Doğrusu uzun zamandır bir kitapla kavga etmemiştim. Batının uydurduğu içi boş "Ilımlı İslam" terimine karşı "Ilımlı Oryantalist" bakışıyla yazılmış bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ilımlı Oryantalist diyerek kast ettiğim şey ise tarih boyunca süre gelen Doğu-Batı ve din çatışmalarında taraflardan biri olan İslam dinini Zizek gibi bir düşünürün dahi Oryantalist düşünceden kurtulamadan yorumlamasıdır. Kitapta anlattığı hikayelerde ya tamamen meddesel yaklaşmış, ya anlattığı hikaye çarpıtılmış ya da çok yüzeysel değinildiği için manası anlaşılmıyor. Zizek'i tamamen gömmek de doğru değildir. İslam'ı anlamaya çalıştığını kitabı okurken anlıyorsunuz fakat çok fazla pozitivist düşünmekten kendini kurtaramamış. Bir toplumu pozitivist düşünce yöntemiyle anlama çabası bir çok hataya sebep olacaktır. Sonuçta maddenin tabiatını anlamada çok kullanılışlı olan bu yöntem sosyal bilimlerde çok çürük veriler sunduğu artık net biçimde biliniyor. Gene de Zizek'in hatalı yorumlarının ve gözlemlerinin yanı sıra doğru gözlemlerinin de olduğunu belirtmek gerek.
Kitabın en güzel yönü şu ki; İslam'a ve müslüman toplumlarına sosyolojik ve psikolojik yönden bir Batılı düşünürün gözünden bakma fırsatı sunuyor. Bu noktada belirtmek gerekir ki Zizek'in İslam dinin mahiyetini, derinliklerini tam anlamıyla bilmesi beklenemez. Fakat müslüman olduğunu söyleyen çoğu kişiye göre çok daha fazla İslam'ı araştırdığı ve üzerine düşündüğünü de hemen fark ediyorsunuz.
Kitaptan olabildiğince alıntı yapmak isterdim fakat tüm kitabı paylaşmam gerekirdi bu durumda. Aşağıda belirli bir yere kadar yazıya döktükten sonra yazma kısmı çok uzun ve sıkıcı gelmeye başladığından alıntıların fotoğrafını koymaya karar verdim. Üşengeçliğimdan ötürü kusura bakmayın.
Slavoj Zizek – İslam Arşivleri
Hazreti Muhammed karikatürlerinin suçlamalarına karşı düzenlenen
şiddetli
gösterilerle ilgili günlük haberlerin yol
açtığı heyecan ve aciliyet duygusu kayboldu. Dönüp geçmişe
(ve elbette geleceğe) bakıp bir denge
bulmanın vakti geldi.
Bu olayda gözden kaçırılmaması gereken bir ironi
kendini gücenmiş
hisseden ve gösterilere katılan binlerce
insanın %99.99'unun Danca karikatürleri hiç görmemiş olmasıydı. Bu olgu bizi küreselleşmenin
bir başka, çok çekici olmayan bir yönüyle karşı karşıya
getiriyor: "Küresel enformasyon köyü”
denen şey, Danimarka'nın pek bilinmeyen bir günlük gazetesinde yaşanan bir olayın
çok uzaktaki Müslüman ülkelerinde - sanki Danimarka ile Suriye (ve Pakistan, Mısır,
Irak, Lübnan, Endonezya ve ... ) komşu ülkelermiş gibi - böylesine şiddetli bir kargaşaya
yol açmasını sağlayan şeydir.
S. 9 ve s. 31
Peter
Sloterdjik'in dediği gibi: "Daha fazla iletişim demek,
her şeyden
önce, daha çok çatışma demektir. S. 10 ve s. 31
Yabancılaşma (aynı zamanda) sosyal
dokunun içine yerleşmiş mesafedir: ben başkalarıyla yan yana yaşasam bile,
normal olan onları görmezden gelmektir. S. 10
Bazen,
yaşam
tarzlarının huzurla bir arada olabilmesi
için belli bir dozda yabancılaşma
kaçınılmazdır. Bazen, yabancılaşma bir sorun değil bir çözümdür: küreselleşme eğer birbirimizden yalıtılmış halde
durursak değil, tersine, birbirimize çok yakınlaşırsak patlayıcı
bir
hal alır. S. 10
Hegel
de zaten Musevilikle İslam’ın spekülatif özdeşliğine yönelik yaklaşımıyla bu iz üzerinde değil miydi? Basmakalıp bir ifadeye göre,
Musevilik (tıpkı İslam gibi) "saf'' bir tek tanrıcılıktır, buna karşılık Hristiyanlık, Üçleme'siyle, çok tanrıcılıkla
yapılmış bir
uzlaşmadır;
hatta Hegel İslam’ın en saf, tek "yücelik
dini" olduğunu, Yahudi tek tanrıcılığının evrenselleşmesi olduğunu belirtir:
Yahudilerin
sınırlı ilkesi Müslümanlıkta evrenselliğe yayılır ve böylece aşılır.. Burada, Tanrı artık, Asyalılarda olduğu gibi, dolayımsız
duyu kipiyle var olan bir şey olarak düşünülmez, dünyanın
bütün o çokluğunun ötesinde bulunan,
sonsuz bir yüce Güç olarak anlaşılır.
Bu
yüzden, Müslümanlık kelimenin tam anlamıyla, yücelik dinidir. S. 38 (G .WE Hegel, Philosophy
of Mind, Oxford: C:larcn don Press 1971, s.44.)
İslama
canlılık veren bastırılmış
Olay nedir?
Bunun
anahtarı başka
bir sorunun altında yatıyor: İslam, yani üçüncü Kitap Dini bu diziye nasıl
uyuyor? Musevilik soykütük dinidir, peşpeşe gelen
kuşakların
dinidir; Hristiyanlıkta Oğul Çarmıhta öldüğü zaman, bu aynı zamanda Babanın da ölmesi demektir
(Hegel bunun farkındaydı) - ataerkil soykütüksel düzen de ölür, Kutsal Ruh aile
dizisine uymaz, bir post-ataerkil ailevi topluluk ortaya çıkarır. Diğer iki
kitap diniyle, hem Musevilik hem Hıristiyanlıkla çelişen İslam, ataerkil mantık
alanından Tanrıyı dışlar: Allah bir baba değildir, simgesel olarak bile değildir
- Tanrı birdir, ne doğmuştur
ne de canlıları doğurur. İslam’da bir Kutsal
Aile’ye yer yoktur. ….. İslam’la birlikte, artık Totem ve Tabu tarzında,
babanın öldürülmesi ve bunun yarattığı, kardeşleri bir araya getiren suçluluk aracılığıyla
bir topluluk kurmak olanaksızdır - İslam’ın beklenmedik güncelliği buradan
gelir. S. 42 - 43
Yasakların
yasaklanması bir tür bütün yasaklanın “genel eşdeğeridir” bir evrenseldir ve böylece evrenselleştirilmiş bir yasaktır, bütün fiili ötekiliklerin yasaklanması: ötekinin
yasağının
yasaklanması kendi ötekiliğini yasaklamaya eşdeğerdir. S. 59
Slavoj
Zizek, İslam Arşivleri, Çev: Sabri Gürses, Çeviribilim Ajans ve
Yayıncılık, İstanbul, 2015