17 Kasım 2011 Perşembe
Terk Etme Beni
16 Kasım 2011 Çarşamba
Sunay Akın - Seni Düşünmek
“Ezginin Günlüğü, komşunun çocuğundan ödünç istediğimiz Orta Atlas’ı anımsatır bana… Coğrafya ödevimize yardımcı olan o kitabın sayfalarındaki haritalarda, aradığımız, dağı, dereyi ya da denizi bulmamız için bize rehber olan komşu sevgisidir, dostluktur… Elimizde pusula olmasa da, avucumuzda henüz soğumamış olan insan sıcağıdır yol gösteren, dağları deviren, denizleri aşan…
Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…
Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…
Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…
Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu…
Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”
Size Siz Olmayı Diliyorum
birkaçını gerçekleştirme isteğini diliyorum
Size, ne sevmek gerekiyorsa sevmenizi
ve ne unutmak gerekiyorsa unutmanızı diliyorum
Size ,tutkular diliyorum
Size, sessizlikler diliyorum
Size ,kuşların cıvıltılarıyla uyanmanızı
ve çocuk kahkahaları diliyorum
Size, ilgisizliğe ve zorluklara
çağımızın olumsuz erdemlerine dayanmanızı diliyorum
Size, özellikle siz olmanızı diliyorum
Jacques Brel
15 Kasım 2011 Salı
Zifiri Karanlık Bir Adam Jacques Brel
jacques brel : şefkati seviyorum ben.. şefkati vermeyi de seviyorum almayı da.. ama genelde şefkatten yoksunuz hepimiz.. şefkati alma yürekliliğini gösteremiyoruz çünkü verme yürekliliğini de.. çünkü şefkat annelerimizden ve babalarımızdan gelmeliydi her şeyden önce.. aileyse bir zamanlar olduğu gibi değil artık.. yavaş yavaş yok oluyor şefkat ve en acısı , yeri hiçbir şeyle doldurulamıyor.. özellikle de kadınların eskisi denli müşfik olmadıklarını söylemek gerek.. bir tutkunun dışavurumudur aşk.. şefkatse bambaşka bir şeydir.. tutku yok olabilir günün birinde , şefkat hiç değişmez , hep olduğu gibi kalır.. öyle sanıyorum ki , şarkılarımdaki aşkla şefkati anlatmak istiyorum aslında.. bu hep böyle oldu ama ancak şimdi ayrımsayabiliyorum kimi gerçekleri..
j. clouzet : kadınların erkeklere önemsenebilecek birtakım şeyler getirebileceklerine inanıyor musunuz , dengeyi örneğin..
jacques brel : hayır.. kadınlar bir denge getirmezler erkeklere.. çünkü hep de verdiklerinden daha fazlasını alırlar , almak isterler sizden.. zamanla dengemizi yitirebilmemize de neden olurlar dahası.. sahip olduğumuz her şeyi kendilerine vermeye bizi zorunlu kılarlar da ondan.. bu oyunu oynamayı kabullenirsek , sonuçta bir boşlukta , yoksul ve soysuzlaşmış olarak buluveririz kendimizi.. ve oldukça sağlıklı mahluklar olduklarından , günün birinde bir başkası için terk ediverirler bizi.. aynanın karşısındadırlar.. biraz ruj sürerler dudaklarına.. yeniden başlar her şey.. hayır , kadınlar birtakım şeyler getirebilirler erkeklere , yadsıyamayız bunu.. ama bir denge değildir kuşkusuz getirdikleri..
j. clouzet : yalnızlığın size çok çekici geldiği doğru mu..
jacques brel : evet.. yalnız yaşamak günün birinde mutlaka gerçekleştireceğim bir tasarı.. tamıtamına bir yalnızlık isteği değil bu , kente yakın bir evde yaşayıp , kent merkezine örneğin haftada birkaç kez gidebileceğim bir yaşama düzeni daha çok..
bir münzevi olarak değil , kabuğuna çekilmiş bir kişi olarak yaşamak istiyorum yalnızca.. beni yavaş yavaş rahatsız etmeye başlayan kimi yanlış anlamaları kendimden uzak tutabilmek için böyle davranacağım.. böylelikle yalnız bir insan olmadığıma başkalarına inandırmak için umutsuzca sürdürdüğüm bu oyuna da son vermiş olabileceğim.. aslına bakılırsa sapına kadar bir yalnızım çünkü..’
Sunay Akın - Makiler
DAVET
Dürüst olalım beyler
İlk adım sizden
Sökün savaş gemilerinden
Can simitlerini
SERÇE ve KEDİ
I
Toprağın altından bağlanıyor
Artık telefon telleri
Ve bir telaş
Yüreğini sarıyor serçenin
Gördükçe kedileri
II
Anlar mı serçenin
Neden göç etmediğini
Sobanın kurulmasını
Bekleyen
Kedi
III
Yalnızca rüzgar gelir
Ölü bir serçenin
Cenaze törenine
Ve usulca
Kımıldatır tüylerini
Kediden önce
DİŞİ KUŞ
Kuru bir ot
Gibi yaşıyorum
Gözlerden uzak
Patika bir yolun
Kıyısında
Tek suçum
Sap olmamak
Baltanın
Kanlı oyunlarına
Ama yinede
Umut dolu kalbim
Belki bir dişi kuş
Taşır beni diye
Daldaki yuvasına
ELİŞİ
Savaş haberleriyle dolu
Renkli gazete sayfasını
Katlayıp bir çocuk üst üste
Kesiyor özene bezene
Elindeki makas ile
Ve insanlar oluşuyor kağıttan
Tutuşmuşlar elele
GÖRÜLMÜŞTÜR
Ne yak mektubun ucunu
Ne sevgini sayfalar
Dolusu dile getir
Zarfı kapatırken yalnız
Kuytu dudaklarını
Çokça değdir
SEVMEK
Saçak altına sığınmış
Göçmen kuşun
Kar tanecikleri arasında
Düşen beyaz tüyünü de
Görebilmek
İşte
SEVMEK
BİRARAYA
Eşit olmadığı
Söylenir insanların
Aynı boyda olmayan
Beş parmağı gibi bir elin
Oysa uzanır
Nice yorgun
Emekçinin dudağı
Su dolu
Avucuma
Elimin
Eşit olamayan
Beş parmağımın ucunu
Getirince
Bir araya
ÇOBAN
Oy birliğiyle koyunlar
Keçiyi seçer
Kendilerine başkan
Oysa sürünün başına
Kurdun akrabası
Köpeği koyar
Çoban
DUDAK PAYI
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanında beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize
8 Kasım 2011 Salı
Bir Ekol : Şahin Kaygun
Şahin Kaygun, fotoğraf “çekmediğini”, fotoğraf “yaptığını” belirtmiştir. O’na göre fotoğraf; makinanın sunduğu hazır görüntüyü kişisel bir vizyona dönüştürecek olanakların araştırıldığı bir alandır. Sanatın genelinde olan müdahale ya da değiştiricilik, Kaygun’un fotoğraflarında iyice yansımasını bulmuştur. Kendisi de çalışmalarında sınırsız müdahale yöntemleri uygulamış, bu nedenle de 1980’li yılların sonunda yaptığı Polaroid fotoğrafları ve 1990’lı yılların başında sergilediği resim-fotoğraf bileşimi Foto-pentür çalışmaları büyük tartışmalar yaratmıştır.
Açlık
Hiçbir korku açlığa karşı direnemez, hiçbir sabır onu aşındıramaz, açlığın olduğu yerde iğrenme varolamaz, hurafelere, inançlara, ilke diyebileceğimiz şeylere gelince de, bunlar rüzgarın savurduğu saman çöplerinden farksızdırlar. Ağır ağır öldüren açlığın şeytanlığını, bıktırıcı acısını, kara düşüncelerini, karanlık ve suratsız yabanıllığını bilir misiniz? Yokluğa, onursuzluğa, ruhsuzluğa dayanmak, bu uzayan açlığa dayanmaktan daha kolaydır.
Joseph Conrad
5 Kasım 2011 Cumartesi
3 Kasım 2011 Perşembe
Jiddu Krishnamurti
1 Kasım 2011 Salı
Burzum - Bálferð Baldrs
Geceye inen yoğun sis gibi bu müziğin notaları.Uyuşturucu etkisinde, bir düşünce ötesi yok.Karanlıkta koca bir boşluk. İlginç, bünyede ki tüm kötü düşünceler, kötülükler su yüzüne çıkıyor.Kalbin rutubetli yerlerine ışık tutuyor.Soğuk bir orman ve ormanda karanlık,koyu bir nehir. Başına ne geleceğini bilmeden yol alıyorsun siyahlar giyinmiş insanlarla. Ağaçların arası kötülük dolu.. Yada ortaçağ Avrupa’sının içinde kaybolmak gibi. Sokaklar kan kokuyor ve nefret tıpkı bir veba gibi yayılıyor bedene. Hep koyu her yer koyu, yıldız bile yok. En aydınlık hali alacakaranlık... Karmaşık.
‘Di’
30 Ekim 2011 Pazar
Sevgili Kızım - Düş Hekimi
Sevgili kızım;
tek kullanımlık yaşam, sana verilmiş en değerli hediyedir
ve kalitesi, yüreğinle verdiğin kararlar, esirgememiş emek,
uğraşılarına baktığın pencere ile ilgilidir.
** ** **
Aslında tüm bir yaşam
olması istenen gibi değil;
olmasını istediğin gibi olmalıdır.
Bunun bedeli ağır olabilir;
ama hiçbir bedel,
başkasının yaşamını yaşamaktan
daha ağır değildir.
** ** **
Yaşam şikayetlerle, karalayıp silmelerle, haddini bildirmelerle yitirilmeyecek kadar kısa ve değerlidir.
Ancak görmeye cesaret ettiğin düşler gerçekleşir ve hiçbir yaş düş kurmana engel değildir.
Düşlerin, bedenin varamayacağı limanlara götürecek tek yelkenlidir
ve gidilen yol, varılacak noktadan daha önemlidir.
Yaşamın uzunluğu, brüt yıl sayısı ile değil, ürettiklerinin katsayısıyla, ardında bıraktığın sürülmüş topraklarla ifade edilir. Tek iz bırakmadan, tek çivi çakmadan, tek tohum ekmeden gelinip geçilmiş bir yaşam, açılmadan iade edilmiş bir zarf gibidir.
Her insanın işini sevmesi gereklidir;
sevmediği bir işte çalışmak kader değil, ruhi tembelliktir. Azim, aşk ve sağlık, seveceğin işi bulmada ya da kurmada - olmazsa olmaz - sermayedir. Vicdan ve haksızlığa direnç ise, bu hazinenin koruyucu melekleridir. Akan suları durduracak mazeretler söylense de, gerisi hikayedir.
Önce kendine güvenirsen ve bilgiliysen;
hiçbir yaş yepyeni bir başlangıca engel değildir. Tek kullanımlık yaşam, gerekmese bile her yaşta - her şeye yeniden, yeniden, yeniden başlayabilme inancıyla güzeldir.
Önce kendinden verirsen ve emeğini esirgemezsen;
keyif de çıkagelecektir – gönül penceresinden görebilirsen.
** ** **
İş, yaşamın en önemli dilimidir;
her işte bir keyif gizlidir
ve yaşam hak edilmiş keyifle güzeldir.
Sonlu yaşamının, son anına kadar yeniden başlayabilmen,
sonsuz öğrenmenin, öğretmenin, üretmenin keyfini düşler gibi görebilmen
ve görmemeye - göstermemeye yeminli gözlere de gösterebilmen dileğimle…
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com