցդ բաց մի թող"): Türklerle dostluk kuran Ermenilere yönelik ırkçı Ermenilerin kullandığı, "Türk'ün dostluğu menfaatleri bitene kadardır, daha sonra zarar verir." anlamına gelen ırkçı bir Ermenice deyiş.
- "Türk kafası" ("Tete de Turc"): "Günah keçisi" anlamına gelen pozitif ayrımcı bir Fransızca deyim.
- "Türk mezarlığının yanından geçer gibi geç." ("Prolazi kao pored turskog groblja"): Söz konusu kişi ya da şeyin görmezden gelinmesi, ona kayıtsız kalınması gerektiği anlamına gelen ırkçı bir Sırpça deyiş.
- "Türk müsün?" ("թուրք ե՞ս"): "Aptal mısın?" anlamında kullanılan ırkçı bir Ermenice deyiş.
- "Türk müyüm?" ("Mela jien xi Tork, jew?"): Malta'da, bir gruptan dışlanıldığı zaman kullanılan ayrımcı bir deyiş.
- "Türk, Türk kalıyor." ("Թուրքը թուրք է մնում"): "Türk değişmez, hep barbar kalır." anlamında kullanılan ırkçı bir Ermenice deyiş.
- "türken": Büyük harfle başladığında "Türkler" anlamına gelen bu Almanca fiil, aldatmak anlamına gelmektedir.
- "Türkler geliyor!" ("Die Türken kommen!"): Yakın bir tehlikeye işaret etmek için Avusturya'da kullanılan ayrımcı bir deyiş. Tarihi yüzyılları bulan bu ayrımcı deyişin özgün versiyonu: "Hava çoktan karardı, Türkler geliyor, Türkler geliyor!" ("Es ist schon dunkel. Türken kommen, Türken kommen!")
- "Türkler nereye, küçük Mujo oraya!" ("Kud svi Turci, tu i mali Mujo"): Türklere ve Bosnalılara yönelik bu yaygın ayrımcı Sırpça deyiş, kendi başına düşünemeyen kişinin kalabalığı takip edeceği anlamında kullanılmaktadır. Bu deyişte kalabalık, Türkler üzerinden ifade edilirken aptal kimseyi betimleyen Mujo, Bosnalılarla ilgili şakalarda kullanılan yaygın bir isimdir.
- "Beyaz Türk": Türkiye'nin büyük metropollerinin çeperlerine yığılan yoksul kitleler ve onların sahip oldukları kültürü, sınıfsal ve etno-politik anlamda aşağılayarak kendisini "ulusun asıl temsilcisi", "devletin sahibi", "gerçek Türk" olarak ilan eden seçkinci bir kesimin neo-liberalizmin yükselişe geçtiği 1980'ler sonrası kendilerini tanımlama ve "ötekileri" dışlama, hor görme söylemi. Son yıllarda ortaya çıkan bu sınıfsal ve etno-politik ırkçılık hakkında, Hamit Bozarslan şunları yazar: "Türkiye'de bundan birkaç yıl önce kendilerini "beyaz Türkler" olarak tanımlayan ve "devletin sahibi" olarak gösteren seçkinci bir kesim, kentleri "işgal etmiş olan" kitlelerin "millet değil illet" olduğunu söylemekten çekinmiyordu."(3)
- "Bir Türk, dünyaya bedeldir.": 1930'larda, Türklük tanımlamasında ırka yapılan vurgu keskinleşti. 1931'de kurulan Türk Tarih Kurumu, Türklerin Orta Asya'dan gelen ve Hitit ve Sümerliler de dahil olmak üzere birçok medeniyetin kurucusu olan savaşçı (warrior) ve efendi (master) bir ulus olduğunu savunan Türk Tarih Tezi'ni ortaya attı. Benzer bir şekilde, 1932'de yılında kurulan Türk Dil Kurumu, Türkçe'nin bütün dillerin temelini oluşturduğunu savunan Güneş-Dil Teorisi'ni yayımladı.(4)
- "Etrak-ı bî-idrak": "Anlayıştan yoksun, cahil Türk" anlamına gelen ve Osmanlı Devleti döneminde yönetici seçkinlerin (askeri), reaya içindeki göçebe Türkmenlere yönelik olarak kullandığı ayrımcı bir deyiş. Örneğin, Evliya Çelebi "Seyahatname"de Anadolu Türklerinden "Etrak-ı bî-idrak" şeklinde bahsetmektedir.(5) Dahası, 20. Yüzyıl'a kadar etnik anlamıyla "Türk" kelimesi, Osmanlı siyasal seçkinleri tarafından aşağılayıcı bir şekilde, "kaba köylü" anlamında kullanılmıştır.(6) Nitekim, Osmanlı Devleti'ne "Türkler" olarak seslenenler, Batılı siyasetçi, tarihci ve yazarlardı.(7) Yine, Ziya Gökalp, 1913'de Türk Yurdu Dergisi'nde, "şehrîlerin tarih kitaplarında kavîm isimleri(ni) daima Etrak-ı bî-idrak, Ekrad-ı bed-nihad gibi tahkirli şekillerde" yazdığını belirtmektedir.(8)
- "Etrak-ı napak": "Temiz olmayan, pis Türkler" anlamına gelen bu ırkçı deyiş, Osmanlı Devleti askeri sınıfı tarafından kullanılmıştır. "Etrak-ı napak" deyişi de, Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"de Anadolu'da yaşayan Türkleri betimlemek için kullandığı kavramlardan biridir.(9) (Evliya Çelebi'nin diğer milletleri betimlemek için kullandığı deyişler için bknz: Not: 10)
- "Her Türk Asker Doğar!": Türklerin, asker bir millet olduğu mitini yeniden üreten pozitif ayrımcı bir deyiş.(11)
- "Millet-i mahkure": Osmanlı Devleti'nde kendisini "millet-i hakime" olarak gören askeri sınıf, Türkleri "aşağı/alt millet" anlamına gelen "Millet-i mahkure" terimi ile tanımlıyordu.
- "Türk ata binse bey olur."(12): Tüklerin efendi ve savaşçı bir millet olduğu mitini destekleyen bir atasözü.
- "Türk karır, kılıcı kararmaz.": Türkçe'de "Türk ihtiyarlığında genç gibi kılıç kullanır"(13) anlamına gelen ve "asker millet" mitini yeniden üreten pozitif ayrımcı bir atasözü.
- "Türk'e paşalık vermişler, önce babasını asmış.": Sonradan dönüşerek Romanlara karşı kullanılan bu ayrımcı atasözünün özgün hali, burada görüldüğü şekliyle aslında Türklere yöneliktir. Bu atasözü, 16. ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı toplumunda ortaya çıkan, Osmanlı Devleti'nin Şeyh Celal İsyanı (1519) üzerinden Alevi ve Türkmen kimlikleriyle özdeşleştirdiği Celali İsyanları'nın sonucudur ve ona atıf yapar.(14)
- "Türk-i bed-lika": "Çirkin suratlı Türk" anlamına gelen bu ırkçı deyiş, Osmanlı Devleti askeri sınıfı tarafından kullanılmıştır.
- "Türk-i sütürk": Farsça "büyük", "heybetli" anlamına gelen "sütürg" kelimesi", Osmanlı Devleti askeri sınıfı tarafından "Azgın Türk" anlamında kullanılmıştır.
- "Türk'ün bildiğini tilki bilmez."(15): Türkleri "kurnaz" ve "akıllı" olarak gösteren pozitif ayrımcı bir atasözü.
- "Türkiye Türklerindir!": Kurulduğu 1948 yılından beri Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden biri olan Hürriyet'in değişmeyen ayrımcı sloganı.
- "Türk'ün aklı sonradan gelir."(16): Türkçe'de kullanılan özeleştirel bir deyiş.
- "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur.": Hayali ya da gerçek iç ve dış düşmanların varlığını süreklileştirerek uluslararası alanda yalnızlaşma ve ulusal ölçekte paranoya üreten Türk milliyetçiliğinin kurucu mitlerinden birisi.
2. Miguel de Cervantes, Don Quixote, trans. John Ormsby, The Pennsylvania State University, 2000, Chapter XIII., s. 463.
3. Hamit Bozarslan, Ortadoğu'nun Siyasal Sosyolojisi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2012, s. 110.
4. Ayşegül Altınay, The Myth of the Military Nation, NY: Palgrave Macmillan, 2004, s. 20 - 21.
5. Ülkü Çelik Şavk, Sorularla Evliya Çelebi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Basımevi, 2011, s. 22.
6. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: Alkım Yayınevi, 25. Baskı, 2006, s. 62.
7. Örneğin, 1513'te kaleme aldığı "Prens" adlı eserinde Machiavelli, Osmanlı Devleti'nden şu şekilde bahseder: "Bütün Türk İmparatorluğu, diğer herkesin onun kulu olduğu tek bir Prens tarafından yönetilir." Niccolo Machiavelli, The Prince, New York: Pocket Books, 2004, s. 18.
8.Metin Çınar, Anadoluculuk Hareketinin Gelişimi ve Anadolucular ile Cumhuriyet Halk Partisi Arasındaki İlişkiler (1943 - 1950), Ankara: (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi, 2007, s. 35.
9. Şavk, s. 22.
10. "Kazak-ı ak" ("inatçı Kazak"), "Rus-ı menhus" ("uğursuz Ukranyalılar"), "Portukal-ı dal" ("avare Portekizli"), "Migril-i rezil" ("rezil Megreliler"), "Erdel-i erzel" ("utanmaz Transilvanyalılar"), "Macar-ı füccar" ("zinacı Macarlar"), "Alaman-ı bi-eman" ("hain Almanlar"), "Urban-ı uryan" ("çıplak Araplar") ve "Urban-ı bi-edyan" ("dinsiz Araplar"). Şavk, s. 22.
11. "Asker Millet" miti için bknz: Altınay.
12. Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Karaman Halk Kültürü, Atasözleri ve Deyimler, http://www.karamankulturturizm.gov.tr/
13. TDK - Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü.
14. Kudret Emiroğlu, "Çok hayr ü şer işledik: Eşkıyalığa Giriş", Kebikeç, S. 33, 2012, s. 16.
15. Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü.
16. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2 Deyimler Sözlüğü, İstanbul: İnkilap Kitabevi, m. 2437.
4 Ocak 2013 Cuma
29 Aralık 2012 Cumartesi
Asırlık Bilim Kadını
Programlı hücre ölümünü ve sinir hücrelerindeki etken faktör proteinlerini 1940'lı yıllarda keşfeden ve bu keşiflerinin anlam ve önemi 40 yıl sonra fark edilerek 1986'da Nobel Ödülü ile ödüllendirilen İtalyan bilim kadını, fizyolog Rita-Levi Montalcini bugün 102 yaşında ve İtalya Parlamentosu'nda senatör. Kendisi ile 4 yıl önce yapılan bir söyleşi:
100 yaşınızı nasıl kutlayacaksınız?Ah, bu yaşa kadar yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyorum, ayrıca kutlamalar da hoşuma gitmiyor. Beni ilgilendiren ve hoşuma giden şeyler, her gün yaptığım şeylerdir.
Neler yapıyorsunuz?Afrikalı kızların okuyup ülkelerinin gelişmesinde rol almaları için burs temin etmeye çalışıyorum. Araştırmalarıma ve düşünmeye devam ediyorum.
Emekliye ayırmadınız mı kendinizi?Asla! Emeklilik beyni harap eder. Bunu yapan bir çok kişi dünyayı terk ettiler, bu beyni öldürür, hasta eder.
Beyniniz nasıl çalışıyor?Tam 20 yaşımdaki gibi. Arzu ve yeteneklerimde hiçbir fark görmüyorum. Yarın tıbbi bir kongreye katılacağım.
Ama genetik bir sınırı da yok mu bunun?Hayır. Beynim henüz yaşlanmadı. Kaçınılmaz olarak vücudumda kırışıklıklar var, ama beynimde değil.
Peki nasıl oluyor bu?Nöronlarla ilgili önemli bir esneklikten yararlanıyoruz: Nöronlar ölmüş olsalar bile, kalanlar görevlerini sürdürebilmek için yeniden organize olurlar, ancak yine de onları uyarmak gerekir.
Bunun nasıl olacağını söyler misiniz?Arzu etmeye devam ediniz, beyninizi faal tutunuz, onu çalıştırınız, bu suretle asla bozulmaz.
Ben uzun yaşar mıyım?Yaşadığınız yıllardan daha iyi yaşayacaksınız, işin ilginç tarafı da bu. Bunun sırrı da meraklı, istekli ve de sevgiyle dolu olmaktır.
Yaptığınız şey bilimsel bir araştırma…
Evet ve de coşkulu olmayı sürdürüyorum.
Siz sinir sistemi hücrelerinin nasıl geliştiklerini ve bu hücrelerin nasıl yenilendiklerini keşfettiniz.Evet, 1942'de. Ben sinir gelişim etkenleri keşfimin geçerliliği kabul edilene kadar, hemen hemen elli yıl toplum dışında bırakıldım. Ta ki 1986 yılında Nobel ödülünü alana kadar.
1920'li yıllarda genç bir İtalyan kızı olarak nasıl oldu da bir nöroloji bilimci olmayı başardınız?Çocukluğumdan beri kendimi okumaya verdim. Babam, hep iyi bir evlilik yapmamı, iyi bir eş ve iyi bir anne olmamı istiyordu, ama ben onu dinlemedim; okumak istediğimi söyledim…
Babanız buna çok kızdı mı?Evet, çünkü kendimi mutlu bir çocuk olarak hissetmiyordum. Küçük yaramaz bir ördek, budala ve bir işe yaramaz olduğumu sanıyordum. Benden büyüklerin hepsi de parlaktılar ve ben aşağılık kompleksine kapılıyordum.
Öyle sanıyorum ki bütün bunlar sizin için bir uyarıcı olmuş.Evet, ama Afrika'da cüzzam üzerine araştırmalar yapan Dr. Albert Schweitzer' in çalışmaları da beni çok etkiledi. Ben de acı çekenlere yardım etmeyi seçtim, zira en büyük hayalim buydu.
Bir erkeğin beyni ile bir kanın beyni arasında bir fark var mıdır?Sadece salgısal sisteme bağlı heyecanlarla ilgili beyin fonksiyonları bakımından. Ama öğrenmek ve bilmek yeteneği bakımından hiçbir fark yoktur, yani her ikisi de aynıdır.
Neden bilimle uğraşan çok az sayıda kadın var?Hayır, bu doğru değil! Erkekler tarafından yapıldığı söylenen bilimsel keşiflerin bir çoğunda da kız kardeşlerinin, eşlerinin ve kızlarının katkıları vardır.
Bu gerçek mi?Kadın zekası kabul edilmiyor ve hep arka planda bırakılıyor. Ama bereket versin ki bugün, bilimsel araştırmalar da erkeklerden daha fazla kadın var: Bunlar Hypatia'nın mirasçılarıdır.
4. yüzyıldaki İskenderiyeli bilim kadını...Evet, şimdi eskiden olduğu gibi sokaklarda kadın düşmanı yobazlar tarafından öldürülmüyoruz artık. Dünyada birçok şey değişti.
Hiç kimse sizi katletmeyi denemedi mi? Faşizmin iktidarda olduğu tarihlerde, Mussolini de Hitler’in Yahudi zulmünü taklit etmek istedi, bir süre saklanmak zorunda kalmıştım. Ama araştırmalarımı durdurmadım: Yatak odama bir laboratuvar kurdum… Ve bu sıralarda “apoptosis” yani hücrelerin programlanmış ölümlerini keşfettim.
Yahudilerde bilim adamı ve entelektüel oranının yüksek oluşunu neye bağlıyorsunuz?Sürgünler Yahudileri entelektüel çalışmalara yöneltti: Zira düşünce dışında her şey yasaklanabilir. Bilindiği gibi Yahudiler arasında Nobel ödülü kazanmış birçok kişi vardır.
Nazi çılgınlığını nasıl izah ediyorsunuz?Hitler ve Mussolini hep kalabalıklara karşı konuştular. Bu durumda, beynin entelektüel faaliyetlerine hakim olan heyecan verici bölümü hemen faaliyete geçer. Bunlar da heyecanları, sebepsiz de olsa, tetiklerler.
ABD’deki birçok okulda, halen Evrim Teorisi yerine Yaratılış Teorisi okutuluyor...
İdeoloji heyecandır, sebepsizdir. Sebep, eksikliğin çocuğudur. Omurgasızlarda her şey programlıdır, onlar mükemmeldirler. Biz hayır! Kusurlu yaratıklar olarak biz, iyi ile kötüyü ayırt etmek için sebeplere, değerlere, ahlâka başvururuz ki bu Darwin teorisinin en uç noktasıdır!
Hiç evlenmediğinizi biliyoruz, çocuğunuz oldu mu?Hayır. Ben, nörolojinin cangıl ormanlarına girdim; güzelliğine hayran kaldım ve bütün zamanımı ona vakfettim.
Bir gün, Alzheimer’in, Parkinson’ un, yaşlılığa bağlı bunamanın çaresi bulunacak mı?İyileştirmek mi? Tüm bu hastalıkları durdurmayı, geciktirmeyi ve en aza indirmeyi başaracağız.
Bugün en büyük hayaliniz nedir?Beynimizi tüm kapasiteleri ile tanıyabilmek.
Kendinizi yaramaz bir çocuk olarak hissetmekten ne zaman vazgeçtiniz?Henüz sınırlarımın bilincindeyim.
Hayatınız boyunca yaptığınız en güzel şey?Başkalarına yardım etmek.
Bugün 20 yaşında olsaydınız ne yapardınız?Aynı şeyleri!
28 Aralık 2012 Cuma
Kafana Tak(ma)
Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald, 1933 yılında 11 yaşındaki kızı Scottie'ye yazdığı bir mektubu, önemsemesi ve kafasına takmaması gereken şeylerin listesi ile bitirmiş. Yazarın "F. Scott Fitzgerald: A Life in Letters" isimli kitapta yer verilen mektubunda kızına verdiği öğütler şöyle:
Kafana takman gereken şeyler
- Cesarete kafanı tak
- Temizliğe kafanı tak
- Verimliliğe kafanı tak
- Biniciliğe kafanı tak
Kafana takmaman gereken şeyler
- Çoğunluğun ne düşündüğünü kafana takma
- Oyuncak bebekleri kafana takma
- Geçmişi kafana takma
- Geleceği kafana takma
- Büyümeyi kafana takma
- Başkalarının senin önüne geçmesini kafana takma
- Zaferi kafana takma
- Senin suçun olmadığı sürece başarısızlığı kafana takma
- Sivrisinekleri kafana takma
- Karasinekleri kafana takma
- Genel olarak böcekleri kafana takma
- Anne babanı kafana takma
- Oğlanları kafana takma
- Hayal kırıklıklarını kafana takma
- Zevki kafana takma
- Tatmini kafana takma
Gerçekte neyi amaçlıyorum?
Candan sevgilerle,
Babacık
10 Mayıs 2012 Perşembe
Çocukluğunu cebine sıkıştırıp kaç buralardan
Çıplak olarak ölü bulunduğunda Romy Schneider’ın avucunda sıkışmış bir kağıt parçasından babası Wolf Albach-Retty’nin bir zamanlar kendisine yazıp bir yaş gününde hediye ettiği şu sözler okunuyordu:
27 Nisan 2012 Cuma
Okurların yalnızlık hissinin sebebi
8 Nisan 2012 Pazar
Fil Adam
11 Aralık 2011 Pazar
Bye Bye Tükçe İçin Örnek
Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim.
Sene: 1975
Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.
Sene: 1985
Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim.
Sene: 1995
Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım. Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim. Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim.
Sene: 2006
Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni. Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin. 'Hav ar yu yavrum?'
Sene: 2026
ven ay vaz si hör ; ben çok sürprays yâni öyle işte birden..hayy beybi dedim ona ama ben ay dont nowww yani âbi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'offff beybiiiii offffffff layf iz superrrrrr yaaaa ...'
29 Ekim 2011 Cumartesi
Türk Tarihinde At
At Türk'ün kanadıdır.
Kaşgarlı Mahmud
Çinliler Türklerden bahsederken; Yaşamları atlarına bağlıdır… derler
Çin ve Arap kaynaklarında Türklerin at yetiştiriciliği ile uğraştıkları ve yetiştirdikleri atları komşu ülkelere sattıkları bilgisi geçmektedir.
Ayrıca Çin kaynaklarında 11 cinstürkatından bahsedilir.
Kaşgarlı Mahmud’un, “Divanu Lügati’t Türk” adlı eserinde; “At Türk’ün kanadıdır” der.
Batılı yazarlardan Sidonius’a göre “At, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, ancak
Hun kavmi at sırtında ikamet eder” demiştir.
Avrupalılar Hunları; “At’a yapışık kavim” olarak adlandırmıştır.
Bizans kaynakları Türklerin atlar ile bağlarından şöyle bahseder “Türkler sanki at üstünde doğmuşlardır, yerde yürümesini bilmezler”.
Bu bağı ölüm bile ayıramaz. Orta Asya’daki Türklerin mezarlarında yapılan kazılarda atlarıyla birlikte gömüldüğü tespit edilmiştir.
Türklerde at yetiştiriciliği altı bin yıl öncesine dayanmaktadır. İlk ehlileştirmenin de Türkler tarafından yapıldığı tespit edilmiştir.
Şaman mitolojisinde at ölümün ve sezginin sembolüdür. Gökyüzünde ve yeryüzünde yeri vardır. Tanrının insanlara yardım etmesi için atlara ihtiyaç vardır.
Türklerin şaman ayinlerinde asalarının başında at sembolleri bulunmaktadır. Bu da diğer dünyaya göç edilmesi sırasında ölen kişiye yardım edecek hayvanın at olduğunu gösterir.
Efsaneye göre Türk gökyüzünden yeryüzüne at ile inmiştir.
Tanrı ile iletişim kurmak kanatlı bir at sayesinde oluyordu.
Köroğlu’nun metinlerinde de uçan at efsanesine rastlıyoruz.
Kırat’ımın elinden babam can mı kurtulur?
Elma gözlü Kırat’ım benim
Canım Kırat gözüm Kırat
Sana olsun murat
Her yanında çifte kanat
Uçar gider ha gider, ha gider
Kazaklara göre at rüzgardan yaratılmıştır.
Sudan çıkan at efsanesi de Türklere aittir. Arap devleti idaresindekitürkorduları at yetiştiriciliği yaparlardı. Bağdat civarında yapılan yetiştiriciliğin efsanesi de bu atların göl aygırından türediğine inanılır. Önemli olan nokta ise; meşhur Arap atı neslinin de bu soya dayandığı söylenir.
Köroğlu’nun Elaziz rivayetinde, Köroğlu’nun babası atları seçerken tuzlu göle sürer bir tek Kırat kurtulur. Bu atın da aygırı neslinden geldiğine inanılır.
Dede Korkut destanında da hapse düşen adamın atının kendisini 16 yıl beklediğinden söz edilir.
Manas destanında Kökötöy Han’ın atı Maaniker’den şöyle bahsedilir.
Kanadı altı, ayağı dört
Bulutlu göğün altından
Dönüverir çitin üstünden
Yürür mü uçar mı görünmez,
İnsanlarca bilinmez.
Efsaneleşmiş atlardantürktarihinde bir de Kamertay vardır. Bu at gül suyu içer, badem yer, havada rüzgar gibi gider. Sevdiği adamı istediği yere göz açıp kapayıncaya kadar ulaştırır.
Ayrıca destanlarda geçen efsane atlar ilk önce sahibini bindirmez daha sonra kahramanın gücünü görür ve onunla dost olur. Birçoktürkdestanında bu tip hikayeler geçmektedir.
Türk tarihinde atlar konuşur ve sahibiyle dertleşir ve sahibine öğüt verir.
At kurbanı da çok eski birtürkgeleneğidir. Hükümdar öldükten sonra Tanrı Gölüne diri atların atıldığı ve kurban edildiği bilinir.
Kurban edilecek atların arasında kır ve beyaz seçilmektedir.
Manas’ın doğduğu gün Yakup Han “ak boz kısrak” kurban eder.
Kurban edilecek at, boğularak yada bel kemiği kırılarak öldürülür. Hayvanın canı çıkmak üzereyken, ellerinde tuttukları ekmek atın yanına getirilir. Böylelikle çıkan talih ve mutluluğun ekmeğe karıştığına inanılır.
Kurban edilen hayvanın kemikleri kırılmaz. Ateşte yakılır veya gömülür. Kimi özel ayinlerden sonra kemikler toplanır bir kaba konur ve kayın ağacına asılır.
Türklerde önemli bir yas adeti ölünün bindiği atın kuyruğunu kesmektir.