25 Aralık 2011 Pazar
Yeniliş / Edip Cansever
Ki öyle kaldım
Acımı köpürtmedim
İçime sağdım
Gözyaşlarımı göstermedim
Ki sildim
Özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
Başaramadım
İçimde kara kara bulutlar sallandı
Ki sallandılar
Dışarı yağamadım
Ve yenildim ve sustum.
24 Aralık 2011 Cumartesi
Fotoğraf Sanatçısı Miroslav Tichy
Fotoğraflarını 70-80’li yıllarda çeken, hedefine ulaştıktan sonra eline fotoğraf makinesi almayan, bu sene yaşamını yitiren Çek fotoğrafçıyı tanımayı bence fazlasıyla hak ediyoruz. 2000’li yıllarda komşusu ve arkadaşı sanatçı Psikiatr Roman Buxbaum tarafından keşfedilen Tichy’nin, oldukça zor bir yaşamı olduğu anlaşılıyor.
1950 yılında Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünü bitirene kadar her şey yolunda gitmiş. 1968’de komünist rejimin Prag’ı işgal etmesiyle de her şey tersine dönmüş. Özgürlükler sınırlanmış. Oysa Tichy tam bir non–komformist. Askerlik dönemi hakkında hiç konuşmayan Tichy rejime ters düşüp sekiz yıl tecrit edilmiş. Önce akıl hastanesine, sonra hapse tıkılmış. Bu arada atölyesi yıkılmış. Daha sonra aklının bir kısmı ile birlikte, resmi bir kenara bırakıp fotoğrafa yatay geçiş yapmış. Fotoğraf makinelerini kendi üretiyor. Ayakkabı kutuları, bira kapakları, don lastikleri, makaralar, tuvalet kağıdının karton ruloları, pleksiglas ve gözlük camları kullanarak yaptığı fotoğraf makineleri halen New York ICP’de (International Center of Photography) 100 kadar fotoğrafıyla birlikte sergileniyor.
Fotoğraf çekmekteki amacını, “Aylak aylak gezeceğime denklanşöre basarak gezmek daha keyifliydi” diye açıklıyor.
Fotoğraflarının hemen hemen tamamı kadın görsellerinden oluşuyor. Komşuları, işçi kadınlar, sokakta yürüyen kadınlar, havuzda güneşlenen kadınlar… Kadınlarla ilişkisi olmamasını ise komünist rejime bağlıyor. “Başım sürekli polisle dertteydi” diyor.
Fotoğraflarındaki kadın sırtları, kalçaları, dizleri, bacakları, ayakları görüntüleri tam bir röntgenci kişilik sergiliyor. Fotoğrafla kirli, grenli, buruşuk, bazıları lekeli. Her şey ruh haliyle paralellik gösteriyor.
Bu, ruh sağlığı açısından sınırdaki yaşlı adam kendine bir kural koyuyor. Günde üç bobin film bitirme ve beş sene fotoğraf çekme kurallarını tam olarak uyguluyor. Filmlerinin banyolarını su kovalarının içinde yapıyor. Bazen filmleri günlerce su içinde kalıyor. Çöp evinin her tarafı ezik büzük fotoğraflarla dolu. Bazı fotoğraflarını ısınmak için yakmış. Elinde fotoğraf makinesi ile dolaşırken görenler, o makine ile fotoğraf çektiğine inanamıyor ve deliliğine veriyorlar.Net çıkmamış bazı fotoğrafları. Hatları belirginleştirmek için kurşun kalemle çizmiş. Beğendiği bazı fotoğraflara ise kartondan süslemeli çerçeveler yapmış.
Sanki hayatının bir dönemi fotoğrafla yatıp fotoğrafla kalkmış.
Objektiflerini kendisinin üretmesi de oldukça ilginç: Plexsiglası bıçakla yuvarlak bir şekilde kesiyor. İyice incelip şeffaf hale gelene kadar zımpara kağıdı ile ovalıyor. Daha sonra da diş macununa sigara külü karıştırıp objektifini parlatıyor.
Hayatla ve fotoğrafla ilgili felsefesini de gayet güzel oluşturmuş. Gerçeği değil onun dünyadaki gölgesini görebildiğimizden dem vuruyor. Her şeyin dünyanın ritmi ile uyumlu olduğuna ve bir kader olduğuna inananlardan. Haksız da sayılmaz 80 yaşında ünlü olup dünyanın önemli sanat merkezlerinde sergilenmeyi hak etmek bir yazgı olsa gerek.
Buxbaum tarafından ilk kez 2004 yılında Sevilla’daki Bienal’de dünyaya açılan eserleri (eser demeli mi, bilemiyorum) daha sonra Paris’te Pompidou Modern Sanatlar Merkezi, ardından da Zurich’te Kunsthaus’ta sergileniyor.
Asaf Halet Çelebi - Adını Unuttum
adı olmayan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî adem
zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
bir iğne deliğinden
çarşılar kuruluyor
sarayları oyuncak
insanları karınca şehirler
zamanları gördün mü
bir iğne deliğinden
adımı unuttum
adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak
Asaf Halet Çelebi
(1907-1958)
Asaf Halet Çelebi - Gözlerim Kimi Gördüler
Ahmet Arif - Unutamam
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı-berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...
Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı.
Gözlerin hani?
"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
İçmek,
Gözlerinde içmek ayışığını
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?
Cânımın gizlisinde bir cân idin ki
Kan değil, sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi...
Duymak,
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak,
Gözlerinde susmak,
Ustura gibi...
Gözlerin hani?
Ahmet Arif