16 Ocak 2011 Pazar

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.


BEN SENİ SEVDİM Mİ 
 
Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne 
Tuttum, ta içime oturttum seni 
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm 
İçtim yudum yudum güzelliğini 
 
Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette 
Bendeydi özlemlerin en korkuncu 
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan, 
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu 
 
Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu 
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim 
Biri vardı ağlayan gecelerce 
Biri vardı sana tutkun; o bendim 
 
Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük 
En solmayan güller açtı içimde 
Ömrümü değerli kılan bir şeydin 
Sen benim bozbulanık gençliğimde 
 
Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya 
Bir çizgiye vardım seninle beraber 
Ve bir gün orada yitirdim seni 
Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni? 

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN


14 Ocak 2011 Cuma

KİM GÖLGESİNDEN KAÇABİLİR Kİ?




Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar, tekrar hatırlatmalarıdır.

Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.

Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.

Hep ama hep hatırlarız.

Ne biçim kaybetmektir bu?

Kim gölgesinden kaçabilir ki?

Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.

Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu...

Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.

Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.

Her şeyi didikleyip duran mazisinin gölgesinden,

anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan gözleri ufuk yorgunu kadınlar.

Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer,

hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun.

Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya baslar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar,

bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor.

Zaman, aşk...... her şey!

Ayrılıkları ayrıntılar acıtır.

MURATHAN MUNGAN

13 Ocak 2011 Perşembe

Biraz Thomas Bernhard

Bunca aptallığın olduğu yerde

Korku sapıklıktır çocuğum.

Gençler inanırlar

Gelecekleri olduğuna

Ama kimsenin yoktur geleceği…



Ağaç yok

Perhiz Çarşambası


Ağaç yok
Seni anlayacak.
Orman yok,
Nehir yok.

Buz değil, kar değil
Don yok.
Kış yok hey!
Ben yok.

Fırtına yok
Doğu değil, batı değil
Dorukta mezar yok,
Ağlamak yok, acı yok-
Ağaç yok...

Thomas Bernhard


12 Ocak 2011 Çarşamba

Küçük Prens





KÜÇÜK PRENS.. – ANTOINE DE SAINT-EXUPERY (1943)

‘Bir yıldızda yaşayan bir çiçeği seviyorsanız, geceleyin yıldızlara bakmak hoştur. Ve geceleri gökyüzüne bakarsın. Her şeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana.. Belki böylesi daha iyi. Yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. Böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin..’


VI

Ah , Küçük Prens , böylece senin o hüzünlü yaşamını yavaş yavaş anladım. Uzun süre seni eğlendiren tek şey günbatımlarının hoşluğu olmuş. Bu yeni ayrıntıyı, dördüncü gün , sabahleyin bana şöyle söylediğinde öğrendim :

- Günbatımlarını çok seviyorum. Haydi bir günbatımı seyretmeye gidelim..

- Ama beklemek gerek..

- Neyi ?

- Güneşin batışını..

Önce çok şaşırmış gibi göründün , sonra kendine güldün. Ve bana dedin ki :

- Kendimi hep gezegenimde sanıyorum!

Elbette , Amerika’da vakit öğlenken herkes bilir güneş Fransa’da batıyordur. Günbatımını seyretmek için bir iki dakika içinde Fransa’ya gidebilmek yeterli. Ne yazık ki Fransa çok uzakta. Ama senin o küçücük gezegeninde altındaki sandalyeni biraz öteye götürmen yeterli olur. Böylece ne zaman canın istese günbatımını seyredebilirsin..

- Bir gün güneşin kırk üç kez battığını gördüm ! demiştin bana..

Biraz sonra da eklemiştin :

- Biliyor musun.. İnsan çok üzgün olunca günbatımlarından hoşlanır..

- Demek kırk üç kez gün batımını gördüğün gün son derece üzgündün öyle mi ?

Ama küçük prens yanıt vermedi..


(Fotoğraf:Erdal Kınacı)

VIII

..

İşte , Küçük Prens sevgisinde iyi niyetliydi , ama çiçekten çabucak kuşkulanmıştı. Önemsiz sözcükleri ciddiye almış ve çok mutsuz olmuştu.

‘Onu dinlememeliydim, dedi bana bir gün itirafta bulunarak , çiçekleri hiçbir zaman dinlememek gerekir.. Onları seyretmeli, koklamalı. Benim çiçeğim gezegenimi güzel kokularla dolduruyordu, ama bundan sevinç duymayı bilemedim. Beni çok sinirlendiren kaplan pençeleri ile ilgili o söze gelince , bu da aslında bende acıma duygusu uyandırmalıydı..’

Şöyle eklemişti :

- O zaman hiçbir şey anlayamamışım ! Onu sözlerine göre değil , eylemlerine bakarak değerlendirmeliydim.. Beni güzel kokulara boğuyor , bana ışık saçıyordu.. Hiçbir zaman onu bırakıp kaçmamalıydım ! O küçük hilelerinin ardındaki sevgisini görmeliydim.. Çiçekler öyle değişik ki ! Ama ben o sıralar onu sevmeyi bilemeyecek kadar küçüktüm..’

XII

Küçük Prensin gittiği bir sonraki gezegende bir ayyaş oturuyordu. Bu ziyaret çok kısa sürdü , ama Küçük Prens’in içine de büyük bir hüzün çökmesine yol açtı..

- Ne yapıyorsun sen orada ? dedi ayyaşa.. onu biri sürü boş , bir sür de dolu şişenin karşısında sessizce oturur durumda bulmuştu..

- İçiyorum , dedi üzüntülü bir halde ayyaş..

- Neden içiyorsun ?

- Unutmak için..

- Neyi unutmak için ? diye sordu acımaya başladığı ayyaşa Küçük Prens.

- Utancımı unutmak için , dedi ayyaş , başını eğerek..

- Neyin utancını ? diye sordu Küçük Prens ; yardım etmek istiyordu..

- İçmenin utancını , dedi sonunda ayyaş ve tam bir sessizlik içine gömüldü..

Şaşırıp kalan Küçük Prens çekip gitti..

‘Büyükler hiç kuşku yok çok tuhaf oluyor..’ dedi içinden , yolculuğu boyunca..

(Türkçesi : YAŞAR AVUNÇ , MAVİBULUT YAYINLARI , 2007-Ağustos)

11 Ocak 2011 Salı

Ara Güler Röportajı







fotograf net : Son zamanlarda fotoğraf çekiyor musunuz? Eski İstanbul ne yazık ki yok artık . . .
Size, İstanbul'da cazip gelen konular nedir ?


Ara Güler : Yok öyle cazip gelmek, iş yapıyorum iş.


fotograf net : Çalışıyorsunuz hala öyle mi? Bir ömür verdiniz fotoğrafa hala bunun karşılığını alamadınız mı?

Ara Güler : Bırak palavra lafı. Ben zengin piçiyim. Ben zengin değilim babam zengindi. Ecza deposu sahibiydi, ecza deposu gibi birşeydi. Fotoğraf dünyası bitmez yani, sanat bitmez, insanlar biter. Mesela kapak resmi için Türkiye'nin bütün kapitalistlerini topladım hepsinin fotoğraflarını çektim. Ben Time'ın muhabiriyim, hiç sonu gelir mi bu işin?


fotograf net
: İnsanlar artık sizin iş için fotoğraf çekmediğinizi düşünüyorlar . . .

Ara Güler : Kim düşünüyor, Has***tirsin pezevenkler.

fotograf net : Digital makine kullanıyor musunuz?

Ara Güler : Var bana hediye ettiler daha tutmadım bile.

fotograf net : Bu digital dünyası nasıl sizce? Fotoğrafı nasıl etkiledi? Herhangi bir zararı oldu mu?

Ara Güler : Hayır faydası oldu. Eskiden bir yerden bir yere fotoğraf göndermek ne kadar zordu şimdi ne kadar kolay oldu.

fotograf net : Günümüzde, karanlık odanın durumu, değeri nedir?

Ara Güler : Eskiden cama çekilirdi, dagerotife çekilirdi, bilmem neye çekilirdi.. Şimdide elektronik çekiliyor. Yani esasında fotoğraf değişmiyor ki tekniği değişiyor sen teknikci misin sana ne! Sen kompozisyonunu kur gözünü ver gözünü, bir eğitimdir fotoğraf. çek, istersen ıstırap çek, ne b*k çekersen çek. Yani çektiğinde kompozisyon var mı, birşey anlatıyor musun? Bakan adam bir b*k anlıyor mu? Eğer varsa merhaba fotoğrafçısın.. Yok digitalmiş yok devre bilmem neymiş... Bunlar tekniğin neticesidir, değişecektir tabiki . . .
Alacaksın o tekniğe adapte olacaksın . . .

fotograf net : Sizin için hangisi öncelikli ?Anı yakalamak mı yoksa altın kurallar mı?

Ara Güler : Adamına göre değişir. Birisi öyle bakar, birisi böyle bakar... Kimisi kompozisyon kurar, kimisi ressam gibi düşünür kendini, aslında b*ktan birşeydir fotoğraf.

fotograf net : Biraz ironik bir durum oldu ama . . .

Ara Güler : Eee öyledir aslında.. Ekmek mi mühim fotograf mı?

fotograf net : Ekmek tabiki ama siz yani bir ömür boşa mı geçti diyor sunuz?

Ara Güler : Yok ben hayatımıdan memnunum

fotograf net
: Okuduğumuz dökümanlardan algıladığımız kadarıyla, İstanbul ve Beyoğlu sizin için çok önemli, doğru mudur?

Ara Güler : Doğrudur tabiki, önemli olmaz mı? . . .

fotograf net : Hiç başka bir yerde yaşamayı düşündünüz mü?

Ara Güler : Ben yurtdışını sevmem ki. Ben İstanbul'luyum Türkiye'liyim. Beni Amerikan'ın Cumhurbaşbanı yapsanız olmam, Türkiye'ninde olmam . . . Anladın mı? Bana vız gelir böyle şeyler . . .

fotograf net : Eski İstanbul'u özlüyor musunuz,?

Ara Güler : Eski İstanbul'u ben bile bilmem. Eski İstanbul biz doğmadan evvel varmış . . .

fotograf net : Sonuçta sizin fotoğraflarınızdaki İstanbul yok artık. İnsanlar, kafeler mekanlar hep birbirine benzer şeyler oldu.

Ara Güler : Mekanlar değişecek tabiki İstanbul Avrupa gibidir. . .
Ama daha önemlisi, kafalarda değişiklik yapmak lazım . . . Ama kafalarda hiç bir b*ka yaramaz ne yazık ki...

fotograf net : Rober Haddeciyan, bir kitabın ön sözünde sizin için şöyle yazmış. "Edebiyat alanındaki çalışmalarınıza devam etmediğinizden dolayı, edebiyatımız için büyük kayıptır "

Ara Güler : O bilmiyor ama, yazıyorum, devam ediyorum . . . Ama aslında adam akıllı bir şey yazamıyorum.Çok angarya var üzerimde . . . Önsöz yaz, bilmem ne yaz.

fotograf net : Masanızın üzerinde Nazım Hikmetin kitabını görüyorum severmisiniz?

Ara Güler : Sevmezmiyim yaa Nazım Hikmetin herşeyini çok severim.

fotograf net : Hocam fotoğraf eğitimi hakkında ne düşünüyor sunuz?

Ara Güler : İnsanın içinde bir b*k yoksa, eğitimlerin üstüne altın döksen bir b*k etmez.

fotograf net : Şiir, edebiyat, Felsefe, yaşamdaki duruş . . . Bunların Fotoğrafa etkisi, katkısı nedir?

Ara Güler : İnsanın bir görüşü olmalı.. Bir kültür meselesidir, öyle olunca iyidir . . . Tabiki çok önemlidir . . .

fotograf net : Nuh'un gemisi izini dünyada ilk siz gördünüz ve fotoğrafladınız, konu hakkında ki düşünceniz?

Ara Güler : Şimdi bu öyle bir b*k ki.. Pazartesi günü İz de(İz TV'de) bir program yayınlanacak. Onu izleyin Orada bir sürü şey anlattım ama . . .

fotograf net : Hocam ölümsüz olduğunuzu biliyorsunuz değil mi? Yüzyıllar boyunca, eserleriniz yaşayacak bu nasıl bir duygu?

Ara Güler : Yok canım sende . . . Adolf Hitler, fatih Sultan Mehmet öldükten sonra . . .

fotograf net
: En çok sevdiğiniz fotoğrafçı? Gençlerden beğendiğiniz fotoğrafçı var mı ?

Ara Güler : Var yahu deli misin? Bomba gibi herifler var . . . Yani şimdi aklıma gelmiyor ama . . .

fotograf net : Fotoğrafın Türkiye'de geleceği nasıl?

Ara Güler
: Pek müthişte bir şey değil yani . . .

fotograf net : Türkiye'de kadın fotoğrafçılar nasıl? Yada başka bir deyişle kadınlar fotoğrafta nasıllar?

Ara Güler : Siz bilmezsiniz Yıldız Moran vardı . . . Özdemir Asaf'ın eşiydi . . . Eleni vardı mesela foto muhabiriydi . . .


fotograf net : Türkiye'de belgesel fotoğrafçılığı ve gelişimini nasıl görüyorsunuz?

Ara Güler
: Ben zaten belgesel fotoğrafçıyım. Ben sana birşey söyleyeyim mi, belgesel olsun yada olmasın herşey lazımdır yani. Eğer insanlık tarihi yazılıyorsa herşey lazımdır. Öyle şeyler vardırki, mesela biri şimdi Atatürk fotoğrafı getirse, ister profesyonel olsun ister amatör çekmiş olsun Atatürk resmi lazımdır . . . .

fotograf net : Fotoğrafarınzıda genelde hep insan var?

Ara Güler
: Hep insan var tabiki . . . Yaşam var yaşam . . . Herşey insan içindir . . . Bir cami ne için var? Mezarlık ne için var? Ne varsa insan için var . . . .


fotograf net : Geçmişe baktığınızda, hiç yaşamınzda keşkeniz oldu mu?

Ara Güler : olmuştur belki . . . .

fotograf net : Çekemediğiniz kare?

Ara Güler : Yani ben esasında bir sürü fotoğrafçıyı düşünmüşümdür ama çekmemişimdir. Çekmek demek onu kayıda geçmek ve ölümsüzleştirmektir. Onu kayıt etmek, tarihe bırakmaktır. Fotoğraf makinesi sadece makinedir, makineden başka hiçbirşey değildir. Mesela elindeki bu fotograf makinesi hiçbir zaman sevdalanmaz kimseye, aşık olmaz, ağlamaz. Anladın mı? Halbuki, sanat insanın ruhundaki gelişmelerin bir neticesidir, Fotoğraf düşünülür, fotografcı, fotografı ressamın bir kompozisyonu düşündüğü gibi düşünür anladın mı? Onu çeker yahut çekemez. Fotoğraf makinesi limite bir şeydir, ancak belirli bir açıyla görebilir, muayyen teknik şeyleri vardır . . . Hakikat hiçbir zaman sanat eseri değildir. Hakikat bir dökümantasyondur.

fotograf net : Sanatçı olan bir insanda en önemli özellik sizce nedir?

Ara Güler : Sanatçı diye bir adam vardır, oda ruhuyla vardır. Fotoğraf makinesi vardır diye olmaz sanatçı adam.. Öyle olsaydı Kodak en büyük sanatçı olurdu, çünkü dünyanın bütün kodak makineleri onundur. Sana en güzel daktiloyu alsak sen büyük romancı mı olursun? Anladın mı? Sanat başka şeydir, sanat başka şeydir . . . Biz bunları bu kutuların içerisine sıkıştırmışız, adına sanat diyoruz. Beleşten sanatçı geçinebilmek için fotografcı olmak en kolay yoldur. Esasında fotografcı olmak çok zor şeydir de onlar için kolaydır. Bir Eugine Smith olmak kolay mı?

fotograf net : Yeni sergi veya kitap çıkartmayı düşünüyor musunuz?

Ara Güler
: Şu anda İtalya'da bir sergim var. Günde bin kişinin üzerinde ziyaret ediliyor. La Republica gazatesi, bu sergideki fotograflarım için bütün bir sayfa haber yapmış. Banada gazeteden gönderdiler. Grand photographer diye Magnumun yeni kitapçıkları çıktı. Benim fotoğraflarımdan oluşan kitapçıka çıktı.

fotograf net : Aşk için ne düşünüyor sunuz?

Ara Güler
: Aşktan neyi anlıyorsun? Değişik güzel bir yeşil rengi veyahutta kırmızı sonbahar ağacınıda sevmek aşktır.


fotograf net : Sayın Rober Haddeciyan'ın neden böyle dediğini şimdi daha iyi anlyoruz.

Ara Güler
: Sahi Rober ne demişti?

fotograf net : Sayın Rober Haddeciyan "Edebiyat alanındaki çalışmalarınıza devam etmediğinizden dolayı, edebiyatımız için büyük kayıptır " demişti.

Ara Güler : O öyle ettirmediğimi düşünüyor . . . Sağolsun..

fotograf net : Hayatınızdaki aşklar?

Ara Güler : Bizim gibi adamlar aşık maşık olmaz . . . Boşversene bizim gibi adamlar realist adamlardır.

fotograf net : Gerçek dost?

Ara Güler : Eşim

fotograf net : Çocuksu yanlarınız?

Ara Güler
: Olmaz mı . . .

Ara Güler : Burası çok soğuk donduk yahu . . . Hadi gidelim yetmez mi?

fotograf net : Ara Bey bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Ara Güler : Teşekkürler...

10 Ocak 2011 Pazartesi

Tanımaya Başlıyorum Kendimi. Ben yokum.



TANIMAYA BAŞLIYORUM KENDİMİ. BEN YOKUM..
Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum.
Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben..
Arasındaki boşluğum ben.
Ya da o boşluğun yarısı , çünkü orada da hayat var..
Sonunda ben oyum işte.
Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda
Terliklerini sürüklemeye.
Rahat bırakın beni odamda tek başıma..
Aşağılık bir yer bu dünya.
(1933)

YİTİRMEK ÜLKELERİ
Yola çıkmak ! Yitirmek ülkeleri !
Bir başkası olmak süresiz,
Yalnız görmek için yaşamaktır
Köksüz bir ruhu olmak !
KİMSEYE AİT OLMAMAK, KENDİME BİLE !
DURMADAN GİTMEK, SONU OLMAYAN
BİR YOKLUĞUN PEŞİNDE
VE ONA ULAŞMA İSTEĞİ İÇİNDE !
BÖYLE YOLA ÇIKMAKTIR YOLCULUK.
AMA BEN AÇIK BİR YOL DÜŞÜNDEN ÖTE,
BİR ŞEYE GEREK DUYMUYORUM YOLCULUĞUMDA.
GERİSİ SADECE GÖK VE TOPRAK.
(1933)
RNANDO PESSOA (Türkçesi : CEVAT ÇAPAN)

Huzursuzluğun Kitabı



BİR KÖŞEYE ATILMIŞIM

‘…… ASLA BİR GELECEĞE SAHİP OLMAMIŞ OLDUĞUM GÜNLERDEN BİRİNDEYİM…… KARŞIMDA YALNIZCA BİR SIKINTI DUVARIYLA KUŞATILMIŞ , TAŞ KESİLMİŞ BİR ŞİMDİ VAR. Irmağın karşı kıyısı , karşıda bulunduğuna göre , asla bu taraftaki kıyı değil; çektiğim acıların tek nedeni de bu. Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette , ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak , her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok. ÜSTÜNDEN ÇOK ZAMAN GEÇTİ BUNLARIN, AMA BENİM HÜZNÜM HEPSİNDEN ESKİ.
Ruhum bu haldeyken , hayatın hırpaladığı dertli bir çocuk olduğumu bedenimin tüm bilinciyle hissediyorum.. BİR KÖŞEYE ATILMIŞIM, oyunlar oynayan başka çocukların seslerini duyuyorum. Dalga geçer gibi verdikleri kırık, teneke oyuncağı sımsıkı kavrıyorum. Bugün, 14 Mayıs , saat akşam dokuzu on geçe , hayatımın bütün tadı, bütün değeri işte bundan ibaret.
Tutsaklığımın sesiz pencerelerinden gördüğüm bahçede bütün salıncaklar dalların üzerinden aşırtılmış, şimdi öylece sarkıyor; en tepeye dolanmışlar; YANİ, FİRAR ETTİĞİMİ DÜŞLEYECEK OLSAM, ZAMANI AŞMAK İÇİN GÜVENEBİLECEĞİM SALINCAKLARIM BİLE YOK.
HAYAT FISIR FISIR , YUDUM YUDUM , DURA DURA CANIMI YAKIYOR ……’ –
FERNANDO PESSOA


Noviembre

NOVIEMBRE

Hocası onunla ve diğerleriyle alay edildiğini, Alfredo’nun amaçsızca orada bulunduğunu iddia etmekte ve Alfredo’ya; “Neden tiyatro?” sorusunu yöneltmektedir.Eğitmen, her şeyi kendisi biliyor edasıyla Alfredo’nun ne cevap vereceğinden aklınca çok emindir….. Ve Alfredo’nun dünyayı değiştirmek isteyip istemediği sorusuyla devam eder… Alfredo: “ Amacım, kendim ve insanlar için bir şeyler yapmak. Tiyatro! Çünkü, insancıl bir iletişim ve birbirimizi anlayacağımız eşsiz bir yol. Bu boktan dünyayı değiştirmeyi ne kadar istediğimi bilemezsin… Ve bence hâlâ vakit var…!” İşte Noviembre’nin doğuşu bir nevi bir başkaldırıdır. Ama bu başkaldırı savaşla değil, saygıyla olmuştur.

Tiyatroya gelen tipler hep aynıdır.Diğer insanlara ulaşmak için tek yol gösteriyi sokaklara taşımak.

Neşeli Pankçılar:

Para mı istediğimizi sanıyorsunuz yoksa?

Hırsız mıyız?

Dilenci miyiz yoksa?

Bizi çete sandınız değil mi?

Yanlış!

Fena yanıldınız.

Para falan istemiyoruz!

Paradan tiksiniriz.


Bugün daha insani bir amaç için buradayız.

Paradan çok daha asil,

Çok daha anlamlı,

Ve çok daha bilge bir amaç için.

Evet doğru!

Hepinize bir hediye getirdik!

Hepinizin sefaletine nokta koyacağız!

Istırabınız son bulacak!

Artık acı çekmeyeceksin bebek!

Canlan!


Her sabah zombiler gibi kalkamazsınız ya!

Şu halinize bakın!

Hep aynı sabah,

Hep aynı ofis…

Bir hediyeye ihtiyacınız var sizin!

Her şeyden farklı,

İçinizi neşeyle dolduracak bir şeye!


Yaşamı!

Gençliği!

Mutluluğu!

Şansınızın döneceğini!

Ve özgürlüğü hissettiren bir şeye!

İşte bu yüzden geldik!


Her sabah sizlere lekesiz,

Birbirine hiç benzemeyen

Hediyeler vermek için geldik!

Yürüyün pankçılar!

“Silahla savaşmak yerine, çiçekle barışmak”

“Sanat; içinde geleceği barındıran bir silahtır’’