
Yaratırken de beni yanında tutaydı;
Derdim: "Ya benim adımı sil defterinden,
Ya da benim dilediğimce yarat dünyayı."
Ömer Hayyam
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
Müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
İzzeti nefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım
İstemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
Görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
Dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler...
Pablo Neruda
Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun? Karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma…
Üzgünüm, ben imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil.
Hükmetmek ya da işgal etmek istemiyorum. herkese yardım etmek istiyorum. yahudi, katolik, siyah, beyaz… hepimiz birbirimize yardım etmek istiyoruz. Diğerlerinin mutluluğu hepimizi mutlu ediyor. Hiç kimseden nefret etmiyoruz, hiç kimseyi aşağılamıyoruz. Bu dünyada herkese yer var. Bu dünyada herkesi doyuracak kadar zenginlik var.
Hayat hür ve güzel olmalı.
Biz doğru yoldan çıktık. iktidar hırsı insan ruhunu zehirledi. Nefret duvarları ördü. Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahkum etti. Hızı keşfettik ama yerimizde sayıyoruz. Makineleşme bolluk yerine yokluk getirdi. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çünkü düşünüp az hissediyoruz. Makineden çok insanlığa ihtiyacımız var. Beceriden çok iyiliğe ihtiyacımız var. Aksi takdirde şiddet galip gelecek ve hayat yok olacak.Uçak ve radyo bizi birbirimize yaklaştırdı. Bu icatların temelinde iyilik, kardeşlik ve beraberlik var. Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor.
Umutsuz kadın erkek ve çocuklar. masum insanlara işkence yapan, onları hapse atanlar. Bir sistemin kurbanı olanlar beni duyanlara sesleniyorum.
Umutsuzluğa kapılmayın. Mutsuzluğumuzun sebebi hırslı kişilerin insanlığın ilerlemesinden korkmasıdır. Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner.
İnsanlar ölür, hürriyet ölmez.
Askerler!
zorbalara itaat etmeyin. Onlar sizi eziyor. Düşüncelerinizi, hislerinizi ve hareketlerinizi planlıyor. Sizi koyun yerine koyuyorlar. İnsanlıktan çıkmış, beyni ve kalbi makineleşmiş kişilere teslim olmayın. Siz ne makine ne koyunsunuz. Sizler insanlarsınız. Kalbinizde insanlara aşk besliyorsunuz. Sizde nefret yok, sevilmeyen insan kin besler.
Askerler!
Esirlik için değil, hürriyet için savaşın. Değerli luke’ün dediği gibi: “Cennetin kapıları insana açıktır.” bir kişiye, birbir gruba değil, herkese açıktır. Güç sizin, siz halkın elindedir. Makine ve mutluluk yaratma gücü. bu güçle yaşamı hür ve güzel yapın. Harika bir maceraya dönüştürün.
Demokrasinin verdiği bu gücü kullanmalıyız.birlikte harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara garanti veren bir dünya. Yobazlar bunları vaat ederek iktidarı aldılar. yalan söylediler, zaten asla sözlerini tutmazlar. Diktatörler kendi hırsları için halkı köleleştirir.
Biz bu vaatleri yerine getirmek için savaşalım. dünyayı kurtaralım, milli engelleri yok edelim. hırs, kin ve yobazlığı yürürlükten kaldıralım. Aklın idare ettiği bir dünya için savaşalım. bilim ve ilerleme herkese mutluluk getirir. Askerler demokrasi uğruna birlik olalım.
Hanna!
Beni duyuyor musun?
Neredeysen gözlerini aç. Bulutlar dağıldı, güneş açıyor.
Karanlıktan ışığa çıkıyoruz. yeni bir dünya kuruluyor: Dost bir dünya. insanların nefret ve hırslarından kurtulduğu bir dünya.
Yukarıya bak, insan ruhunun kanatları var. Uçmayı öğrendi. gökkuşağına doğru uçuyor. Umuda, yarınlara doğru uçuyor. Parlak yarınlar herkesin olacak.
Senin benim ve hepimizin.
Yukarı bak Hanna.
Büyük Diktatör-1940
(Charlie Chaplin)
Kavga Nedeni Olarak Kedi: Kediseverler gözünüzde hep melankolik, sakin ve kırılgan insanlar olarak canlanıyorsa eleştirmen Nurullah Ataç’ın da sıkı bir kedisever olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olacaktır sizin için. Ataç gibi hırçın, açık sözlü bir yazar bile Günce’sinde “kedi sevmeyen insanla anlaşamam ben” diyecek kadar kedi düşkünü. Ataç, kedilere getirilen beylik eleştirileri yanıtlar. Kedilerin nankör olmadıklarını, sahiplerine yaranmaya, kendilerini beğendirmeye çalışmadıkları için vakur olduklarını iddia eder. Ataç’a göre insanlar hep kendi büyüklüklerini kanıtlamak derdindedirler. Bu yüzden de sadece kedilerden değil, tüm varlıklardan kendilerine minnet duymalarını beklerler. Kedi ise nankör değil gururludur, minnet duymaz çünkü boyun eğmez!
Zeki, Fedakâr Kedi: Çocukluk masallarımızın en sevimlilerindendir Çizmeli Kedi. Babasının kendisine miras olarak tuhaf bir kediyi bıraktığını öğrenen küçük oğul elbette bu kedinin yaşamını değiştireceğini bilemezdi. Çizmeli Kedi atılgan, zeki, üstelik de “nankör kedi” tamlamasına zıtlık oluşturacak denli fedakâr bir hizmetkârdır. Kedilere yönelik tüm olumsuz sıfatların reddedilişi olarak belirir Çizmeli Kedi.
Nankör, Bencil Kedi: Kedi denince ilk akla gelen çağrışım melankoli ise ikincisi de nankörlüktür. Memduh Şevket Esendal “kedinin nankörlüğü”nü, bildik kedi ve sahibi ilişkisinden farklı bir biçimde anlatıyor “Soysuz Kedi” adlı öyküsünde. Anne kedi, kendi keyfince evin içinde dolanan, yavrularını emzirmeye bile yeltenmeyecek denli bencil bir kedidir. Bir gece sahibi, yavrularını emzirmek zorunda kalsın diye anneyi ve yavrularını bir dolaba kilitler. Ama sabah dolabın kapağını açtığında içeride tek bir kedi görür, o da annedir. Esendal’ın anne kedisi nankörlük ve bencillik sınırını vahşiliğin eşliğinde aşar. Herhalde hiçbir nankör kedi öyküsü de yavrularını yiyen bir anneninkinden daha etkileyici değildir.
Toplumsal Sınıf Göstergesi Olarak Kedi: Türk edebiyatının en eğlenceli yazarlarından Hüseyin Rahmi Gürpınar tam da kendisinden beklenecek bir şekilde kullanıyor kedi imgesini “Ada Vapuru” öyküsünde. Adadaki farklı kültürlerin temsilcileri karşı karşıya gelir bu öyküde: Madam’ın buldog köpeği, hanımların kedileri Mestan ve Ceylan’a saldırır. Böylece saatler süren vapur yolculuğu tam da Gürpınar’lık eğlenceli bir curcunayla geçer.
Uyumsuzun Notlarındaki Kediler: Güncelerini “Bir Uyumsuzun Notları” başlığıyla yayınlayan Tomris Uyar da bir kedisever. Sık sık kedilerinden bahsettiği “Yüzleşmeler”inde kedilerin insanlar tarafından nankör olarak değerlendirilmesine şaşmadığını çünkü kedileri tavlamanın zor olduğunu, örneğin basit bir ciğer parçasıyla başarılamayacağını söyler. Kedi kolay bir hayvan değildir. Sahibi olan insanı tavlamak belki de daha kolaydır. Çünkü insan kimi zaman kediye göre daha çocuksu olabilir.
Adı Katmerli Kedi: İyi bir kedi adında hangi harf mutlaka olmalı diye sorsak siz ne yanıt verirsiniz bilemeyiz ama Hulki Aktunç’a göre “S” harfi, iyi bir kedi adının olmazsa olmazıymış. Kedisi Sisip de kendisi gibi ukala, keyfine düşkün, alaycıdır. En azından “Uzanmış Bir Adamın Beş Düşüncesi”nde Sisip’i böyle tanımlar Aktunç. Sisip adı hem Yunan mitolojisindeki Sisiphos Söylencesi’ni çağrıştırır Aktunç’a hem de katmerli bir adı olduğundan onun için çok özeldir.
Kediler Kitabı: Gökhan Akçura, kedilerle ilgili kapsamlı derleme kitabı “Kedi Kitabı”nı hazırlarken sadece öykülerden yola çıkmamış. Deneme, anı ve makaleleri de toplamış. Elbette başka yazarların bir derlemesini yapmış olması, kendisinin kedilerle sadece editoryal anlamda ilgilendiğini göstermiyor. Akçura da kendi kedisi Pati ile bir otoparkta karşılaşmış ve bir de bakmış ki eve birkaç ay kalsın diye getirdiği Pati dokuz yıldır yanındaymış. Gökhan Akçura’nın bu kitabını fırsatını bulduğunuzda kaçırmayın deriz.
* Bana vız gelir. Kıçını öpecek değilim. Ya işi bırakırım ya da açlıktan ölürüm; başka yolu yok.
* Bütün bu postacıların yaptığı, mektuplarını kutulara atmak ve düzmekti. Bu tam bana göre bir işti, ah evet evet evet.
* Gözlerinde hiç parıltı yoktu.
* Her gece içmeye devam ediyorduk.
***
- “Ya köpek?”
- “Köpek de senin olsun” dedim,
- “Seni özleyecek.”
- “Ne güzel, birisi beni özleyecek.”
* Ya bütün dünyayı istiyordum ya da hiçbirşeyi.
* Yemek sinirlere ve ruha iyi gelir. Cesaret mideden gelir, gerisi boştur.
* İş, bir hava saldırısı anında düzüşmeye çalışmaya benziyordu.
* Hapiste güvence altındaydı insan. 3 metrekare. Ne ödenecek kira, ne kamu hizmetlerinden yararlanma, ne gelir vergisi, ne çocuk yardımı. Ne taşıt plaka ücreti. Ne trafik cezaları. Ne içkili araba kullanma suçu. Ne at yarışlarında kaybetme. Ücretsiz sağlık hizmetleri. Kafanın uyuştuklarıyla yaptığın yoldaşlık. Kilise. Tokmakçılık. Bedava gömülme.
* Herkesin sürdürdüğü türden bir yaşam: bizi öldürüyor.
charles-bukowski
* Hiçbiri bana göre değil.
* Eee, bütün dahiler ayyaştır.
* Cenaze törenlerinde bir iş vardı. Olaylara daha iyi bakmanı sağlıyorlardı. Hergün bir cenaze töreni olsaydı, köşeyi çoktan dönmüştüm.
* Saçımı taradım. Keşke şu suratımı da tarayabilsem, diye düşündüm.
* Sabahleyin, sabahtı ve ben hala yaşıyorum.
# Birlikte çalıştıkları bateristlerden Chad Channing’in (Bleach’te davuldaydı) 100 kereden fazla taşındığı iddia ediliyor.
# Kurt’ün kolundaki “K” dövmesi, sanatçının favori plak şirketi K Records’u simgeliyor. K Records, Cobain’i derinden etkileyen Seattle’lı grup Beat Happening’in önadamı Calvin Johnson’a ait bağımsız bir kuruluş. Kurt, Shonnen Knife, The Vaselines (sıkı bi grup), Jad Fair ve hayranlık duyduğu daha birçok alternatif ismi K Records bünyesindeyken keşfetti.
# Sanatçının küçük bir çocuk olarak portresi: “Annem her gün saçlarımı tarar, şık ve temiz giysiler giydirirdi bana. Ve Beyaz Çöplüklerde takılmama izin vermezdi. Fakat ne yapalım ki, biz de Beyaz Çöplükten başka bir şey değildik. (Beyaz Çöplük, konum olarak A.B.D.’nin ortasında bulunan, orta sınıf Amerikalıların yaşadığı yerlere genel olarak verilen ad. Beyaz Çöplükte çok fazla çocuk yetişir; yazın karavanlarla yolculuk eder, Mc Donalds müdavimi olurlar.) Biraz snoptum, hatta bayağı. Kimseyle arkadaşlık etmezdim, çünkü budalalıklarına tahammül edemiyordum. Zaten onlarda benden pek hoşlanmıyorlardı. Fakat aynı zamanda kızlarla aram iyiydi, böylelikle isteğimde gruplarına kabul ediliyordum.”
# Delikanlılık yıllarında Kurt’un en büyük eğlencesi kamyonların üzerine sprey boyayla “Queer” (argoda homoseksüel) yazmaktı. Graffiti yapmak ayrıca Kurt’un ilk tutuklanma nedeniydi. Yıllar önce Aberdeen’de Krist Novoselic ve Buzz Osbourne ile bir bankanın duvarına “Homosexsual Sex Rules” yazan Kurt yakalandı ve 180$ kefaletle ve bir ay süreli gözetim şartıyla serbest bırakıldı.
# Kurt’un annesi Wendy O’Connor (Taylor) göre çocukken Kurt, yemek masasında “Boda” adlı hayali bir oyun arkadaşının oturduğunu düşünürmüş.
# Liseyi bitirdiğinde Kurt birçok sanat okulundan burs kazandıysa da, formların üstüne asit döküp geri yollayarak bütün teklifleri reddetti.
# Kurt’un annesi bir barda garson olarak çalışıyordu ve evleri olmadığı zamanlarda parkta yatıyorlardı.
# Kurt ve Courtney’in Los Angeles’taki evleri bir Budist Türbesi gibi döşenmiş, oyuncak bebekler ve dev bir plak koleksiyonuyla doldurulmuş bir çok küçük odadan ibaret. Cobain’lerin plak arşivi 60′ların pop’undan 90′ların seçmelerine kadar çok geniş bir yelpazeden oluşuyor.
# İlk albümleri “Bleach” yayınlanmadan önce Krist boyacı, Kurt ise bir dişçinin ofisinde odacı olarak çalışıyordu. Ve doktorun morfinlerini çalıyordu.
# Nirvana’nın Geffen Records ile anlaşmasının 750 bin $ civarında olduğu söylense de,gerçek rakam 250 bin$. Üstelik iki plak için. Nirvana’nın olağanüstü başarısı ve popülaritesi(!) sayesinde Kurt’un karısının grubu Hole bu rakamın iki katı bir meblaya imza atmış bulunuyor. Bu da işin ironik yanı.
# Kurt ile Courtney Hollywood’un Club Lingerie konser salonunda aynı sahneyi paylaştılar: Rock Against The Rape (Tecavüze Karşı Rock). First Strike Rape Prevention adlı kuruluşun düzenlediği konserde Kurt ile Courtney’den önce Concrete Blonde’un Johnette Napolitano’su akustik repertuarıyla, Exena Cervenka şiirleriyle ve 7-Year Bitch bir saatlik punk saldırısıyla, tecavüze öfkelerini kustular. Sahneye önce tek başına çıkan Courtney, distorsiyonlu elektrik gitarıyla iki yeni parçası (artık çook eskidi) ‘Doll Parts’ ve ‘Miss World’ü seslendirdi. Daha sonra “My husband, Yoko!”diyerek sahneye davet ettiği eşiyle ‘Pennyroyal Tea’nin şiddetli bir akustik versiyonunu çalan grunge prensi ve prensesi geceyi ‘Where did you sleep last night?’ı yorumlayarak kapattı.