Bu kitabın hikayesi çok ilginç. Magritte, Foucault'un "Kelimeler ve Şeyler" adlı kitabını okumuş ve çok etkilenmiş. Bunun üzerine "Bu bir pipo değildir" adlı meşhur resmi yapmış. Foucault da bu resimden çok etkilenerek resimle aynı isimde olan bu kitabı yazmış. Yani karşılıklı olarak düşünce dünyasının bu büyük ismi ile önde gelen ressamlardan biri birbirlerine ilham vermişler. Bu durum bana şuan maalesef şairinin adını bir türlü ansıyamadım şu şiiri bana ansıttı:
Bir fotograftan yola çıkarak, şiir yazılabilir mi?
Bir şiirden yola çıkarak, fotograf yapılabilir mi?
Gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkılarak, roman yazılabilir mi?
Bir romandan yola çıkılarak, sinema filmi yapılabilir mi?
Bir öyküden yola çıkılarak, fotograf yapılabilir mi? ...........
“Hepsi ve daha fazlası yapılabilir”.
Asıl mucize sanatçının yaratıcılığında gizlidir.
Buna dayanarak Magritte'in Bu Bir Pipo Değildir'inin sonuncu
desenini kavrayabiliriz. Piponun desenini ve altyazı işlevini yerine getiren
ileri-sürüşü bir tablonun (bir resim olması bakımından harflerin
görüntülerinden başka şey değildirler ve bir karatahta olması bakımından figür
bir söylemin diyalektik uzantısından başka şey değildir) iyice sınırlanmış
yüzeyine yerleştirerek ve bu tabloyu kalın ve sağlam bir üçayaklı sehpanın
üzerine koyarak Magritte, görüntüye ve dile ortak olan alanı yeniden kurmak (ister
bir sanat yapıtının sürekli varlığıyla, ister bir eşya dersinin hakikatiyle
olsun) için gerekli her şeyi yapmıştır.
Her şey, pedagojik bir alana iyice demir atmıştır. Bu bir piponun
formunu "gösteren" bir tablo ya da bir desendir ve titiz bir öğretmen
tarafından yazılmış metin piponun gerçekten bir pipo olduğunu
"göstermektedir". Öğretmenin işaret parmağı görünmemektedir, ama o da
"bu bir pipodur" demekte olan sesi gibi her yerde egemenliğini
sürdürmektedir. Tablodan görüntüye, görüntüden tabloya, metinden sese kadar,
genel bir işaret parmağı bir gönderimler sistemini göstermekte, saptamakta,
belirlemekte, kabul ettirmekte ve tek bir mekânı yerine oturtmaya
çalışmaktadır. Peki öğretmenin sesini niçin işin içine soktum? Çünkü "bu
bir pipodur" der demez yeniden başlayıp "bu bir pipo değildir, bir
piponun desenidir", "bu bir pipo değil, bu bir pipodur diyen
ileri-sürüştür", "bu bir pipo değildir, diyen ileri-sürüş, bir pipo
değildir", "'bu bir pipo değildir' ileri-sürüşündeki bu, bir pipo
değildir: bu tablo, bu yazılı metin, bir piponun bu deseni, evet bunların hepsi
bir pipo değildir" diye kekelemek zorundadır bu ses. S. 30-31
Batı resminde, on beşinci yüzyıldan
yirminci yüzyıla kadar, iki ilkenin egemen olduğunu sanıyorum. Bunların
birincisi, plastik canlandırma (benzeyişi içerir) ile dilsel gönderim
(benzeyişi dışta bırakır) arasında ayrılık olduğunu ileri süren ilkedir.
Benzeyişle bir şeyi gösteririz, farkla da bir şeyden söz ederiz. Öyle ki, bu
iki sistem ne iç içe geçebilir ne de birbirinin içinde erir. Bunlar arasında
bir boyun eğme ilişkisinin bulunması gerekir. Yani, ya metin görüntünün
egemenliğindedir (bir kitabın, bir yazıtın, bir mektubun, bir kişi adının
canlandırıldığı tablolarda olduğu gibi) ya da görüntü metnin egemenliğindedir
(sözcüklerin sunmak zorunda oldukları mesajı, desenin kısa yoldan gidiyormuş
gibi tamamladığı kitaplarda olduğu gibi). Bu boyun eğişin denge içinde
kalmasına pek az rastlanır. Çünkü kitabın metni, kimi zaman görüntünün
açımlanmasından ve eşzamanlı formlarının sözcüklerle sağlanan çizgisel
mecrasından başka şey değildir, ya da tablo, bütün anlamlarını plastik olarak
gerçekleştirdiği metnin egemenliğinde kalmıştır. Ama egemenliğin taşıdığı
anlam ve kendisini sürdürme, çoğaltma ya da tersine çevirme tarzı önemli
değildir. Asıl önemli olan, sözsel gösterge ile görsel canlandırmanın aynı anda
hiçbir zaman verilmemiş olmasıdır. Formdan söyleme ya da söylemden forma giden
bir düzen, her zaman kademeleştirir onları. S. 32
Magritte'e kulak versek daha iyi:
"Sözcükler ile nesneler arasında yeni bağıntılar yaratılabilir ve dilde ve
nesnelerde bulunan ama günlük yaşamda bilinmeyen bazı temel özellikler
belirtilebilir". Magritte şöyle de diyor: "Kimi zaman, bir nesnenin
adı, bir imgenin yerine geçer. Bir sözcük, gerçekte, bir nesnenin yerini
alabilir. Bir imge, bir önermedeki sözcüğün yerini de alabilir". Çelişki
taşımayan, ama hem görüntülerin ve sözcüklerin çözülmez biçimde iç içe
geçmişliğini, hem de onları taşıyacak bir ortak alanın bulunmayışını belirten
şu sözleri de söylüyor Magritte: "bir tablodaki sözcükler, görüntülerin
yapıldığı aynı maddeden yapılmışlardır. Bir tabloda, görüntüleri ve sözcükleri
farklı bir biçimde görürüz" s. 38
Bu
yerine-koymaların, bu maddesel töz özdeşliklerinin ve dönüşümlerin örneklerine,
Magritte'in resminde bol bol rastlanır. "Personnage Marchant vers
l'Horizon"da ("Ufka Doğru Yü- rüyen Kişi") (1928), sırtından
görülen, elleri ceplerinde, koyu renk şapkalı ve paltolu şu çok ünlü adamcağız
var. Bu adamcağız, renkli beş leke arasına yerleştirilmiş; bunların üçü yerde
ve Üzerlerinde italikle yazılmış fusil (tüfek), fauteuil (koltuk), cheval (at)
sözcükleri var; yukarıda yer alan bir başkasının adı nuage (bulut) ve nihayet,
yerin ve göğün bitimindeki belli belirsiz üçgen biçimindeki lekenin adı da
horizon (ufuk). S. 38-39
Önce
piponun kendisi şöyle diyebilir: "Burada gördüğünüz şey, benim
oluşturduğum ya da beni oluşturan bu çizgiler; evet bütün bunlar, hiç kuşkusuz
sizin sandığınız gibi bir pipo değildir, ama öteki pipoyla, gerçek olduğunu ya
da olmadığını, doğ ru ya da yanlış olduğunu hiç bilmediğim ve bakınız, benim
yalın ve yapayalnız bir andırış olduğum tablonun tam üstündeki öteki pipoyla
düşey bir andırış bağıntısı içinde bulunan bir desendir". Yukarıdaki pipo
da aynı cümle içinde şöyle cevap verebilir: "Gözlerinizin önünde her
mekandan ve her sabit kaideden sıyrılmış olarak yüzüp duran şey, ne bir tuval
ne de bir sayfa üzerine yerleşmiş olmayan bu sis, nasıl olur da gerçek bir pipo
olabilir; aldanmayın sakın; ben andıranım, pipoya benzeyen bir şey değilim, ama
hiçbir şeye gönderim yapmadan şu okuyabildiğiniz metin gibi bir metni ve orada
aşağıda bulunan desen gibi bir deseni bir baştan öteki başa geçen ve ilişki
içine sokan bir bulutumsu andırışım". Ama farklı sesler tarafından bu şekilde
iki kez yinelenmiş olan bu cümle, bu sefer kendisinden söz etmek için söz alır:
"Beni oluşturan ve onları okumaya çalıştığınız an, pipoyu adlandırmalarını
kendilerinden beklediğiniz harfler; evet, adlandırdıkları şeyden o kadar uzak
olan bu harfler, nasıl olur da bir pipo olduklarını söylemeye kalkışabilirler?
Bu sadece kendine benzeyen bir yazıdır ve sözünü ettiği şeyin yerine hiçbir
zaman geçemez". S. 46
Benzer
olmak, sadece düşünceye ait. Düşünce, gördüğü işittiği ya da bildiği haline
gelerek benziyor; dünyanın kendisine sunduğu şey haline geliyor.
Düşünce,
haz ve acı kadar görülemeyen bir şey. Ama resim bir güçlük getiriyor burada,
gören ve görülebilir olarak betimlenen düşünce var. "Nedimeler",
Velazquez'in görülemeyen düşüncesinin görülebilir bir imgesidir. Öyleyse
görülemeyen kimi zaman görülebilir midir? Yeter ki düşünce, sadece görülebilir
figürlerle meydana getirilebilsin.s. 56 (Rene Magritte’in Michel Foucault’ya
yazdığı mektuptan)
Rene Magritte odasında çalışırken... 1964
Michel Foucault, Bu Bir Pipo Değildir, YKY, 12 Baskı, Çev. Selahattin Hilav, İstanbul, 2016