Seni sevmek dondurucu bir havada
bir çift eldiven giymek kadar kolay.
Sizi hayal kırıklığına
uğratacağımdan eminim, ama ben hep böyleyim.
İhanet… devrimin yanlış
tarafından olmaktan ibarettir.
Kadınlar da ne tuhaftı…
Yaşlanmaları. Kasvet vericiydi, gerçekten kasvet vericiydi.
Müziksiz o kadar … zor ki.
Şahine ya da kıçının yalpasına
ceza yok, canım –insanlığın kaderine de herhangi bir ceza yok…
Sanat’ı fethetmeye yetecek kadar
fazla hayat yok insanın içinde.
Hasta değilim ama ölüyorum.
İhtiyar, her şey zaman kaybından
başka bir şey değildi. Değil mi?
İnsanoğlunun en büyük başarısı
ölebilme ve bunu dikkate almama yeteneği olsa gerek.
Siz bana nehirlerden ve
yağmurlardan bahsedin, ben size uyuşturucu ve ıstırap bağımlısı sıska bedenleri
anlatayım, kadınsız ve işsiz ve ülkesiz verilenden daha iyi bir yaşam hayal
ederek, akortsuz piyanolar çalan eşcinsellerden geçilmeyen barlarda ve bok
suratlı kasa sahipleri ıslık çalar ölü parayla.
Hiçbir şeyin bedeline inanmam
ben. Hayalperestim. Acı çekmeden sahip olmaya inanırım. Gerçekçi değilim.
Omurgam zayıf, sıkılmaktan ve çabalamaktan nefret ederim. Handel’in Samson
unvertürünü dinlemeyi yeğlerim.
Bir kerede ölmeyiz genellikle,
parça parça ölürüz.
Kadınlar da her şeyin bir
parçası gibiydiler; kendilerine bir değer biçiyorlar ve bedelini talep
ediyorlardı, fakat aklıselimden ve sahip olduğum ruhtan yola çıkarak
ederlerinin çok fazlasını istedikleri sonucuna varmıştım.
Bu yaşam sisteminden çaldığım
her gün bir zaferdi benim için.
Taş kafalı deyin bana isterseniz,
kültürsüz deyin, ayyaş, ne isterseniz deyin. Dünya beni biçimlendirdi ve ben
elimden geleni biçimlendirdim.
Bir şair bir saniyeden daha
fazla hayatta kalmak istiyorsa, mesleğiyle, kamışıyla ve egosuyla çok dikkatli
olmak zorundadır.
Ölüleri bulmak kolay –her
yerdeler; zor olan canlıyı bulmak. Kaldırımda yürürken yanınızdan geçen ilk
insana dikkat edin –gözlerinin feri sönmüştür; yürüyüşleri kaba, tuhaf,
çirkindir; saçları bile hastalıklı bir biçimde uzamıştır.
Üniversitenin bir yararı
olmayacaktır çünkü ölümün doğal tarihinin bir parçasıdır.
Sanat’ta yeni arayışlara karşı
değilim, fakat yaratma yeteneğinden yoksun adamlar tarafından keriz yerine
konmaya karşıyım.
Ölülerin canlı bir şey görmeye
tahammülleri yoktur.
Bazı adamlar halkın skandal merakını
kışkırtır, oysa halkın büyük kısmı adamın yazarlığıyla değil, sadece ne
yaptığıyla, nasıl yaptığıyla, göğsünün kıllarıyla, bir fahişe uğruna kulağını
kesmesiyle, geminin kıç tarafından pervaneye atlayıp intihar etmesiyle,
eşcinselliğiyle falan ilgilenir; ne yarattıklarını boş ver,halk kıçlarının
kıllarını görmek ister, seviştikleri yatağı, ilaç dolaplarını, kirli
çamaşırlarını.
Her zaman gidenin yerini dolduracak birileri bulunur. Bir başka adam
gibi adam. Bir başka Van Gogh. Ya daArtaud. Ya da Celine. Ya da Genet hatta.
İçelim eğlenelim!
Bir polis yanıma yaklaştığında
ben kendimi hep suçlu hissederim, çünkü o suçlu olduğumu hissetmek üzere
eğitilmiştir.
Zarar veren insanla zarar
vermeyen insan arasındaki fark çok küçüktür.
‘’Daha iyi bir dünyada yaşayacaksak (kim daha iyi
bir dünya istemeyecek kadar sofistike olabilir ki?) gereksiz acının
ortadan kaldırılması iyi bir başlangıç olurdu. Güldüreyim mi sizi biraz? Polis memurları sarhoşlara nasıl davranmalı
bence, biliyor musunuz? Onları hapse değil de evlerine götürmeli. Sarhoşları
yataklarına yatırıp üstlerini örtmeli, gerekirse onlara bir bardak su vermeli.
Saçma mı? Neden? Biraz anlayış göstermenin nesi saçma? Ben vergimi hizmet almak
için ödüyorum, taciz edilmek için değil.
gerekirse alkollü kişi öfke ve direnç gösteriyorsa, onu kendi evine
kilitlemenin bir yolunu bulsunlar, böylece kendi tuvaletini kullanmaya devam
eder ve canı çekerse new haven’deki teyzesini arayabilir.. kodesten iyidir..
duruşma falan da yok.. böylece yargıçları caddelerdeki delikleri kapatmaya
falan gönderebiliriz.. cezaevlerinin ortadan kalkacağı günleri görebiliyorum..
neredeyse her insanın sırf sağduyuyla yurttaşına zarar ve acı vermeyi onu
katletmeyi bilerek reddedeceği günler yakın.. tabii ki , odun yığının arasında
her zaman bir domuz saklıdır.. fakat cezanın yerini anlayış aldığında domuzlar
eksilecektir.’’
Yaratıcı sanatçı tarih boyunca
bürokratlar ve bizatihi halk tarafından sürekli tacize uğramıştır. –Van Gogh
penceresine taş atan çocuklar tarafından yuhalanmıştır. Penceresi olduğunu
şükretsin. Hemingway bir çiftesi olduğuna şükretsin. Ben şu anda daktilom
olduğuna şükrediyorum.
Lütfen beni sizi anlamaya
zorlamaya itmeyin. Başka işle meşgulüm.
Her insan bir ad ve yoldu, fakat
ne kadar büyük ziyandı kimileri.
Sahip olduğunuz her şey bir
bavula sığmalı; o zaman zihniniz özgür olabilir.
Dünya korku üzerine işler.
Cehennem her yerde fink atar.
Bir dahi türü var ki, çok sıkıcı
olabilir. Hatta, dahilerin çoğu sıkıcıdır, sanatlarına patlamaya hazır oluncaya
dek.
Gerçeğin kendisi ciddi olmaktan
çok gülünçtür.
Sıra sıra dairelerden oluşmuş
bir cezaevinde yaşıyorum. Özel bir tür buradaki insanlar. Her gün halılarını
elektrikli süpürgeyle süpürürler ve bulaşıkları yıkamadan asla yatmazlar.
Kalabalığın içinde bir et
parçası olarak hissediyorum kendimi.
Yalnızlık çekmek birilerine ihtiyaç
duymak demek.
O kadar nefret ediyoruz ki
birbirimizden, bu bir meşguliyet bizim için.
Yapacak başka bir şey
olmadığında memnuniyetsiz davranmaktan daha memnuniyet verici bir şey yoktur ve
genellikle yok yapacak başka bir şey.
Bir şeyleri gizlediğin zaman
onlarda boğulursun.
Herkeste çok fazla gördüğüm bir şey varsa o da burukluk.
Korkunç bir şey herkesin er ya da geç buruklaşması. Kasvet verici, çok kasvet
verici…
Hastaneler, ki Merhamet Evleri olmaları gerekir, ticari
kurumlardı.
Nietzsche değil miydi kendisine Şairler sorulduğunda, ‘’
Şairler mi? Çok fazla yalan söylüyor Şairler,’’ diye yanıt veren.
Hayatta asıl iki önemli şey, unutmamak gerekir ki, acıdan
kaçmak ve geceleri iyi uyumaktır. Öyle değil mi?
İnsanlar çeşitli nefretler barındırırlar, hayatları
umdukları gibi gitmez ve otobanlar bu insanlar için öfkelerini atıp
rahatladıkları yerlerdir.
Kişisel tanrımın üzerine fırlattım kendimi: YALNIZLIK.