13 Aralık 2017 Çarşamba
22 Kasım 2017 Çarşamba
Devletin İdeolojik Aygıtları
Daha önceden Devletin İdeolojik Aygıtları adlı kitaptan alıntılar eklemiştim fakat İthaki Yayınları tarafından basılan kitabın 4. baskısını daha detaylı okuma fırsatım oldu (önceki alıntılar 2.baskıdandı). Bu yüzden konuya ilave olarak şu kısa alıntıyı eklemeyi gerekli gördüm.
İdeoloji
Louis Altusser ve Devletin İdeolojik Aygıtları
Karmaşık
bir sistem olan Devletin İdeolojik Aygıtlar sistemi içinde var olan egemen
ideoloji, çok uzun süren, sert bir sınıf mücadelesinin sonucudur; öyle ki, bu
sınıf mücadelesi boyunca burjuvazi (örnek olarak bunu alırsak) kendi amaçlarına
ancak, hem eski Aygıtlar'da kendini sürdüren eski egemen ideoloji ile, hem de kendi
örgütlenme ve mücadele biçimlerini arayan yeni sömürülen sınıfın ideolojisi ile
mücadele ederek ulaşabilecektir. S. 130
DlA'ların
işlevi, egemen ideolojiyi aşılamaksa, demek ki bir direnme var, bir direnme
varsa, demek ki mücadele var ve de bu mücadele sonuçta sınıf mücadelesinin dolaylı
ya da dolaysız, bazen yakın, çoklukla uzak yansısıdır. S. 132
devletin
(baskı) aygıtı ile devletin siyasal ideolojik aygıtını özenle birbirinden
ayırmak gerekir. Devletin (baskı) aygıt ı nelerden oluşur? Öyle ki, bu aygıtın birliği,
çelişkili olsa bile, Devletin İdeolojik Aygıtlarının tümünden de
karşılaştırılamayacak kadar daha güçlüdür. Devlet aygıtı devlet başkanlığını,
hükümeti ve yürütme erkinin aracı olan idareyi, silahlı kuvvetleri, adaleti,
mahkemeleri ve imkanlarını (hapishaneler, vb.) kapsar. s. 134
Siyasal
devletin ideolojik aygıtı adı neyi anlatıyor? Belirli bir toplumsal formasyonun
"siyasal sistemi"ni ya da ''anayasası"nı anlatıyor. Örneğin,
kapitalist ülkelerdeki bütün çağdaş burjuvaziler gibi Fransız burjuvazisi de
sınıf mücadelesi kendisini iyice tehdit ettiğinde başka yönetim biçimleri
benimsediyse de (I . ve II. Bonapartizm, Meşruti Monarşi, Petain faşizmi)
genelde siyasal sistem olarak temsili parlamenter sistemi benimsedi; bu sistem de
burjuva ideolojisini, siyasal devletn ideolojik aygıtlarından birinde
gerçekleştirmişti. S. 135
Hukuki
ideolojiden ahlaki ideolojiye varıncaya dek yüzyıllardır yayılan her ideoloji
"insan hakları" konusundaki şu bildik "apaçıklığı" savunur
durur: her birey siyaset alanında istediği düşünceleri ve istediği yanı (yani,
partiyi) seçmekte özgürdür. Daha da önemlisi, bu ilk düşüncenin altında yatan
ve de sonuçta aldatmacadan başka bir şey olmayan şu düşünceyi de savunur: toplum,
bireylerden oluşur (Marx: "toplum bireylerden oluşmaz". toplum sınıf
mücadelesinde karşı karşıya gelen sınıflardan oluşur.), genel irade çoğunluk
oyları sayesinde sandıktan çıkar ve işte partilerin vekilleri tarafından temsil
edilen bu genel irade ulusal siyaseti oluşturur, oysa sonuçta genel irade
yalnızca bir sınıfın, egemen sınıfın siyasetini oluşturur. S. 138
Kaynak:
Louis Althusser, İdeoloji Louis Althusser
ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İthaki Yayınları, 4. Basım, Çev: Alp
Tümertekin, İstanbul, 2010
10 Kasım 2017 Cuma
Demokrasi denilince akla gelen
Her toplumun kendine özgü bir hayal gücü olsa gerek belki de. Şimdi
vereceğim örneği kitaptan okuduğumda ağzım açık kaldı resmen. Örneği
vermeden önce ufak bir açıklama yapmam gerek: Çok partili sisteme
geçildikten sonra "Demokrasi" kelimesi ağızlardan düşmez bir hal
almıştı. Özellikle 1950 yılında yapılan seçimden sonra artık demokrasi
üzerine yazılanlar, söylenenler gitgide artar bir hale gelmişti. Bunda
önemli bir sebep de Demokrat Parti döneminde iletişim araçlarına yapılan
yatırımın da önemi büyüktür. Fakat demokrasi algısı çok ilginç bir
şekilde topluma yansımıştı. Örnek ise şu: "Halkın bir kesimi demokrasi
deyince sıradan insanın her istediğini yapabildiği bir düzen (yada
düzensizlik) anlıyorlardı. Bedii Faik, "artık demokrasi geldi"
denilerek, ehliyet almadan araç kullanmanın, hazine arazisini işgal
etmenin, Karayolları şantiyelerinden kazma/kürek ve diğer yol
malzemeleri (ç)almanın artık normal karşılanması gerektiğini düşünen ve
bu doğrultuda harekete geçenlerden" bahsetmektedir.(Alıntı kaynağı:
Bedii Fail, Matbuat, Basın derken....Medya, cilt 2, s.95-96'dan aktaran:
Tanel Demirel, Türkiye'nin Uzun On Yılı Demokrat Parti İktidarı ve 27
Mayıs Darbesi, s. 162)
5 Kasım 2017 Pazar
Fotoğraf: Bir Aşk Hikayesi
Fotoğraf: Bir Aşk Hikayesi
İlk fotoğraf görüntüsü: J. N. Niepce'ın evinin penceresinden çektiği fotoğraf. Yıl : 1826
Optik
ve kimyanın özel bir bileşimi(Baker, 2011;17) ile başlayan büyük bir aşkın hikâyesidir
fotoğraf. Optiğin kimyaya kavuşması 19. yüzyılı bulsa da onu aramaya M.Ö 5. yüzyılda
Çin’li filozof Mo Ti ile başlamış fakat
orada kimyaya kavuşamayan optik bu sefer Arap Yarımadasında M.Ö 10. yüzyılda
Abu Ali Hasan İbn-i Heysem adlı bilimadamı vasıtasıysa kimyayı bulmaya çalışmış(Kanburoğlu,
2013;28). Maalesef bu büyük kavuşma anca pozitivist felsefesinin henüz
gelişmeye başladığı zamanlara kadar beklemek zorundaydı. Gerçekten de fotoğraf
makinesinin icadı ile Comte’un Pozitif Felsefe’ye Giriş kitabı aynı yıllara
rastlar. Böylece optik ve kimyanın büyük aşkı ile Pozitivist felsefe birlikte
büyür(Berger, 2013; 91). Bu noktada fotoğraf kelimesinin anlamına değinmeden
geçmek olmaz sanırım:
Fotoğraf
kelimesi ilk kez 1840 yılında Sir John F.W. Herschel tarafından kullanıldı.
Kelime Yunanca “Photos” (ışık) ve “Graphies” (çizgi) kelimelerinin birleşimden
oluşur. Kelimelerin birlikte kullanılmasından “ışıkla çizgi çizmek” anlamı
doğar. En yalın haliyle fotoğraf, ışık yardımıyla doğadan yansıyan ışınların
bir optik yapıdan kırılarak duyarlı tabaka üzerine (film/sensör)
gelmesidir(Kanburoğlu; 26)
Optik
ve kimyanın aşkının çocuğu olan fotoğrafın büyüyüp yetişmesiyle dünya bambaşka
bir boyutta görünür hale geldi. Gerçekliğin yansıtılması ve başka başka yerlere
taşınması tarihin hiçbir döneminde bu kadar olmamıştı. Fotoğrafla birlikte bir
yandan sosyoloji büyürken, öte yandan gazeteler, dergiler bu büyülü bileşkeni
kullanmaya başladı. Tabii başlarda sıradan vatandaş için fotoğraf çok lüks,
pahalı bir şey olsa da çok zaman geçmeden fotoğraf herkes için ulaşılabilir bir
şey haline geldi.
Fotoğraf
gerçekten de bir aşk hikayesidir. Bu hikaye gerçeklerden hiç kopmayan ama anı
sonsuza dek dondurma gücüne sahip “pinhole” denilen iğne gibi ufacuk bir
delikten yansıyanlardır aslında. Bu hikayelerle dünya bambaşka bir hale geldi
ve hala daha da devam ediyor. Fotoğraf üzerine yazılanlar ise bu bin bir çeşit
görseli doğru algılamamız ve anlamamız için bizlere ışık tutuyor. Gerçekten de
fotoğraf sadece bakılarak anlaşılacak bir şey değildir. Bunun sebebi ise
fotoğrafın sadece bir görsel olmaktan çıkıp ideolojik bir aygıta
dönüştürülmesinden kaynaklanmaktadır. Lewis Hine’ın da söylediği gibi “Fotoğraf
yalan söylemez fakat fotoğrafçı yalan söyleyebilir” (Dora, 2004; x). Bu yüzden
ötürü fotoğrafı iyi algılamak ve anlamak daha önemli bir hal alıyor.
Elimden
geldiğince kendim için ve bu konuya ilgi duyanlar için geniş kapsamlı bir
araştırma yapacağım ve bulduklarımı paylaşmaya çalışacağım. Daha önce fotoğraf
üzerine yayınladığım kitap alıntılarına sağdaki “Yuvarlağın Köşeleri” adlı
bölümdeki listede “Fotoğraf Sanatı” adlı sekmeye tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Kaynakça:
Özer
Kanburoğlu, Haber Fotoğrafçılığı, Say Yayınları, İstanbul, 2013
John
Berger, Bir Fotoğrafı Anlamak, Metin Yayınları, İstanbul, 2013
Serkan
Dora, Büyüyen Fotoğraf Küçülen Sosyoloji, Babil Yayıncılık, İstanbul, 2004
Ulus
Baker, Beyin Ekran, Birikim Yayınları, İstanbul, 2011
Durukan Abdulhakimoğulları
1 Kasım 2017 Çarşamba
Aile kurumu üzerine


Aile kavramı toplumdan topluma farklı algılanabilen bir kurumdur. Örneğin, geleneksel Kızılderili Navajo kabilesinde, eşler asla bir arada
yaşamazlar. Koca, diğer erkeklerle ortak kullanılan mekanda yaşarken;
karısı, annesi ve kız karşeleriyle birlikte yaşar. Evlilik ilişkisi
belirli ziyaretlerle sınırlıdır.
Afrika'daki Maasai kabilesi üyesi,yakın bir arkadaşının, eşiyle birlikte olmak için izin istemesini normal ve uygun bulur. Koca ya da onun eşinin ''cinsel misafirperverliği'' reddetmesi, kaba bir davranış olarak değerlendirilir.
Afrika'daki Maasai kabilesi üyesi,yakın bir arkadaşının, eşiyle birlikte olmak için izin istemesini normal ve uygun bulur. Koca ya da onun eşinin ''cinsel misafirperverliği'' reddetmesi, kaba bir davranış olarak değerlendirilir.

Fotoğraflar: Jimmy Nelson
Kelimeler,Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu.
''Önce Kelime vardı'',diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil.Kelimeden önce
de Yalnızlık vardı.Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti
Yalnızlık..Kelimenin bittiği yerde başladı;Kelime söylenemeden önce
başladı.Kelimeler Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık,Kelimeyle birlikte
yaşadı insanın içinde.
Kelimeler,Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın
içinde eriyip kayboldu.Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler
insanın aklına geldikçe,Yalnızlık büyüdü,dayanılmaz oldu.
T.
28 Ekim 2017 Cumartesi
İDEOLOJİ VE DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITLARI
Louis Althuser’i okuması zordur diyorlardı. Gerçekten
de leblebi yutar gibi öyle kolay yazılar yazmamış Althuser. İki saatte 30 sayfa
ilerleyebildim yani sözlerini anlaması da hazmetmesi de zor bir düşünür. Üretim
ilişkilerinin yeniden üretimi üzerinden devletin ideolojik aygıtlarını
tanımlamış. Devletin baskı aygıtları ve ideolojik aygıtlarının olduğunu
belirtmiş. Bu iki tür aygıt birbirlerinden farklı olmakla birlikte farklı
yöntemlerle aynı amaca hizmet eden araçlardır. Özetle yazar bunu anlatmaya
çalışmış. Devletin ideolojik aygıtlarının hangi kurumlardan oluştuğunu belirtmekle
birlikte çok yüzeysel bir şekilde değindiği için ne tür ilişkileri ihtiva
ettiğine vs değinmiyor. Üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesi hususunda da
yeterinde detaylı ve tatmin edici şeyler söylemediği için çok havada kalıyor bu
söylem (Belki de ben anlayamadığım için böyle düşünüyorumdur). Bu kitabı okuyup
bitirince tüm sorun çözülmüş her şey anlaşılmış ve yerine oturmuş olmuyor
maalesef. Konuya ilişkin makaleler okumak, bunun için de iyi bir literatür
taraması yapmak gerekli.
LOUİS ALTHUSER İDEOLOJİ VE DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITLARI
Üretimin vazgeçilmez koşulu, demek ki üretim koşullarının yeniden-üretimidir (Bu yeniden-üretim “basit” (ancak önceki üretim koşullarını yeniden-üreterek) ya da “genişletilmiş” (önceki üretim koşullarını genişleterek) olabilir). Bu sonuncu ayırımı şimdilik bir yana bırakalım. S. 154 (s.45)
Üretim Koşullarının Yeniden-Üretimi Nedir?
Üretim sürecinin, belirli üretim ilişkilerinin egemenliği altında ve bu üretim ilişkilerinin içinde var olan belirli üretici güçleri harekete geçirdiğini söyleyebiliriz. Bundan, her toplumsal formasyonun var olmak için bir yandan üretirken ve de üretilebilmek için, aynı anda üretim
koşullarını da yeniden-üretmesi gerektiği sonucu çıkar. Demek ki koşulların yeniden-üretilmesi gerekiyor:
1. Üretici güçler;
2. Var olan üretim ilişkileri. S. 154-155 (s.46)
Üretim Araçlarının Yeniden-Üretimi
Ancak biz “göze batan” bu sorunu bir yandan ilk olarak gündeme getiren Quesnay’ın dehası ile, bir yandan da çözen Marx’m dehası sayesinde, üretimin maddi koşullarının yeniden-üretimin işletme düzeyinde düşünülemeyeceğini biliyoruz. Çünkü bu yeniden-üretimin gerçek koşulları
içinde var olduğu yer orası değildir, işletme düzeyinde olan, yalnızca yeniden-üretimin koşullarını ve mekanizmalarını düşünmeye imkan tanımayan bir sonuçtur. S. 155 (s. 47)
Emek-Gücünün Yeniden-Üretimi
Emek-gücünün yeniden-üretiminin asıl bölümü işletmenin
dışında gerçekleşir. S. 156 (s.48)
Emek-Gücünün Yeniden-Üretimi Nasıl Sağlanır?
Emek-gücünün yeniden-üretimi, emek-gücüne kendini yeniden-üretmesinin maddi aracı, yani ücret vererek sağlanır. Ücret her işletmenin muhasebesinde yer alır, ama asla emek-gücünün maddi yeniden-üretiminin koşulu olarak değil, “el-emeği sermaye”’ olarak.
Oysa ücret tam da böyle bir “iş görür”, çünkü ücret yalnızca emek-gücünün harcanmasıyla üretilen değerin, emek-gücünün yeniden-üretimi için vazgeçilmez bölümünü gösterir. Bunu, ücretli işçinin emek-gücünün yeniden üretimi için vazgeçilmez (barınması, giyinmesi ve yemesi,
kısacası ertesi gün -Tanrı’nın bahşettiği her ertesi gün- işletmenin kapısında bulunması için gereken) her şey diye anlayalım; şunu da ekleyelim: Proleterin kendini emek-gücü olarak bedenlerinde yeniden-ürettiği çocukların (X sayıda: X-0, 1, 2, vb. ne eşit olabilir) eğitimi ve yetişmesi için vazgeçilmez olan her şey. S. 154 (s.49)
Emek-gücünün bu (zengin bir çeşitlilik gösteren) niteliklerinin
yeniden-üretimi kapitalist düzende nasıl sağlanır? … Kapitalist eğitim sistemi içinde, başka kurum ve kertelerde. S 158 (s.50-51)
Ama ne öğretiliyor Okul’da? Şu ya da bu derecede uzun bir öğrenim almıyor, ama ne olursa olsun, okuma, yazma, sayma, yani birkaç teknik yanında, üretim alanının çeşitli mevkilerinde doğrudan doğruya kullanılabilecek “edebi” ya da “bilimsel kültür” öğeleri de (bunlar temel niteliğinde olabileceği gibi, ileri düzeyde de olabilir) daha başka pek çok teknik (işçiler için bir tür öğrenim, teknisyenler için başka tür, mühendisler için bir başka tür, üst kadrolar için de başka bir tür öğrenim) öğreniliyor. Belirli bir “beceri” öğreniliyor demek ki.
Ancak, bu bilgilerin ve tekniklerin yanında ve bu vesile ile de, işbölümünün her görevlisinin “tayin edildiği” yere göre uyması gereken terbiye kuralları, görgü “kuralları” öğreniliyor okulda: yurttaş olma bilinci, mesleki vicdan, ahlak kuralları, açıkçası toplumsal-teknik işbölümüne saygılı davranma kuralları ile son olarak da, sınıf egemenliğinin yerleştirdiği düzenin kurallarına saygılı davranma kuralları. Okulda aynı zamanda, “Fransızcayı düzgün konuşma”, düzgün “yazma” da öğreniliyor, yani (gelecekteki kapitalistlere ve uşaklarına) gerçekte “düzgün biçimde emretme”, yani işçilerle “düzgün konuşma” (ideal çözüm) vb. öğreniliyor. S. 158-159 (s. 51)
Emek gücünün yeniden-üretiminin yalnızca nitelikliliğinin yeniden-üretimini değil, kurulu düzenin kurallarına boyun eğmesinin de yeniden-üretimini, yani egemen ideolojinin, yani yöneten ideolojinin işçiler için yeniden-üretimini ve sömürü ve baskı görevlileri için yönetici sınıfın egemenliğini “söz ile” sağlasınlar diye yöneten ideolojiyi düzgün kullanma yeteneğinin yeniden-üretimini de gerektirir diyebiliriz. S. 159 (s. 51-52)
Devlet kurumları ya da ordu gibi başka Devlet Aygıtları da bir sürü beceri öğretiyor, fakat bunu yönetici ideolojiye boyun eğmeyi ya da bu ideolojinin “pratiğinin” egemenliğini sağlayan biçimlerde yapıyor. Tüm üretim, sömürü, baskı görevlileri ve “ideoloji profesyonellerinin” (Marx) görevlerini “bilinçli olarak” yerine getirmek için şu ya da bu oranda, bu ideolojiyi benimsemiş olmaları gerekir. S. 150
Emek-gücünün yeniden-üretimi, demek ki kendisinin sine qua non (olmazsa olmaz) koşulu olarak yalnızca niteliklerinin değil, aynı zamanda egemen ideolojiye boyun eğmesinin ya da
bu “ideolojinin” pratiğinin yeniden-üretimini ortaya çıkarıyor. S. 160 (s. 52)
ALT YAPI VE ÜST YAPI
Marx’ın, her toplumun yapısını özgül bir belirlemeyle eklemlenmiş “düzey” ya da “kerte”lerden oluşmuş biçimde tasarladığını söylemiştik: bir yanda, alt-yapı ya da ekonomik temel (üretici güçler ile üretim ilişkilerinin “birliği”) öte yandaysa, hukuki, siyasal (hukuk ve devlet) ve ideoloji (çeşidi ideolojiler; ahlaki, dinsel, hukuki, siyasal vb.) olmak üzere kendisi de iki “düzey” ya da “kerte” içeren üst-yapı. S. 160-161 (s. 53-54)
Tüm toplumların yapısının, üst-yapının iki “katı”nın dayandığı bir temele (alt-yapı) sahip bir bina olarak tasarlanmasının bir eğretileme, daha kesin biçimde söylenirse, uzamsal bir eğretileme olduğunu herkes kolayca kabul edebilir: Bu bir yerlemdir. Her eğretileme gibi bu eğretileme de, bir şey gösterir, bir şey uyandırır aklımızda. Neyi? Şunu: Temele dayanmasalardı üst katların tek başlarına havada duramayacaklarını. S. 161
Temelin son kertede belirleyiciliği ile belirlenmiş olarak, etkililik (ya da belirleme) göstergeleri Marksist gelenekte iki biçimde düşünülmüştür. 1) Üst-yapının temel karşısında “görece özerkliği” vardır; 2) üstyapının temele “bir karşılık olarak etkisi” vardır. S. 162
DEVLET
Marksist gelenek bu konuda kesin konuşuyor: Devlet, açıkça baskı aracı olarak kabul ediliyor. Devlet, yönetici sınıfların (19. yüzyılda burjuva ve büyük toprak sahipleri “sınıfı”) artı-değeri sızdırma sürecine (yani kapitalist sömürüye) boyun eğmesi için, işçi sınıfı üzerindeki egemenliklerini güven altına almalarını sağlayan bir baskı “makinası”dır.
Öyleyse, devlet her şeyden önce, Marksist klasiklerin devlet aygıtı adını verdikleri şeydir. Bu terim şunları kapsar: Hukuki pratiğin gerekleri uyarınca zorunluluğunu ve varlığını kabul ettiğimiz (dar anlamıyla) özelleşmiş aygıt, yani yalnızca polis ve uzmanlaşmış yardımcı birlikleri
“olaylarla başa çıkamadıklarında” son kertede ek bir baskı gücü olarak doğrudan doğruya müdahale eden (proletarya bu dersi kanıyla öğrendi) Ordu ve bu bütünün üzerinde,
devlet başkanı, hükümet ve yönetim. S. 163 (s.56-57)
Devletin mekanizmalarını kendi işleyişleri içinde anlamak için, devleti devlet aygıtı olarak tasarlayan klasik tanıma bir şeyler eklemenin vazgeçilmez olduğu kanısındayız. S. 166
Marksist Devlet Kuramının Özü
Tüm siyasal sınıf mücadeleleri devlet çevresinde döner. Başka deyişle, devlet iktidarının herhangi bir sınıf ya da sınıflar ya da sınıf bölümleri ittifakı tarafından elde tutulması, yani elde edilmesi ve korunması çevresinde döner. Yaptığımız bu ilk açıklama, böylece bizi
siyasal sınıf mücadelelerinin hedefi olan devlet iktidarı (devlet iktidarının korunması ya da elde edilmesi) ile devlet aygıtını birbirinden ayırmaya zorluyor. S. 166 (s. 60)
Marksist devlet kuramının” bu konuyla ilgili görüşünü özetlemek istersek, Marksist klasiklerin hep şunları öne sürdüğünü söyleyebiliriz:
1) Devlet, Devletin (Baskı) Aygıtıdır;
2) Devlet iktidarı ile devlet aygıtını birbirinden ayırmak
gerekir;
3) Sınıf mücadelelerinin hedefi devlet iktidarıdır, dolayısıyla, devlet iktidarını ellerinde tutan sınıflarca (veya sınıf ya da sınıf fraksiyonları ittifakı) devlet aygıtının kendi sınıfsal hedefleri doğrultusunda kullanılmasıdır;
4) Proletarya, var olan burjuva devlet aygıtını yıkmak ve bu ilk aşamada onun yerine bambaşka bir devlet aygıtı koymak, daha ileriki aşamalarda ise, radikal bir süreci, devleti yıkma sürecini (devlet iktidarı ve her türlü devlet aygıtının sonu) başlatmak için devlet iktidarını ele geçirmelidir. S. 167 (s.61)
Devletin İdeolojik Aygıtları
Marksist klasiklerin kendi deneyim ve meseleleri ele alma usulleri esas itibarıyla siyasal pratiğin alanıyla sınırlı kaldı. S. 167 (kısaltma yaptım. Tam metin böyle değil)
Devlet kuramını geliştirmek için, yalnızca devlet aygıtı ile devlet iktidarı ayırımını değil, açıkça Devletin (Baskı) Aygıtının yanında bulunan, ancak onunla karıştırılmaması gereken bir gerçeği de göz önüne almak zorunludur. Bu gerçeğe kendi kavramının adını vereceğiz: Devletin İdeolojik
Aygıtları.
Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA’lar) nedir?
DİA’lar Devletin (Baskı) Aygıtıyla aynı şey değildirler. Marksist kuramda, devlet aygıtının şunları kapsadığını anımsatalım: Hükümet, İdare, Ordu, Polis, Mahkemeler, Hapishaneler vb., ki bunlar bundan böyle bizim Devletin Baskı Aygıtı adını vereceğimiz şeyi oluştururlar. Baskı sözcüğü, söz konusu devlet aygıtının hiç olmazsa en uç noktada (çünkü, örneğin, idari baskı fiziksel olmayan biçimlere de bürünebilir) “zor kullandığını” belirtir. S. 168 (s. 62-63)
Devletin İdeolojik Aygıtları DİA’lar şu kurumlardır:
• Dinsel DİA (farklı Kiliseler’in oluşturduğu sistem).
• Öğrenimsel DİA (farklı, gerek özel gerekse devlet
okullarının oluşturduğu sistem).
• Aile Dİ Ası.20
• Hukuki DİA.21
• Siyasal DİA (değişik partileri de içeren sistem)
• Sendikal DİA.
• Haberleşme DİA’sı (basın, radyo-televizyon vb.).
• Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.). s. 169 (s.63-64)
DİA’lar Devletin (Baskı) Aygıtı ile aynı şey değildirler. Birbirlerinden nerelerde ayrılırlar?
İkinci aşamada, devletin birleşik (baskı) aygıtının tümüyle kamu alanında yer almasına karşın, DİA’ların (görünüşteki dağınıklıkları içinde) en büyük bölümünün özel alanda bulunduğunu saptayabiliriz. Kiliseler, Partiler, Sendikalar, Aileler ve bazı Okullar, gazetelerin ve kültürel kuruluşların çoğu, vb. vb., özeldir. S. 169 (s. 64)
DİA’lan gerçekleştiren kuramların özel ya da kamusal olması pek önemli değildir. Önemli olan işleyişleridir. Özel kurumlar aynen DİA’lar gibi “işleyebilir”ler. (s.65)
Devletin (Baskı) Aygıtı “zor kullanarak” işler, oysa DİA’lar ideoloji kullanarak işlerler. S. 170 (s.65)
(sayfa 170 devamı detaylandırıyor bu konuyu)
Devlet iktidarı (ve filancanın elinde olması...) ile devlet aygıtını birbirinden ayırmak gerekir. Ancak, devlet aygıtının iki bedeni kapsadığını da ekleyeceğiz: bir yanda Devletin (Baskı)
Aygıtını temsil eden kurumlar bedeni, öbür yanda DİA’lar bedenini temsil eden kurumlar bedeni. S. 173 (s.68)
ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN YENİDEN-ÜRETİMİ ÜZERİNE
Üretim ilişkilerinin yeniden-üretimi nasıl sağlanır?
Yerlemin (alt-yapı, üst-yapı) diliyle söylersek: Çok büyük ölçüde hukuki-siyasal ve ideolojik üst-yapı yoluyla sağlanır.
Üretim ilişkilerinin yeniden-üretimi büyük ölçüde, devlet iktidarının devlet aygıtlarında uygulanmasıyla, yani bir yandan DİA’larda, öbür yandan Devletin (Baskı) Aygıtında uygulanmasıyla sağlanıyor. S. 173 (s.69)
1. Tüm devlet aygıtları hem ideoloji, hem de baskı kullanarak işlerler. Aradaki fark, Devletin (Baskı) Aygıtının ağırlıklı olarak baskıya öncelik vererek işlemesine karşın, DlA’ların ağırlıklı olarak ideolojiye öncelik vererek işlemeleridir
2. Devletin (Baskı) Aygıtının ayrı ayrı öğeleri bir komuta biriminin, yani devlet iktidarını ellerinde tutan egemen sınıfların siyasal temsilcilerinin uyguladığı sınıf mücadelesi siyaseti biriminin varlığında merkezileşen örgütlenmiş bir bütün oluşturur, ama DİA’lar çok sayıda ve birbirlerinden ayrıdırlar, “görece özerktirler” ve proleter sınıf mücadelesi ile kapitalist sınıf mücadelesi ve onların bağımlı biçimleri arasındaki çarpışmaların sonuçlarını, kimi zaman en uç, kimi zaman da sınırlı biçimlerde dile getiren çelişkilere
nesnel bir alan sağlamaya elverişlidirler.
3. Devlet (Baskı) Aygıtının birliği, iktidardaki sınıfların sınıf mücadelesi siyasetlerini uygulayan, iktidardaki sınıfların temsilcilerinin yönetiminde birleşmiş-merkezileşmiş örgütü aracılığıyla sağlanmasına karşın, değişik DİA’lar arasındaki birlik egemen ideoloji tarafından, egemen sınıfın ideolojisi tarafından, çoklukla çelişkili biçimlerde sağlanır. S. 174 (s.69-70)
Devletin (Baskı) Aygıtının “kalkanı” ardında üretim ilişkilerinin yeniden-üretimini de büyük ölçüde sağlayanlar gene aynı Devletin İdeolojik Aygıtlarıdır. Egemen ideolojinin, yani devlet iktidarını elinde tutan egemen sınıfın ideolojisinin rolü de ağırlıklı olarak burada gerçekleşir. Bir yandan Devletin (Baskı) Aygıtı ve Devletin İdeolojik Aygıtları, öte yandan da ayrı ayrı DİA’lar arasındaki (zaman zaman gıcırdayan) “uyum” egemen ideolojinin aracılığıyla sağlanır. S. 175 (s.70-71)
Öğrenimsel aygıt, neden kapitalist toplumsal formasyonlarda egemen DİA’dır ve nasıl işler?
Şimdilik şu kadarla yetinelim:
1. Tüm DİA’lar, hangisi olursa olsun, aynı hedefe yönelir: Üretim ilişkilerinin yeniden-üretimi, yani kapitalist sömürü ilişkilerinin yeniden-üretimi. S. 178 (s. 75) (Diğer maddeler için kaynağa bakınız)
İDEOLOJİ ÜSTÜNE

İDEOLOJİNİN TARİHİ YOKTUR
İdeoloji katıksız yanılsama, katıksız rüya, yani hiçlik olarak tasarlanmıştır. Tüm gerçekliği kendinin dışındadır. S. 183
İdeolojinin tarihi yoktur, fakat bu onun içinde bir tarih olmadığı demek değildir. S. 184
Der. Slavoj Zizek, İdeolojiyi Hatırlamak, Louis Althuser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Dipnot Yayınları, Ankara, 2013
Louis Althuser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İthaki Yayınları, 2. Baskı, Çev. Alp Tümertekin, İstanbul, 2016
23 Ekim 2017 Pazartesi
Kamu malı veya kamuya açık kral olmak
Aynı anda hem insan hem de devlet nasıl olur biri? Örneğin "ben devletim" önermesini yaptıktan sonra ölünce devlet de ölmüş mü oluyor? Tahta geçmeden önce kendisini nasıl tanımlıyordu? Oğulları da minik devletçikler miydi? Bence bu sözü söylemedi. Söylediyse de sandığımız anlamda söylememiş olabilir.
Gianfranco Poggi, Modern Devletin Gelişimi sosyolojik bir yaklaşım adlı kitabından bir alıntı yaparak bu haşmetli Güneş Kral hakkında biraz tahmin yürütebiliriz aslında : "Fransız kralı tamamen “kamuya” ait bir kişiydi. Annesi onu herkesin önünde doğurmuştu ve o andan itibaren yaşamı, en önemsiz ayrıntılar dahil olmak üzere, sarayda şerefli görevlerdeki kişilerin gözleri önünde cereyan etmişti. Herkesin önünde uyanıp uyanıp giydiriliyor, herkesin önünde çişini, kakasını yapıyordu. Başkalarının önünde yıkanmıyordu ama zaten pek yıkandığı da yoktu. Herkesin önünde seviştiğine dair bir kanıt bilmiyorum. Ancak gelinin hangi ortamda kızlığını bozması gerektiği göz önüne alınırsa, neredeyse onu da yapıyordu. Öldüğünde gene herkesin gözü önünde, vücudu hemen parçalara ayrılıyor ve bu parçalar yaşadığı sürece kendisine hizmet etmiş önemli kişilere bir törenle dağıtılıyordu."
Böylesine boktan bir hayat sürdükten sonra bir de kurban bayramında kesilen hayvanın etinin dağıtılması gibi adamın etinin dağıtılması çok trajik bir durum bence.
14 Ekim 2017 Cumartesi
Michelangelo'nun alışveriş listesi
Michelangelo diyince akla ünlü Davut heykeli gelir. Çoğu otoriteye
göre sanatın doruk noktasına tırmanmayı başarmış isimlerden biridir.
Böyle isimlere, ulaşılması güç başarılara imza attıkları için sanırım,
kutsallık atfedilir. Bu olayın bir boyutu ve hala bu şekilde bir çok
isim yüceltilmekte. Hatta artık yüceltmenin suyu çıktı, her ego
yüceltirlir bir hale geldi. Neyse konu bu değildi. Konu Michelangelo'nun
pazardan alacak listesi. Bir mektubun arka sayfasına karalamış alacaklarını:
iki ekmek
iki ekmek
bir karaf şarap
bir ringa balığı
tortelli
–––––––––––––
bir salata
dört ekmek
bir karaf sağlam gövdeli şarap
çeyrek karaf sek şarap
bir tabak ıspanak
dört hamsi
tortelli
–––––––––––––
altı ekmek
iki rezene çorbası
bir ringa balığı
bir karaf sağlam gövdeli şarap
(bu görseli ve yazıyı kütüphanede bir kitapta görüp mü bilgisayarıma kaydetmişim veya internette görüp mü kaydetmişim maalesef hatırlamadığım için kaynak belirtemiyorum)
bir ringa balığı
tortelli
–––––––––––––
bir salata
dört ekmek
bir karaf sağlam gövdeli şarap
çeyrek karaf sek şarap
bir tabak ıspanak
dört hamsi
tortelli
–––––––––––––
altı ekmek
iki rezene çorbası
bir ringa balığı
bir karaf sağlam gövdeli şarap
(bu görseli ve yazıyı kütüphanede bir kitapta görüp mü bilgisayarıma kaydetmişim veya internette görüp mü kaydetmişim maalesef hatırlamadığım için kaynak belirtemiyorum)
7 Ekim 2017 Cumartesi
Hakaret Kitabı
Hacıvat -Karagöz oyunlarında kullanılan sitem sözleri, aşağılamalar ve ilençler:
Köpeoğlu, Orta kat herif seni,
Bok oğlu bok,
Vay babanın aşığına!,
Ananı eşekler kovalasın,
Ananı eşekler kovalasın,
Oğlan pezevengi,
Vay pişkin pezevenk vay,
Hay aklınla tepe aşağı gel,
Zırzop kerata, defol şuradan işkembe suratlı!
Vay pazar iti..
Bekar biti zırtapoz...
Sen karışma, eblemçüş beyim!
Hakaret Kitabı s. 130, 131
Emine Gürsoy Naskali, Hakaret Kitabı, Kitabevi, 2010
1 Ekim 2017 Pazar
Bilgi Sosyolojisi, BİLGİLER SİSTEMİ VE BAŞLICA BİLGİ ŞEKİLLERİ
BİR BİLİM OLARAK
BİLGİ SOSYOLOJİSİ
BİLGİLER SİSTEMİ
VE BAŞLICA BİLGİ ŞEKİLLERİ
Değişik Bilgi
Sınıflamaları
1.
Pratikle İlgisi Bakımından Bilgiler: Konkre
Bilgi ve Abstakt Bilgiler
-
Konkre Bilgi: Pratikle ilgisi olmayan veya
uygulamaya dönüştürülemeyen bilgidir. Çoğu kez ezbere dayalı bir bilgidir.
-
Abstakt Bilgi: Pratiğe dökülebilen bilgidir. S.
56
2.
Genel veya Özel Olma Açısından Bilgi: Epidemik
ve Özel Bilgi
-
Epidemik Bilgi: epidemik düzeyde bilgi, herhangi
bir perspektife bağlı bulunmayan her türlü konuda uzmanca bir bakışa dayanmayan
bilgilerdir. Hemen herkesin pek çok konuda kendisini ilgilendirdiği kadarıyla
bir bilgisi vardır ki buna episdemik bilgi denir. Mesela bir sosyoloğun fizik
üstüne düşünceleri veya bir fizikçinin toplum üstüne düşünceleri uzmanca bir
çabaya dayanmadığı, yöntemli ve sistematik bir şekilde alınmadığı sürece
epistemik bilgilerdir. S. 57
3.
Kaynak Yönünden Bilgi: Beşeri Bilgi, İlahi Bilgi
-
Beşeri bilgiden kasıt, insanın aklını ve
durumlarını kullanarak, çoğu nominal bir yolla, uzak-yakın, soyut-somut
çevresinden elde ettiği bilgilerdir.
-
İlahi bilgi ise, en somut biçimini vahiyde
gösteren aşkın bir bilgi biçimidir. Bu bilginin nesneler dünyasında doğrudan
bir karşılığı yoktur. S. 57
4.
Zihni İçerik Yönünden Bilgi: Kavramsal Bilgi,
Kuramsal Bilgi
-
Kavramsal Bilgi: felsefi, apriotik, tümden
gelimci, türetilebilen, rasyonel veya spekülatif bir bilgi olabilir.
-
Kuramsal Bilgi: Nesnel bir olgudan hareketle,
ekleme ve çıkarmalarla sistematize edilmiş bilgi.
5.
Yöntem Açısından Bilgi: Anlamalı Bilgi, Açıklamalı
Bilgi
-
Anlamalı Bilgi: ortak bir ilgi alanı içinde
sevgiyle yaklaşma yoluyla elde edilir. Felsefenin tarihsel varlık alanı olarak
nitelediği; din, dil, sanat gibi olguların kavranmasına dayanır. Bunun içindir
ki ortak çizgiler taşısa da toplumlara, gruplara ve hatta fertlere göre anlam
ve öneminde farklılık gösterir.
-
Açıklamalı Bilgi: kavrama noktasında araya bir
mantık, matematik veya fizik ilkesinin konulması yoluyla elde edilmiş bir bilgi
biçimidir. S. 58
6.
Tarz ve Tip Bakımından yapılan sınıflandırmalar:
Tarz bir şeyin konumuyla, tip ise kendi
doğasıyla ilgilidir.
DEĞİŞİK BİLGİ
TÜRLERİ
1.
Dış dünyanın algısı bilgisi
2.
Toplum, grup, biz ve başkası bilgisi
3.
Sağduyu bilgisi
4.
Teknik bilgi
5.
Politik bilgi
6.
Bilimsel bilgi
7.
Felsefi bilgi
Toplum, biz ve başkaları
bilgisi, bizi ve başkalarını birbirinden ayıran, genel dünyayı sosyal açıdan
ikiye bölen bir bilgi çeşididir. Sağduyu bilgisi ise biz bilgisinin biraz daha
billurlaştırılmış biçimidir. Bu bilgi türü kendini gelenek ve görenekte daha
çok gösterir. Endüstriyel toplumlara nazaran geleneksel toplumlarda ve hatta
aynı toplumun yaşlı kuşaklarında sağduyu bilgisinin daha ağırlıkta olduğu kabul
edilir. S. 59
Teknik bilgi,
insanların dünyaya egemen olma arzularından doğan bir bilgidir. S. 59
İlk üç tür bilgi
“Naiv hayat bilgisi” olarak tek bir isim altında toplanabilir.
Gurvitch’in
tekrar düzenlediği liste:
1.
Naiv hayat bilgisi
2.
Teknik bilgi
3.
Dini bilgi
4.
Politik bilgi
5.
Bilimsel bilgi
6.
Sanatsal bilgi
7.
Felsefi bilgi s. 60-61
BİLGİ ŞEKİLLERİ
1.
Mistik bilgi – Rasyonel bilgi
2.
Ampirik bilgi – Kavramsal bilgi
3.
Pozitif bilgi – Spekülatif bilgi
4.
Simgesel bilgi – Gerçek bilgi
5.
Kolektif bilgi – Bireysel bilgi s. 61
Birbirlerine
indirgenemeyen dört temel bilgi tarzı şunlardır:
1.
Sezgisel bilgi şekli
2.
Deneysel bilgi şekli
3.
Tecrübi bilgi şekli
4.
Dogmatik bilgi şekli
BAŞLICA BİLGİ
ŞEKİLLERİ
1.
Sezgisel Bilgi: sezgi, görünen objektif dünyanın
bilgisi demek olan rasyonel-ampirik bir bilgi anlayışına karşılık, görünmeyenin
bilinmesi, ya da aracı bir ilke ile yapılan açıklamanın dolaylığına karşılık
nesnel dünyanın “doğrudan” kavranma yolu olarak anlaşılmıştır. Görüldüğü gibi
bu iki bilgi arasındaki fark, doğrudan olup olmama sorunudur. Buna göre sezgi
doğrudan ve kesin bir bilgi yoludur.
a.
Bir varlık sorunu olarak sezgi: insanın
Tanrı’nın varlığını içinde hissetmesi (ontolojik sorun)
b.
Bir bilgi sorunu olarak sezgi: İnsanın Tanrı’nın
sınırsız bilgisiyle bir bağ kurarak, ihtiyacı olan bilgiyi doğrudan alması
(gnoseolojik sorun) 63
Bergson,
sezginin daha çok, süje-obje farkını kapatmaya yönelik doğrudanlığına,
dolayısıyla da daha güvenli bir bilgi vereceğine dikkat çekti. Sorokin ise
sezgiyi, akılcı ve duyumcu “tanıma” yollarını tamamlayan bir üçüncü bilgi
kaynağı olarak algıladı. Gelecekteki sağlıklı, kültürel ve medeni atılımların
bu senteze bağlı olduğunu savundu. S. 64
Sezginin toplumsallığı
yargımızı toplum üstü bir yönü bulunan din alanından bir örnekle
açıklayabiliriz. Bir İslam sufisinin rüyasında ve vecd türü sezilerinde Pavlos,
Hrisantos, Magnus gibi bir Hıristiyan azizini görmeyişi; bir Hıristiyan’ın da
İslam Peygamberi Hz. Muhammed, bir sahabe, Gazali veya bir başka İslam büyüğü
ile karşılaşmayışı sezginin de bir toplumsal çerçeve içinde olup bittiğini
göstermektedir. Yani sezgisel bilginin en azından ön şartları toplumsaldır. Kaldı
ki ister felsefe, ister din, isterse günlük hayatta olsun sezilen şey, ifade
edilebilmek için dil gibi toplumsal bir araca muhtaçtır. S. 64-65
2.
Tecrübi Bilgi
Tecrübi bilgi,
duyumlara dayalı, tabii olarak yaşanan sürecin sonunda elde edilen bir bilgi
biçimidir. Tecrübi bilgiyi daha iyi anlatabilmek için deneysel bilgi ile
karşılaştırabilir ve onun tam da yanında değil karşısında konumlanan bir bilgi
olduğunu söyleyebiliriz. Tecrübi bilgi, deneysel bilgi gibi kurgusal değildir,
yaşantının sonunda elde edilen bir bilgisel sonuçtur. S. 65
Tecrübi bilgi
modern öncesi ve modern dışı toplumların önemli bilgi şekillerinden birisidir. S.
65
3.
Deneysel Bilgi
Deneysel bilgi,
empirik bir yolla duyumlarla elde edilen bir bilgidir. Bununla birlikte
tecrübbi bilgiden çok farklı bir şeydir. Deneysel bilgi her ne kadar
durumlardan elde edilen bir bilgi görünümündeyse de naiv bir sürecin ürünü
değildir, kurgusal bir şeydir. Söz konusu kurgu mantık planında
gerçekleşmektedir. Bir başka deyişle deneysel bilgi rasyonel bir bilgi
biçimidir. S. 66 Tecrübi bilgide olduğu gibi doğal değildir. S. 66
4.
Dogmatik Bilgi
Dogmatik bilgi
ise bir kereliğine ortaya konan ve bir daha değişmeyeceği kabul edilen bilgi
anlayışıdır. S. 67
Dogmatizm, orta
çağ Hıristiyan düşüncesiyle bağlantılı bir olgu değil, özgür düşüncenin kalesi
sayılan felsefede başlamıştır. Gerçekten de Akademialı, Lykeioncu, Epikurosçu
ve Stoalo pek çok filozof düşüncelerini bir dogmatizm içinde ifade etmişlerdi. S.
67
BİLGİ TÜRLERİ
1.
NAİV HAYAT BİLGİSİ
Naiv hayat
bilgisi, insan hayatının bütününü içine alan bir bilgi türüdür… Bu bilgi
Gurvitch’in tipolojisinde ilk üçüne (dış dünyanın algısal bilgisi, toplum
bilgisi ve sağduyu bilgisine) karşılıktır. Bununla, insanın doğumundan ölümüne
kadar bir sosyalizasyon süreci içinde kazandığı ve sürekli artış sağladığı bir
bilgiyi kastediyoruz. S. 70
Naiv hayat bilgisinin
alanı öylesine geniştir ki yatay düzlemde ve genel haliyle diğer bütün bilgi
türlerini kapsar. S. 71
2.
Teknik Bilgi
Teknik bilginin
genel olarak toplumların doğaya egemen olma arzusundan doğduğu kabul edilir. Esasen
teknik kısaca nesneyi, üzerinde yapılabilecek bazı işlemlerle daha bir
kullanılabilir hale getirmeyi ifade etmektedir. S. 72
Scheler’e göre
teknik bilgi bir egemen olma bilgisi türü idi. Hatta bu egemenlik biçimi
üzerinde çok tartışılmış, onun varlığı bile çok farklı biçimlerde
yorumlanmıştır. Gurvitch’in ifadesiyle teknik bilgiyi, idealistler bazı
erdemlere ulaşma isteğinden, pozitivistler bilimin uygulanışından, Marksistler
üretim ilişkilerinden türetmeye çalışmışlardır. Daha spekülatif görüşler ise
dinden veya büyüden çıkarmaya uğraşmışlardır ki bu görüşler bütünüyle yanlış
olmasa bile eksiktirler. S. 73
3.
Dini Bilgi
Dinin genelde
iki yönü vardır:
a.
Fizik ötesine (ilahi transcendental varlığa)
uzanan yönü
b.
Fiziki dünyaya uzanan yönü s. 76
Dini bilgi,
amaçlılıkla naiv hayat bilgisinden, anlam verme ile kendine en yakın görünen
bilim ve felsefeden ayrılır. Çünkü bilim ve felsefe anlam vermez “açıklama”
yapar. Din ise açıklamaz, anlam verir. Dolayısıyla ikisinin boyutları da
farklıdır. S. 77
İlgi alanı
olarak şu objeler dinin bu objeler ise bilim yada felsefenin diye bir ayırım
yapılamaz. Ayrım alansal olarak yüzeyde değil perspektiftedir. Aynı objeyi din
manalandırır, bilim açıklar. Bakış açıları farklı olduğundan dolayı
perspektiflerine bağlı kaldıkları sürece çekişme de söz konusu olmaz. S. 77
4.
Politik veya İdeolojik Bilgi
Politik bilgi,
kısaca politikanın prejeksiyonunda oluşmuş bilgidir. Klasikleşmiş bir tanıma
göre göre ise politika, büyük veya küçük bir sosyal varlığı bulunduğu bir
noktadan daha iyi, ileri ve daha yüksek olduğuna inanılan bir noktaya bilgi ve
işlemidir. Bu haliyle de politika hem bir “bilim”, hem de bir “sanat” tır. Bilim
olması teorik cephesini, sanat ise bir uygulama (yöntem) olduğunu gösterir. S.
78
İdeoloji için
şöyle bir tanım verilebilir: “ideoloji, insan eyleminin amacın ı, bu amaçlara
nasıl varılacağını tanımlayan ve sosyal ve fiziki realitenin niteliğini
belirleyen bir değerlendirici prensipler sistemi olarak görülebilir” (Mardin
1999). Demek ki politik bilgi ile ideoloji belli noktalarda aynı şeyi ifade
etmektedirler. S.79
K. Mannhiem’e
göre ideoloji terimi, nesnelere ve fikirlere bir bakış yoluna işaret eder. Ancak
bu bakış “içten” bir bakıştır. Ama konusu genelde toplum, özelde onun politik
geleceğidir. S. 79
Mannheim’e göre
de ideoloji ne kadar genel görünürse görünsün sonuç olarak bir sosyal sınıfın
politik özlemlerinin evrenselleştirilmesinden ibarettir. S. 80
Politik bilginin
eyleme dönük bir yönü vardır. Bunun da pratik hedefi iktidara yakın olmak veya
onu elinde tutabilmektir. S. 80
5.
Bilimsel Bilgi
Bilimsel bilginin
alanı da yüzey olarak büyün bir naiv hayat bilgisi alanını içine alır. Ancak yine
de nesnel açıklama boyutu, anlam verme boyutuna göre daha dar ve daha
sınırlıdır. Çünkü yalnızca etik, sanat, politika gibi sahaların objeleri değil,
fiziki varlığın kaynak ve genetik problemleri, nihai sebep ve sonuçları da
bilimsel bir yolla açıklanamazlar. Buralarda bilimsel bilginin zorlanması, onu
bilimsel olmaktan çıkarır; kurgulara, içkin bir metafiziğe götürür. Mesela “canlılık”
nedir, başlangıcı nedir, sorularının cevabı bilimsel olamaz. S. 81-82
Bir taş, fiziki
ağırlığı, bileşikleri, yer kaplaması, çevresindeki nesnelerle ilişkisi gibi
özellikleri bakımından; bilimin konusudur. Aynı taş değer bakımından dinin,
estetik bakımından sanatın konusu olabilir. Kendi bakış açıları içinde
kaldıkları sürece de bu bilgi türleri arasında bir çatışma söz konusu olmaz. Bir
yerde bilgi türleri arasında çatışma varsa, orada başkasının perspektifine
müdahale ve onun görüşünü yanlış sayma var demektir. S. 82
6.
Sanatsal Bilgi
Estetik insanda
antropolojik determinasyonlardan birisidir. Teknik kullanma, inanma gibi
kategorilerle birlikte çalışır. S. 84-85
Sanatın hareket
noktası estetik (güzellik) duygusudur. O, nesnelerin bu yönünde eğilir;
doğruluk, gerçeklik, iyilik gibi bakış açıları onu ilgilendirmez. Bir estetik
perspektifiyle yatay olarak tüm nesneler ve olaylar onun konusudur. Ancak sanat,
estetik görüntü ile yetinmez, değer yapılarının da gerçekleşmesini sağlar. S.
85
Müziğin verdiği
bilginin diğer sanat türlerinden daha etkili olduğu kabul edilir. Bu güçlü
etki, sanatın insana “doğrudan” nüfuzuyla açıklanmaktadır. S. 86
Diğer bilgi
türleri gibi sanatsal bilgi de toplumsal çizgiler taşır. Her şeyden önce
sanatın kendisi toplumsal bir olgudur, çünkü sanat bir değeri gerçekleştirir,
değer ise toplumsaldır. Toplumsal olan yalnızca sevgi, hak, adalet, özgürlük,
yardımseverlik ve benzeri yüksek değerler değildir. Kişisel görünen
araç-değerlerin bile toplumsal bir yönü vardır. Çünkü bunlar her ne kadar
kişisel çıkarları yansıtıyorlarsa da yüksek değerlerin etkisi altındadırlar. S.
86-87
Günümüzde “arabesk
müzik”, çağımız insanının gerilimli halinin toplumsal bir yansımasıdır. Soyut resim,
filmlerde yoğunluk kazanan temaların hepsi sanatın verdiği bilginin toplumsal
karakterine işaret ederler. S. 87
7.
Felsefi Bilgi
Açıklayıcı olmak
bakımından bilimsel bilgi ile ortaklığı varsa da “amaçlılık” ile ondan ayrıdır.
Yani felsefi bilgi amaçlı bir bilgidir. Felsefi bilgi toplum hayatında bazı
şeyler için bir kuruculuk görevi üstlenmiştir. Makro düzeyde hayat, insan ve
evrenin açıklanması gibi konularla ilgilenmesi bakımından din ile bir yakınlığı
vardır. Ancak açıklama ilkesi onu dinden ayırır. S. 87
Felsefenin bütün
toplumlarda ilgi görmeyişinin en önemli sebeplerinden birisi, bireysel bilgi
çizgisine yakın oluşu, spekülatif yönünün ağır basması (en azından 20. Yüzyılın
ortalarına kadar), dolayısıyla da pratik hayatla bağının az olmasıdır. O, bu
bakımdan naiv hayat bilgisine en uzak bir noktada bulunmaktadır. S. 88
Salt felsefe
hiçbir toplumsal pratiğe denk düşmemektedir .s. 88
Mustafa Aydın, Bilgi
Sosyolojisi, Açılım Kitap, 3. Baskı, İstanbul, 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)